Neden Tarih ?

 NEDEN TARİH?

“Türk çocuğu, ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.”Kemal Atatürk

Tarih tüm zamanlarda insanın en fazla merak ettiği konulardan biri olmuştur. Peki, tarih öğrenmenin sağlayacağı faydalar nelerdir? Bu sorunun farklı şekillerde cevaplanması mümkündür.

Tarih, her şeyden önce insanın kendisini tanıyıp bilmesine yarar. Tarih bilmeyen, kendisini tanımayan bir insan hafızasını kaybetmiş gibidir. Nasıl ki hafızası olmayan biri bugün, içinde bulunduğu durumu anlayamaz ve ne yapacağını bilemez ise tarih bilgisinden yoksun bir insan da ne olduğunu, nereden geldiğini ve nereye doğru gitmekte olduğunu tayin edemez. Bu nedenle tarih, insana bir yandan kim olduğunu bildirirken diğer yandan kim olmadığını da göstererek onu öteki insanlardan ayırır. Böylece kendi özgün kimliğini oluşturmasında insana yardımcı olur.

İnsan kendisinin yanı sıra mensubu bulunduğu toplumu, ülkesini ve dünyayı anlamak için de geçmişi bilmek durumundadır. İçinde yaşadığı toplumun geçmişini okuyup öğrenen bir insan, edindiği bilgiler sayesinde toplumun ortak kültürel değerlerini daha yakından tanıyıp anlar. Bu değerleri benimseyip, onları yaşatma ve gelecek nesillere aktarma çabası içine girerek toplumsallaşma sürecine katılır.

Tarih, içerdiği bilgilerle insanların kültür seviyesini yükseltir. İnsanın algılama, araştırma, anlama, yorumlama ve muhakeme yapma gibi zihinsel becerilerini geliştirir. Olayları iyi, kötü, doğru, yanlış, güzel, çirkin gibi kanaatlerle değerlendirme imkânı sunarak insanda ahlak şuurunun ve manevi değerlerin güçlenmesine katkıda bulunur.

Toplumların ortak hafızası olan tarih, insanlardaki vatan ve millet sevgisini pekiştirerek millî kimliğin güçlenmesinde önemli rol oynar. Toplumu oluşturan insanlar, tarihte olup bitenleri öğrendikçe ortak bir geçmişten geldiklerini ve aynı milletin fertleri olduklarını fark ederler. Atalarının tarihteki başarılarını öğrenen genç nesiller, onlarla övünür ve gurur duyarlar. Milletçe yaşanan acı tatlı olayları anlatan kitapları okudukça fedakârlık ve dayanışma duygularıyla birbirlerine daha sıkı bağlanırlar. Medeniyetlerine ait değerlere ve ülkelerine sahip çıkarak her türlü tehdide karşı bilinçli şekilde mücadele ederler.

Tarih günümüz dünyasını anlayabilme ve gelecekle ilgili gerçekçi ve akılcı planlamalar yapabilme konusunda insanlara yardımcı olur. Bu nedenle insanların tarihi bilmeleri ve tarih bilincine sahip olmaları büyük önem taşır.

Millî ve toplumsal kimliğin oluşmasında dil ana etkendir. Bunun yanında tarih birliği, dinî inanışlar, devlet yapıları, coğrafi birliktelik, musiki ve ülkü birliği de bu şuurun oluşmasında önemlidir. Tarih bilimi sayesinde geçmiş hakkındaki aktarımlar, milletlerin ortak hafızasını biçimlendirir. Bu nedenle tarih kitapları, sadece milletlerin kendi tarihinden bahsetmez; diğer toplumlarla etkileşimler yaşandığı hakkında da güçlü bir bilinç oluşturur.

Millî ve toplumsal kimlik için toplumlarda tarih bilincinin oluşması bir zorunluluktur. Tarih bilinci, bireyin gerek sosyalleşmesinin gerekse kendi yaşam deneyiminin etkisiyle tarihin farkında olmasıdır. Bu bilinç, insanların kendilerinde ve yaşadıkları dünyada meydana gelen zamana bağlı değişmelere uyum sağlamasına yardımcı olur. Tarih bilincine sahip kişiler, tarihle ilgili bilgileri eleştirel değerlendirmeye tabi tutar. Bu sayede insanlar, tarihî metinleri analiz ederken doğru-yanlış ayrımını yapabilme becerisini geliştirir.

