Osmanlı Devleti’ndeki Eğitim Sistemi

3. OSMANLI DEVLETİ’NDEKİ EĞİTİM SİSTEMİ

A)     OSMANLILARDAKİ EĞİTİM VE ÖĞRETİM ANLAYIŞI

Osmanlı toplumundaki grupları, din, meslek, mekandaki yerleşim durumlarına göre çeşitli açılardan incelemek mümkündür. Gruplar arasında özellik farklılıkları vardır fakat toplumun tümü, en üst düzeydeki örgütlenme içinde, belli ideallerde birleşmiş ve ortak bir bilgi kavramına ulaşmıştı.

   Bu ideallere ulaşma ve bilgiyi aktarma biçimi, Osmanlı eğitim ve öğretim örgütlenmesinde esas rolü oynamaktadır.

Bütün toplumlarda olduğu gibi Osmanlılarda da, eğitimin iki işlevi vardı. Bunlardan ilki, toplumun bireylerine geçerli değerleri ve bilgileri aktarma işiydi. Diğer bir deyişle hedeflenen “ideal insanı”  yetiştirmekti. İkinci işlevi ise, doğrudan bu amaçla kurulmuş kurumlar yoluyla eğitim ve öğretim yapmaktı.

Osmanlının klasik döneminde hedeflenen insan tipinde, aranan ilk önemli özellik devlete karşı itaatkâr olmasıydı. Müslüman halk için de, Müslüman olmayanlar için de, mutlak itaat söz konusuydu. Müslüman olmayanlar da bunu kabullendikleri için canları ve malları devletin güvencesi altındaydı.

Osmanlının klasik döneminde ulaşım ve haberleşme alanındaki teknolojinin sınırlı olması, bireyi kendi grubu içinde ve doğduğu yerde sürekli yaşamaya yönlendirmişti. Bu bakımdan birey, toplumca egemen olan düşünceleri, çeşitli becerileri ve bilgileri kendi grubu içinde edinir ve devam ettirirdi. Teknolojinin sınırlı oluşu, bilginin bir öğretim kurumunda düzenli ve hızlı olarak aktarılmasını gerektirmiyordu. Bu bakımdan birey, yaparak ve yaşayarak öğrenirdi. Gerekmedikçe okuma-yazma bilmesi de zorunlu değildi. Bu bakımdan edindiği bilgiler, o gün için geçerli ve yeterli olan bilgilerdi. Okuma-yazma, düzenli bilgiyi kullanmak için gerekliydi, bu da, ulemaya aitti.

Edindiği bilgilerin uygulamaya yönelik olanları, yani yaparak öğrendikleri, aynı zamanda mesleğini de belirleyen bilgilerdi. Birey, mesleğini yaparken yüzyıllar boyu devam edegelen geleneklere bağlıydı. Bu geleneklere göre birey, hem işini iyi yapmalı hem de iyi insan olmalıydı.

İşte Osmanlı toplumunun eğiterek kazandırdığı insan tipi, itaatkâr, dindar, sevecen ve vefalıydı. İnsanlar, bu ideal tipe yaklaşabildikleri oranda eğitilmiş sayılırlardı.

Klasik dönem sonrasındaki değişmeler, özellikle Tanzimat Dönemi’yle kendini gösteren eğitimler, klasik insan tipine de özellikler kazandırmıştı. Bu dönemde, yönetim kurumlarının gelişmesi, gruplar arasındaki ilişkilerin sıklaşması, itaatkâr, fakat devletin ve toplumun geleceğinde kendi sorumluluğunu da gören bir insan tipini ortaya çıkaracaktı.

Gelişen ilişkiler, bilgi aktarımında eğitim kurumlarının rolünü çok arttıracak, okuma-yazma artık sadece ulema ile sınırlı kalmayacak, yaygılaşacaktı. Bu bakımdan özellikle XVII. yüzyıldan sonra Osmanlı Devleti’nde eğitim kurumlarının da çeşidi artacak ve sayısı çoğalacaktı.

B) KLASİK DÖNEM OSMANLI EĞİTİM VE ÖĞRETİM KURUMLARI

Klasik dönem eğitim kurumlarını, hedeflerine ve içeriklerine göre sınıflandırabiliriz.

Bunların bir bölümü Osmanlı temel sistemlerini işleten kadroların yetiştiği ve yer aldığı kurumlardır. Başta Enderun olmak üzere Kapıkulu Sistemi’nin çeşitli aşama ve seviyelerinde yer alan okullar, uygulamalı bilgilerin yaşanarak öğretildiği ve öğrencileri, sistemin önemli bir unsuru yapan kurumlardır. Medrese ise düzenli bilimlerin öğretildiği ve eğitim sisteminin özünü oluşturan eğitim kurumudur.

Bunların yanında diğer sosyal kurumlar asıl işleriyle birlikte birer okul görevi de yapmışlardır.

