2. Kültürel Gelişmeler ve Sosyal Hayat
Aşağıdaki tabloyu inceleyerek verilen yıllar içerisinde şehir nüfusundaki değişim ve bunun kültürel faaliyetlere yansımalarını yorumlayınız.
Yıllar | Şehir nüfusu | Şehir nüfusunun toplam nüfusa oranı (%) | Kırsal nüfus | Kırsal nüfusun toplam nüfusa oranı
(%) |
Devlet tiyatrolarındaki seyirci sayısı | Opera-bale
seyirci sayısı |
Yerli film seyirci sayısı | Yayınlanan kitap sayısı |
1980 | 19.645.007 | 51,3 | 25.091.950 | 48,7 | 791.445 | 184.224 | 38.553.202 | 5.610.000 |
1985 | 26.865.757 | 53 | 23.798.701 | 47 | 812.035 | 238.707 | 21.284.575 | 6.741.000 |
1990 | 33.326.351 | 59,5 | 23.146.684 | 40,5 | 856.111 | 207.042 | 5.668.705 | 6.586.000 |
1997 | 40.630.435 | 64,6 | 22.179.676 | 35,4 | 837.208 | 220.069 | 2.467.300 | 8.352.000 |
2000 | 44.006.274 | 65 | 23.797.653 | 35 | 892.027 | 165.154 | 2.899.103 | 8.905.000 |
2007 | 49.747.859 | 70,5 | 20.838.397 | 29,5 | 938.562 | 451.271 | 7.712.626 | 18.100.000 |
Daha önce başlayan ve hâlâ devam eden köyden kente göç hareketi sonunda şehirlerde yaşayanların oranı 1980’lerde % 50 iken 2007’de % 70,5 olduğu görülür. Bu göç hareketinde şehirlerin çekiciliğinin yanında tarımda makineleşme, sanayileşmeyle beraber şehirlerde iş gücüne duyulan ihtiyacın artması önemli bir faktördür.
Köyden kente göçün ilk önemli sonucu gecekondulaşmadır. Kentlere yeni gelenler beraberlerinde kendi kültürel özelliklerini de getirdiler. Bir yandan kentte var olan yaşam tarzından etkilenirken diğer yandan kendi yaşam tarzlarını sürdürmeye devam ettiler.
Özellikle Orhan Gencebay’la geniş kitlelere ulaşan arabesk tarzı sinema ve müzik alanlarındaki etkisini 1990’ların yarısına kadar sürdürdü. 1980’li yıllarda arabesk müziğin de etkisiyle nispeten durgun bir dönem geçiren Türk Pop Müziği, Sezen Aksu, Erol Evgin ve Barış Manço gibi isimlerle birlikte 1990’dan sonra özellikle gençler tarafından ilgiyle takip edilmiştir. Tarkan ile daha geniş kitlelere ulaşan Türk Pop Müziği, Sertab Erener’in 2003 yılında Eurovision Şarkı Yarışması’nı kazanmasıyla uluslararası alanda da önemli bir başarı kazanmıştır. Mazhar-Fuat-Özkan (MFÖ) müzik grubu da halkın yoğun ilgisini çekmiştir.
Türkiye’de ilk renkli televizyon yayını 1984’te başladı. 1990’da ilk özel televizyon kanalının açılması ve 1994 yılında Özel Radyo ve Televizyon Yasası’nın çıkması ile çok sayıda özel radyo ve televizyon, yayın hayatına başladı. İnsanlar bu özel televizyon ve radyolar sayesinde dünyadaki siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel gelişmeleri çok daha yakından takip etmeye başladılar.
1990’lı yıllarla birlikte Türk sineması tekrar canlanma sürecine girdi. Bu dönemde çekilen birçok yerli film, beğeni ile izlendi ve uluslararası film festivallerinde ödüller aldı. Nuri Bilge Ceylan “Üç Maymun” adlı filmiyle Cannes Film Festivali’nde en iyi yönetmen ödülünü aldığı gibi film Oscar ödüllerine de aday gösterilmiştir. Bu dönemde toplumsal sorunları konu alan filmler de çekilmeye başlandı. Kırsaldan büyük şehirlere göç eden insanların yaşadığı sorunları mizahi bir şekilde anlatan Kemal Sunal filmlerine halkımızın ilgisi bu dönemde de devam etmiştir. Bununla birlikte kültürel ve sanatsal faaliyetler ile kitap, gazete ve dergi satışlarında da yeterli artış sağlanamadı.
Bu dönem hikaye ve romanında da yeni bazı özellikler kendisini gösterir. Bireysellik, toplumcu gerçekçilik, postmodern anlayış, sosyal tenkit vb. hemen her okuyucuya hitap eden bir çeşitlilikle sunulmuştur. Orhan Pamuk’un Nobel Edebiyat Ödülü’nü alması edebiyat alanında en önemli uluslararası başarı olmuştur.
Bu dönemde Türkiye’de uluslar arası düzeyde birçok kültürel faaliyet gerçekleştirilmektedir. Bu alanda İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın (İKSV) etkinlikleri önemli bir yer teşkil etmektedir.
Bu dönemde ülkemizde görülen toplumsal gelişmelerin en önemlilerinden biri de eğitim alanında olmuştur.
