İlk Türk Devletinde Kültür Ve Uygarlık

İLK TÜRK DEVLETİNDE KÜLTÜR VE UYGARLIK

 Devlet Yönetimi

A.Devlet:

İslamiyet’ten önce Türkler devlete il veya el demişlerdir.

Hükümdarların Unvanları

Türkler Hükümdarlarına Şanyü, Tanhu, Hakan, Han, Yabgu, İlteber, İdi-kut, Erkin gibi unvanlar vermişledir.

Hakanın Görevleri

  • Hükümdarlık güç ve yetkilerini Tanrı’dan (Tengri) alan hakanların önde gelen görevi, milletini refah ve barış içinde özgür olarak yaşatmaktı.
  • Ayrıca ülke çapında asker toplamak, orduyu idare etmek, devletin yüksek meclisini yönetmek, hakanın görevleri arasındaydı.

Hatun (Katun)

  • Hakanın eşine hatun denirdi. Türk devlet idaresinde hatun da söz sahibiydi. Savaşlarda hakanın yanında yer alan hatun, devlet adamı gibi eğitilir ve yetiştirilirdi. Böylece devlet idaresi ve komşu devletler hakkında bilgi sahibi olur, gerektiğinde devlet başkanlığı yapar, elçi kabul eder ve devlet meclisine katılabilirdi.

Veliaht

  • Hakanın ölümünden sonra onun yerine geçen veliahtın büyük oğul olması gerekli değildi. Tahta geçecek kişinin çoğunlukla faydalı ve başarılı olabilecek yeteneğe sahip bir hanedan üyesi olması, ön planda tutulmuştur. Ayrıca veliaht küçük yaşta ise, amcasının tahta geçmesi mümkün olabiliyordu.
  • Tanrı tarafından hakana verildiği düşünülen yönetme hakkının kan aracılığıyla hakanın bütün evlatlarına da geçmiş olduğu düşüncesi, her prensin (tegin) tahtta hak iddia etmesine yol açabiliyordu.
  • Bu suretle kardeşler arasında doğan taht mücadelesi, üstün gelen tarafın hakan olmasına kadar sürerdi. Ancak bu mücadeleler devletin zayıflaması, hatta parçalanmasına dahi yol açabilmektedir.

Hakanlık

  • Hanedandan olan bütün erkeklerin hükümdar olma hakları vardı. (Kardeşler, kardeş çocukları, amca, amca çocukları ve diğer hanedan üyeleri).

Kut Anlayışı

  • Türkler devleti yönetme yetkisinin Tanrı tarafından verildiğine inanıyorlardı. Tanrı tarafından verilen bu yönetme hakkına kut diyorlardı. Kut’un kan yoluyla hükümdarın tüm erkek çocuklarına geçtiğine inanıyorlardı.

Kut Anlayışı’nın Etkisi

  • Bütün hanedan üyelerinde kut olduğundan kendine siyasi ve askeri bakımdan güvenen kişi tahta kavgasına girebiliyordu. Bu durum Türk devletlerini ya iç savaş sonucu istikrarsızlığa, ya da bölünmeye götürüyordu.
  • Türk töresinde ana-babaya itaat esas olmasına rağmen, hükümdar bunun dışında tutulmuştur. Devletin devamı için baba-oğul veya kardeşlerin birbirleriyle mücadelesi normal karşılanmıştır. Çünkü bu sayede en güçlü ve en yetenekli kişi devletin başına geçecektir.

İkili Yönetim (Çifte Krallık)

  • Türk devletlerinde hükümdar yönetimi kolaylaş-tırmak için ülkeyi Sol (Doğu) ve Sağ (Batı) olmak üzere ikiye ayırırdı. Ortada (Merkezde) ise asıl hükümdar bulunurdu. Sağ ve Solda ise Hanedan üyelerinden Yabgu’lar bulunurdu.

Eski Türklerde siyasi teşkilatlanmanın en üst kademesini “il” (devlet) meydana getiriyordu.

