Ç. ZAMAN VE İNSAN
Zaman Nedir?
Zaman, tanımlanması ve üzerinde konuşulması zor bir kavramdır. Bu nedenle tarih boyunca insan zihnini en fazla meşgul eden konulardan biri olmuştur. İlk insanlar başlangıçta kendilerini doğanın bir parçası olarak görüp fiziki varlıklarını sürdürmeye öncelik vermiş ve hayatı anlık olarak yaşamışlardır. İnsanın doğaya olan bu bağımlılığıdır ki onda öncesi veya sonrası olmayan şimdiki zaman kavramını öne çıkarmıştır.
Eski Çin, Hint, Mısır, Mezopotamya ve özellikle de Yunan medeniyetlerinde zaman, her yıl başlayıp biten mevsimlerle kendini sürekli yenileyen bir varlık olarak algılanmıştır. Bu anlayışta zamanın biten her yıl ile tükendiği, onu takip eden yıl ile de yeniden başladığı düşünülmüştür.
Tek tanrılı dinlerin ortaya çıkışıyla birlikte insanlığın zaman anlayışında değişiklikler meydana gelmiştir. Söz konusu dinler, zamanı başı ve sonu belli olan, her geçen saniye tükenen, sınırlı bir varlık olarak kabul etmiştir. Buna göre her olay benzersiz ve biricik olup kesinlikle tekrar etmemekte ve düz bir çizgi üzerinde birbirini izlemektedir.
Zamanın Taksimi: Takvim
Zaman, başlangıçtan bugüne gelen ve geleceğe doğru akan kesintisiz bir süreçtir. İnsan tarihin en eski devirlerinden itibaren anlaşılması ve anlatılması zor olan zamanı görünür hâle getirmeye çalışmıştır. Bu amaçla onu gün, ay, yıl adını verdiği bölümlere ayırarak çeşitli takvim sistemleri oluşturmuştur.
Takvimler insanın geçmiş ve gelecek zamanı kavrayarak hayatı düzenleyebilme ihtiyacının sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu nedenle takvimsiz bir hayat düşünülemez. İnsan takvim sayesinde geçmişi kronolojik olarak sıralayıp anlatabildiği gibi şimdiki zamanı yaşayabilir ve geleceği planlayabilir. Öte yandan takvim, bireylerin olduğu kadar toplumun zaman algısını da düzenleyerek standart hâle getirir. Böylece her bireyin kendine göre bir zaman kavramı oluşturmasının önüne geçerek sosyal hayatın düzgün biçimde işlemesine yardımcı olur.
Tarihte bilinen ilk takvim sistemlerini günümüzden yaklaşık 6 bin yıl önce Sümerler ve Mısırlılar oluşturdular. Babiller, Çinliler, Hintler, Hititler, İbraniler, Yunanlar,Romalılar, Aztekler, Mayalar, Türkler ve Araplar da kendilerine özgü takvimler meydana getirdiler.
Bu medeniyetler zamanı bölmede Ay ve Dünya’nın hareketleri ile gece gündüz döngüsü ve mevsim devirlerinden yararlandılar. Örneğin Sümerler Ay’ın Dünya etrafındaki on iki tam dolanımı için gereken 354 günlük süreyi bir yıl olarak kabul edip ay yılı denilen bu süreyi on iki aya böldüler.
Mısırlılar ise takvimlerini düzenlerken Dünya’nın Güneş çevresindeki bir tam dolanımı için gereken süreyi esas aldılar ve güneş yılı adı verilen bu süreyi on iki aya böldüler. Ayrıca Nil Nehri’nin taşma vaktinden yola çıkarak yılı “taşma”, “ekme” ve “biçme” adlarıyla üç mevsime ayırdılar.
Mısır takvimi, sonraki dönemlerde Roma İmparatoru Julius Caesar’ın (Jül Sezar) emriyle yeniden düzenlenerek “Jülyen takvimi” adını aldı. XVI. yüzyılda Papa XIII. Gregorius (Gregoryus), Jülyen takvimini daha da geliştirerek “Gregoryen takvimi” adıyla yaygın biçimde kullanılmasını sağladı. Böylece günümüzde dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de kullanılan “miladi takvim” ortaya çıktı.
Takvimlerin önemli özelliklerinden biri başlangıç noktalarıdır. Sümerlerin ve Mısırlıların hazırladıkları takvimlerde belli başlangıç noktaları yoktu. Bu toplumlar her kralın tahta geçişiyle birlikte takvimlerini yeniden başlatırlardı. Toplumlar kendileri için önemli saydıkları olayların tarihlerini de takvimlerinin başlangıç noktası olarak kabul etmişlerdi. Örneğin İbraniler tekvin (yaradılış) yılı olarak kabul ettikleri MÖ 3761’i; Romalılar, Roma şehrinin kurulduğu MÖ 753’ü; Yunanlar, ilk olimpiyatların yapıldığı MÖ 776’yı; Hristiyanlar Hz. İsa’nın doğumunu; Müslümanlar ise Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicret ettiği 622’yi takvimlerinin başlangıcı saymışlardı.
