Ege ve Yunan Uygarlığı

EGE VE YUNAN  UYGARLIĞI

Ege Uygarlıkları

  Girit Adası’nda doğan, Yunanistan, Batı Anadolu, Makedonya, Doğu Trakya ve Ege adalarında gelişen uygarlıktır.

  Yunanistan’ın üç tarafının denizlerle çevrili olması ve adaların konumu, buralarda yaşayanları deniz ticaretine yöneltmiştir. Deniz ticareti Mısır, Anadolu, Suriye ve Mezopotamya uygarlıklarıyla erken dönemde tanışıp ilişkiler kurulmasını sağlamıştır. Bu ilişkiler, Ege uygarlığının büyük gelişme göstermesini ve yayılmasını sağlamıştır.

Girit

  Ege bölgesinin en eski uygarlığı Girit’te meydana gelmiştir. Cilalıtaş Devri’ne kadar uzanmaktadır.

  Girit Adası merkez olmak üzere adalar üzerinde kurulmuştur. Eski Yunan Uygarlığı ilk etkiyi bu adadan gelişen uygarlıktan almıştır.

  Girit Adası’nın jeopolitik konumu adada yaşayanların Anadolu, Suriye ve Mısır’la ticari ve kültürel ilişkiler kurmalarını sağlamıştır.

  Girit Uygarlığı, ilkçağın uygar toplumları arasında bir köprü durumundadır. Bu durum hem coğrafi konumunun uygunluğundan, hem de tunç çağını yaşayan tüm doğu uygarlıkları için kalay ticareti bakımından bir aracı durumundaydı.   Kalay Girit ve İspanya’dan, bakır da Kıbrıs’tan geliyordu. Böylece Girit Tunç çağında sadece bir aracı konumunda değil, aynı zamanda üretici durumundaydı. Çünkü Girit kalay ile Kıbrıs bakırından tunç üretiyordu.

  M.Ö.2000 yıllarında toplumsal sınıfların doğuşu merkezi bir devlet yapısına geçişi başlatmış, bir çok küçük krallık giderek büyük bir imparatorlukta birleşmiş, imparatorluğun merkezi Knossos olmuştur.

  Kral Minos zamanında kuvvetli bir donanma hazırlayarak Ege adaları üzerinde egemenlik kurmuşlardır.

  Girit adasında ortaya çıkan şehirlerin çevresinde surların yapılmadığı görülmüştür. Bu durum, adada savaşların olmadığını ve Giritlilerin güçlü bir deniz gücüne sahip olduklarını göstermektedir.

  Böylece bu duruma bağlı olarak barışa önem vermişler ve bu uygarlık barışçı bir ortamda gelişmiştir.

  Ölümünden sonra yaşama inandıkları için ev biçiminde mezarlar yapmışlar, çoğu kadın olan tanrılara tapınmışlardır. Girit dininde Frigya’da inanılan Kibele’ye benzer “Rea” adlı tanrıça yer almıştır.

  Başlangıçta, Mısırdan esinlenerek resim yazısını kullanan Giritliler, daha sonra kendilerine özgü orijinal yazı sistemleri olan Linear-A ve Linear-B yazılarını kullanmışlardır.

  Girit sanatının en önemli eserleri saraylardır. Şehir devletlerini yöneten krallar adına yapılan görkemli saraylar içinde en ünlüsü Knossos Sarayı’dır.

  Saray duvarları çok renkli freskler ve kabartmalarla süslenmiştir. Girit uygarlığının resim ve nakış sanatlarında başarılı oldukları yaptıkları vazolarda görülmüştür. Sanat anlayışlarından doğacı (naturalist) bir özellik görülmüştür.

  Girit’teki yüksek medeniyete adayı işgal eden Akalar son vermiştir (M.Ö.1400).

 Miken (Aka)

  Ege Havzası’nda karşımıza çıkan ikinci büyük uygarlıktır, Aka ve Girit uygarlıklarının bir karışımıdır.

  M.Ö.1800 yıllarında Orta Avrupa’dan Yunanistan’a gelen Akalar, yerli halk ile birleşerek bölgede şehir devletleri kurdular.

