Türk-İslam Devletlerinde Sosyal Yapı

2. TÜRK-İSLAM DEVLETLERİNDE SOSYAL YAPI

Türk-İslam devletlerinde toplum, genel olarak yönetenler ve yönetilenler olmak üzere ikiye ayrılırdı. Yönetenlerin başında, askeri ve yüksek dereceli sivil memurlar geliyordu. Selçuklularda, askeri ve siyasi hakimiyeti elinde bulunduran Türkler, toplumsal hayatta da üstün durumdaydılar. Saray memurlukları ve askeri görevler,  Türklerin; devlet memurlukları ise İranlıların elindeydi. Devlet görevleri, çoğu zaman babadan oğula geçiyordu. Din adamlarının ve esnafın toplumsal hayatta büyük önemi vardı.

Türk-İslam devletlerinde, adalet, hürriyet ve eşitlik temel ilkelerdi. Halkın tümü bu haklardan kolayca yararlanırdı. Türkler, dini inanç konusunda hoşgörülü davranıp, yabancı dinden olanları da korumuşlardır. Sultan Melikşah’ın, Ermeni Patriği Bazil’in başvurusu üzerine, kilise, manastır ve rahiplere konulan vergileri affetmesi, bu konuya güzel bir örnek oluşturur. Toplumsal hayatta, halkın çeşitli ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla bir çok hayır kurumları meydana getirilmiş, bunların giderleri için de vakıflar kurulmuştur.

Türk-İslam devletlerinde, yaşayış şekilleri yönünden halkı üçe ayırmak mümkündür. Bunlar:

a) Göçebeler

göçebe

Selçuklu Devleti’nin kuruluşunda önemli rol oynayan göçebeler, Maveraünnehir, Horasan, Irak ve Azerbeycan yaylalarında yaşıyorlardı ve başlıca gelir kaynakları da hayvancılıktı. Karahanlı ve Gazneliler’de de halkın büyük bir kısmını göçebeler meydana getiriyordu. Göçebeler koyun, keçi, at, deve ve sığır sürüleri beslerlerdi. Yazın yaylalara çıkan göçebeler, kışın ovalara ve vadilere inerlerdi. Her göçebe topluluğunun yaylak ve kışlakları ayrı idi.

b) Köylüler

köylü

Köylüler, genellikle çiftçilik yaparlar, bunun yanı sıra, az sayıda hayvan da beslerlerdi.

 

c) Şehirliler ve Kasabalılar

sehirli Şehir ve kasabalarda yaşayanların bir kısmı özellikle ticaretle ve çeşitli zanaatlarla bir kısmı da tarla ve bahçelerde tarımla uğraşırdı.

Tüccarlar, demirciler, bakırcılar, dokumacılar gibi esnaf ve zanaatkarların yanı sıra, devlet memurları ve askerler de şehir ve kasaba halkının önemli bir kısmını meydana getiriyorlardı.

Semerkant, Buhara, Bağdat, İsfahan ve Herat büyük şehirler olup, bu şehirlerde kalabalık bir nüfus yaşıyordu.

MALAZGİRT SONRASI ANADOLU’DA SOSYAL YAŞAM

syasam

Anadolu’ya gelen Türkmenlerin yerleştikleri yerler, yaylalar ve dağlık bölgeler oldu. Önce kırsal kesime yerleşen Türkler, birçok köy kurup tarım ve hayvancılıkla uğraştılar.

Bizans’la Müslüman Emeviler ve Abbasiler arasında yıllarca devam eden savaşlar yüzünden Anadolu’nun birçok yeri harap olmuştu. Malazgirt’ten sonra Anadolu’yu fethetmeye başlayan Türkler, harap olmuş bir yurt buldular. Daha sonra şehirlere yerleşmeye başladılar ve tahrip edilen şehirleri onardılar. Cami, medrese, hastane, yol, köprü ve saraylar yaparak şehirleri bayındır hale getirdiler. Ülkede huzur ortamını sağladılar. Anadolu’daki birçok şehir, kasaba, köy, nehir ve göllerin adlarını Türkçe olarak değiştirdiler, böylece Anadolu’yu bir Türk-İslam ülkesi heline getirdiler.

syasam2

Türkler, din ve mezhep ayrımı yapmadan herkese adil davranmışlar, Hristiyan halkı himaye etmişler, Bizans’ın baskısından ve ağır vergilerinden kurtulmak isteyenlere Türk topraklarında yerleşmek için izin vermişlerdir. Bu tutumu gören Süryaniler, Rumlar ve Ermeniler, Türk yönetimini Bizans yönetimine tercih ettiler. Türklerle yan yana, uyum içinde hayatlarını sürdürdüler.

ETNİK YAPI

etnikyapıMalazgirt Savaşı’nın en önemli sonuçlarından biri Anadolu’da sosyal yapının değişmesiydi. Anadolu o tarihe kadar Bizans’ın elindeydi fakat  Malazgirt’ten sonraki yüzyıl içinde bu topraklar yüzbinlerce Türk’e yeni vatan olmuştu.