Osmanlı Devleti’nde eğitim ve öğretim esas olarak sıbyan mektepleri ile medreselerde yapılırdı. Bunlardan başka cami ve tekkelerde, özel olarak saray okullarında ve konaklarda yapılan eğitim ve öğretim de vardı.

SIBYAN MEKTEPLERİ

Eğitimin ilk basamağı, bugünkü ilkokulların benzeri olan sıbyan mektepleri medreselere başlangıcı teşkil ederdi. Bunlara mahalle mektebi de denirdi. Hemen her mahallede, her caminin yanında sıbyan mektebi vardı. Bu mekteplere okuma çağına gelen 5-6 yaşındaki çocuklar devam ederdi. Buradaki dersler alfabe, yazı, okuma, dört işlem ile Kur’an-ı Kerim öğrenme idi ve öğretmenine muallim denirdi. Burada ders verenler özel eğitim görmüş öğretmenler değildi. Okuma – yazma bilen ve bu işe uygun olduğu kabul edilen herkes, sıbyan mektebinde öğretmen olabilirdi. Okulun belirli bir süresi de yoktu, her çocuk öğretilen bilgiyi öğreninceye kadar okula devam ederdi. Öğrenciye Kur’an okutulur, İslam dininin ilk bilgileri verilir, yetenekli olanlarına okuma-yazma da öğretilirdi.

Osmanlılar’da sıbyan mektepleri, köylerde ve şehirlerdeki her mahallede vardı. XVI. yüzyılda sadece İstanbul’da bin civarında mektep bulunmaktaydı ve bu yüzyılda Osmanlı ülkesindeki ilk öğrenim, Batı ülkelerinden çok daha yaygındı.

MEDRESE

Medrese, Osmanlı Devleti’nin dayandığı sistemlerin temel düşüncesini veren ve dönemin bilim dallarını öğreten, eğitim ve öğretim sisteminin temel kurumuydu. Medrese teriminin sözlük anlamı “ders okunan, ders verilen yer” veya “talebenin ilim öğrendiği yer” di. Genel olarak ise sıbyan mektebinin üstünde eğitim ve öğretim yapılan orta ve yüksek öğretim kurumlarına verilen addır.

Osmanlılar kendilerinden önceki Anadolu Selçukluları ile diğer İslam ülkelerini örnek alarak medreseler kurdular. İlk osmanlı medresesi 1331’de İznik’te Orhan Bey tarafından kuruldu. Daha sonra başta Bursa, Edirne ve İstanbul olmak üzere hemen hemen her Osmanlı şehrinde medrese açıldı ve medreselerin bulunduğu şehirler bilgi merkezleri durumuna geldi. Fatih ve Kanuni dönemlerinde medrese eğitim ve öğretimi en yüksek düzeye ulaştı.

Medreseler bina olarak, bir dershane ile etrafındaki yeteri kadar öğrenci odalarından meydana gelirdi. Çoğunlukla camilerin etrafında kurulan ve vakıf eseri olarak varlığını sürdüren medreselerin yanında imaret, kütüphane, hamam gibi ilave sosyal ve kültürel binalar yer alırdı. Her medresenin bir vakfiyesi vardı ve vakfiyede medresenin nasıl işleyeceği ve görevlilerine ne kadar maaş verileceği belirtilirdi.

Medreselerde ders veren kişilere müderris, öğrencilere ise suhte, talebe ve danişmend adı verilirdi. Müderrislerin yardmcısı olan ve ders tekrarlayan kimseler ise muid adını taşırdı.

Öğrenimin parasız olduğu medreselerde öğrencilerin yiyecek ve barınma giderleri de yine medresenin bağlı olduğu vakıf tarafından karşılanırdı. Medrese, vakıf itibariyle üç bölümden oluşurdu. Bu üç bölüm de kendi içinde alt bölümlere ayrılmıştı. Medresenin her bölümünde belirli bir öğrenim görülürdü. Her bölümün sonunda icazet (diploma) alınırdı. Birinci bölümü bitiren öğrenci dilerse, bir üst bölüme devam eder, dilerse öğrenimine uygun bir görev alırdı.

Medreselerden mezun olan ilmiye sınıfı, ilmî, dinî, idarî ve askerî pek çok alanda görev yapardı. Kadılık, müderrislik, müftülük, nişancılık, defterdarlık, tabiblik ve cami hizmetleri görev yaptıkları en önemli alanlardı.

Osmanlıda medrese teşkilatı, Fatih Sultan Mehmet’in, Fatih Camii avlusunda yaptırdığı Semaniye (Sahn-ı Seman = Sekiz Medrese) Medreseleri ile büyük bir gelişme gösterdi. Kanuni Devri’nde Süleymaniye Camii çevresinde kurulan Süleymaniye Medreseleri ile bu gelişme daha da arttı. Süleymaniye Medreseleri’nin yanına bir Darülhadis Medresesi ve medrese tarihinde ilk defa bir Tıp Medresesi açıldı.