  Aka Uygarlığına ait en güzel eserler Mora Yarımadası’ndaki Miken Şatosu’nda ele geçtiği için bu medeniyete Miken Uygarlığı denmiştir.

  M.Ö.1800-1100 yılları arasında görülen bu uygarlık Ege kültürünün son aşaması, Grek kültürünün de ilk aşamasıdır.

  Toplumsal yapıda Akaların yerleştikleri dönemde ilkel bir ortaklaşacılık görülür. Toplumsal örgütlenmelerin temelini oluşturan “Fratri” lere bölünmüştür.

Fratri: İlkel toplumlarda klan ve klanların birleşmesiyle oluşan boylara denir. İlkel toplumların tüm özellikleri gelişmiş bir biçimde görülür.

  Zamanla Akaların ilkel ortaklaşacı rejimi çözülmeye başladı. Akalar buraya geldiklerinde Ege kültürlerinin büyük etkisini taşıyan, kendi kültürlerinden daha üst düzeyde yerli halkla karşılaşmışlardı. Bunların bir bölümünü öldürüp, geri kalanıyla zamanla kaynaşmışlar, daha gelişmiş bir ekonomik biçimlenme ile onlardan yararlandılar.

  Miken Krallığı askeri bir devlettir. Bu devlet zamanında Akalar Boğazlar ticaretine egemen olmak için Çanakkale’deki Truvalılar ile savaşmışlardır. Miken ve Truva Savaşları Homeros’un İlyada adlı destanına konu olmuştur.

  Bu olay, “Boğazlar Sorunu”nun tarihteki ilk örneğidir. Mikenlerin asıl amacı, boğazları ele geçirip, Anadolu sahillerinde ticaret kolonilerinin sayısını arttırmaktı.

  Giritlilerle deniz ticareti yapan Akalar, Girit Uygarlığından büyük ölçüde etkilenmişler, Batı Anadolu, Suriye, Mısır, İtalya kıyılarında ticaret yapmışlardır.

  Dini inanç ve sanat alanında da Girit’ten etkilenmişlerdir. Ölümden sonra hayata inanmışlardır.

  Kubbeli ve Kuyu Mezarları özgün Miken sanatını gösterir.

  Yazıyı da Girit’ten almışlar ve geliştirerek kullanmışlardır.

  M.Ö.1200 yıllarında Yunanistan’a gelen Dor istilası sonucu Miken egemenliği sona erdi.

  Dor göçlerinin yıkıcı etkisinden kaçan bir kısım Akalar, batı Anadolu’ya yerleşerek yeni kentler kurdular. Bu kentler ileride İon şehirlerini oluşturmuşlardır.

Eski Yunan Uygarlığı

M.Ö.1200 yıllarında kuzeyden gelen istilacı bir kavim olan Dorlar, Yunanistan’ı işgal ederek Aka egemenliğine son verdiler. Yerli halk (Aka, Karlar) ile kaynaşarak oluşturdukları uygarlığa Grek (Hırsız) Uygarlığı da denir. Bu uygarlık “Polis” denilen şehir devletleri halinde ortaya çıkmıştır. Başlıcaları Atina, Isparta, Korint, Tebai, Megara ve Kalsis’tir.

Polisler, krallık-aristokrasi-tiranlık ve demokrasi aşamalarından oluşan bir süreçten geçmişlerdir. Bu süreç daha önce de İon şehirlerinde yaşanmıştır. Bu durumun yaşanmasındaki en önemli etken, Dorların bölgeye hakim olmasının ardından son verdikleri Miken uygarlığının kurucusu olan Akaları toprağa bağlı köleler haline getirmeleridir. Kendilerini de onların efendisi kabul ettiler. Böylece tabanda köleler, tavanda da aristokratlar olmak üzere iki sınıf ortaya çıktı. Bir süre sonra insanlığa Lidyalıların kazandırdığı paranın devreye girmesi, kolonizasyon hareketinin yaygınlaşması (M.Ö.750-550 yılları arasında Yunanlılar Akdeniz ve Karadeniz’de birçok koloniler kurdular), ticaretin gelişmesi ile tüccar, sanayici ve gemici gibi meslek gruplarının meydana getirdiği bir orta sınıf oluştu. Bu sınıfın güçlenmeye başlamasıyla da sınıf mücadeleleri yoğunlaştı.