Bu dönemde Anadolu’da iki ana sosyal tabaka bulunmaktaydı. Bunlar Müslüman Türkler ve Hristiyanlardı.

Ülkenin asıl sahipleri ve nüfusunun çoğunluğu Müslüman Türklerdi. Türklerin de Anadolu’ya gelenleri Oğuz boylarına mensuptu. (Anadolu’ya Oğuzların hemen hemen her boyundan Türk grubu gelmişti. Bunlar bağlı bulundukları boy adlarına göre anılmışlardı.)

Bunların dışında, değişik boylardan oluşan Türkmen oymakları da Anadolu’da farklı farklı isimlendirildiler. Örneğin; Yınallılar, Çubuklular, Varsaklar, Tekeliler, Kara Keçililer, Sarı Keçililer, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Bozuluşlar gibi. Bu gruplar, isimleriyle beraber varlıklarını Beylikler ve Osmanlılar Dönemi’nde de sürdürdüler. Bunların pek çoğu aynı isimlerle günümüzde de bilinmekte ve tanınmaktadır.

Hristiyan ahali ise; Rumlar, Ermeniler ve Süryaniler olmak üzere üç gruptu. Rumlar Karadeniz, Akdeniz sahil şeridi ile Batı Anadolu’da yaşıyorlardı. Ermeniler; Doğu ve Güney Anadolu’da, Hıristiyanların en azı olan Süryaniler ise Güneydoğu Anadolu’da bulunmaktaydılar. Anadolu’da bulunan Hıristiyan gruplar, farklı mezheplere, ayrı kiliselere sahiptiler ve aralarında önemli kültür farklılıkları da vardı. Bu yüzden sürekli çatışıyorlardı. Bu çatışma Türk idaresiyle büyük çapta önlenmişti.

Bunların dışında devlet yönetiminde görevli çok az sayıda Müslüman Fars azınlığı da bulunmaktaydı ve Türkiye Selçuklu Devleti başkenti Konya’da yaşamaktaydılar.

Türkiye Selçuklu Devleti’nin kuruluş yıllarından itibaren Türklerin sayısı Hıristiyanlara göre çoğunluk durumuna geldi. Moğol istilası ve Anadolu beyliklerinin kuruluşu Türk nüfusunun oranını daha da yükseltti. Hristiyan halk, köy ve mezralardan şehir merkezine çekildi. Aslında Türkiye Selçuklu Sultanları, Hıristiyan halktan hiç çekinmemiş onları da Türk tebaa gibi kabul etmişlerdi. Hristiyan halk ta adaletli ve hoşgörülü idareden dolayı Selçuklu yönetimini benimsemişti. Hatta bazı sultanlar Bizans sınırı içindeki Hristiyan ahaliden bir kısmını, Selçuklu Devleti topraklarına göç ettirmişlerdi. Bu uygulamadaki amaçlar, biraz da ekonomikti. Ülkede, boş topraklarda çalışacak insan sayısını çoğaltmak istiyorlardı. Böylece üretim artacak, bundan da devlet hazinesi daha fazla faydalanacaktı.

KÜLTÜREL VE EKONOMİK DURUMA GÖRE HALK TABAKALARI

Türkiye Selçuklu Devleti, Haçlı Seferleri’nden sonra çok hızlı bir yükseliş içine girdi. Selçuklu Devleti’nin sağladığı emniyet ve huzur ortamı, Anadolu’da hem üretimi hem de ticaret faaliyetlerini arttırdı.

XIII. yüzyılda Anadolu dünyanın en zengin ülkesi haline geldi. Halkın refah seviyesi çok yükseldi. Ülkedeki düzenli idare sayesinde halk tabakaları arasında sosyal ve ekonomik bir denge oluşturuldu.

HALK TABAKALARI

Türkiye Selçukluları ve Beylikler döneminde toplum, şehirli, köylü ve göçebeler olmak üzere üçe ayrılıyordu.

ŞEHİRLİLER

Şehirler, sanayi ve ticaretle uğraşan halkın toplandığı yerlerdi. Türkler, şehirlere yerleştiklerinde, Hıristiyan halkın arasına karışmaz, inşa ettikleri camilerin ve tekkelerin etrafına evler kurarak, meydana getirdikleri mahallelerde yaşarlardı.

Şehirlerde yaşayanlar, kendi içinde dört gruba ayrılırdı:

 

sehirli_sınfları

Askerler ve Devlet Memurları:

Şehirde güvenlik ve diğer görevleri yerine getirmek için bulunurlardı. Bunlar; kadı, subaşı, dizdar, tahsildar ve kale erleri idi.

