İskitler

İSKİTLER

a) İskitlerin Tarih Sahnesine Çıkışları

İskitler, Orta Asya kökenli atlı-göçebe bir topluluktu.

İranlılar, bunlara Sakalar derken Yunan kaynakları ise İskitler olarak bahsetmektedir.

İskitlerin ilk yurtlarının Tanrı (Tıyenşan) dağları, Fergana ve Kaşgar bölgesi olduğu tahmin edilmektedir. Daha sonra batıya göç eden İskitlerin bir kısmı Aral gölü dolaylarına, diğer kısmı ise Karadeniz’in kuzeyindeki Kimmerleri buradan çıkararak onların topraklarına yerleştiler.

M.Ö. VII. yüzyılda batıya doğru göç ederek, Karadeniz’in kuzeyinden Tuna nehrine kadar uzanan topraklara yerleştiler.

İskitler, birçok kaynakla Türk olarak gösterilmekledir. Çok geniş alanlara yayılmış olan İskit toplulukları arasında sıkı bir bağlılık yoktu. İskitlerin en yoğun yaşadıkları yer Kırım yarımadası ve çevresiydi.

Kimmerler, Medler, Persler, Asurlular ve Urartular ile savaşan İskitler, Kafkas dağlarını aşarak Anadolu, Suriye ve Filistin üzerinden Mısır sınırlarına kadar akınlarda bulundular.

İskitler, özellikle Medler ve Perslerle uzun yıllar savaştılar. Bu mücadelelerin en önemlisi Alp Er Tunga ile Pers hükümdarı Kirus arasında geçmiştir, uzun süren bu savaşlar daha sonra İran destanı Firdevsi’nin “Şehname” adlı (Alp Er Tunga bu eserde Afrasiyap adıyla anılır) eserine konu olmuştur. Alp Er Tunga’nın torunlarından Tomris (ilk Türk kadın hükümdarı) Pers kralı Darius ile yaptığı mücadeleleriyle ün kazanmıştır (MÖ 530) .

İskitlerin siyasî tarihleri M.Ö. II. yüzyılın ortalarına kadar devam etmiştir. Batıdan Avrupalı toplulukların , doğudan Yüeçilerin akınları sonunda dağılmışlardır. Bağımsızlığını kaybeden çok az bir İskit topluluğu 13.yüzyıldaki Moğol istilasından sonra kuzeye çekildiler.

Günümüzdeki Yakut Türkleri onların soyundan gelmektedir.

b)İskitlerin Yaşayışları

İskitlerin çoğunluğu göçebeydi. Göçebeler arabalarda yaşarlardı. Elverişli buldukları yerlerde uzun süre kalırlar, sonra da kendilerine daha elverişli yerler ararlardı. Göç sırasında kadınlar araba içinde, erkekler at üstünde arabaların yanında giderlerdi. Yaşadıkları bölgelerin kuraklığı yüzünden durmadan göç ederlerdi. Ancak, elverişli bir yer bulduktan sonra yerleşirler ve geçici köy toplulukları oluştururlardı. İskitlerin en kalabalık yaşadıkları bölge, Kırım yarımadası ve çevresiydi. Burada yaşayanlar, Yunanlılar ile ticarî ilişkilerde bulunmuşlardır. İskitlerden yerleşik hayata geçmiş olanlar, tarım ve ticaretle uğraşırlardı.

İskitler, usta savaşçıydılar. Ancak, kendilerinden üstün düşmanlarla meydan savaşı yapmaktan kaçınırlardı. Düzenledikleri anî baskınlarla düşmanı şaşkına çevirirlerdi. Savaşlarda en çok kullandıkları silâh, savaş baltasıydı. Ayrıca ok yay ve kılıç kullanırlardı. İskit kadınları da savaşa katılırlardı.

NOT: Tarihte bilinen ilk atlı göçebe topluluk İskitlerdir.

c) Din ve İnançları

İskitler arasında çok tanrılı bir tabiat dini yaygındı. Tanrıların en büyüğü “Baba” denilen Gök Tanrısı idi. İskitler, tapınak ve tanrı heykeli yapmazlardı. Buna karşılık, Savaş Tanrısı için her yıl, iki metre yüksekliğinde bir odun yığını yaparlar ve bunun üzerine, Savaş Tanrısını simgeleyen bir kılıç dikerlerdi. İskitler, tanrılarına çeşitli hayvanları adar ve kurban ederlerdi. Ancak, en çok, at kurban ederlerdi.

Tüm göçebe topluluklarında olduğu gibi, İskitlerde de, ruhsal hayala inanış büyük önem taşıyordu. Kutsal saydıkları her şeyin ve cismin bir ruh taşıdığına inanırlardı. Aşırı denilebilecek batıl inanışlara sahipliler. Fala ve büyüye inanırlardı. Falcılar, kavak dallarına bakarak yada ıhlamur kabuklarını parmaklarına dolayarak fala bakarlar ve gelecekten haber verirlerdi.

İskitlerin ölüler için uyguladıkları özel törenleri vardı. Normal bir cenaze töreni kırk gün devam ederdi. Bu törenlerin bazen bir yıl sürdüğü de olurdu. Ölen kişi, tüm dostlarının evlerine birer gün götürülür, ondan sonra toprağa verilirdi. Ölülerin mumyalanması da, İskitlerde görülen bir başka inanıştı.

ç) Sanat

İskitlerin yaşadığı bölgelerdeki kurganlardan çıkan eserler, medeniyetle ileri olduklarını göstermekledir. Heredot’un dediği gibi, “İskitler çok medeni bir milletti. Gümüş işçiliğinde, dişçilikte ve çıkıktan sarmakta ustaydılar.”

İskit sanatı, M.O. VI. yüzyılın ortalarından itibaren Karadeniz’in kuzeyindeki bozkırlarda gelişmeye başladı. İşkillerin eserlerinde, güçlü bir teknik ve ince bir sanat anlayışı dikkati çekmektedir .

İskit sanatında “hayvan üslûbu” önemli bir yer tutar. İskitler, eşyalarını geyik, kuş ve başka hayvan resim ve kabartmalarıyla süslerlerdi. İskitler, hayvan motifini hem süs hem de eşyayı kötü ruhlardan korumak amacıyla yaparlardı.

M.Ö. V. yüzyıldan itibaren Yunanlılarla ilişki kuran İskitler, birçok alanda karşılıklı olarak birbirlerini etkilediler. Yunanlılar, elbiselere dikilen süs levhalarını ve altın, gümüş at takımlarını İskitlerden öğrenmişlerdir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.