  • Bodun’lar ve Boy’ların merkezden idare edilmesi sayesinde İl’de birleşmiş olan halk, “töre” denilen ortak idari ve hukuki düzenle yönetilirdi. Demek ki Türk “il”i yurdu koruyan, milleti huzur ve barış içinde yaşatan bir siyasi kuruluştur.

Türk İli’nin (Devleti’nin) Özellikleri

  1. İstiklâl
  • Bu konuda Asya Hun Devlet meclisindeki şu konuşma (Çin yıllıklarından alıntıdır) Türklerin bağımsızlık hakkındaki bütün görüşünü kısaca özetler:
  • “İstiklale karşı hayranlık duymak ve bağımlı olmayı yüz kızartıcı saymak bizim geleneğimizdir. Atalarımızdan toprakla beraber devr aldığımız devletimizi; Çin ile uzlaşmak pahasına feda edemeyiz. Mücadele edecek savaşçılarımız mevcut iken devletimizi korumalıyız”.

* Çiçi’nin konuşması M.Ö.58

  1. Ülke
  • Yine bu madde şu güzel örnekle açıklanabilir: Asya Hun Tanhu’su Motun, komşu Tung-Hu’ların vergi olarak at ve kadın istemelerine fazla itiraz etmemişti. Fakat devlet arazisi isteğiyle karşılaştığı zaman, devlet meclisinde, toprağın devlete temel olduğunu, kendisinin kimseye arazisini terk et demeye yetkisinin bulunmadığını söylemişti. (MÖ.209)
  1. Halk
  • Özel mülkiyet kişi haklarının ve hürriyetin teminatıdır. İnsan şahsi mülke sahip olup onu istediği gibi kullanabilir.
  1. Töre
  • Türk devletinde halkın hak ve hürriyetini istemesi tabiidir. Halkın bu isteği, törenin uygulanması ile karşılanıyordu. Töre, eski Türk hayatını düzenleyen hukuki kaidelerin bütünüydü.

B) Meclis ve Hükümet:

  • Türk Meclislerine toy, kurultay veya kengeş denirdi.
  • Kurultay’da devletin ana meseleleri görüşülür, hükümdarın ölümü, savaş veya milli felaketlerde kurultay toplanırdı.

Devlet Görevlileri:

  • Aygucı: Hükümet başkanı.
  • Buyruk: Bakan.
  • Tamgacı: Dış siyaset görevlileri.
  • Tigin (Tekin): Hükümdarın çocukları.
  • Şad: Diğer hanedan üyeleri.
  • Diğer Görevliler: İnal, Tarkan, bağa, tudun, çor, külüg, apa, ataman.

Ordu

Türk ordu teşkilâtını ilk kuran Mete Han’dır. Mete, orduyu onluk sisteme göre düzenlemiştir. Onluk sistem daha sonra tüm Türk devletlerinde kullanılmıştır. Bu düzen Avrupa’ya Attila ile girmiştir.

Türk Ordusunun Özellikleri

  • Türk ordusu, ücretli değildir.
  • Türk ordusu, daimîdir.
  • Atlı askerler çoğunluktadır.
  • Kadın-erkek herkes savaşa hazırdır.

Türk Ordusunu Silahları

  • Ok, yay, kement, kılıç, mızrak, kargı, süngü, kalkan vb.

Savaş Taktikleri:

Turan Taktiği

  • Sahte Ricat (sahte çekilme)
  • Hilal
  • Pusu
    Bu taktikle Malazgirt, Niğbolu, Mohaç gibi büyük meydan savaşları kazanılmıştır.
  • Savaş stratejileri keşif seferleri (akın) ve yıpratıcı savaşlara dayanır. Sınır boylarında tampon bölgeler bırakmışlardır.
  • Türk ordusu; Çin, Roma, Bizans, Rus ve Moğol Ordu teşkilatı üzerinde etkili olmuştur.

