İslamiyet’in Kabulü İle Türk-İslam Devletlerindeki Sanat Anlayışındaki Değişim Anlayışları

2. İSLAMİYET’İN KABULÜ İLE TÜRK-İSLAM DEVLETLERİNDEKİ SANAT ANLAYIŞINDAKİ DEĞİŞİM ANLAYIŞLARI

Türkler, İslamiyet’i kabul ettikten sonra sanat, kendi sanat anlayışlarını katarak İslam sanatına yeni bir anlayışla güzel eserler meydana getirdiler.

 

 

 

İlk Türk-İslam devletleri, kuruldukları ve egemen oldukları bölgelerde çarşı, köprü, su yolu, kervansaray, hastane gibi eserlerin yanında medreseler ve camiler de yaptırdılar. Ancak bu mimari eserlerin büyük bir kısmı çeşitli nedenlerle ve özellikle de Moğol İstilası sırasında yok oldu.

Egemen oldukları topraklarda pek çok cami, medrese, mescit, han, hamam gibi yapılar inşa eden Karahanlılar Türkistan’da taşın ve ağacın az olması nedeniyle yapılarını kerpiçten ve özellikle de tuğladan yapmışlardır. Kerpiç ve tuğla yapıların dayanıksız olması nedeniyle bu yapıların çoğu günümüze kadar gelememiştir. Karahanlılar Dönemi’ne ait günümüze kadar gelen en önemli mimari eser Özbekistan’ın Semerkant şehrindeki Ayşe Bibi Hatun türbesidir.

 

Açıklama: \\DIZGI-1\veri havuzu\eski sistem\11.Sınıf\TARİH-YENİ\6. ünite\6.ÜNİTE 2.ALT BAŞLIK\8.RESİM GAZNELİ MAHMUT.jpgGazneli sultanları mimari faaliyetleriyle de dikkati çekiyorlardı. Sultan Mahmud halkın yararına çarşı, köprü, su kemerleri yaptırdı. Gaznelilerin başşehri olan Gazne, Sultan Mahmud ve oğlu Mesut zamanında saraylar, camiler, mescitler ve medreselerle donatıldı. Bu eserlerden günümüze çok azı ulaştı. Gaznelilerden kalma eserler arasında Sultan Mahmud ve oğlu Mesut’un yaptırmış oldukları “Zafer Kuleleri” vardır. Gazneliler, Hindistan’da da İslamiyet’i yaymak amacıyla birçok cami, mescit, ev, medrese inşa ettiler. Delhi Müzesi’nde bulunan Sultan Mahmud’un türbesine ait zengin süslemeli kapı kanatları, Gazneliler’in ahşap oymacılığında ileri gitmiş olduklarını göstermektedir. Son yıllarda yapılan araştırmalarda Büst’teki Leşker-i Bâzâr’da çıkarılan büyük saray, Gazneli saraylarının bütün zenginlik ve görkemini ortaya koymaktadır.

Açıklama: \\DIZGI-1\veri havuzu\eski sistem\11.Sınıf\TARİH-YENİ\6. ünite\6.ÜNİTE 2.ALT BAŞLIK\9.RESİM.jpg

Selçuklular Türk-İslam medeniyetine, kişilik ve zevkleriyle büyük ölçüde katkıda bulunarak, kendi sanat görüşlerini ortaya koymuşlardır. Onlar, idareleri altında bulunan ülkelerde birçok mimari eserler meydana getirdiler. Ayrıca kökleri eski yurtlarındaki yapılara giden tarzları buralarda da geliştirdiler ve İslam dünyasına yeni yapı tipleri hediye ettiler.

 İran, Türkistan ve Irak’taki büyük camilerde bu yenilikler uygulanmış ve Selçuklular İslam dünyasındaki camilere abidevi bir görünüm kazandılar. Selçuklulardan zamanımıza kadar İsfahan’daki Mescid-i Cuma, Kazvin’deki Mescid-i Cami gibi eserler kaldı.

