Sultan Abdülmecit

SULTAN ABDÜLMECİT

31-Sultan Abdülmecit

Otuz birinci Osmanlı padişahı (1823-1861). II. Mahmut’un oğludur. Annesi Bezmiâlim kadınefendi’dir. Şehzadeliği, babasının padişahlığı zamanında geçtiği için kafes hayatı yaşamadı; serbest yetişti. Bir Avrupalı prens gibi eğitim gördü. Fransızca öğrendi. Babasının ölümü üzerine hükümdar oldu. (1839).

Osmanlı devleti, bu sırada Mısır meselesi ile Boğazlar meselesini çözümlemeye uğraşıyordu. Avrupa’nın büyük devletleri de bu sorunlarla yakından ilgileniyordu. II. Mahmut, son zamanlarında, çok güçlenen ve bağımsızlığını ilân eden Mısır valisi Mehmet Ali Paşaya savaş açmıştı. Abdülmecit, padişahlığının ilk günlerinde, Osmanlı ordusunun, Mısır ordusuna karşı Nizip’te ağır bir yenilgiye uğradığı haberini aldı. Arkasından, kaptan paşanın Osmanlı donanmasını İskenderiye’ye götürüp Mehmet Ali Paşaya teslim ettiğini öğrendi.

Bu güç durumun önlenmesi için yeni bir ıslahat yapılması gerekli görüldü. Böylece içeride halkın güveni, dışarıda Avrupa devletlerinin yardımı sağlanmış olacaktı. Abdülmecit, babası gibi devlet yönetiminde ıslahat yapılması taraftarı idi. Bu işte en çok dışişleri bakanı Mustafa Reşit Paşaya güveniyordu. Mustafa Reşit Paşa, Tanzimat fermanı denilen ve yapılacak yenilikleri bildiren bir program hazırladı. Padişah buyruğu olan bu programı, Gülhane parkında, kalabalık bir halk topluluğu önünde okudu. Onun için Tanzimat fermanına, Gülhane Hatta Hümayunu da denir. Abdülmecit, bu ferman ile, İslâm ve Hristiyan bütün imparatorluk halkının mal, namus ve can güvenliğinin sağlanacağını, herkesten belli usullerle ve kazancına göre vergi alınacağını, askere alınma ve terhis işlerinin sağlam kurallara bağlanacağını, herkesin kanun önünde birbirine eşit tutulacağını, mahkemelerin açık yapılacağını, hiç kimsenin yargılanmadan öldürülmeyeceğini, herkesin mal ve mülküne sahip olacağını, bunların gerçekleştirilmesi için yeni kanunlar çıkarılacağını vaat ediyordu. Bu ıslahat girişimi, Avrupa devletlerinin yardımını sağladı. İngiltere, Avusturya, Rusya ve Prusya’nın 1840’da yaptıkları Londra sözleşmesiyle, Kütahya önlerine kadar ilerlemiş olan Mehmet Ali Paşanın kuvvetleri gei çekilmek zorunda kaldılar. Osmanlı devletine yılda 80 bin akçe vermek koşuluyla yalnız Mısır valiliği Mehmet Ali Paşaya ve ondan sonra erkek çocuklarına bırakıldı. Böylece Mısır meselesi çözümlenmiş oldu. 1841 yılında Fransa’nın da katıldığı Londra Boğazlar antlaşması imzalandı. Buna göre, Boğazlar, Osmanlı devletinin egemenliği altında kalacak, Boğazlardan hiç bir yabancı savaş gemisi geçmeyecekti. Bununla da Boğazlar meselesi çözülmüş oluyordu.

Abdülmecit, bu üzücü olaylardan sonra, oldukça rahat bir saltanat sürdü. Daha çok içişleri ve ıslahat hareketleri ile uğraştı. Yapılan yenilikleri yerinde görmek için, imparatorluğun içinde gezilere çıktı.