Hukuk

  • Türklerde yazılı olmamakla beraber, gelişmiş bir hukuk anlayışı vardı. Bu hukuk kurallarına töre denilirdi.
  • Hükümdarın başkanlık ettiği ve siyasi suçlara bakan yüksek mahkemeye yargu adı verilirdi.
  • Yarganlar (yargucu) idaresindeki mahkemeler ise adi suçlara bakarlardı.
  • Hunlar ve Göktürklerde, göçebe hukuku, Uygurlarda yerleşik hukuk anlayışı görülür.
  • Örneğin; işlenen adi suçlarda hapis cezası 10 gündür. Bunun temel nedeni, göçebe yaşam koşullarıdır

Din ve İnanış

Totemizm

  • Türklerin en eski inanışlarının başında Totemizm gelir. Bu dinde bir hayvan totem olarak kabul edilir, buna ongun denirdi. Her boyun bir ongunu vardı. Bu inanış zamanla etkisini yitirdi.
  • Ayrıca, dağ, kaya, güneş, orman, su ve ay da kutsal kabul edilmiştir.

Şamanizm

  • Şaman (kam) denilen rahipler, iyi ve kötü ruhlarla temasa geçerek ayinler yaparlardı.
  • Kurban keserek kötü ruhlardan kurtulmayı düşünürlerdi.
  • Türkler, atalarının ruhlarını da kutsal kabul etmişlerdir. Bu nedenle ataların mezarlarına dokunma savaş sebebi sayılmıştır.

Göktanrı Dini

  • Türklerin İslamiyet’ten önceki dini Göktanrı diniydi. Bu dine göre Türkler;
  • Tek bir Tanrının evreni yarattığına ve gökte oturduğuna inanıyorlardı.
  • Öldükten sonra dirileceklerine inandıklarından, ölülerini atı, eşyaları ve silahıyla birlikte gömüyorlardı. Bu mezarlara kurgan denirdi.
  • Cennet’e uçmağ, cehenneme ise tamu diyorlardı.
  • Mezarlara ölünün, sağlığında öldürdüğü düşman sayısı kadar balbal adı verilen küçük heykeller dikerlerdi. İnanışa göre, yeniden dirilecek kişi atıyla cennete gidecek ve öldürdüğü düşmanlar sonraki yaşamında ona hizmet edeceklerdir.
  • Ölüleri için yuğ adı verilen cenaze törenleri yapar ve ardından yas tutarlardı.

Göktürklerde Din

  • Evrenin üst üste gelen katlardan oluştuğuna inanılmıştır.
  • Gök’ün onyedi, yerin altının ise yedi kattan oluştuğuna inanırlardı. Bu ikisinin arasında insanların yaşadığı yeryüzü bulunurdu.
  • Tek tanrı inancına bu dönemde ulaşılmıştır. Bütün evren göğün en üst katında oturan Tanrı’ya itaat ederdi.
  • Göktürkler Tanrı’ya “Türk Tanrısı” adını vererek onu millileştirmişlerdir.
  • Tanrı’ya; Ugan, Bayat, Ulu Yaratgan da demişlerdir.
  • Bazı kutsal saydıkları yerlerde Tanrı’ya dua edip, kurban kesmişlerdir.

Uygurlarda Din

  • Önceleri Şamanizm’ e inanmışlardır.
  • Bögü Kağan döneminde Mani dinini daha sonraları da Budizm’i kabul ettiler.

Hazarlarda Din

  • Önceleri Şamanizm’e inanıyorlardı. Daha sonra devlet yöneticileri ve halkın bir bölümü “Museviliğe” inanmıştır. Derin bir hoşgörüleri vardır. Müslüman, Hıristiyan ve Museviler birlikte yaşamışlardır.

Kam (Şaman-Baksı)

  • Türklerin din adamlarına verdikleri isimdir. Şamanlar, fala bakar, büyü yapar, gelecekle ilgili haber verir, doktorluk yaparlardı. Diğer toplumlarda olduğu gibi ayrıcalıklı bir sınıf değillerdi.