Polisler başlangıçta krallıkla yönetiliyordu. Zamanla güçlenen asiller yönetimi ele geçirerek aristokratik yönetimler kurdular. Güçlenen orta sınıfın köylülerle birleşip asillere karşı mücadele etmeleri sonucunda demokratik yönetimler kuruldu. Zaman zaman da “Tiranlar” yönetimi ele geçirdi.

Isparta, krallığı sürdüren tek şehir devleti olarak kaldı.

 Eski Yunan medeniyeti denildiğinde, hiçbir zaman günümüzdeki anlamda bir demokrasi ve hukuk anlayışı düşünülmemelidir. Burada ilk konularımızda belirttiğimiz bir noktayı hatırlamakta yarar var: Tarihi olayları günümüz değer yargılarına göre değil, oluştuğu günün koşullarına göre ele almalıyız.

Polis

  Şimdiye kadar gördüğümüz şehir devletlerinden ayrı bir özellik gösterir.

  Dış görünüm açısından pazaryeri, tiyatro, kamu yapıları, okulları, çeşme vb. polis devletlerinin doğu sitelerinden ayırt eden özellik değildir. Bunlar biçimsel ayırımlardır. Temel ayrım polis oluşumunda yatar.

  Polis oluşumu krallık, daha sonra aristokrasi, daha sonra tiranlık ve en son aşamada demokrasiyi içeren bir süreçtir. Bu oluşum iktidar kimliğini belirler.

  Polisler, yasalara dayalı yönetimleri olan bağımsız şehir devletleridir. Yurttaşlar yönetime katılabilmektedir. Dışa karşı bağımsız olmak, kanunlarını kendileri yapmak ve uygulamak kendi kendilerine yeterli olma polislerin hayat anlayışı idi.

  Yasa devletleri olarak ortaya çıkan polisin amacı Polites’in (yurttaş) mutluluğudur. Yurttaş bu devlet biçiminde yönetime doğrudan katılmakta, yönetimi özgürce eleştirip tartışmakta, yani “Tanrı böyle istedi” diye değil, “Halk böyle istedi” diye halkın isteği temel alınmak koşuluyla tam bir demokrasi, “doğrudan demokrasi” ile yönetildiği görülmektedir.

  Ancak kadınlar ve köleler yönetime katılamamışlardır.

  Yönetimde teokratik kurallar uygulanmamıştır. Bu yönüyle her ne kadar “Köleli Demokrasi” ise de bu özelliğinden dolayı polisler tarihin ilk laik ve demokratik devlet düzeni olarak kabul edilirler. Bu anlamda ilkçağın en demokratik devleti Eski Yunan’da görülür. Tüm bu özellikleriyle polisler Mezopotamya ve Mısır şehir devletlerinden ayrılırlar.

 Yunan mutlakiyet biçimi Isparta’da kamu ortaklığına, Atina’da ise özel mülkiyete dayanıyordu.

Isparta’da Yönetim

Başta iki kral bulunan 20 üyeli Gerusia (Danışma Meclisi) adlı bir ihtiyarlar Meclisi vardı. Daha sonra yurttaşlık hakkına sahip erkeklerin oluşturduğu Halk meclisi kuruldu. Gerusia’nın kararlarını kabul veya red gibi haklara sahipti. Daha sonra halkı soylulara karşı koruyan Efor (Denetçi) ortaya çıktı.

Atina’da Yönetim

Isparta’dan daha demokratik bir yönetim şekline sahipti. Perikles’in hükümdarlığı döneminde altın çağını yaşadı. M.Ö.8.yüzyılda güçlenen soylular önce kralın yetkilerini kısıtladılar, daha sonra yönetimi ele geçirerek kralları ortadan kaldırdılar.

Yunanistan’da kanunları Nomotet denen kişiler yapıyordu. Drakon, Solon, Pisistrates ve Kilistenes en önemli kanun yapıcılarıdır.