Türklerin Tarih Boyunca Kullandıkları Takvimler
Türkler tarih boyunca çeşitli takvimler kullandılar. Bu takvimler sırasıyla; On İki Hayvanlı Türk Takvimi, hicri takvim, Celâli takvim, Rûmî takvim ve miladi takvimdir.
- On İki Hayvanlı Türk Takvimi
Güneş yılına göre düzenlenmiş olan On İki Hayvanlı Türk Takvimi’nde bir güneş yılı 365 gün 5 saat olarak hesaplandı. Türklerden başka Çinliler ve Tibetliler tarafından da kullanılan bu takvimde on iki yıl bir devre olarak kabul edilir. Devre tamamlandıktan sonra on iki yıllık yeni bir devre başlar.
On İki Hayvanlı Türk Takvimi’nde aylar sayılarla, yıllar ise hayvan isimleriyle gösterildi. Bu hayvanlar sırasıyla; sıçgan (sıçan), ud (öküz), pars, tavışgan (tavşan), nek (timsah), yılan, yund (at), koy (koyun), biçin (maymun), tagaku (tavuk), it (köpek) ve tonguzdur (domuz).
Hicri Takvim
Hicrî takvim, Türklerin İslamiyet’i kabul ettikten sonra kullandığı takvimdir. Hz. Ömer Dönemi’nde oluşturulan hicri takvimin başlangıç noktası, Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicret (göç) ettiği miladi 622 yılıdır. Ay yılına göre düzenlenen hicri takvimde bir yıl 354 gün olup on iki aya bölünür. Aylar sırasıyla 29 ve 30 gün sürer.
Bu takvime göre bir yıl 354 gün 8 saat 48 dakikadır. Ayrıca bir ay yılı, bir güneş yılından yaklaşık 11 gün eksiktir. Diğer bir ismi kamerî (ay) takvimidir. Günümüzde İslam dünyası, dinî günleri hicrî takvime göre belirlemektedir.
Celâli Takvim
Celâli Takvimi, Büyük Selçuklu Sultanı Celaleddin Melikşah’ın (1072-1092) emriyle Ömer Hayyam başkanlığında kurulan bir astronomi heyetince hazırlanmıştır. Celâli takvimde yılbaşı 21 Mart’tır. Melikşah’ın unvanı Celaleddin olduğu için Celâli takvim adı verilen bu takvimin başlangıç tarihi 15 Mart 1079’dur. Celâli takvim Selçukluların yanı sıra Hindistan’da bir Türk devleti kurmuş olan Babürler tarafından da kullanılmıştır.
Rûmî Takvim
Osmanlı Devleti, hicri takvimde yılbaşının her yıl aynı zamana rastlamaması nedeniyle vergilerin toplanmasında sorunlar yaşıyordu. Bu nedenle devlet 1678’de yalnızca maliye alanında kullanılmak üzere Rûmî takvimi yürürlüğe koydu. 1839’da da tüm resmî ve mali işlerinde Rûmî takvimi kullanmaya başladı.
Rûmî takvimin başlangıç noktası, hicri takvimdeki gibi 622 yılıdır. Güneş yılına göre düzenlenen Rûmî takvimde bir yıl 365 gün 6 saattir. 1 Mart günü ise yılbaşı olarak kabul edilmiştir. Miladi takvimle arasında 584 yıllık fark vardır.
Miladi Takvim
Miladi takvim günümüzde en yaygın olarak kullanılan takvim sistemidir. Miladi takvimde Hz. İsa’nın doğumu başlangıç noktası (milat) olarak kabul edilir. Güneş yılı esasına göre düzenlenen miladi takvimde bir yıl 365 gün 6 saattir.
Kökeni Mısırlılara dayanan bu takvimi Romalılar geliştirmiş ve Papa 13. Gregorious (Gregoryus) son şeklini vermiştir. Başlangıcı, Hz. İsa’nın doğumundan bir hafta sonrası yani 1 Ocak’tır. Bu nedenle “Gregoryen takvimi” de denir
Her yıl artan 6 saatlik süreler dört yılda bir toplanır ve elde edilen 24 saat bir gün olarak dördüncü yılın şubat ayına eklenir.
Bu nedenle aslında 28 günden oluşan şubat ayı her dört yılda bir 29 gün sürer ve o yıla artık yıl adı verilir.
