F. İRAN-IRAK SAVAŞI (1980-1988)
1. Irak’ta Rejim Değişikliği
BAAS HAREKETİ :
Baas Partisi, 1940’ta Şam’da kuruldu. “Yeniden doğuş” anlamına gelen Baas, Arap sosyalizminin yöntemleriyle Arap dünyasında bir yeniden doğuş gerçekleştirmeye çalışan siyasi anlayış ve partilere verilen isimdir. Baas hareketinin amacı sosyalist bir sistemle yönetilen, birleşik, laik bir Arap toplumu kurmaktı. Özel mülkiyeti güvence altına alan Baas sosyalizmi gelir adaleti, iç ve dış ticaretin denetimi, toprak mülkiyetinin kamu yararına sınırlandırılması, madenlerin ve doğal kaynakların millîleştirilmesi, planlı kalkınma, işçilerin işletmelerin yönetimlerine katılması gibi ilkelere dayanıyordu.1963’te Irak’ta, iktidara gelen Baas Partisi 1968’de yapılan darbeyle yönetime tam hâkim oldu. 1979’da ise yeni bir darbeyle Saddam Hüseyin tek başına yönetime geldi. Prof. Dr. Baskın ORAN, Türk Dış Politikası, c. I, s. 785’ten özetlenmiştir. |
1920 San Remo Konferansı’nda manda yönetimi kurulan Irak’ta 1921’de Meşruti Krallık kuruldu. 1932’de Milletler Cemiyetine bağımsız bir devlet olarak katıldı. 1933’te Kral Faysal’ın ölümünün ardından ülkede dinî ve etnik çatışmalar arttı. II. Dünya Savaşı öncesi dünyadaki gelişmeler Orta Doğu’da yeni oluşumlar için zemin hazırladı. 1934’te Türkiye’nin de üye olduğu Sadabat Paktı’na katılan Irak, II. Dünya Savaşı sonrası ABD ve Batılı devletlere paralel politikalar izleyerek Bağdat Paktı (1954) içinde yer aldı.
1958’de yapılan bir askerî müdahale sonucu ülkede monarşi rejimi yıkılarak cumhuriyet ilan edildi. Irak rejim değişikliğinden sonra Bağdat Paktı’ndan çekildi. Baas Partisi 1968’de Irak’ta yönetimde söz sahibi oldu, SSCB ile yakınlaşarak bu ülkeden ekonomik ve askerî yardım almaya başladı. Bu durum Batı’ya dönük bir politika takip eden İran ile arasındaki ilişkileri zayıflattı. Diğer taraftan, 1970’te İngiltere’nin Basra Körfezi’nden çekilmesinden sonra İran’ın, buraya tek başına hâkim olmak istemesi iki ülke ilişkilerini daha da gerginleştirdi.
Baas Partisinin 1972’de, SSCB ile imzaladığı dostluk antlaşmasıyla beraber bu ülkeden silah satın almaya başlaması İran’ı tedirgin etti. Ancak 1975 Martında Cezayir’in arabuluculuğu ile imzalanan Cezayir Anlaşması’yla Irak ile İran arasındaki Şattülarap Su Yolu’nun en derin yeri sınır kabul edilirken karşılıklı dostluk ve iş birliğinin taahhüt edilmesi ilişkileri bir süreliğine düzeltti.
2. İran’da Rejim Değişikliği
1925’ten itibaren İran’ı yöneten Pehlevi Hanedanlığı uygulamalarıyla halk tarafından benimsenmemişti. Batı kültürünün toplumsal alanda kendini
İRAN DEVRİMİ
Pehlevi Hanedanlığının 54 yıllık (1925-1979) iktidar dönemi, rejime sadık dostlar yetiştirdiği gibi karşıtlar da oluşturmuştur. Bu nedenle İran devrimi siyasi bakımdan dışlanmışların, dinî bakımdan rahatsız olanların ve gelir dağılımından yeterince pay alamayanların ortak paydada buluşmaları sonucunda ortaya çıkmıştır. İran Devrimi, çarşı esnafı ile köylüyü, üniversite öğrencisi ile radikal Şii grupları aynı platformda buluşturan bir sürecin adıdır. Prof. Dr. Tayyar ARI, Geçmişten Günümüze Orta Doğu, s. 524’ten özetlenmiştir. |
hissettirmesi halkta memnuniyetsizliğe yol açmıştı. Bununla birlikte plansız toprak reformu, kırsal nüfusu yoksullaştırmış köyden kente göçe zorlamıştı. Ayrıca petrol gelirlerinin silahlanmaya harcanması gelir dağılımındaki eşitsizliği daha da artırdı. Halkın uygulamalara karşı başlattığı protestoların yönetim tarafından dikkate alınmaması ayaklanmaya sebep oldu. 1978 yılı başlarında bölgesel nitelikli başlayan ayaklanma, bir yıl içinde halk hareketine dönüştü. 1979’da sürgündeki lider Ayetullah Humeyni’nin ülkeye dönmesiyle İran İslam Cumhuriyeti kuruldu.
