Eğitim Alanındaki İnkılaplar

EĞİTİM

ESKİ EĞİTİM SİSTEMİ

Osmanlı eğitim sistemi, Selçuklulardan devralınan geleneksel İslami eğitim sistemi ile XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren Avrupa’dan esinlenerek kurulan yeni okullardan oluşuyordu.

Osmanlı Devleti’nin gerileme sebeplerinin başında eğitim işlerinin yüzyıllarca ihmal edilmesi gelir. Batıda daha XVI. Yüzyılın ortalarında basım tekniği geliştirilip yaygınlaşmış, Okuma-yazma imkânları her yere götürülmüş, okuma imkânları genişlemişti. Örneğin XVIII. yüzyıl ortalarında Prusya’da okuma-yazma oranı %90’ın üstüne çıkmıştı.

Osmanlı Devleti başlangıçta çağına göre ileri bir eğitim yöntemine sahipti. Ancak dünyadaki gelişmelere yabancı kaldığı için eğitim işinde gerilemiş, sonuçta ülkede bilimin yayılması durmuştu.

XIX. yüzyılın ortalarına kadar devlet vatandaşın eğitimi ile hiç ilgilenmemişti. Gayrimüslimler, diledikleri gibi okul açar, istedikleri biçimde eğitim yaparlardı.

Kent ve kasabalarda camilere bitişik, çevre halkın katkıları ile açılan mahalle mekteplerinde yalnızca okuma-yazma öğrenilir, daha sonra erkek çocuklar isterlerse yurdun çeşitli yerlerine dağılmış medreselerden birine girip öğrenimlerini sürdürürdü.

Medreseler, ortaokul düzeyinden başlar, yüksekokul basamağına kadar çıkardı. Buralarda tüm bilimler bir bütün ve salt din açısından okutulurdu. Din bilgileri dışına pek ender çıkılırdı. İstanbul’daki Fatih’in kurduğu Sosyal Bilimler Medresesi ile Kanuni zamanında kurulan Fen Medresesi kısa sürede yozlaşmış, yalnız Ortaçağ bilimlerinin okutulduğu yetersiz kurumlar haline dönüşmüştü.

Medreseler hayırsever vatandaşlarca kurulan vakıf kurumlarındandı. Parası olan herkes vakıf kurabilirdi. Devlet, vakıfları para bakımından kadılar aracılığı ile denetleyebilirdi. Ancak medreselerin eğitim-öğretim işleriyle hiç uğraşmazdı. Yani eğitim tam bir başıboşluk içindeydi.

Medreselerden sadece dini eğitim ve öğrenim görmüş kişiler çıkardı. Bir ara sarayda yetenekli devşirme çocuklarına yönetim, maliye ve askerlik bilgileri gösterilen “Enderun” adlı bir okul kurulduysa da bu da yetersizdi.

XVIII. yüzyılda sadece din adamı yetiştirmekle çökmenin önlenemeyeceği anlaşıldı ve Orduyu güçlendirmek için birkaç mühendis okulu, XIX. yüzyılda ise Harp ve Tıp okulları açıldı. Tanzimat Dönemi’nden itibaren az sayıda ortaokul, lise, sanat okulları açıldı. Fakat ilköğretim konusunda hiçbir atılım yapılmadı. Ortaokul ve meslek okullarının sayısı II. Abdülhamit zamanında arttırıldı ama bu da yetersizdi. XX. Yüzyıl başlarında ilkokullar ancak büyük kentler çevresine yaydırıldı. Öğretmen okulları açıldı ve ilk kez kızlar da bu okula girdi.

Cumhuriyet ilan edildiği zaman durum yukarıdaki gibiydi. Okul sayısı gülünç denecek kadar azdı. İstanbul’da yetersiz bir üniversiteden başka bilimsel çalışma yapacak kurum yoktu. Hiçbir alanda yeterli sayıda uzman yetiştirecek kuruluş yoktu. Pek çok bilim ve uzmanlık alanı bilinmiyordu bile. Ama hala Ortaçağ düzeyinde eğitim yapan ve sadece din adamı yetiştiren binlerce medrese vardı.