Türkiye’de okur-yazarlık oranı (%) |
||
Yıllar | Erkek | Kadın |
1980 | 79,98 | 54,67 |
1985 | 86,52 | 68,16 |
1990 | 88,81 | 71,98 |
2000 | 93,86 | 80,64 |
2005 | 95,31 | 83,78 |
Yandaki tablo incelendiğinde 1980-85 yılları arasındaki dönemde okur-yazar oranındaki artışın diğer yıllardan daha fazla olduğunu görürüz. Bu artışta yetişkinler için zorunlu okuma yazma kurslarının açılması, okul ve öğretmen ihtiyacının karşılanması vb. sebepler etkili olmuştur.
Tabloda dikkat çeken bir başka oran ise kadınlardaki okur-yazar artışının erkeklerden çok daha fazla olduğudur. Gerek Millî Eğitim Bakanlığının başlattığı “Haydi kızlar okula”, “Ana-kız okuldayız” gerekse sivil toplum kuruluşlarının başlattığı kampanyalar sayesinde kız çocukların ve kadınların eğitime daha fazla katılmaları sağlanmıştır.
1997-98 eğitim-öğretim döneminde 8 yıllık kesintisiz eğitime geçilmesi toplumu en çok etkileyen gelişmelerdendir. Bu uygulama ile daha önceden 5. sınıftan sonra örgün eğitim dışına çıkan öğrencilerin ilköğretim 2. kademeye ve orta öğretime devamının sağlandığı görülür. Ayrıca okullarımız teknolojik donanım açısından geliştirilmiştir.
1981’den önceki yıllarda Türk yükseköğretim sistemi; üniversiteler, Millî Eğitim Bakanlığına bağlı akademiler, iki yıllık meslek yüksekokulları, üç yıllık eğitim enstitüleri ve mektupla öğretim yapan YAYKUR olmak üzere beş tür kurumdan oluşmaktaydı. 1981’de çıkarılan Yükseköğretim Kanunu ile ülkemizdeki tüm yükseköğretim kurumları Yükseköğretim Kurulu (YÖK) çatısı altında toplanmıştır. YAYKUR’un işlevleri Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim Fakültesine devredilerek uzaktan öğretimin ülkemizde yaygınlaşması hızlandırılmıştır. Yüksek öğrenim gören öğrenci ve yükseköğrenim kurumu sayısında da önemli artışlar olmuştur.
• Bu Dönemde Diğer Önemli Gelişmeler
1993 yılında Türkiye’de ODTÜ’den ilk İnternet bağlantısının kurulması ve bilgisayar kullanıcılarının sayısının hızla artması, özellikle genç nüfus üzerinde çok etkili oldu. Okullarımızda bilgisayar laboratuvarları oluşturularak İnternet kullanımı yaygınlaştırıldı. Kısa sürede evlerdeki bilgisayar ve İnternet abone sayısı arttı. Bilgiye hızlı ve kolay ulaşılabilmesi herkes için çekici hâle geldi. Fakat bir süre sonra İnternetin yanlış veya kontrolsüz kullanılması önemli bir sorun olarak karşımıza çıktı.
Türk sporu 1980’lerin sonlarından itibaren uluslararası alanda büyük başarılar elde etmiştir. Naim Süleymanoğlu’nun 1988 Seul Olimpiyatları’nda altın madalya kazanmasıyla başlayan süreç, bir çok branşta olimpiyat madalyaları kazanılmasıyla devam etmiştir. En çok altın madalya Naim Süleymanoğlu, Hafız Süleymanoğlu ve Halil Mutlu başta olmak üzere halterci sporcular tarafından kazanılmıştır. Bayan haltercilerimizde son yıllarda bir çok uluslararası yarışmada madalyalar kazanmıştır.
1992 Barcelona Olimpiyat Oyunlarında Mehmet Akif Pirim grekoromen güreşte 24 yıl aradan sonra şampiyon olmuştur. 1996 Atlanta Olimpiyatları’nda Türkiye son 36 yılın en başarılı sonucunu elde ederek, oyunları 4 altın, 1 gümüş ve 1 bronz madalyayla kapadı. Serbest güreşte Mahmut Demir, grekoromen güreşte Mehmet Akif Pirim altın madalya kazandı. Judoda da Hülya Şenyurt ise üçüncü olarak Türkiye’ye bayanlarda ilk madalyayı kazandıran sporcu oldu. 1994 Dünya Serbest Güreş Şampiyonası’nda Türkiye 28 yıl aradan sonra takım halinde Dünya Şampiyonu olmuştur. Ayrıca Judo, tekvando ve boks başta olmak üzere bir çok branşta olimpiyatlarda ve dünya şampiyonalarında çok sayıda madalya kazanan sporcumuz yetişti.
Türk Millî Futbol Takımının 2002 Dünya Şampiyonası’nda ve 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda 3. olması millî takım düzeyinde en önemli başarılardır.
Basketbol Millî Takımımız ise 2006 Dünya Basketbol Şampiyonası’nda 6. oldu. Ayrıca Bayan Voleybol Milli Takımımız ve kulüp takımlarımız da 1990 sonrası uluslararası spor organizasyonlarında önemli başarılar kazanmışlardır.
Ayrıca birçok bilim adamımızın, sanatçımızın, edebiyatçımızın kazandığı uluslararası başarılar gurur kaynağımız olmuştur.