Yuğ

  • Ölü gömme törenine verilen isimdir. Yedi gün sürerdi. Ölenin silahları, eşyaları ve kurban edilen atı da mezara birlikte konurdu.

Balbal

  • Ölen kişinin hayatta iken öldürdüğü düşman sayısı kadar taşın mezarın başına dikilmesi ile oluşan anıtlar. Bu kişiler, öbür dünyada ona hizmet edeceklerdir.

Kurgan

  • Türklerde mezara verilen isimdir.

Günümüzde Şaman Dini’nden Kalma Gelenekler

  1. Evli çiftlerin üzerine para, buğday, şeker vb. atılması (Saçı). “Darısı başına” deyimi.
  2. Kapı eşiğine basmama. (Ölen atalarının ruhlarının eşikte durduğuna inandıklarından).
  3. Sadaka verirken başı çevirme.
  4. Türbe, ağaç ve mezarlara çaput bağlama.
  5. Ölen kişinin evine yemek götürme.

Tarihte Türklerin Kabul Ettiği Dinler

  • Şamanizm,
  • Manihaizm,
  • Musevilik,
  • Hıristiyanlık,
  • Mazdeizm (Zerdüştlük),
  • Budizm,
  • İslâmiyet.
  1. Sosyal ve Ekonomik Hayat

Sosyal Hayat

  • Hun ve Göktürklerde sosyal yapı, göçebe hayata dayalıydı. Bu nedenle Türkler çadırlarda (yurt, otağ) yaşarlar ve bu çadır Türk aile birliğinin kutsal bir sembolü sayılırdı.
  • Türk devletleri genel olarak iki sosyal birliğe, aile ve ordu‘ya dayanmaktaydı.
  • Hun toplumu ordu düzenine göre teşkilatlanıyordu. Bu toplulukta herkes savaşçıydı. Hunların savaş tekniği, göçebe hayatın gerektirdiği özelliklerden doğmuştu.

Göçebe Hayatın Tercih Sebebi

  • Hun ve Göktürk devletlerinde, bir başkent kurarak oraya yerleşme isteğine karşı çıkılmıştır.
  • Bilge Kağan’ın surlarla çevrili bir şehir inşa etmesi üzerine, vezir Tonyukuk; “Eğer, surla çevrili bir şehirde yerleşir ve bir kere yenilirsen esir olursun” demiştir.
  • Türklerde yerleşik hayatın başlangıcı, kışlak hayatıdır. Bu nedenle sürekli kışlaklar, şehir hayatına geçişin temelini oluşturmuştur.
  • Türkler göçebe hayat gereği, hayvancılık ve avcılık yaparlardı. Yarı göçebe topluluklarda çiftçilik de görülmektedir.
  • İklim şartlarıyla bağlantılı olarak yaşayan göçebe Türkler, kışı geçirmek için ormanlık veya rüzgârlardan korunan bir vadiyi seçerlerdi. Kışlak denilen bu yerlerde nisan ayı ortalarına kadar kalıyorlardı. Yazın ise, yaylak adı verilen, sulak ve açık otlaklara doğru göç ederek, göl ve ırmak kenarlarında yaşarlardı.

Türkler ve At

  • Türklerde at, göçebe hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır. Etini yemeleri, sütünden kımız denilen içki yapmaları, derisini giyimde kullanmaları açısından at büyük önem taşımıştır.
  • Küçük yaşta ata binmeyi öğrenen Türkler, at üstünde alışveriş yapmışlar, yemek yemişler, uyumuşlardır. Attan başka deve, merkep ve katır da göçebe toplulukların ulaşım araçlarını oluşturmuştur.
  • Başlıca gıda maddeleri, koyun eti ve süt ürünleridir. Eti uzun süreli koruyabilmek için konserve yapmışlar, Besledikleri hayvanların deri, yün, kıl vb. ürünlerini değerlendirmişlerdir.

