Bilimsel ve Teknolojik Gelişmelerin Etkileri

G. DÜNYADAKİ GELİŞMELER

1. Bilimsel ve Teknolojik Gelişmelerin Etkileri

Son 25 yıl içinde bilimsel ve teknolojik gelişmeler hızla devam etmektedir. Yeni teknolojileri geliştiren ve kullanan ülkeler diğerlerine göre çok daha etkili ve güçlü bir duruma gelerek dünya ticaretinde ön plâna çıkmıştır. Örneğin Japonya önemli bir askerî güce sahip olmamasına rağmen kullandığı ileri teknoloji sayesinde dünyanın önde gelen güç merkezlerinden biri durumundadır.

Yüksek teknoloji ile yapılan sanayi üretimlerinde hem daha az iş gücüne ihtiyaç duyulmakta hem de daha ucuz ve kaliteli ürün elde edilebilmektedir.

Günümüzde insanları etkileyen, bilimsel alanda devrim niteliğindeki en önemli gelişme “nanoteknoloji”dir. Nanometre; bir metrenin milyarda biri ölçüsünde bir uzunluğu temsil eder. Bu teknolojinin ana teması bir maddenin bir mikrometreden küçük bir ölçüde kontrolüdür ve yine bu uzunluk ölçüsünde cihazların üretimidir. Nanoteknoloji, makine yapımında, tıp, elektronik, tarım, fizik, havacılık, uzay araştırmaları, çevre ve enerji üretimi başta olmak üzere birçok alanda yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu teknoloji sayesinde çok küçük makineler yapılabildiği gibi “akıllı” malzemeler üretilerek beyin damarlarının, dişin vb. içine yerleştirilebiliyor. Nanoteknoloji ürünü chipler (çip) ve özel donanımlar ile canlı organizmalar uzaktan kontrol edilebilmektedir.

Günlük hayatımıza kadar giren nanoteknoloji ile oluşturulan ürünler arasında kir tutmayan duvar boyaları, küvet ve lavabolar; kirlenmeyen, ıslanmayan ve ütü gerektirmeyen kumaşlar, bakteri ve mikropları öldüren filtreler ve çeşitli yüzeyler, el ve yüz kremleri, mantarları ve bakterileri öldüren çoraplar yer almaktadır. Ayrıca nanoteknoloji kullanılarak birçok tarım ürününün gen yapısı değiştirilip daha fazla verim alma ve çürümelere karşı daha dayanıklı ürünler elde etme çalışmalarında önemli başarılar sağlanmıştır.

Gelişmiş ülkelerde nanoteknoloji özellikle kalp ve beyin hastalıklarının tedavisinde ve ilaç sektöründe de kullanılmaktadır. Klasik yöntemle ilaç kullanımında, mide, karaciğer, beyin vb. organlar zarar görebilmektedir. Nanoteknoloji ile yapılan tedavide, ilaç nano kapsüllere yüklenip şırınga ile sadece hasta bölgeye gönderilmekte ve kapsüller patlatılarak tedavi yapılmaktadır.

Tıp dünyasında yeni bir dönem başlatan 1954’teki ilk başarılı böbrek nakli sonrasında organ ve doku nakliyle ilgili çalışmalar özellikle 1980 sonrasında daha da hız kazanmıştır. Günümüzde artık birçok organın nakli başarı ile gerçekleştirilmektedir.

Organ nakli bekleyen insanların ihtiyacını karşılayacak kadar sağlıklı doku ve organ vericisinin bulunamaması bilim adamlarını laboratuar ortamında doku ve organ üretmek çalışmalarına yöneltti. Bu konuda nano parçacıklar kullanılarak birçok başarılı çalışma yapıldı. Bunların içinde dünyada en fazla ilgi çeken çalışma ise 1996’da “Dolly” adı verilen koyunun kopyalanması oldu. Bu tarihten sonra dünyanın birçok ülkesinde başta koyun olmak üzere birçok hayvanın kopyalanması çalışması yapıldı. Ülkemizde de 2007 yılında “Oyalı” adı verilen ilk koyun kopyalandı. Canlıların kopyalanması soyları tükenmekte olan canlı türlerinin soylarının devamı, doku ve organ nakli ile hastaların tedavi edilmesi imkanı sunmuştur. Fakat bu olumlu yönlerinin yanında olumsuz olarak da kullanılabileceği düşüncesi bütün dünyada yoğun tartışmalara neden olmuştur. Bu nedenle özellikle insanın da kopyalanması fikri etik bulunmadığı için dünyanın birçok gelişmiş ülkesinde yasaklanmıştır.

Özellikle 1990’lardan sonra dünyada İnternet kullanıcı sayısı hızla arttı. “Dünya ve Türkiye İnternet Kullanımı 2007” adlı rapora göre, 1992 yılında dünyada İnternete bağlı bilgisayar sayısı bir milyon iken 2008’de 1 milyar 115 milyona ulaşmıştır. Türkiye, 26,5 milyon etkin İnternet kullanıcı sayısıyla dünyada 13. sırada yer almaktadır. Bilgisayar teknolojisinin kültürel çalışmalarda da kullanımının yaygınlaşmasıyla film sanatında “elektronik sinema” önem kazandı. Video pazarının da gelişmesiyle büyük şirketler kadar bağımsız küçük şirketler de film yapma imkânı buldu. Bunun sonucu olarak bağımsız yenilikçi sinema canlandı ve yönetmenler sıra dışı, yenilikçi tasarıları gerçekleştirdiler.