Yeni yönetim, anayasa ile halka siyasi haklar tanıyan bir takım değişiklikler yaptı. İki aşamalı seçimler sonucunda yeni meclis oluşturuldu. Ülkedeki yeni yapılanma sırasında petrol ihracatının azalması ekonomiyi zor durumda bıraktı.
İran, dış politikada bağlantısızlık ilkesini benimserken ABD öncülüğünde kurulan CENTO’dan ayrıldı. SSCB ile daha önce imzalanan dostluk antlaşmasının bazı maddeleri tek taraflı feshedildi. Irak’ın Orta Doğu’da Mısır’dan boşalan güçler dengesini kendi lehine değiştirmek istemesi ve bu amaçla yayılmacı bir politika takip etmesi Irak-İran ilişkilerini olumsuz etkiledi.
3. Savaş ve Sonuçları
- ARAP LİDERLİĞİNE
Irak 1975 Cezayir Antlaşması ile bölgesel güvenliğin sağlanmasında öne çıktı. Antlaşmanın hemen ardından Irak Fransa ve SSCB’den silah alımını hızlandırdı. Bu arada 1978’de Arap Birliği zirvesine ev sahipliği yaparak hem siyasi prestijini artırdı, hem de Mısır’ın tecrit edilmesine öncülük etti. Camp David Anlaşması’yla Mısır’ın Arap dünyasındaki liderliğinin sarsılması Irak’ı liderlik yapma hususunda harekete geçirdi. OPEC’in fiyat artırımına gitmesi ile Irak’ın yıllık petrol geliri 1980’de 26 milyar dolara ulaşmıştı. Böylece Irak, artan siyasi ve ekonomik gücüyle orantılı olarak uluslararası politikada daha etkin bir rol üstlenmek amacındaydı. Prof. Dr. Tayyar ARI, Irak, İran ve ABD, s. 372-373’ten özetlenmiştir.
- BASRA KÖRFEZİ’NDE REKABET
1960’ların başında hızla silahlanan İran’ın amacı Basra Körfezi’nde egemen güç olmaktı. ABD’nin destek ve teşvikini alan İran, 1960’lar ve 70’ler boyunca Basra Körfezi’nde koruma görevini üstlendi. Özellikle 1971’de İngiltere’nin bölgeden çekilmesinin ardından doğan boşluğu İran’ın doldurması konusunda, daha 1960’ların sonunda ABD-İngiltere-İran arasında anlaşma sağlanmıştı.
İran’ın dış politikasında üç temel unsur vardı:
- Birincisi, daima Batı yanlısı güçleri ve monarşileri desteklemek.
- İkincisi, tüm Şiilerin ve Fars kökenlilerin koruyucusu rolünü üstlenerek söz konusu azınlıklara sahip ülkeler üzerinde denetim kurmak.
- Üçüncüsü ise, Basra Körfezi’ndeki adalara ve önemli su yollarına doğrudan sahip olmaktır.
Prof. Dr. Baskın ORAN, Türk Dış Politikası, c. I, s. 802’den özetlenmiştir.
İran ile Irak arasında Basra Körfezi ve Şattülarap Su Yolu üzerinde egemenlik mücadelesi nedeniyle gerginleşen ilişkiler 1975 Cezayir Anlaşması ile geçici olarak düzeltilmişti. Camp David Antlaşması’yla Orta Doğu’da Mısır’ın etkinliğini kaybetmesi sonucunda ortaya çıkan otorite boşluğundan yararlanan Irak, Arap liderliği için çalışmalar başlattı.