 

TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU (3 MART 1924)

Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Osmanlı döneminde yurtta büyük bir eğitim kargaşası vardı. Türk ulusunu yeniden yüceltmek için eğitim işine ağırlık verilip, bu kargaşa sonlandırılmalıydı.

Osmanlı aydınları, mektep-medrese ayrılığının zararlarını görmüşler, fakat bazı cılız tedbirlerin ötesinde bir gelişme sağlayamamışlardı.

Mustafa Kemal, daha ulusal mücadele yıllarında bu ikili öğretimin ortadan kaldırılacağını, bütün ulus evladının yükseköğretime kadar birlikte okutulacağını, aynı bilim ve tekniği öğreneceklerini dolayısıyla medreseler ve diğer vakıf okulları probleminin çözüleceğini belirtiyordu.

Yeni Türk Devletinin ve Türk toplumunun birlik içinde gelişip ilerleyebilmesi ve bütün yurtta Cumhuriyet ilkelerinin yayılabilmesi için öğretim birliğinin sağlanması gerektiği eğitimciler tarafından da gerekli görülen bir durumdu.

Öğretim birliğini sağlamada gecikmenin meydana getireceği zararlar büyük olacağı için 3 Mart 1924 tarihinde “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” çıkarıldı. Bu kanun ile Tanzimat’tan beri süregelen, değişik duygu ve düşüncede insanlar yetiştiren ikili eğitim sistemi kaldırılacak, modern bir ulus yetiştirecek “Milli Eğitim Sistemi” kurulacaktı.

Bu yasa ile büyük bir adım atılmış oldu ve ülkedeki tüm eğitim ve öğretim kurumlarının devlet yönetimine geçtiği tek elde toplandığı esası kabul edildi. Devlet bundan sonra eğitimin her çeşidiyle doğrudan doğruya uğraşacaktı. Milli Eğitim Bakanlığı tüm eğitim ve öğretim işlerinden sorumlu tek makam oldu.

 

MEDRESELERİN KALDIRILMASI

Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile nereye bağlı olursa olsun bütün eğitim kuruluşları Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde birleştirildikten sonra, gereksiz kurumlar ayıklanmalıydı. Çağını yüzyıllarca önce dolduran, işe yaramaz bilgiler veren, kültür ikiliği yaratan medreseler birinci planda incelenmeye alındı ve 11 Mart 1924 tarihinde de kapatıldı. Devlet, din adamı ihtiyacını karşılayacak okulları kendisi açacaktı.

Medreseler kaldırılınca, tutucu ve gerici çevrelerin kendi düşünceleri doğrultusunda gençler yetiştirme olanakları da ortadan kalktı. Mustafa Kemal Paşa’dan yeniden medreselerin açılmasını isteyenler oldu ise de O, medreselerin açılmayacağını, ulusa okul gerektiğini belirtti.

Kısa bir süre sonra “Maarif Teşkilatı Hakkındaki Kanun” kabul edildi. Bugünkü eğitim-öğretim sistemimizin temeli bu kanunla atıldı.

Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun özü, eğitimde yanlış inançlara, batıl fikirlere, taassuba ve irticaya yer verilemeyeceği, bunların dayanakları olan zümre ve kurumlara karşı mücadele edilmesi gerektiğidir. Bu bakımdan Atatürk inkılaplarının en önemlilerinden ve her zaman göz önünde tutulması gerekenlerinden biridir.

 

MİLLİ EĞİTİMİN GENEL AMAÇLARI

Türk Milli Eğitiminin genel amaçları daha Kurtuluş Savaşı sırasında Mustafa Kemal tarafından konulmaya çalışılmıştır.