  Soylular, M.Ö.VIII.yüzyılın sonlarında kendi aralarında seçtikleri Arhon adı verilen yüksek memurlardan oluşan bir hükümet kurdular.

Arhon Yönetimi

Yürütme gücünü temsil eden soylular arasından seçilir, sayıları 9 kişidir. Önceleri sınırsız, sonra 10 yılla sınırlı olan görev süresi M.Ö.683’te bir yıllık süre için seçilerek sınırlanmıştır.

Arkanlar arasında işbölümü şöyleydi:

I. Arkan en yüksek otoriteyi temsil eder, içişlerini denetlerdi.

II. Arkan ise vatandaşların askerlik işlerine bakardı.

Diğer altı arkan ise yasaların yapımı, uygulanması ve yurttaşların yargılanması gibi adalet işlerini yürütürlerdi.

Arkanların yanında tecrübeli asillerden oluşan “Areopag” adını taşıyan bir danışma meclisi vardı.

Ayrıca yönetime katılma hakkı olan sınıfın oluşturduğu “Eklesia” adı verilen halk meclisi de vardı. Bu meclis, devlet memurlarını seçmek, yasa yapmak, savaş ve barış gibi konularda söz sahibi idi. Bu süreçle aristokrasi yönetimi kurulmuş oldu. Büyük toprak sahibi aristokrat sınıf yönetimde egemenliği sağlamış oldu.

Böylece iktidar tümüyle soyluların elindeyken halkın hiçbir hakkı yoktu.

Küçük toprak sahibi köylüler, gelirlerinin bir bölümünü aristokratlara vermek zorunda olmaları ve koloniciliğin başlamasıyla, paranın ekonomik güç olması sonucunda fakirleşmeye başladılar. Köylüler, aristokratlardan faizle para almaları ve ödeyememeleri sonucunda topraklarını kaybettiler ve köleleştiler.

Bu gelişmenin yanı sıra kolonileşme hareketi sonunda tüccar, zenaatçi gibi orta sınıf güçlenerek aristokratlardan siyasi haklar istemeye başladılar.

Çünkü toprak sahibi olmayan orta sınıfın elinde para birikmiştir. Zenginliğin ölçütü olan toprağın yanı sıra para da zenginliğin bir ölçütü olmuştur.

Bu sınıfların dışında gittikçe sayıları artan ve üretimin asıl gücünü oluşturan bir köle sınıfı da, aristokrasi rejimini sarsan önemli çelişkilerden biri olarak varlığını ortaya koydu.

Bu durumdan yararlanan orta sınıf, köylülerle birleşerek asillere karşı mücadeleye başladı ve yazılı bir takım yasalar çıkarılmasını sağladı.

Drakon Yasaları

Drakan adlı soylu, yasaları yazmakla görevlendirildi. Bu yasaların en önemli yanı aristokrasiyi yasal yönden koruyan yargılar getirmesidir.

Bu yasalar soyluların keyfi davranışlarını bir anlamda sınırlandırıyorsa da başarı yine aristokratlarındır.

Drakon, kan davalarını önlemek için tedbirler ve şiddetli ceza kanunları ortaya koymasına rağmen orta sınıf ve küçük toprak sahiplerini memnun edemedi. Bu sınıflarda çekişmeler daha da artmıştır. (Drakon bir Arhon idi).

Solon Yasaları

Sorunlar bu yasalarla çözümlenemediği gibi çelişki daha kesinleşmiş, soylu bir aileden gelmiş olmasına rağmen varını yoğunu yitiren ünlü ozan Solon’un Arhon ve hakem seçilmesiyle siyasal ve sosyal alanda bir dizi düzeltmeler yapılmıştır.

Önce tarlalar üzerindeki ipotekler kaldırıldı, borçlar silinerek borç yüzünden köleleşen köylülere özgürlükleri kazandırıldı. Dışarıya köle olarak satılmış olanlar da devletçe satın alınıp geri getirildi.

Aristokratların fazla olan topraklarını köylüye dağıttı.

Alacakların borçlular üzerinde gelecekte de hiçbir alacakları olmayacaktı.

