Osmanlı insanının temel vasıfları

Nezaket: İncelik…

Nezâhet: Temizlik…

Nezafet: Pir-u pâklık…

Nefaset: Kıymet-değer.

Maharet: Beceriklilik-ustalık…

Metanet: Sağlamlık-soğukkanlılık…

Necabet: Huy güzelliği…

Asalet: Köklülük…

Cesaret: Yiğitlik, korkusuzluk…

Samimiyet: İçtenlik…

İzzet: Muhterem ve muteber olmak.

Ve tamamı “fazilet” kelimesiyle ifade edilen bir sürü kıymet daha…

Prof. Gaston Jezz şimdi çoğunu yitirdiğimiz eski insanımızın özelliklerini çok güzel ifade diyor:

“Osmanlı âile hayatındaki güzellik, nezâhet ve samimiyet, zannetmiyorum ki başka bir yerde olsun. 

O güzelliklerin kaynağına da temas ederek şöyle diyor:

“Osmanlı’daki İslâmî hayat, huzurlu bir hayatın zirve noktasıdır. Birbirine sevgi-saygı ile bağlıdırlar…”

Sonra aileye işaret ediyor:

“Bütün bunları ailede öğreniyorlar!” 

Hiç araya girmeden, şimdi de ünlü tarihçi Hammer’e kulak verelim:

“Sadelik içinde görkem, sükûnet içinde ihtişam, tahakküm kabul etmeyen bir yüreklilik, alabildiğine geniş bir fetih aşkı, sonsuz bir teşebbüs kabiliyeti, bölgelere uymaktan çok bölgeleri kendine uydurma zevki ve alışkanlığı kadim Türk milletinin asırlar dolduran tarihinde açıkça görülür.” 

Osmanlı nezaketi, nezâfeti, nezâheti ve nefaseti, kısacası toplum hayatı konusunda Avrupalı gezginlerin sayısız tespitleri var. 

Mesela Guer şöyle diyor: 

“Türklerin pek mükemmel görgü kuralları vardır. Hepsine can-ı gönülden riâyet ederler. Birbirleriyle karşılaştıklarında sağ ellerini göğüslerine götürmek suretiyle selâmlaşırlar.”

Meşhur Fransız gezgin Brayer ise şunları söylüyor: 

“Türk halkının üstü-başı çok temizdir. Hâl ve tavırlarında büyük bir asalet, yüzlerinde tatlı bir sükûnet ve nezaket vardır! Konuştukları dil hoş ve ahenklidir… Sohbet edenlerin ifadeleri veciz, telaffuzları ter temizdir! Tebessümlerine incelik, el hareketlerine zarafet ve sadelik hâkimdir…” 

Tanınmış İtalyan yazar Edmondo de Amicis: 

“Tetkîk ve tespitlerime göre, Türk halkı, Avrupa’nın en nâzik ve en kibar topluluğudur.” 

İzninizle bendeniz de Amicis gibi bir cümle kurayım:

“Tetkîk ve tespitlerime göre”, Peygamber-i Âlişan Efendimiz, “Nezaket”, “nezâhet”, “nezafet” ve “nefaset” timsaliydi.

Çevresindekiler O’na bakmaktan zevk alırlardı…

Bizim örneğimiz de Peygamberimizdi. O’nun gibi nazik, temiz, medeni, ince, duyarlı, anlayışlı, hoşgörülü olmaya çalışırdık.

Bu gerçeği, 1800’lerde dokuz yıl kadar İstanbul’da kalan meşhur Fransız gezgin Dr. Brayer, en çarpıcı biçimde ifade ediyor:

 “Osmanlılar Peygamber Hazret-i Muhammed’e hayrandır… Hayatlarını O’na göre düzenlemeye çalışırlar, sadece O’nu örnek alır ve sadece O’nu taklit ederler.”

“Osmanlı insanı”nı hemen hemen her alanda ve hemen hemen her anlamda “cihan örneği” yapan sır, işte budur: “Peygamber’in izinde” olmak… 

Derken başka “iz”leri ve “izm”leri izlemeye başladık. Takılıp tökezledik!

Git gide “nezaket”, “nezahet”, “nezafet”, “nefaset” gibi güzellikler hayatımızdan çıktı. Yerine  “cehalet” kelimesiyle ifade edilen hakaret, kabalık, sıradanlık, lâubalilik, savrukluk, ürkeklik geldi.

Özet olarak: Kaybettiklerimizde kaybolduk! 

Yavuz Bahadıroğlu

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.