Ekonomik Hayat

  • Ekonominin temeli hayvancılığa dayanır. At, koyun, sığır, katır, deve beslenilen hayvanlardır.
  • Demir madeni ve işçiliğinin de ekonomide önemli etkisi olmuştur.
  • İpek yolu, ticari gelirlerin sağlandığı önemli bir ekonomik kaynaktır.
  • Hayvancılık, ziraat (tarım), alınan vergiler, hediyeler diğer ekonomik kaynaklardır.

Ticaret

  • Canlı hayvan, deri, kösele, kürk, hayvani gıdalar satmışlar; tahıl ve giyim eşyası almışlardır.
  • Asya Hunları, Göktürkler, Uygurlar Çin’le, Avrupa Hunları Bizans’la ticari anlaşmalar yapmışlardır.
  • İpek yolu, ticari hayatın canlı olmasını sağlamıştır. Bu nedenle ipek yolu egemenliğini sağlamak önemlidir.
  • Kürk Yolu’nda ise (Hazar ve Bulgar ülkelerinden başlayıp, Çin’de sona ererdi) sincap, sansar, tilki, samur, kunduz, vaşak kürklerinin ve bunlardan yapılan giyim eşyalarının ticareti yapılırdı.

Tarım

  • İklim ve coğrafi şartların uygun olduğu bölgelerde Tarım yapmışlardır.
  • Buğday, Darı, Kendir, bezelye, bakla, üzüm, bostan yetiştirmişlerdir.
  • Tarımda en çok gelişmeyi Uygurlar göstermişlerdir.

Türk Toplumu

  • Oguş   Aile
  • Urug   Soy (Aileler Birliği)
  • Bod (Boy) Kabile
  • Budun   Millet denilen birimlerden oluşuyordu.
  • Boyların başında bulunan beyler, töreye göre boyu idare ederlerdi. Boyların bir araya gelmesiyle devlet kurulurdu.

Türk Toplumunun Özellikleri

  • Halk hürdü. Herkes aynı işi yaptığından (hayvancılık) aralarında kesin olarak sınıfların ortaya çıkması imkânsızdı.
  • Yaşam biçimleri göçebe olduğundan savaşta elde ettikleri esirleri çalıştırmaya elverişli değildi. Bu yüzden Türk toplumunda köle sınıfı yoktu.
  • Din adamları, diğer toplumlarda olduğu gibi ayrıcalıklı değildi.

Eski Türklerde Aile

  • Eski Türk sosyal hayatında aile bütün sosyal bünyenin çekirdeği durumundaydı. Kan akrabalığına dayanıyordu. Türk ailesi “küçük aile” tipindeydi. Bu yönü ile Yunan, Roma, Slav ailelerinden ayrıl-maktadır. Eski Yunanistan’da ve Roma’da aile reisi, ailenin diğer fertleri üzerinde mutlak hâkim iken, Slavlarda ise aile büyüğü bütün aile halkına kölesi gibi hükmederdi. Bu ailelerde mülkiyet kolektifti.
  • Türklerde ise mülk ortaklığı yalnız otlaklara ve hayvan sürülerine aitti. Hatta sürülerde çok kere şahsi mülk halindeydi.
  • Evlenen erkek veya kız, baba ocağından hisselerini alarak ayrılır, yeni bir aile kurardı. Baba evi ise en küçük oğla kalırdı.
  • Türklerde tek eşlilik yaygındı.
  • Kadın hürdü ve Türk topluluğunda saygı görürdü. Ata biner, ok atarlardı. Namus ve iffetine düşkün olan Türk kadınının savaşta düşman eline geçmesi büyük bir utanç sayılırdı.
  1. Yazı, Dil Ve Edebiyat

Türk Dili ve Yazısı

  • Türkçe, Ural-Altay dilleri ailesindendir.
  • Türk yazısının ilk örneğine VIII. yüzyıl başlarından itibaren Orhun Yazıtları’nda rastlanılmaktadır. Bu yazıtlarda görülen Türkçe gelişmiş bir dildir.