Bunun için Yeni Türk Devletinin eğitimi Ulusal esasta düzenlenmiştir. Osmanlının kurumlarda yaptığı inkılabı, Cumhuriyet insanların düşüncelerinde yaparak yeni eğitim sisteminin Türk Ulusunu uygarca ve refah içinde yaşar hale getirmesi sağlanmıştır.

 

Bunun için, Yeni Türk Eğitiminin amaçları olarak şunlar tespit edilmiştir:

1. Türk Ulusunu, uygarlık safında en ileriye götürmek

2. Gençleri, Türk Ulusunu yüceltecek şekilde aşk, irade ve kudretle yetiştirmek, onları ulusal, uygar, insani fikir ve hünerlerle donatmak

3. Milliyetçi, cumhuriyetçi, halkçı, inkılapçı, laik cumhuriyet vatandaşları yetiştirmek

4. Gençleri sağlam vücutlu ve mutlu yurttaşlar olarak yetiştirmek, onların bedence ve ruhça sağlam alışkanlıklara sahip olmalarını sağlamak

5. Gençlerin çevrelerine faal bir şekilde katılmalarını sağlamak, ekonomik hayatta başarılı olmalarını sağlayacak bilgi ve becerileri vermek, böylece ülkenin ihtiyacı olan hizmet ve sanat adamlarını yetiştirmek

6. Bir üst okula öğrenci hazırlamak

Kısaca bu şekilde saydığımız Türk Milli Eğitiminin amaçlarına ulaşabilmek için de, eğitim ve öğretimde şu ilkeler göz önünde tutulacaktır:

1. Öğretimin ulusal olması; Türk eğitimin ana ilkelerinin başında gelir.

2. Öğretimin bir bütün olması; Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile Türk Ulusunun fertleri arasındaki zümresel ve kültürel farklılıklar giderilmeye, yeni, aydın fikirli, yurdu ve ulusu çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmaya çalışan bir gençlik yetiştirmeyi amaçlamıştır.

3. Öğretimin bilim ve tekniğe dayanması; Türk ulusunun siyasi, sosyal ve ekonomik hayatında bilim egemen olduğu gibi eğitimde de bilim ve tekniğin rehberliği kabul edilmiştir.

4. Türk Milli Eğitiminin hayata dayalı olması; Öğretim ve eğitim metodunun her zaman işe dayalı ve uygulamalı olması istenmiş bilgi bir süs vasıtası değil, başarının bir vasıtası haline getirilmeye çalışılmıştır.

5. Yeni Türk Devletinin en büyük çabalarından biri, herkese okuma-yazma öğretilerek bilgisizliğin, ortadan kaldırılması alanında gerçekleştirilmiştir. Dil ve yazı devrimlerini, millet mekteplerini ve halk evleri girişimlerini bu eğitim ilkesi çerçevesinde yorumlamak gerekir.

6. Laiklik, Tevhid-i Tedrisat’ın bir sonucu olarak, eğitimimizin ana ilkelerinden biri olmuştur. Avrupa’da Rönesans’tan itibaren ortaya çıkan gelişmeler laik bir eğitim sistemini ortaya çıkarmıştır. Türkiye’de de eğitim kurumlarının dini makamların ve kişilerin etkisinden kurtarılabilmesi ve devletin denetimi altına alınabilmesi için laiklik ilkesini eğitimin her kademesinde titizlikle uygulamak gerekmiş ve hala da gerekmektedir.

7. Karma eğitim ve öğretim ilkesi; İslam eğitiminde kadınların örgün eğitim kurumlarından uzak tutulması tarihte bize çok şeyler kaybettirmiştir. Bunun bilincinde olan Atatürk, yeni Türk eğitiminde kadın ve erkeklerin aynı şekilde, aynı programlarla ve mümkün olduğunca aynı okullarda okutulmalarına büyük bir özen göstermiştir. Okullarda bu yönde alınan tedbirler sayesinde Cumhuriyet’in Türk kadınına verdiği birçok sosyal hakkın kullanılması mümkün olmuştur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.