Bu dönemde müzikte ise bateri eşliğinde ve klavye ile yapılan elektronik seslerle tanışıldı. Amerikalı pop yıldızları Madonna ve Michael Jackson bu türün öncülüğünü yaptılar ve bunu büyük bir sektör hâline getirdiler. Film CD ve DVD’leri ile müzik albümlerine insanların gösterdiği yoğun ilgi emek harcamadan gelir elde etmeyi amaçlayanlar tarafından oluşturulan “korsan” sorununu da gündeme getirdi. Son yıllarda geliştirilen normal DVD’lerden daha kaliteli ses ve görüntü özellikleri sunan, kopyalanamayan “Blu-ray teknolojisi” film ve müzik sektöründe korsan sorununa çözüm olarak görülmektedir.

Askerî teknolojide “komuta hiyerarşisi” yerine “ağ kurgusu” öne çıkmıştır. Küresel hedef bulma sistemi, lazer tarayıcılar, dijital iletişim, yerleşik bilgisayarlar gibi insan hatasını en aza indiren teknolojiler gelişti. Algılama ve uzaktan vurma teknolojisi sivil zayiatı azaltacak şekilde nokta hedeflere akıllı mühimmat kullanımını artırmıştır. Körfez Savaşı’nda akıllı mühimmat kullanımı % 10 iken, Kosova Harekâtı’nda % 30, Afganistan ve Irak’ta ise % 70-80’lere çıkmıştır. Bilgi teknolojilerinin kullanımı ile devletlerin ne zaman, nerede, ne yaptıkları her seviyede görülebilir hâle geldiğinden cephe savaşı tarihe karışmış, savaşlar zaman, mekân ve kullanılan vasıtalar bakımından çok boyutlu hâle gelmiştir.

ABD ile SSCB arasında 1957’de SSCB’nin ilk yapay uyduyu fırlatmasıyla başlayan uzay araştırmaları yarışı, Soğuk Savaş Döneminde iki ülke arasındaki kültürel ve teknolojik rekabetin önemli bir parçası hâline gelmişti. Yumuşama Döneminde ise çalışmalar daha çok uzayı ve diğer gezegenleri tanımaya yönelik olarak devam etti. ABD başta olmak üzere birçok devlet gönderdikleri uzay araçları ile önemli çalışmalar yaptı. ABD ve SSCB ortak uzay araştırmaları yapmaya başladı. 1990’da Venüs yüzeyine inilerek araştırmalar yapıldı. 1994’te ise Venüs yüzeyinin haritası çıkarıldı.

Günümüzde uzay araştırmalarının yoğunlaştığı konu ise dünya dışında, uzayda insanların yaşayacağı gezegenler olup olmadığıdır. Özellikle Mars gezegeni üzerinde çalışmalar artmıştır. En son ABD’ye ait Anka Kuşu (Phoenix) adlı uzay aracı 26 Mayıs 2008’de Mars toprağında hayat iziyle ilgili delil aramak amacıyla gönderilmiş ve 90 gün boyunca inceleme yaparak dünyaya çok önemli bilgiler göndermiştir. Uzay aracının Mars yüzeyinde yaptığı toprak analizlerinde canlıların yapıtaşı olan karbon elementinin bulunamamasına rağmen, su bulunması umut verici bir gelişme olarak kabul edilmiştir.

Bütün devletlerin uzay araştırmalarında kullanabileceği bir “Uluslararası Uzay istasyonu” fikri 1998 yılında inşaatın başlamasıyla gerçekleşme aşamasına gelmiştir. Yapımı devam eden istasyonun 2011’de tamamlanması planlanmaktadır.

Bütün bu gelişmelerin yanısıra 1986’daki Çernobil kazası çevre sorunlarına duyarlılığı da arttırmıştır. ABD ve Batı Avrupa ülkeleri; yağ kullanımını azaltmak, çöpleri yeniden işlemek, su ve enerji tüketiminde tutumlu davranılmasını sağlamak için “yeşil dostu” politikalar izlemeye başlamışlardır.

Yeşilliğin ön plana alındığı yerleşme ve konut projeleri hızlı bir şekilde yayılmaktadır. Bu projelerde rüzgar gücü, güneş enerjisi ve dönüştürme teknikleri gibi çevresel enerji kaynaklarından daha çok faydalanılma yoluna gidilmiştir.

Mimarlık alanında gelişmeler doğa dostu, çevreye zarar vermeyen kendine yeterli yapılarla “yeşil mimarlık” adı verilen yeni bir anlayışı da ortaya çıkarmıştır.

1980’lerden sonra bilim alanındaki gelişmelerin spor alanında uygulanması sonucu “spor bilimi” daha fazla önem kazanmaya başladı. Özellikle sporcuların beslenmesinden antrenman programlarına kadar bir çok alanda bilimsel gelişmelerin kullanılması bu dönemde çok sayıda dünya ve olimpiyat rekorlarının kırılmasında etkili olmuştur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.