Türklerin Tarih Boyunca Kullandıkları Alfabeler

  • Göktürk Alfabesi
  • Uygur Alfabesi
  • Soğd Alfabesi
  • Brahmi Alfabesi
  • Süryanî Alfabesi
  • Tibet ve Çin Alfabesi
  • Arap Alfabesi
  • Kiril Alfabesi
  • Latin Alfabesi

Göktürk Yazısı

  • En eski Türk yazısı olma özelliğini taşır. V. ve IX. yüzyıllar arasında Yenisey mezar taşları ve Orhun Yazıtları’nda görülmektedir.
  • Göktürk harflerinin karakteri, işaretlerin esas olarak keskin düz çizgilerden meydana gelmiş olması ve bitişmemesidir.
  • Yazı sağdan sola yazılır, kelimeler, aralarına üst üste iki nokta konarak birbirinden ayrılır.
  • Orhun alfabesi 38 harften oluşur. Bunların 4’ü sesli, 34’ü ise sessiz harflerdir.
  • Bu alfabenin ilk örneklerine Orhun Yazıtları’nda rastlandığından Orhun alfabesi de denilmektedir.

Uygur Yazısı

  • Eski Türklerin yazıda kullandıkları ikinci millî alfabesi Uygur alfabesidir.
  • Uygur yazısı, Soğd alfabesinden alınmıştır. Uygurlar, Soğd alfabesini geliştirerek, bazı küçük ilave ve değişikliklerle kendilerine özgü bir alfabe haline getirmişlerdir.
  • Uygur yazısı, sağdan sola doğru yazılırdı. Alfabede 18 harf vardır ve harfler genellikle birbirleriyle bitiştirilir.
  • VIII. yüzyılın ilk yarısında kullanılmaya başlamış, öteki Türk kavimleri arasında da yayılmıştır. X. yüzyıldan itibaren yerini Arap alfabesine bırakmakla birlikte hemen önemini kaybetmedi.
  • Moğol hâkimiyetinin kurulmasıyla (XIII. yüzyıl) yeniden canlanmış, uzun süre Moğolların resmî yazısı olmuştur.

 

Matbaa

  • Kâğıt ve baskı tekniği Uygurlarca bilinmekte idi. Baskı tekniğini (matbaa) ilk kullananların Çinliler olduğu görüşü yanında, bir kısım araştırmacılar da matbaanın ilk önce Uygurlarda kullanıldığı görüşündedirler.
  • Matbaanın, batıya yayılmasında Uygurların büyük rolü olmuştur. (Avrupa, Moğollar aracılığı ile XIII. yüzyılda Uygur baskı tekniğinden haberdar olmuştur.) Gutenberg matbaanın mucidi değil sadece geliştiricisidir.
  • Uygurlar, Avrupa’dan yüzyıllar önce kâğıdı biliyorlardı.
  • Kâğıdı, önce Araplar, VIII. yüzyılda ele geçirdikleri esirlerden öğrendiler ve Semerkant’ ta bir kâğıt imalathanesi kurdular.
  • Kâğıt, XI. yüzyılda Arap fetihleriyle İspanya’ya, dolayısıyla Avrupa’ya yayılmıştır.

Edebiyat

  • Türklere ait ilk yazı dili örnekleri, Orta Asya’da ortaya çıkıp gelişen Türk edebiyatının temelini oluşturur.
  • Bunların en eski örnekleri, çoğunlukla Göktürk alfabesiyle yazılmış olan mezar taşları üzerindeki yazıtlardır.
  • Bu taşlar, Orhun Yazıtları ile Talas ve Yenisey yazıtlarıdır.