 

 

Diğer bir yapı tipi de medresedir. Nişabur, Bağdat ve Tus medreseleri bu yapı şeklinin ilk örneklerindendir. Selçukluların İslam dünyasına getirdikleri yeni yapı şekillerinden biri de, şekil bakımından Türk çadırlarını andıran, tuğladan yapılmış ve adına kümbet denilen türbelerdir. Selçuklular Devri’nde İslam dünyasında birçok türbe de yapıldı. O dönemden kalma örneklerin başında dünya mimarisinin sayılı şahaserleri arasında yer alan Sultan Sencer’in Merv şehrindeki türbesi gelir.

 

Türklerin İslam mimarisine kazandırdığı en önemli unsur, yapılarda çokça kullanılan kubbe ve kemer olmuştur. Kubbenin ilham kaynağı Türk Göçebe çadırı olmuştur. Kubbe, ilk olarak X. yüzyılda Karahanlılar tarafından inşa edilmiş olan camilerde görüldü. Kemer de aynı şekilde Karahanlı mimarisinin temel unsurlarından biri olup, daha sonra Selçuklulara geçmiştir.

 

 

 

 

 

Türkler, başka sanat dallarında da faaliyet gösterdiler. XI. Yüzyıldan itibaren halı sanatı Selçuklu Türkleriyle Orta Asya’dan batıya doğru yayıldı. Bağdat’ta ilk İslami minyatür okulu da Selçuklular zamanında kuruldu ve minyatür sanatı, Selçuklu Sultan ve emirlerinin katipleri olan Uygurlar tarafından geliştirildi. Bu dönemde İran’da Orta Asya resim sanatı üslubunun etkileri de açıkça görülmektedir.

 

Selçuklular Devri’nde başta Rey olmak üzere Musul ve Rakka gibi önemli üç merkezde çinicilik sanatı gelişti. Türk mimarisinde çininin bir süsleme düzeni içinde mimariyle bütünleşerek kullanılması, İran’da Büyük Selçuklular’la başladı. Çini yanında seramik merkezleri kurularak çok sayıda seramik eser yapıldı.

 

Büyük Selçuklular Devri’nde maden işlerinde olağanüstü bir teknikle kaliteli eserler meydana getirildi. Madenden yapılmış eşyalar saray hayatını ve tabiatı yansıtan kabartma tasvirlerle süslendi.

Türkiye’de kurulan beylikler ve Türkiye Selçukluları Dönemi’ndeki sanat, Karahanlı, Gazneli ve Büyük Selçuklu sanatının devamı ve gelişmiş biçimidir. Bu sanat eserlerinin Büyük Selçuklu sanat eserlerinden farkı, süslemede ve işçilikte daha ileri bir seviyeye ulaşmış olmalarıdır. Bizans döneminde sürekli yapılan savaşlar yüzünden ihmal edilmiş olan Anadolu’yu yurt edinen Türkler, yaptıkları Türk-İslam eserleriyle Anadolu’yu bayındır hale getirdiler. Haçlı Seferleri ve Moğol istilası sırasında Anadolu’nun tahrip olmasına rağmen bu eserlerden bazıları günümüze kadar gelebildi.

 

Türkiye Selçukluları, amaçları topluma hizmet etmek olan dini, sosyal ve ticari nitelikte cami, imaret ve kervansaray gibi bir çok mimari eser ortaya koydular. Yapılan bu eserlerde taş işlemeciliği, yazılar ve geometrik şekiller ile süslemeler ön plandadır.

 

 

 

 

Büyük Selçuklular zamanında Orta asya’dan batıya doğru yayılan halı sanatı, Türkiye Selçukluları zamanından kalan eserlerden anlaşılacağı üzere, devamlı gelişmelerle bugüne kadar varlığını korumuştur. Konya Selçuklu halıları çeşit ve renk bakımından çok zengindir.

 

XIII. yüzyılda Anadolu’daki Selçuklu çini sanatı da çok büyük bir gelişme gösterdi ve kendine özgü bir desen dünyası yarattı. Anadolu’da iç ve dış mimaride çini süslemeler kullanıldı ve böylece bu sanatın gelişmesi de sağlandı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.