Tarih bilimi, insanlara başka beceriler de kazandırır. Tarih, uyguladığı yöntem gereği bireylerde araştırma ve kanıt kullanma becerisini artırır. Çünkü tarihî bir bilgiye araştırma yaparak ve kaynak kullanılarak ulaşılır. Ulaşılan farklı kaynaklarda tespit edilen çelişkili ifadeler, insanların sorgulama ve eleştirel düşünme becerilerini de geliştirir.

Tarih bilimi geçmişten günümüze meydana gelen olay ve olguları kronolojik bir süreçte ele aldığı için olay ve olgular arasında neden-sonuç ilişkilerini ortaya koyar. Böylece bireylerde çok yönlü düşünme yeteneği gelişir ve bireyler tarihî süreçte meydana gelen değişimleri ve süreklilikleri algılar.

Geçmişte yaşamış insanların değer yargıları, olaylara ve dünyaya nasıl baktıkları ve ne hissetlikleri tarihsel empati ile anlaşılabilir. Bunun sonucunda insanların geçmişi anlama becerisi gelişir. Ayrıca diğer toplum ve milletlerle yapılan karşılaştırmalar, bireye özgüven kazandıracağı gibi başka milletlere empati duymasını sağlar. Bu empati, dünyanın mirasını anlayan insanı, kendisi ve çevresiyle barışık bir birey olarak geliştirir.

İnsan; mensubu olduğu toplumu, ülkeyi ve içinde yaşadığı dünyayı anlamak için geçmişini bilmek zorundadır. Geçmişini bilmeyen bir toplum, hafızasını yitirmiş, akıntıya kapılmış gibidir. Tarih, geçmişin ışığında bugünün anlaşılmasını ve yarına yön verilmesini sağlar. Böylelikle geçmişteki hataları tekrar etmeyen toplumlar, gelecekle ilgili doğru planlama ve analizlerle daha iyi bir yaşam düzeyine ulaşır.

Millî bilinci oluşturarak geçmişte bir arada yaşamış ve gelecekte de bir arada yaşamak isteyen toplumun, birlik ve beraberlik içinde olmasını sağlayan tarih, toplumdaki manevi değerlerin gelişmesinde de önemli rol oynar.

 

  1. TARİHE NEREDEN BAKILMALI?

Şimdiye kadar geçmişte yaşamış toplulukların yönetim anlayışlarının, hukuk kurallarının, geleneklerinin ve çeşitli alanlardaki uygulamalarının anlatıldığı pek çok tarih bilgisi öğrendiniz. Bu bilgilerden bazılarını öğrendiğinizde şaşkınlığınızı gizleyemeyip, hayrete düştüğünüz durumlar olmuştur. Kimi zaman da tarihe ilişkin olarak okuduklarınız veya dinledikleriniz karşısında kendi kendinize “Acaba insanlar neden böyle bir uygulamaya gerek duymuşlardır?” diye sorma gereği duymuşsunuzdur. Bu gibi durumlarda şaşırmamızın ya da sorular sormamızın nedeni söz konusu tarihî olayı bugünün bakış açısı ve değer yargılarıyla değerlendiriyor olmamızdır. Oysa yapılması gereken, tarihe objektif bir gözle ve dönemin şartlarını dikkate alarak bakmaktır. Tarihe böyle yaklaşıldığında geçmişte yaşanan pek çok olayın dönemin siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik şartlarının doğal bir sonucu olduğu görülecektir. Ancak her şeye rağmen insanlar genellikle tarihi şimdiki zamanın bakış açısı ve değer yargılarıyla yorumlamaktan kendilerini alamamaktadır.

Günümüzün evrensel değerleri, kuralları ve uygulamaları ölçü alınarak değerlendirilen tarihî konulardan biri köleliktir. Köle, başka birine ait olan ve bir mal gibi alınıp satılabilen kişidir. İnsanların ancak kendi ihtiyaçlarını karşılayıp yaşamlarını sürdürebilecek miktarda üretebildikleri çok eski zamanlarda kölelik yoktu. Bu uygulama tarımın başlaması ve yerleşik hayata geçilmesiyle birlikte iş gücüne duyulan ihtiyacın artması sonucunda ortaya çıktı.