1979’da İran’ın rejim değişikliği sebebiyle yaşadığı iç sorunlardan yararlanmak isteyen Irak, Basra Körfezi’ne hâkim olmak için harekete geçti. Cezayir Anlaşması’nı feshettiğini açıkladı.
22 Eylül 1980’de İran topraklarına saldırıya geçerek Basra Körfezi’ne kadar ilerledi. Bir süre sonra İran, savaşta dengeyi sağlayarak Irak’ın işgal ettiği bazı toprakları geri aldı.
İran-Irak Savaşı’nda Suriye ve Libya İran’ı; diğer Arap devletleri ise Irak’ı desteklediler. ABD, savaşın başlarında tarafsız kalmayı ve iki devletin toprak bütünlüğünün korunmasını esas aldı. SSCB savaş sırasında Basra Körfezi’nde etkili olmak ve Afganistan işgalinde serbest hareket edebilmek için İran’ın yanında yer aldı. Avrupa ülkeleri ise tarafsız bir politika izleme kararı alırken İran’daki rejim değişikliğinden dolayı Irak yanlısı tutum takındı.
1986’da İran’ın Basra Körfezi’ne hâkim olmaya başlaması ve körfeze kıyısı olan ülkelerin petrol satışı yapamaması ABD ve bazı Batılı devletleri ekonomik açıdan olumsuz etkiledi. Ayrıca SSCB’nin İran’la yakınlaşarak bölgede güç kazanması ABD’yi endişelendirdi. Bu sebeple ABD, Fransa ve İngiltere gibi bazı Batılı büyük devletler harekete geçerek Basra Körfezi’ne savaş gemileri gönderdiler. Bu müdahale sonucu Irak, İran’a karşı cephelerde dengeyi sağladı.
BM’nin kararı ile 6 Ağustos 1988’de ateşkes gerçekleşti ve savaş sona erdi. Irak’ın 1990’da Kuveyt’i işgal etmesi ve ABD’nin bu işgale müdahale ihtimalinin ortaya çıkması üzerine Irak işgal ettiği İran topraklarından çekildi. Böylece İran kaybettiği toprakları geri aldı.
Sekiz yıl gibi uzun süren bir savaş sonucunda iki ülkeden yaklaşık bir milyon insan hayatını kaybetti. Savaş sırasında iki devletin birbirlerinin petrol bölgelerini bombalaması sonucunda 150 milyar dolar civarında bir ekonomik kaynak yok oldu. Savaştan sonra iki ülkede de ekonomik sıkıntılar yaşandı. Kuveyt’in işgalinde, Irak’ın yaşadığı bu ekonomik bunalım etkili oldu. İran-Irak Savaşı ile Arap ülkelerinin taraf olması Arap birliğinin bozulmasına ve İsrail’in Orta Doğu’da daha serbest hareket etmesine zemin hazırladı. Bazı devletler tarafsız olmalarına rağmen bu iki devlete silah satarak önemli bir gelir elde etmiş oldu.
IRANGATE OLAYI
İran İslam inkılabı ve bu sırada Tahran’daki ABD büyükelçiliğinin işgal edilmesi nedeniyle ABD-İran ilişkileri gerginleşmiş, ardından Eylül 1980’de İran’la Irak arasında savaş başlamıştı. Şah döneminde ordusunu Amerikan silahlarıyla donatmış olan İran, savaş nedeniyle hem yeni silah hem de yedek parça arayışı içindeydi. Humeyni rejiminin sıkışınca ABD’den İsrail aracılığıyla gizlice silah satın aldığı ve bu olayda Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi Yarbay Oliver North’un önemli bir rol oynadığı ortaya çıktı. 1986’da açılan soruşturmada North suçlu bulunurken Başkan Reagan’ın sorumluluğu bulunmadığı sonucuna varıldı.
İrangate olayı ABD’nin çıkarlarını koruyabilmek için İran’a bile silah satabileceğini, İran’ın ise siyasi ilişkide bulunmadığı ABD’den silah alabileceğini gösterdi. Reel politik her zaman ve her zeminde faaliyetteydi.
Prof. Dr. Baskın ORAN, Türk Dış Politikası, c. II, s. 51’den düzenlenmiştir.