Osmanlı devletinin ıslahat hareketleriyle durumu güçlendirmeye çalışmasını Rusya iyi karşılamadı. Çar I. Nikola, geleneksel Rus politikasına uyarak İstanbul ve Boğazlara yerleşmek, Balkanlarda Rusya’ya bağlı devletler kurmak amacını güdüyordu. Rusya, İngiltere’ye, Osmanlı ülkelerinden bir bölümünün aralarında paylaşılması önerisinde bulundu. İngiltere isteğini kabul etmeyince, Rusya, tek başına bu amacını gerçekleştirmeye karar verdi. Önce, kutsal yerler anlaşmazlığından yararlanmak istedi. Kudüs ve çevresi Hıristiyanlarca kutsal tanınmış, buralarda birçok kilise, ziyaret ve tören yeri yapılmıştı. Eskiden beri bu kutsal yerlere sahip olma ve hizmet etme yüzünden Katolik papazlarla Ortodoks papazlar arasında anlaşmazlık vardı. Fransız imparatoru III. Napolyon (Louis Nopolen), kutsal yerlerde Katolik papazların haklarının tanınmasını, Osmanlı devletinden istedi. Rusya da Ortodoks papazlarm korunması için girişimlerde bulundu. Prens Mençikof, olağanüstü elçi olarak İstanbul’a geldi. Mençikof, kutsal yerleş anlaşmazlığının giderilmesinden başka, Osmanlı imparatorluğu halkından olan Ortodoksları, Rusya’nın korumasını ileri sürdü. Osmanlı devleti, egemenlik haklarına aykırı gördüğü için bu isteği kabul etmedi. Bunun üzerine, Rus orduları Eflak ve Boğdan’a girdiler. Osmanlı Devleti de Rusya’ya savaş açtı (1853). Ömer Paşanın komutasındaki Osmanlı ordusu, Rumeli’de Ruslarla başarılı savaşlar yaptı ve Tuna’yı geçti. Rusların Silistre’yi kuşatmaları, Türk askerlerinin kahramanca savunması karşısında başarısızlıkla sonuçlandı. Türk ordusu, Doğu Anadolu’da da üstünlük sağladı. Bu başarılar yurtta büyük sevinç yarattı. Abdülmecit’e gazilik unvanı verildi. Rus donanması, Sinop’ta bulunan Osmanlı donanmasını bir baskınla yaktı. Bu olay, İstanbul ve

 

Boğazlar için önemli bir tehlike yaratmış oluyordu. Bunun üzerine İngiltere ve Fransa, Os-manlı devletinin yanında, Rusya’ya karşı savaşa girdiler (1854). Tarafsız kalan Avusturya, Rusları Eflak ve Boğdan’dan çekilmeye zorladı. Ruslar, bu bölgeden çekildiler. AvusturyalIlar, OsmanlIlarla bir sözleşme yaparak geçici olarak Eflak ve Boğdan’ı işgal ettiler.

Osmanlılar, İngilizler ve Fransızlar, Rusları barışa zorlamak amacıyla Kırım’ın savaş alanı yapılmasına karar verdiler. Çünkü Kırım, Rusya’nın Boğazlar yoluyla Akdeniz’e çıkmak için kullanacağı deniz ve kara kuvvetlerinin bulunduğu önemli bir yerdi. Üç devletin kuvvetleri Kırım’a çıkarıldı. Sivastopol kuşatıldı ve şiddetli top ateşine tutuldu. Fakat soğuk ve bulaşıcı hastalıklar yüzünden çok güçlük çeil-di. Savaş uzuyordu. İtalyan birliğini kurmaya hazırlanan Piemonte ve Sardinya krallığı da Kırım’a bir ordu gönderdi. Genel bir saldırıdan sonra Sivastopol alındı (1855). İngilizler, limanı, dokları ve tersaneleri yıkıp yaktılar. Çar I. Nikola’nın ölümü üzerine yerine geçen II. Aleksandr, Avusurya’mn zoru ile banş istedi. Bu arada İngilizler ve Fransızlar, Osmanlı devletinin yönetimindeki Hıristiyanlara daha bazı haklar tanınmasını istediler. Abdülmecit, Tanzimat fermanını tamamlayan ve ona benzeyen Islahat fermanını ilân etmek zorunda kaldı. Bu fermanla, Tanzimat fermanında vaat edilenlerden ayrı olarak Hıristiyanların memur olabilecekleri, askerlik hizmetlerine ve okullara alınacakları, kiliselerin onarımma ve yeniden yapılmasına izin verileceği, resmî yazılarda Hıristiyanlar için onur kırıcı sözler kullanılmayacağı, Hıristiyanların il meclislerine girebilecekleri açıklanıyordu.