İnsanların başka insanlar tarafından köleleştirilmesi çeşitli yollarla oluyordu. Savaşlarda tutsak düşmek, borcunu ödeyememek, işlenen bir suç nedeniyle cezalandırılmak veya köle ana babadan dünyaya gelmek bu yolların başlıcalarıydı.

Bugünün dünyasında kabul edilemez olarak görülse de kölelik, eski Yunan ve Roma’da normal sayılan, yaygın bir uygulamaydı. O dönem filozoflarının hâkim anlayışına göre kölelik tıpkı devlet ve aile gibi temel toplumsal kurumlardan biriydi. Örneğin Yunan filozofu Aristo (MÖ 384-382), bazı ırkların özgür olabilmek için gerekli ruh yüceliğine sahip olmadığı kanaatindeydi. Ona göre kölelik, köle olan kişinin kendi başına erişemeyeceği bir yaşam tarzına efendisi sayesinde ulaşabileceği için hayırlı bir şeydi. Başka bir deyişle Aristo köleliği son derece doğal ve güzel bir müessese olarak görmekteydi.

Roma hukukuna göre kölelerin hiçbir değeri ve hakkı yoktu. Köle efendisinin keyfine ve sınırsız hâkimiyetine tabi idi. Sahibi, kölesi üzerinde her türlü hakka sahipti; isterse onu yaralayabilir, sakat bırakabilir, hatta öldürebilirdi. Roma İmparatorluğunda, bazı köleler madenlerde ve taş ocaklarında çalıştırılıyor, bazıları da yırtıcı hayvanlarla veya birbirleriyle ölümüne dövüştürülerek eğlence amaçlı kullanılıyordu. Roma’nın ilk zamanlarında azat edilmeleri yasak olan köleler sonraki dönemlerde azat edilseler bile hürlerden farklı bir sosyal ve hukuki statüye sahip oluyorlardı.

Kölelik, eski çağlardan XVIII. yüzyılın sonlarına kadar devam eden bir uygulama oldu. Ancak Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi (1776) ve Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin (1789) yayımlanmasının ardından kölelik, insan haklarına aykırı bir uygulama hâline geldi. Bu tarihî metinlerin her ikisinde de insanların özgür ve eşit doğup yaşadıkları, doğuştan getirdikleri bu hakların başkasına devredilemeyeceği hükme bağlandı. Köle ticaretini 1792 yılında çıkardığı kanunla yasaklayan ilk ülke Danimarka oldu. Onu İngiltere ve 1808’de köleliği yasaklayan Amerika Birleşik Devletleri izledi. İnsanlığın köleliğe karşı mücadelesi 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirge-si’yle dünya çapında bir zafer kazandı.

 

Tarihî Olaylara Bakış Açısı

Tarihî olaylar ele alınırken tarihî bilgilerin kendi döneminin şartlarına göre değerlendirilmesi gerekir. Uzun yıllar önce yaşanmış bir olayın bugünün bakış açısı ve değer yargılarıyla ele alınması doğru değildir. Tarihçi; geçmişe ait bir bilgiyi, gerçeği anlamak için kullanır. Belgeler, yoruma muhtaçtır ve olayın yaşandığı çağın ve toplumun ruhunu taşımaktadır. Bu nedenle o ruha göre bir açıklama ve yorum yapılması gerektiği unutulmamalıdır. Örneğin eski toplumların çoğunda müşterek bir kurum olan kölelik, varlığını binlerce yıl sürdürmüştür.

Ünlü Romalı Hukukçu Gaius (Gayus): “Köleler sahiplerinin hâkimiyeti altında bulunurlar. Bu hâkimiyet kavimler hukukuna ait bir hâkimiyettir çünkü bütün milletlerde, köle sahiplerinin köleleri üzerinde hayat ve ölüm hakkına sahip olduklarını açıkça görebiliriz.” diyerek eski dünyada kölelik hakkındaki genel kanıyı belirtmiştir. Günümüz evrensel insan hakları açısından düşünüldüğünde köleliğin insan onuruna yakışmadığı görülse de kölelik sistemini uygulayan toplumlar o günün değer yargıları ile değerlendirilmelidir (Bozkurt, 1983, s.l’den düzenlenmiştir).

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.