İsrail’in Kuruluşu

İSRAİL’İN KURULUŞU

Ortadoğu gelişmelerinin başlangıç ve ağırlık noktasını bir bakıma 1948 yılında İsrail’in bağımsız bir devlet olarak kuruluşu oluşturur. İsrail Devleti’nin kuruluşuna karşı Arap dünyasının tepkileri ve ardı sıra yapılan hatalar ve yenilgiler Ortadoğuda bunalımların ve krizlerin günümüze kadar uzamasına neden olmuştur. I. Dünya Savaşı’na kadar Osmanlı egemenliğinde olan Filistin, savaşın sonunda İngiliz kontrolüne girmişti. İngiltere, Balfour Deklorasyonu’ylaYahudilere Filistin’de bir devlet kurma hakkı tanımıştır.

 

BALFOUR DEKLORASYONU

Balfour Deklorasyonu, Lloyal George’un başbakanlığındal İngiliz savaş kabinesinde dışişleri bakanı olan Arthur Balfour’un girişimiyle başlayan ve sonuçta Filistin’de bir Yahudi devletinin (İsrail) kurulmasıyla sonuçlanan girişimdir. Balfour, bu girişiminde Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulması için İngiliz hükümetinin tüm olanaklarını kullanacağını bildiriyordu. Bu dönem (I. Dünya Savaş Yılları) İngilizlerin Araplara yatırım yaptığı bir süreç olduğu için bildiride “Ülkedeki öteki sakinlerin medeni ve dinsel haklarının ihlal edilmemesi” şart koşuldu.

Yürütülen bu girişimler, 1918 yılında Fransa’nın, ardından da İtalya’nın desteğini sağladı. ABD tarafından da bu girişim desteklendi. ABD, Ortadoğuda bir Yahudi devleti bulunmasının, Ortadoğu politikaları için sağlam bir dayanak oluşturacağını kavradı ve ABD Başkanı Thomas Wilson, Ekim 1918’de deklorasyonu desteklediklerini açıkladı. Söz konusu olan bu  deklorasyon, Ortadoğu’da  İsrail Devleti’nin kurulmasına giden sürecin önemli bir kilometre taşıdır.

İSRAİL’İN KURULUŞU (1948)

I. Dünya Savaşı sonunda İngiltere mandasına verilen Filistin, Araplarla Yahudiler arasındaki çatışmalar yüzünden İngiltere için sorun oldu. İki savaş arasındaki süreçte İngiltere’nin Araplara Yahudileri uzaklaştırmak için harcadığı çabalar sonuç vermediği gibi Filistin topraklarını bu iki ulus arasında paylaştırmak istemesi de çözüm getirmedi.

II. Dünya savaşı sona erdiğinde buradaki sorunla uğraşmak istemeyen İngiltere, sorunu Birleşmiş Milletlere götürdü. Birleşmiş Milletlerin çalışmaları sonunda verilen karar, Filistin’in Araplarla Yahudiler arasında paylaşılması şeklindeydi. Bu karar Arap dünyası tarafından tepkiyle karşılandı ve  Filistin’in bölünmesini önlemek amacıyla savaş kararı aldılar.

Birleşmiş Milletlerin planı Genel Kurul tarafından oylanarak kabul edildi. İngiltere’nin manda yönetimi 15 Mayıs 1948’de sona erecekti. Bu planın uygulanmasını bir komisyon gerçekleştirecekti. Arap devletleri ise taksim planını tanımlayacaklarını bildirerek düzenli ordularla harekete geçmeye hazırlanıyorlardı.

14 Mayıs 1948’de toplanan Yahudi Milli Konseyi İsrail Devleti’nin kuruluşunu ilan etti. Bir gün sonra İngiltere Filistin’den askerlerini çekti. ABD ve Sovyetler Birliği İsrail Devleti’ni tanıdılar.

İsrail Devleti’nin kurulduğu açıklanınca, Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak orduları 15 Mayıstan itibaren İsrail üzerine yürüdüler. Ancak bir yıl kadar süren Arap – İsrail savaşının sonunda Araplar yenildiler. İsrail Filistin topraklarının dörtte üçünü ele geçirdi. Kudüs’ün yarısı İsrail’de, yarısı Ürdün’de kaldı. (Kudüs’ün diğer yarısı 1967 savaşı sırasında İsrail’in eline geçecektir).

Az sayıdaki İsrail ordusu karşısında beş Arap devletinin yenilmesi Araplar arasında milliyetçilik hareketinin başlamasına neden oldu. Mısır Kralı  Faruk’u devirip Mısır yönetimini ele geçiren Nasır, bütün Arapları birleştirip kurulacak olan milli Arap devletinin başına geçmek istedi. Bu gelişmeler, Arap – İsrailmücadelesinin süreceğinin göstergesiydi.

 

BAĞDAT PAKTI VE SONUÇLARI

Sovyetler Birliği’nin Ortadoğuya ulaşmasını önlemek amacıyla, Ortadoğu ülkeleri arasında bir ittifak kurma fikri Amerika’dan geldi. Bu fikir Türkiye tarafından gerçekleştirilerek 1956 Şubatında Türkiye ile Irak arasında bir ittifak anlaşması Bağdat’ta imzalandı. Aynı yıl içerisinde İngiltere, Pakistan ve İran’ınkatılımıyla ittifak genişletildi. Ancak bu genişlemeye rağmen, ittifak için başlangıçta düşünülen fikir gerçekleşmedi ve bu ittifaka Irak’tan başka Arap devleti katılmadı.

Bu süreçte Ortadoğu üç gruba bölündü:

Birinci grup, pakta katılan Irak, İran ve Pakistan; ikinci grup pakta şiddetle cephe alan Mısır, Suudi Arabistan Yemen ve Suriye; üçüncü grup her iki grubun dışında kalan Ürdün ve Lübnan oldu. Bu bölünmüşlük, Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu’ya girmesini kolaylaştırdı. Halbuki Bağdat Pakt’ı Ortadoğu’yu Sovyetlere karşı birleştirmeyi amaçlamıştı.

Bu arada Amerika, İngiltere ve Fransa, yeni savaşların çıkmasını engellemek için Arap ülkelerine ve İsrail’e iç güvenliklerini gerektirecek kadar silah satacaklarını ve bu silahların başka devletlere karşı kullanılmasına izin vermeyeceklerini açıkladılar.

SÜVEYŞ BUNALIMI

Nasır, Doğu Bloku’ndan özelliklede Çekoslavakya’dan silah almak ve Mısır’ı ekonomik açıdan kalkındırmak için Asuan Barajı’nı yapma politikası izledi. Asuan Barajının yapılması, 1956 Süveyş bunalımından çıkmasına ve 2. Arap – İsrail Savaşı’nın başlamasına yol açtı.

Nasır, barajı yapabilmek için dış krediye ihtiyaç duydu. ABD ve İngiltere kredi vermeyince Nasır, Temmuz 1956’da Süveyş Kanalı’nı millileştirdiğini açıkladı. Bu, Batı Avrupa’nın petrol yolunun Nasır’ın denetimi altına girdiği anlamına geliyordu. İngiltere ve Fransa ortak saldırı kararı alarak bu konuda İsrail ile anlaştılar. İsrail, Sina Yarımadası’nı işgale başladı. İngiltere ve Fransa da Mısır’a hava saldırısında bulundular. ABD ve Sovyetlerin bu saldırıya cephe almaları üzerine İngiltere ve Fransa geri adım atmak zorunda kaldılar. Bu olaydan sonra Mısır, Süveyş Kanalı üzerinde tam denetim sağladı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.