Orhun Yazıtları

  • VIII. yüzyılda dikilmiş olan Orhun Yazıtları, Yadrinsef (N.M.Jadrincev) tarafından XIX. yüzyılda (1889) keşfedilmiştir.
  • İlk olarak, 1893 yılında Danimarkalı dil bilgini Wilhelm Thomsen tarafından okunmuştur.
  • En önemlileri, II. Göktürk Devleti’nin önemli devlet adamları Bilge, Kültigin ve Tonyukuk adına dikilmiş olanlarıdır.
  • Yazıtların bir yüzü Çince olup, diğer tarafları Göktürk alfabesiyle yazılmıştır.
  • Orhun Yazıtları üçü büyük olmak üzere birtakım dikili taşlar halindedir.

Orhun Bölgesindeki Diğer Yazıtlar

Orhun bölgesinde, Orta ve Kuzey Moğolistan’da bunlardan başka birçok yazıt da yer almaktadır.
Orhun Yazıtları’nın Türk Tarihi Açısından Önemi

  • Türk tarihi hakkında bilgi veren bu anıtlar, Türkler tarafından yazılmış ilk belgelerdir.
  • Türk adının geçtiği ilk Türkçe metin özelliğini taşırlar.
  • Yazıtlarda, Türk adı ilk olarak bir milleti ifade etmek üzere kullanılmıştır.
  • Türk dili ve edebiyatının en eski örneğidir.
  • Türk yazısının en eski alfabesiyle yazılmıştır.
  • Orta Asya kültürünün en açık olarak ifade edildiği belge özelliğini taşırlar.
  • Yazıtlarda, Türklerin tarihlerinin araştırılmasına imkân veren, ekonomik, sosyal ve kültürel hayatlarıyla ilgili bilgiler bulunmaktadır.
  • Yazıtlar, sadece mezar taşları olmayıp, bütün Türk boylarına seslenen siyasî bir beyanname karakterini taşımaktadır.

Talas ve Yenisey Yazıtları

  • Orhun Yazıtları’ndan başka, Talas ve Yenisey nehirleri civarında da Türk yazıtları bulunmaktadır.
  • Yenisey Yazıtları, Orhun Yazıtları’ndan daha eskidir.
  • Yazıtların birkaçı hariç, diğerleri mezar taşları halindedir.

Sözlü Edebiyat Ürünleri:

Sagu: Ölen kişinin ardından söylenen ağıtlar.

Sav: Hayat felsefesini anlatan metinler.

Toy: Şölen ve düğünlerde okunan şiirler.

Koşuk: Şarkılar.

Destan: Büyük kahramanlıkları ve olayları olağanüstü öykülerle süsleyerek anlatan ve sonraki nesillere aktarılan metinler.

Başlıca Türk Destanları:

  • Oğuz Kağan Destanı (Hunlar, Oğuzlar)
  • Alper Tunga Destanı (İskitler, Saka):
  • Ergenekon Destanı (Göktürkler)
  • Göç ve Türeyiş Destanları (Uygurlar)
  • Manas Destanı (Kırgızlar)

Destanlar ve efsaneler, Türklerin İslamiyet’ten önceki, adet, inanç ve hayat biçimleri hakkında bilgi veren zengin kaynaklardır. 

  1. Bilim ve Sanat
  • Türkler 1 yılı 365 gün 6 saat olarak hesaplayarak, 12 Hayvanlı Türk Takvimini oluşturmuşlardır. (Türklerin gök bilimi ile olan ilgilerinin açık bir kanıtıdır.)
  • Uygurlar tahta harflerden matbaayı ve pamuktan kâğıdı yapmışlardır.
  • Madencilikte özellikle de demircilikte ileri gitmişlerdir.
  • Kazakistan’ın başkenti Alma Ata yakınlarında bir kurgandan çıkarılan “Altın Adam Heykeli” Türk maden sanatının ne kadar geliştiğini gösterir.
  • Eşya ve binalarda hayvan üslûbu denilen, hayvan figürlerini kullanmışlardır.
  • Halı, Türklerin Dünya medeniyetine bir katkısıdır.
  • Altaylarda Pazırık Kurganı’nda bulunan halı dünyanın en eski halısıdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.