İlmiye Sınıfı: Din ve bilim adamları oluştururdu. Bunlar; müderrisler, şeyhler, nakibler, hatipler, müezzinler, medrese öğrencileri, edip ve şairlerdi. Şehirde bulunan din adamları, içlerinden en bilgili ve yaşlısını, kendilerine başkan olarak seçerlerdi. Buna şeyhülislam denirdi ve bulunduğu şehirde din ve bilim adamlarının hükümetle olan ilişkisini düzenlerdi.

Esnaf ve zanaatkârlar:

Şehirlerde en kalabalık ve etkili gruptu. Şehirlerin Hıristiyan esnaf ve zanaatkârları karşısında tutunabilmek için, Türk esnaf ve zanaatkârları teşkilatlanmışlar ve Ahi birliklerini kurmuşlardır. Ahilik, meslek kuruluşu olduğu kadar, aynı zamanda kültür, inanç, yiğitlik ve ahlâk yuvasıydı. Esnaf ve zanaatkârlar, belli şartlar altında çalışmak zorundaydılar. Ürettikleri mallarda istedikleri malzemeyi kullanamazlar ve istedikleri kadar mal üretemezlerdi. Malın cinsini, şeklini ne kadar yapılacağını ve kaça satılacağını, esnaf cemiyetleri (loncalar) kararlaştırırdı.

ahi1  

 

Her esnaf ve zanaatkâr grubunun ayrı çarşısı ve sokağı vardı. Terziler, saraçlar, ayakkabıcılar, dericiler vb.

 

 

esnaf

Her esnaf ve zanaatkâr grubu, içlerinden yaşlı ve bilgili bir ustayı, kendilerine başkan seçerlerdi. Bu kişiye, “Ahi” denirdi. Ahi, kendi esnaf ve zanaatkârları arasında düzeni sağlardı. Şehirde bulunan esnaf cemiyetleri, aralarında birleşerek bir federasyon oluştururlardı.

Esnaf cemiyetlerinin başkanı olan Ahiler, kendi aralarından birini başkanlığa seçerlerdi. Buna, “Ahi Baba” adı verilirdi. Ahi Baba, şehirdeki esnaf ve zanaatkârlarla hükümet arasındaki ilişkileri düzenlerdi. Ekonomik yönden  güçlenen esnaf cemiyetleri, şehirlerin idari ve siyasi konularında da söz sahibi olmaya başladışlar.

Müslüman olmayan esnaf, Türklerin kurduğu Ahi yeşkilatına giremezdi. Çünkü bu teşkilat, Hıristiyan esnaf ve zanaatkârlar karşısında Müslüman esnaf ve zanaatkârların gücünü koruyabilmesi için kurulmuştu.  Günümüzde Avrupa’da ve dünyada ortaya çıkan ekonomilerde nasıl ki her ülke kendi ekonomisini güçlü tutabilmek için tedbirler alıyorsa bu dönemde de ekonomi Ahi teşkilatı sayesinde güçlü kalıyordu.

Mahallelerde yaşayan halk:

Şehirlerde yaşayanlardan dördüncü grubu, mahallelerde yaşayan halk meydana getirirdi. Her mahalle halkı, içlerinden birini başkan olarak seçer, buna “İğdiş” adı verilirdi. İğdiş, mahalle halkını, hükümet ve kadı yanında temsil ederdi.

İğdişe yaptığı işlerde, mahallenin zengin ve tanınmış kişileri yardım ederdi. Bunlara, “Âyan” denirdi.” Bir şehirde bulunan iğdişler, içlerinden birini başkan olarak seçerlerdi. Buna, “İğdişbaşı” denirdi. İğdişbaşı, şehir halkı ile hükümet arasındaki ilişkileri düzenlerdi.

KÖYLÜLER

Anadolu’ya gelen Türkmenlerin bir bölümü eski köylere yerleşirken, bir bölümü de yeni köyler kurdular ve oturdukları köylere Oğuz boylarının isimlerini verdiler.

Köylüler, tarımla uğraşırlar ve ihtiyaçlarına yetecek kadar hayvan beslerlerdi. Elde ettikleri ürünleri, şehir ve kasabalardaki pazarlarda satarak geçinirlerdi.

Köylüler, kendi aralarından birini başkan olarak seçerlerdi. Buna “köy kethüdası” denirdi. Köy kethüdası, köyünün hükümet ile olan ilişkilerini düzenlerdi. İkta sahibi sipahiler ise köylünün güvenliğini sağlardı.

GÖÇEBELER

göbebe2

Türkmenler, Orta Asya’daki yaylak ve kışlak hayatına Anadolu’da da devam ettiler. Geçimlerini hayvancılıkla sağlayan ve genel olarak uç bölgelere yerleştirilen konargöçer Türkmenler, boy beyinin liderliğinde teşkilatlanırlardı. Konargöçerlerin büyük bir kısmı zamanla yerleşik hayata geçtiler ise de günümüzde Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu’da konargöçer Türk boylarına rastlamak mümkündür. Bu konargöçerlere “Yörük” denilmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.