Çocuklu kişiler için mallarını vasiyet etme ve başkalarına devretme özgürlüğünü getirdi.

Şarap ve zeytinyağı dışında kalan yiyecek maddelerinin dışarıya satımını yasaklarken, içerideki meslekleri korudu. Bu anlamda ticaret ve zenaatın gelişmesini destekledi.

Tutumluluğu emreden, lükse karşı çıkan, soyluların gösterişe kaçan harcamalarını yasaklayan önlemler aldı.

Solon’un en önemli girişimi de siyasal alanda düzenlemeleri oldu. Bununla doğuştan soyluluğu kaldırmakta, yurttaşların siyasal yaşama katılmalarını varlıklarına, gelirlerine ve servetlerine bakarak halkı 4 sınıfa ayırmıştır.

Bu reform hareketleriyle demokrasi rejimine doğru ileri bir adım atılmış oldu.

Solon’un bu düzeltmeleri kısa bir dönem etkili olduysa da sorunları köktenci bir biçimde çözemediği için toplumsal savaşım eskisinden daha keskin ve sistemli olarak yeniden başladı.

Asiller etkinliklerini öne sürmeleri, köylülerin topraklarını az bulmaları, orta sınıfın yeterince hak alamadıklarını belirtmeleri üzerine sınıf çatışmaları yeniden başladı. Solon görevden çekildi. Tiranlık rejimi kuruldu.

Tiranlık

Eski bir soylu olan Pisistrates, köylülerin ve orta sınıfın desteğini sağlayarak bir ihtilalle yönetimi ele geçirdi ve “Tiran” oldu (M.Ö.560).

  İki kez iktidardan uzaklaştırılmasına rağmen köylülerden aldığı destekle üçüncü kez iktidarı ele geçirdi ve M.Ö.527’de ölümüne dek iktidarı bırakmadı.

Döneminde aristokratların ekonomik gücü zayıflarken köylü kalkındı. Atina parlak bir dönem yaşadı. Büyük bir deniz filosu kurarak Mısır başta olmak üzere dış ticareti geliştirmiş, Atina’yı yunan kültürünün merkezi yapmıştır.

Ancak ölümünden sonra yerine geçenler baskıcı bir düzen kurdular.

Asillerle birleşen halk sınıfı, tek kişi yönetimi olan tiranlığa son verdiler. Halkın yardımı ile Kilistenes Arhon seçildi (M.Ö.506).

Kilistenes Yasaları

Kilistenes yaptığı yasalarla asillikten ve zenginlikten doğan sınıf farklılıklarını ortadan kaldırdı.

Devlet anayasasını yeniden düzenledi. Yasama işlerini Halk meclisi’ne, yönetim işlerini ise Beşyüzler Meclisi’ne verdi.

Halk Meclisi’ni en yüksek otorite yaparak arhonların yetkilerini sınırladı.

Atina’da bu reformlarla demokrasi yönetimi kurulmuştur. Bugünkü demokrasi yönetimlerinin temeli Klasik Atina Demokrasisi ile atılmış oldu.

Ancak Klasik Atina Demokrasisi köleliği doğal bir yapı olarak benimsemiş ve kadınları siyasal yaşantının dışına itmiştir.

Atina Demokrasisi bu özellikleriyle günümüz demokrasisiyle karşılaştırıldığında tam bir demokrasi olduğu belirtilemez.

 

İlkçağda, batıda ticaret kolonilerinin gelişmesiyle doğan orta sınıf bazı siyasi haklar alabilmek için asillerle mücadeleye başladı. Yine tüm batıda bu mücadeleleri sona erdirmek için kanunlar ve reformlar yapıldı.

 

İlkçağda batıda yapılan tüm kanunların ve reformların ortak amacı sınıflar arası mücadeleye son vermektir.

