İslamiyetin Kabulü İle Türk Devletlerinde Yönetim Anlayışındaki Değişimler

4. İSLAMİYETİN KABULÜ İLE TÜRK DEVLETLERİNDE YÖNETİM ANLAYIŞINDAKİ DEĞİŞİMLER

DEVLET YÖNETİMİ

Türkler, İslam medeniyeti sahasına girdikten sonra bu medeniyete uygun olarak devletler kurdular. Ancak söz konusu Türk devletleri ana yurttan uzak yerlerde varlıklarını sürdürdüler. Bu bakımdan Türkler bir çok konuda yeni bölge ve kültür şartlarının gereklerine uydular. Dolayısıyla İslam’dan önceki dönemden oldukça farklı bir kimliğe büründüler. İslamiyet’in o zamana kadar oldukça tecrübe kazanmış ve gelişmiş olan kurumlarını uygulamaya başladılar. İşte bu noktada ilk Türk-İslam Devletleri, bulundukları ülkenin kültür değerleriyle İslamdan önceki Türk örf ve geleneklerinin kaynaştığı kuruluşlar oldu.

Bu kaynaşma sırasında geçiş dönemi Karahanlılar Devleti aracalığıyla gerçekleşti. Karahanlı Devleti, İslam dinini kabul ettikten sonra, Türk-İslam toplum tipine doğru bir köprü görevi yaptı. Bu gelişme Selçuklularla tamamlandı.

Eski Türk hükümdarlık anlayışına göre hükümdarlık yetki ve kudreti tanrı tarafından bağışlanmaktaydı. Ayrıca eski Türk devletinde siyasi iktidar kavramı “kut” terimiyle ifade ediliyordu. Hükümdar, Tanrı kendisine kut (devlet, baht, iyi talih) ve güç verdiği için siyasi iktidar hakkına sahipti. Yani hükümdarlar devleti yönetme hak ve yetkisini Tanrı’dan alırlardı. Bu bakımdan Tanrı’nın yer yüzündeki temsilcisi gibiydiler. İlk Türk-İslam devletlerinden Karahanlılarda bu anlayış devam etmişti.

Karahanlılar, Türk geleneklerine göre bir devlet kurmuşlardı. Hunlar, Göktürkler ve Oğuzlarda olduğu gibi yönetimde Doğu ve Batı olmak üzere ikili yönetim esasını kabul ettiler.

Karahanlılarda hükümetin başında yuğruş adı verilen vezir bulunurdu. Hükümdarın yöneticiler ve halk ile görüşmelerinin düzenlenmesi görevi tayangu (ulu hacib), iç ve dış yazışmalarını bitikçi, mali işlerini ağıçı adı verilen memurlar yapardı. Karahanlılar, saraya ve başkente “ordu” derlerdi.

Karahanlılar, Müslüman olduktan sonra hükümdarları İslami isim ve ünvanlar almaya başlamışlardı.

Gazneli hükümdarı Mahmut, hükümdarlığı halife tarafından onaylanan ve sultan ünvanı alan ilk Türk hükümdarı oldu. Bu ünvan daha sonra bütün Türk-İslam devleti hükümdarları tarafından resmi unvan olarak kullanıldı.

Büyük Selçuklularda da diğer Türk devletlerinde olduğu gibi ülke hükümdar ailesinin ortak malı sayılır, aile içerisinden seçilen yetenekli ve bilgili bir kimse hakan olurdu. Adına Hutbe okutur, para bastırırdı.

Selçuklular, Tuğrul Bey’e gelinceye kadar hükümdarlarına “yabgu”, Tuğrul Bey zamanında “sultan”, son zamanlarında ise “sultan-ı âzam” ünvanını verdiler. Selçuklu sultanları Tuğrul Bey’in zamanında hilafete de ortak oldular. Hilafet makamının yetkileri Halife ve Tuğrul Bey arasında pay edildi. Sultanlar dini bakımdan halifeye, halifeler de siyasi yönden sultana bağlanmış oldu.

Tuğrul Bey

Tolunoğulları ve İhşitlerde devlet teşkilatı, Abbasi devlet teşkilatına benzerdi. Bu devletlerde “naiplik” yerleşmiş bir kurumdu. Naiplik, çocuk yaştaki kişilerin sultan olmaları üzerine ortaya çıktı. Naip, hükümdarın bulunmadığı zamanlarda yahut çocuk yaşta tahta çıkmış sultanın yerine devleti yönetme yetkisine sahip olan kişidir. Tolunoğlu Ahmet’ten sonra başa geçen bazı hükümdarların çocuk olmaları dolayısıyla naiplik makamı önem kazanmıştır.

İhşitler devlet yönetiminde vezirlik makamına büyük önem vermişlerdi. Kâfur, uzun süre İhşitlerde vezirlik görevinde bulunmuştu. Devletin yönetim işleri vezirin sorumluluğu altındaydı. Vezire bağlı kâtip, devletin yazışmalarını, âmil el-harac ise mali işleri yürütürdü.

Harzemşahlar, devlet teşkilatında Selçukluları örnek almışlardı. Hükümet teşkilatının başında vezir bulunurdu. Vezir, hükümdarın vekili olarak devlet işlerini yürütürdü.

Memlüklerde ise askeri alanda ve saray işlerinde yetişerek yükselen emirler, aralarından birini sultan seçerlerdi. Hükümdara devlet işlerinde yardımcı bir de meclis bulunurdu. Bu meclis, savaş ve barış kararlarının verilmesinde, hükümdara danışmanlık yapardı.

Türkiye Selçukluları devlet yönetiminde Büyük Selçuklu Devleti’ni örnek almıştır. Buna göre devlet ve ülke hükümdar ailesinin ortak malı sayılırdı. Hükümdarlık babadan oğula veya kardeşlere kan yolu (kut anlayışı) ile geçerdi.

Türkiye Selçuklu sultanları da hutbelerde halifenin adını kendi adından önce okuturlardı. Sultanlar tahta geçtikleri zaman İslam dünyasında siyasi üstünlükleri devam ettirmek için manen bağlı oldukları Abbasi Halifesi’ne hükümdarlıklarını onaylatırlardı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.