Medreselerde öğretilen, pozitif bilimlerin arasında kimya, matematik, astronomi, felsefe, tarih ve coğrafya sayılabilir. Klasik dönemde medreselerde, din bilimleri kadar ağırlıklı olmasa da, bu bilimlerin eğitim ve öğretimi de yapılmıştır. XVII. yüzyıldan itibaren pozitif bilimler yavaş yavaş medreselerden kaldırılmış ve hemen hemen sadece İslami bilimler kalmıştır.

Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan Tanzimat’a kadar ülkenin bilim ve adalet alanına ve önemli ölçüde de yönetimine egemen olan medreseler bu tarihten sonra devletin gelişmesine engel kurumlar haline dönüştüler. Kendini yenileyemediği için dinamizmini kaybetmiş olan medreseler 1924’te çıkarılan bir kanunla kapatıldı.

ASKERİ EĞİTİM

İlk zamanlarda Osmanlı askeri kuvvetleri atlı aşiret birliklerinden oluşyordu. Bunlar karşılıklı çatışma ve baskınlarda başarılı oluyorlardı. Fakat kalelerin fethinde, uzun süre kuşatmayı sürdüremediklerinden çeşitli güçlüklerle karşılaşılıyordu. Bu yüzden daha örgütlü ve daha etkili askeri birlikler kurma ihtiyacı ortaya çıktı. Hızla gelişen fetihler, Osmanlı devlet adamlarını askeri alanda yeni bir girişimde bulunmaya sevketti. Bunun için Kapıkulu Ordusu denilen düzenli ve sürekli bir ordu kuruldu.

I. Murat Dönemi’nde 1363 yılında Yeniçeri Ocağı ile Devşirme Sistemi’ne dayanan bu ocağa, asker yetiştirmek için Acemioğlanlar Ocağı kuruldu. Önceleri savaşta elde edilen tutsaklardan genç ve askerliğe elverişli olanlara bir süre eğitim verildikten sonra Acemi Ocağı’na gönderilirdi. Burada da askeri bir eğitim aldıktan sonra Kapıkulu Ocaklarına dağıtılırdı.

Ankara Savaşı’ndan sonra devşirme sistemine geçildi ve Osmanlı topraklarında yaşayan Hristiyanların çocukları toplanıp Acemi Ocakları’nda eğitildiler.

ENDERUN

Enderun, klasik dönemde padişah sarayının iç teşkilatına verilen ad olup, aynı zamanda bir saray okuludur. Okulu tarihi II. Murat Dönemi’ne kadar uzanmaktadır. Önceleri Edirne Sarayı’nda açılan bu mektep, İstanbul’un fethinden sonra İstanbul’da Topkapı Sarayı’nda açıldı. Kuruluşu Fatih Dönemi’nde tam anlamıyla gerçekleştirilen bu okul dört yüz yıl gibi uzun bir süre Osmanlı devlet hayatına komutan , usta, sanatkâr ve yönetici yetiştirmiştir. Enderun, XIX. yüzyılda önemini yitirmekle beraber, 1863’te yeni düzenlemelerle varlığını sürdürmüş ve 1909 yılında kapatılmıştır.

Enderun Okuluna, başlangıçta Hıristiyan tebaanın yetenekli çocukları alınırdı. Devşirme sistemiyle alınan bu çocuklar, Enderunda iyi bir Müslüman, güvenilir ve nitelikli bir devlet adamı, usta ve sanatkâr olarak yetiştirilirdi. Daha sonraları Enderun’a Müslüman çocukları da alınmaya başlandı.

Enderun’da öğrenciler :

– Beden eğitimi yaparlar,

– Uygulayarak saray işlerini öğrenirler,

– Yeteneklerine uygun bir sanatta uzmanlaşırlar,

– Teorik öğrenim görerek İslami bilgilerini de arttırırlardı.

Ancak bu eğitimler birbirinden kopuk olarak verilmezdi. Eğitim-öğretim birbirini izleyen yedi oda içinde yapılırdı. Odalara “koğuş”da denirdi. Öğrenciler sıra ile her odanın gereklerini yerine getirilerdi. Odalardaki eğitimin süresi bir ile iki yıl arasında değişirdi.

Eğitim, uygulamalı ve teorik olarak iki türlü yapılırdı. Uygulamalı olanlar, saray ve protokol hizmetleri, güreş, atlama ve ok atma gibi spor çalışmaları, güzel yazı yazma, müzik vb. güzel sanatlardı. Teorik olanlar ise Türkçe, Arapça, Farsça, Edebiyat, Tarih, İslami bilimler ve Matematik idi.

Değerli hocalardan ve ustalardan ders alan Enderun öğrencileri, son derece iyi yetişirlerdi. Bu önemli eğitim kurumu Osmanlı devlet hayatına çok sayıda sadrazam, vezir, yüksek rütbeli asker ve birçok hattat ile şair, müzisyen, ressam ve minyatür ustası yetiştirmiştir.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.