Yunan Koloni Hareketi

Kolonilerin Kurulma Nedenleri

  Yunanistan’ın dağlık olması ve tarıma elverişli toprakların az olması

  Nüfusun artmasıyla toprak ihtiyacının belirmesi

Yunanistan’ın jeopolitik yapısının başka yerlere gitmeye elverişli olması

  Ticaretin ve sanayinin gelişmesi sonucunda yeni pazarların bulunmak istenmesi

Toprağın kaybedenlerin köle olmamak için yeni yurt bulma çabası

Yunan Koloniciliğinin Özellikleri

  Yunan kolonilerinin anayurtla hiçbir bağlantısı yoktur. Bu koloniler tamamen özgür ve bağımsız olmuşlardır.

  Yunanlılar, kolonileri ikinci bir yurt saymışlar ve buralara yerleşip korumak için savaşmışlardır.

Bu yönleriyle Yunan koloni hareketi Fenike koloni hareketinden farklıdır. Fenekeliler kolonileri yalnız ticaret yeri olarak değerlendirmişlerdir. Bu nedenle Fenike koloni hareketi, Yunan kolonicilik hareketi karşısında zamanla gerilemiştir.

Koloniciliğinin Sonuçları

  Kültür alışverişinin geniş anlamda başlaması

  Yeni yerleşim yerlerinin bulunması

  Yeni sınıfların ortaya çıkması ve güçlenmesi

  Ticari ilişkilerin gelişmesi

  Koloniler kurulduktan sonra anayurttan bağımsız olmuşlar ancak dil, kültür ve din bakımından anayurda bağlı kalmışlardır.

  Siyasi bir birlik kuramamışlar ama kültürel alanda çok gelişmişlerdir.

  İonlardan aldıkları Fenike alfabesinin Romalılara geçmesini sağlamışlardır.

  Tanrılar adına düzenlenen Olimpiyatlar Yunan kültürünün bir bütünlük oluşturmasını sağlamıştır.

  Çok tanrılı din inancı egemendir. Tanrılarını insan şeklinde düşünmüşlerdir. Bunun sonucunda heykelciliğin gelişmesine neden olmuşlardır.

  En büyük tanrıları Zeus’tur. Gök gürültüsü ve yağmurları oluşturur, adaleti dağıtır. Hera Zeus’un karısıdır, ay tanrıçası olup evlenme ve doğum işlerini düzenler. Ares kasırga ve savaş, Hermes rüzgar ve ticaret, Apollon güneş, müzik, gençlik, Artemis namus ve iffet tanrıçası, Afrodit aşk ve güzellik, Athena akıl ve zeka, Demeter hasat ve bereket, Diyansfos bağ ve şarap, Poseldon deniz tanrısıdır.

  Bunların yanında güreşçi Herkül, Truva kahramanı Aşil, Tebai Kralı Oldipus tanrı niteliğine ulaşmış ulusal kahramanlardır.

  Yunanistan’ın en yüksek dağı Olimpos’un tanrıların yurdu olduğuna inanmışlardır.

  Krallar, rahiplerin görevlerini bir dönem üstlenmelerine karşın daha sonra bu görevlerini başka yöneticilere devretmişler ve dini törenleri yapan rahipler ayrıcalıklı bir sınıf haline gelmemişlerdir. İlkçağdaki diğer kavimlerin tam tersine olan bu durum ileride demokrasiye geçişin yollarını açmıştır.

Bilim ve Sanat

Edebiyatta, destan, şiir ve tiyatro konularına önem verilmiştir.

Heredot: Halikarnaslıdır (Bodrum). Atina’ya yerleşmiştir. Tarih olaylarını rivayetçi şekilde yazmıştır. Tarih biliminin kurucusu sayılır.

Tukudides: Tarih olaylarının gerçek nedenlerini belirten tarihçiliğe önem vermiştir. Belgelere dayanarak yunan tarihini yazmıştır. Bu çalışmalarıyla modern tarih biliminin kurucusu sayılır.

Platon (Eflatun): İdeal bir devlet fikrini savunmuştur. (Adalete dayalı devlet kavramı). Ahlak, devlet ve adalet kavramlarını birbirini tamamladığını belirtmiştir. Akademi adı verilen üniversitenin kurucusudur.  Yunanistan’daki devlet şekillerini, yasalarını incelemiş ve bunları monarşi, aristokrasi ve mantığa dayalı sistemler şeklinde geliştirmiştir.