Ülkemizde cumhuriyetin ilanından sonra dış ilişkilerde uyumu sağlamak amacıyla çeşitli alanlarda yenilikler yapılmıştır.
Bunlardan biri de 26 Aralık 1925 tarihli kanunla miladi takvime geçilmesidir. Kanun gereği 1 Ocak 1926 tarihinden itibaren dünyanın birçok yerinde olduğu gibi ülkemizde de miladi takvim kullanılmaya başlanmıştır.
Tarihin Dönemlendirilmesi: Yüzyıl, Çağ
Tarihçiler, binlerce yıllık geçmişin incelenmesini ve öğretimini kolaylaştırmak amacıyla çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir. Bu yöntemlerden biri de tarihin dönemlendirilmesidir. Bu dönemlendirmede zaman aşağıdaki tarih şeridinde (Şema 1.1) de görüldüğü gibi yüzyıl veya asır adı verilen yüzer yıllık dilimlere ayrılır.
Geçmişin dönemlendirilmesinde izlenen yollardan biri tarihin çağlara ayrılmasıdır. Tarihin çağlara ayrılmasında toplumlar kendi tarihlerindeki önemli olayları esas almışlardır. Bu nedenle tarihçiler arasında çağların başlangıç ve bitiş noktaları konusunda tam bir görüş birliği yoktur. Örneğin bazı tarihçiler Yeni Çağ’ın başlangıcı olarak İstanbul’un fethini, bazıları ise matbaanın icadını kabul etmişlerdir. Aynı şekilde kimi tarihçiler İlk Çağ’ın Kavimler Göçü’yle birlikte sona erdiğini kabul ederken bir kısım tarihçiler bunun Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışıyla gerçekleştiğini söylemektedir.
Geçmişin dönemlendirilmesinde karşılaşılan farklılıklar genellikle Avrupalı tarihçilerin kendi kıtalarındaki önemli değişimleri esas almalarından kaynaklanmaktadır. Avrupa tarihi merkeze konularak yapılan bu dönemlendirmelerde Batı Roma İmparatorluğu’nun yıkılışı, matbaanın icadı, Rönesans hareketleri ve feodalitenin çözülmeye başlaması gibi olaylar dikkate alınmaktadır. Kavimler Göçü ve İstanbul’un fethi gibi başka kıtalarda gerçekleşen olaylara ise bu olayların Avrupa tarihini etkilediği ölçüde yer verilmektedir. Bu durum Avrupa merkezli dönemlendirmeyi dünyanın geri kalanı için tartışmalı hâle getirmektedir. Söz konusu dönemlendirme Avrupa milletleriyle farklı gelişim süreçlerinden geçmiş ve farklı kıtalarda devletler kurmuş olan Türklerin tarihiyle de örtüşmemektedir.
Herhangi bir yılın kaçıncı yüzyıla ait olduğu basit bir yöntemle hesaplanabilir. Bir tarih 3, 5, 8 gibi tek veya 18, 56, 92 gibi çift basamaklı ise I. yüzyıla aittir. Üç ve dört basamaklı bir tarihin ait olduğu yüzyılı bulmak için ise bu tarihin son iki rakamı silinerek kalan sayıya 1 eklenir. Örneğin Kök Türk Devleti’nin kuruluş tarihi 552’dir. Bu sayının sondan iki rakamı silindiğinde geriye 5 rakamı kalır. Buna 1 eklendiğinde 552 yılının VI. yüzyıla ait olduğu ortaya çıkar. Aynı işlem İstanbul’un fethedildiği 1453 yılı için uygulandığında önce 5 ve 3 rakamları atılır. Geride kalan 14 sayısına 1 eklendiğinde de fethin XV. yüzyılda gerçekleştiği bulunur.
Yüzyılların sınıflandırılmasında milat kavramı dikkate alınır. Hz. İsa’nın doğumundan önceki yıllara MÖ (milattan önce), sonrasına da MS (milattan sonra) denir. Yüzyıl kavramı teorik olarak sonu çift sıfır ile biten bir yılda başlar ve “yüzyıllık dönem” anlamında kullanılır. Bu kavram, XVI. yüzyılda ortaya çıkmıştır.
Yüzyıl hesaplamalarında verilen tarih bir ve iki basamaklı sayıdan oluşuyor ise I. yüzyıldır. Üç basamaklı sayıdan oluşan bir tarih ise yüzler basamağına bir eklenir. Dört basamaklı sayıdan oluşan bir tarih ise binler ve yüzler basamağındaki sayılar iki basamaklı kabul edilir ve bu sayıya bir eklenir. Örneğin 1453’teki İstanbul’un Fethi, XV. yüzyılın ikinci yarısında ve aynı yüzyılın üçüncü çeyreğinde meydana gelmiştir.