Dil ve Gönül Âhengi

Dil ve Gönül Âhengi

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Siz Ben’i zikredin ki, Ben de sizi zikredeyim…” (Bakara, 152)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Rabbini zikredenle etmeyenin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir.” (Buhârî, Daavât 66)

Zikir, Allâh’ı unutmamak ve her vesîleyle O’nu anmaktır. Zikrin kâmil mânâda îfâ edilmesi; kalp ve dilin, müşterek âhenk içinde Allah’ı anmasına bağlıdır. Aksi takdirde, gâfil bir kalple yapılan zikrin, kıymet ve ehemmiyeti azalır. Zikir esnâsında kalbin, mâsivâdan, yani gönlü Allahtan uzaklaştıran her şeyden irtibâtı kesilmelidir. Zikirde kalp tamamen zikrin taşıdığı mânânın tefekkürüyle titremelidir.

Nitekim âyet-i kerîmede:

“Mü’minler ancak, Allah zikredildiği zaman yürekleri titreyen kimselerdir…” (Enfâl, 2)

Bir kudsî hadiste de:

“Allah Teâlâ buyuruyor ki:

Ben kuluma, Ben’im hakkımdaki zannına göre muâmele ederim. O Ben’i zikrettiğinde, Ben onunla beraberim. O Ben’i, kendi içinde zikrederse, Ben de onu zikrederim. O Beni bir topluluk içerisinde zikrederse, Ben de onu, o topluluktan daha hayırlı bir topluluk içerisinde anarım.” (Buhârî, Tevhid, 15)

Şüphesiz ki Rabbimiz’in bizi anması, bizim O’nu zikretmemizle mukâyese edilemeyecek derecede, çok daha hayırlıdır. İşte bu büyük hayra ve Hakk’ın yakınlığına nâil olabilmek için; dil ve gönül âhengi içinde, mâsivâ düşüncelerini terk ederek ve kendini Hak’ta ifnâ edercesine zikretmeye gayret göstermeliyiz. (Osman Nûri Topbaş, Altınoluk Dergisi, Aralık-2014)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.