Aristo (Aristoteles): İlkçağ Yunan felsefesini en yüksek düzeyine ulaştırdı. Görüşlerini akıl ve deney tabanlarına oturtmaya çalıştı.

Sokrat (Sokrates): İlk ahlak felsefecisidir.

Demokrit: Maddi dünyanın bölünmeyen küçük parçalardan (atomlardan) oluştuğunu savunmuştur.

Metan: Astronomi bilginidir. Güneş yılını günümüzden üç dakika farkla hesaplayabilmiştir.

Diğer ünlü düşünürlerse; tıp alanında Hipokrat, matematik ve geometride Pisagor ve Thales’tir.

Sanat

Hemen hemen tüm ilkçağ toplumlarında olduğu gibi Yunan sanatı da dini mimari eserleri birinci sırayı alır. Bunlar içinde en önemlileri de tapınaklar ve anıtsal heykellerdir. Mimaride Dor, İon ve korint stillerini kullanmışlardır.

Tapınaklarda kullanılan bu tarzların özellikleri şunlardır:

Dor nizamı: Sütunlar kaidesizdir. Aşağıdan yukarıya doğru yivlerle süslü olarak incelmiştir.

İon Nizamı: Sütunlar bir kaide üzerinde ince ve uzun kıvrımlı başlıklardan oluşmuştur.

Korint Nizamı: Sütun başlıklarında yabani enginar yaprakları ve dallarının kıvrımlarıyla süslü yukarıya doğru genişleyen bir sepet şeklindedir.

Tanrılar insan şeklinde düşünüldüğünden erkek ya da kadın tanrıları tasvir eden çok sayıda heykel yapılarak tapınaklara konulmuştur. Bir diğer önemli mimari eser türü de tiyatrolardır.

Çanak, çömlek, vazo ve bunların üzerlerini süsleyen resimler de yaygındır.

Persler, Anadolu’dan sonra Ege’ye de egemen olmak isteyince Yunanlılar ile mücadeleye giriştiler. Pers egemenliğine giren İon şehir devletleri Karadeniz ticareti ile ilişkileri zayıflayınca isyan çıkardılar.

Atinalıların İon şehir devletlerine yardım etmesi üzerine Persler Yunanistan üzerine asker yolladılar. Yunanlılar Pers istilasına karşı ülkelerini kahramanca savundular. Maraton, Selamis, Plate ve Mikale savaşlarını kazanarak Yunanistan’ı Pers istilasından korudular.

Bundan sonra Atina’nın Peloponnes’e (Mora) egemen olmak istemesi ve Yunanistan’ın ikinci büyük devleti Isparta’nın buna karşı çıkmasıyla iki taraf arasında Peloponnes Savaşları çıktı. Atina’nın önderliğinde Attik Delos Deniz Birliği, Isparta önderliğinde de Peloponnes Birliği kuruldu. Bu iki birlik arasında süren savaşlar 27 yıl sürdü ve Atina yenilerek üstünlük Isparta’ya geçmiştir. Bu sonuçların sonunda Yunan polisleri yıpranıp zayıfladı.

İskender İmparatorluğu 

  Makedonya Kralı II. Filip fırsatı değerlendirerek Yunanistan’ı istila etti. Korint Kongresi’ni düzenledi ve bu kongrede Hellen Birliği’ni kurdu. (M.Ö.338).

  Büyük İskender, II. Filip’in oğludur. Amacı, İon şehirlerini Pers istilasından kurtarmaktır. Bu amaçla Çin’e kadar sürecek doğu seferine çıkmak istemektedir.

  İskender, M.Ö.334’te Anadolu’ya geçerek Asya seferine çıktı. Çanakkale’de Granikos (Biga) çayı kıyısında Persleri yenerek İon şehirlerini Pers baskısından kurtardı.

  Persleri İskenderun Körfezi’nin doğusunda İssos Savaşı’nda (M.Ö.333) ikinci kez yenerek Suriye ve Mısır’ı egemenliğine kattı. İskenderiye şehrini kurdu. Mezopotamya’yı aldı.