Barış koşullarmı kararlaştırmak üzere Paris’te bir konferans toplandı. Bu konferansa OsmanlI devleti, İngiltere, Fransa, Piemonte ve Sardinya, Rusya, Avusturya ve Prusya katıldı. Görüşmeler sonunda Paris antlaşması imza edildi (1856). Bu antlaşma ile, Osmanlı imparatorluğu bir Avrupa devleti sayılacak, topraklarının bütünlüğü büyük Avrupa devletlerinin kefilliği altına alınacaktı. Osmanlı devletinin içişlerine karışılmayacaktı, Karadeniz, yalnız ticaret gemilerine açık olacak, Rusya ve Osmanlı devleti bu denizde savaş gemisi ve tersane bulunduramayacaktı. Osmanlı devleti ve Rusya birbirlerinden aldıkları yerleri geri vereceklerdi.

Paris antlaşmasıyla, barış dönemine girilmesinden sonra, Abdülmecit yeniden ıslahat hareketlerini geliştirmeye önem verdi. 1830 yılında başlayan ve 1876 yılına kadar süren Tanzimat devrinde, devlet yönetiminde, askerlikte, mâliyede, milli eğitimde, adliyede birçok yenilikler yapıldı.

Tanzimat fermanı, padişah ile halk arasındaki ilişkileri belirten ilk yazılı belgedir. Burada gösterilen esasları gerçekleştirmek için kurulan bir mecliste yeni kanunlar hazırlandı. Bu kanunlar, padişah onayladıktan sonra yürürlüğe kondu. Ceza Kanunu, Memurlar Kanunu, Ticaret Kanunu yapıldı. Ülke yönetiminin düzenlenmesine önem verildi. İlleri valiler yönetecek, askerlik ve güvenlik işlerine bir komutan bakacak, maliye işlerini defterdar yürütecekti. Halkın seçtiği il meclisi devlet işlerinde valiye yardım edecekti. Bu dönemde devamlı askerlik kaldırıldı. Yerine süreli askerlik ve kur’a usulü kondu. Herkes kazancına ve varlığına göre vergi verecekti. Maliye işlerini düzeltmek için Maliye bakanlığı kuruldu. Eğitim ve öğretimin gelişmesi için programlar hazırlandı. Alınan kararlar bir kanuna bağlandı. Darülfünun (üniversite), öğretmen okulları, gerektiği kadar ortaokul ve meslek okulu açıldı. Valide sultan, Guraba hastanesini yaptırdı. İstanbul’da Eminönü ile Karaköy arasında bir köprü kuruldu. İstanbul, Edirne, Şumnu arasında telgraf hattı çekildi. Daha birçok yenilik yapıldı. Bu arada Avrupa devletlerinden borç para alındı.

Abdülmecit, bir yandan da imparatorluğun çeşitli yerlerinde çıkan iç olaylarla uğraştı. Devletin, aşırı derecede borçlanmasından yakınmalar çoğaldı. Bu durumlara üzülen ve zayıf yaradılışlı olan Abdülmecit hastalanarak yatağa düştü; bir süre sonra öldü. Sultan Selim türbesine gömüldü.

Abdülmecit, uzunca boylu, ince yapılı, yumuşak huylu ve merhametli idi. Kan dökülmesinden hoşlanmazdı. Kendisine, bir idam hükmünün onaylattırılması çok güç bir işti. Dış ülkelerden alınan borç paramn bir bölümünü saray ve köşklere harcadı. Dolmabahçe sarayı, Beykoz kasrı ve Küçüksu kasrı onun zamanında yapıldı. Daha başka birçok bina, çeşme, cami yaptırmış veya onartmıştır. Genellikle halkın sevgisini kazanmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.