2. Dünya Savaşı Öncesi İtalya’daki Gelişmeler

b)  İTALYA

Sovyet Rusya’dan sonra I. Dünya Savaşı’nın ortaya çıkardığı yeni rejimlerden biri de İtalya’da faşizm oldu. Rusya’da Bolşevikler, nasıl savaşın yarattığı iç karışıklık, düzensizlik ve hoşnutsuzluklardan yararlanarak bir hükümet darbesi ile iktidarı ele geçirdilerse, faşizmin İtalya’da iktidarı ele geçirmesinde de İtalya’nın karışık iç durumu başlıca rolü oynadı.

İtalya, I. Dünya Savaşı’na büyük ümitlerle katılmıştı. 1915 ve 1917 St. Jean de Maurienne antlaşmaları , Adriyatik ve Doğu Akdenizde İtalya’ya geniş ufuklar açmıştı. Müttefiklerinin zaferi ümitleri daha da kuvvetlendirmişti. Fakat Paris Barış Konferansı’nın ilk günlerinden itibaren İtalya, hayal kırıklığına uğradı. 1915 Londra Antlaşmasını ABD Başkanı Wilson tanımadı.

1917 Antlaşmasını ise Rusya tasdik etmediği için müttefikleri uygulamaya koymadı. Alman sömürgelerinden kendisine pay vadedildiği halde, İtalya’ya hiçbirşey verilmedi.

Savaş sona erdiği zaman iç durum da karışmıştı. Savaş, ekonomik hayatta sarsıntılar yaratmıştı. İç politikada istikrar kalmamıştı. 1919-22 arasında iki defa seçin yapılmış, dört hükümet değişmiş hükümetlerin otoritesi de kalmamıştı.

Bu durum, Benito Mussolini liderliğindeki Faşist Partisi’nin işine yaradı. Bu parti komünizm olduğu kadar liberal demokrasiye de aynı derecede düşman, disiplin taraftarı, koyu milliyetçi bir parti idi. İtalya halkı, memleketin anarşik durumunda, faşizmin disiplin ruhuna sarıldı. 30 Ekim 1922’de Mussolini başbakanlığa getirildi. Bu olay İtalya tarihinde Mussolini ve  faşist diktatörlüğün başlangıcıdır ve bu diktatörlük 1943’e kadar devam edecektir.

Mussolini’nin ilk işi kısa bir sürede, muhalefeti ve demokratik kuruluşları ortadan  kaldırarak, devleti faşist partisinde kişileştirmek oldu. Memleketin siyasal düzeni kooparetif temsil esasına dayandırıldı.

Faşizmi iktidara getiren sadece iç faktörler değil, belki de onlardan da fazla dış faktörlerdi. İtalyan milletinin  uluslararası planda karşı karşıya bırakıldığı tatminsizlik, faşizmin milliyetçi politika ve propagandasına kuvvetli bir destek oldu. Mussolini, Akdenizde eski Roma İmparatorluğunu yaratmak istiyordu. Paris Barış Konferansı’nda küçük düşürülen, İtalyan milletine, bir milli prestij, bir milli benlik vermeyi vaadediyordu.

İtalya’nın 1881’den beri gerçekleştirmek istediği sömürgecilik emelleri “Roma İmparatorluğu’nun yeniden kuruluşu” adı ile Mussolini’nin elinde bir milli idealizm haline getirildi. Esasına bakılırsa, Mussolini’nin, iktidarının ilk günlerinden itibaren gerçekleştirmeye çalıştığı yayılma ve genişleme politikası, gerçekte de 1915 ve 1917 antlaşmaları ile İtalya’nın göz koyduğu toprakları hedef tutuyordu.

İtalya 1936’da Habeşistan’ı ele geçirecektir ki bu İtalya için yeni birşey değildi.

Faşist rejim dış politikasının bütün Doğu Akdeniz ülkeleri için rahatsızlık ve huzursuzluk doğurduğu bir gerçektir. Bu huzursuzluğu ilk duyan Adriyatik bölgesi ve Yugoslavya, ardından da Yunanistan oldu. Ancak Yugoslavya ile Yunanistan’ı korkutan daha önemli gelişme ise İtalya’nın Arnavutluk üzerindeki artan nüfusuydu. 1926’da İtalya ile Arnavutluk arasında bir Dostluk ve Güvenlik Paktı imzalandı. Bu antlaşma ile İtalya Arnavutluk vasıtası ile Balkanlara uzanmış oluyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.