  Irak’ta Gavgamela Savaşı’nda (M.Ö.331) Persleri tekrar yendi, Pers başkenti Persopolis’i alarak Pers İmparatorluğu’nu yıktı, ordusu tarafından Asya Kralı ilan edildi.

  Orta Asya’da Seyhun’a kadar ilerledi. Hindistan’ın Pencap bölgesine kadar olan toprakları ele geçirdi. Ancak iklim değişikliği, doğal engeller ve doğal hastalıklar nedeniyle ordusu zor durumda kaldı. Mezopotamya’ya döndüğünde Arap Yarımadası’na sefer hazırlığı içinde iken Babil’de öldü. (M.Ö.323)

  Büyük İskender’in hiç varis bırakmadan erken ölümü kurduğu imparatorluğun kısa zamanda parçalanmasına neden olmuştur. İskender’in generalleri en büyük payı alabilmek için aralarında çok kanlı savaşlar yapmışlardır. Bu savaşlar sonunda imparatorluk üçe ayrılmıştır.

1. Mısır’da Ptoleme Krallığı

2. Makedonya’da Antigonitler Krallığı

3.Trakya ve Batı Anadolu’dan Hindistan’a kadar olan topraklarda Selevkoslar Krallığı (Asya Krallığı)

Selevkosların parçalanması ile Anadolu’da Bitinya, Pontus, Kapadokya ve Bergama Krallıkları kuruldu.

Hellenistik krallıkları denilen bu devletler, Romalılar tarafından ortadan kaldırılmıştır. (Asya Krallığının sadece Anadolu Bölümü)

Büyük İskender’in amacı Hellenler, Makedonyalılar, Medler, Persler ve diğer Asyalı milletlerden oluşan bir dünya devleti kurmaktı. Kazandığı topraklarda kendi adıyla anılan şehirler kurmuş ve buralara bilim adamlarını ve sanatçıları yerleştirmiştir.

Büyük İskender, Yunanistan’dan Hindistan’a kadar olan toprakları askeri güçle zaptetmiş ancak sistemli bir devlet teşkilatı ile farklı milletleri birleştiren güçlü bir kuvvet kuramamıştır.

Büyük İskender Asya Seferine çıkarken yanında Yunan düşünürleri de bulunuyordu. İskender ve düşünürleri Doğu uygarlıklarını hayranlıkla karşıladılar. Sefer sonrasında Yunan kültürü, Doğu Akdeniz ve Ön Asya’nın eski kültürleri birleşmiş “Hellenizm” adıyla evrensel bir kültür doğmuştur. Bu uygarlık Hellenizm krallıklarının siyasal varlıkları son bulduktan sonra da etkilerini sürdürdü.

Hellenistik Uygarlık, Roma ve İslam uygarlıklarının ortaya çıkışlarında yadsınmayacak derecede katkıda bulunmuştur. Roma, Akdeniz’in sahibi olduğunda işte böyle bir uygarlıkla karşı karşıyadır.

Bu dönemde deneye bağlı bilimlerde gelişme gözlenmiştir. Mezopotamya’dan alınan astronomi ve Mısır’dan alınan tıp bilgileri daha ileri düzeye götürülmüştür.

Coğrafya alanında Grastotenes ve Batlamyus adlı kişiler yetişmiştir. Erastotenes dünyanın çevre uzunluğunu ilk defa hesaplamıştır. Batlamyus “Coğrafya” adlı eserini yazmıştır. Bu eser İslam coğrafyacılığının temeli olmuştur.

Hellenistik dönemin en önemli sanat eseri dünyanın yedi harikasından biri sayılan “İskenderiye Feneri”dir. Bergama, Zeus Tapınağı, Asklepion Sağlık Merkezi ve kütüphanesiyle dünyanın önemli bir kültür merkezi haline geldi. Parşömen kağıdı da burada icad edilmiştir.

Doğu uygarlıklarından etkilendiklerinden Batıda ilk kez Tanrı-Kral anlayışını uygulamışlardır. Büyük İskender, yönetimde demokrasiyi uygulamayarak Doğu uygarlıklarındaki Tanrı-Kral anlayışını benimsemiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.