Osmanlı Sanatının Genel Özellikleri

3. OSMANLI SANATININ GENEL ÖZELLİKLERİ

A) GÜZEL SANATLAR

Osmanlı Dönemi’nde güzel sanatlar denilince akla mimari, çinicilik, minyatür, ciltçilik, seramik, hat sanatı ve müzik gelir. XV. Yüzyılda gelişme gösteren Osmanlı güzel sanatları, XVI. yüzyılda en parlak dönemine ulaştı. Güzel sanatlardaki gelişme, özellikle süsleme sanatlarında kendini gösterdi. Çinicilik, kakmacılık, oymacılık, hattatlık, çiltçilik ve tezhip başlıca el sanat dallarıydı.

MİNYATÜR SANATI:

Gölge, ışık, perspektif kurallarına uyulmadan yapılan sanattır. Ustalarına Nakkaş denir. Yapıldığı dönemin sosyal ve siayasi özellikleri hakkında bilgi verir. Osmanlılar resim yerine daha soyut olan minyatürü tercih etmişlerdir.

Bununla birlikte, Fatih portre sanatına ilgi duymuştur. Batılı ünlü portre ressamlarını davet etmiş, Bellini’ye portresini yaptırmıştır. II. Bayezıt ise daha çok İslam geleneklerine bağlı sanatları İstanbul’a getirtmiştir. Onun döneminde yapılan resimlerde genellikle Türkmen minyatrülerinin etkisi vardır. Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde saray atölyelerindeki sanatçı sayısı daha da artmıştır. Yavuz Sultan Selim, Tebriz ve Mısır’dan birçok sanatçıyı ve resimli el yazmasını saraya göndertmiştir.

Kanuni Dönemi’nde İslam minyatür ekollerinin etkisiyle edebi eserlerde kitap süslemeleri ön plana çıkar. Bunlardan çok sayıda eser günümüze kadar gelmiş olup, en önemlisi Matrakçı Nasuh’un tarihi tasvirleridir. O, Barbaros’un Akdeniz Seferi ile Kanuni’nin Macaristan’a yaptığı seferleri tasvir etmiştir. Sanatçının resim değeri yanı sıra belge niteliği taşıyan bu tasvirleri, Osmanlı Türk resminde bir çığır açmıştır. Bu eserlerde savaş sahneleri yanında sünnet düğünleri, av sahneleri, elçi kabulleri gibi hükümdarların günlük hayatlarındaki önemli olaylar da tasvir edilmiştir.

Lale Devri` nin en tanınmış minyatürcüsü de minyatür sanatına derinliği ve perspektifi getirmiş, yapay, yaldızlı ve canlı renkler yerine daha doğal renkler kullanan Levni` dir.

SERAMİK SANATI:

Seramik, kase ibrik ve tabakların topraktan yapılmasıdır. Osmanlılar’da seramik ilk kez XIV. Yüzyılda İznik’te yapılmıştır. Bunlar, kırmızı hamurlu, beyaz astar üzerinde lacivert rengin ağırlıklı olduğu, serbest bir bezeme gösteren sır altı seramikleridir. Bu yöntemle en çok üretilen tabak ve kaselerde bitki dekorları, yıldız motifleri, geometrik bezemeler ve hayvan figürleri kullanılmıştır.ÇİNİCİLİK SANATI:

Çini mimari yapıların iç ve dış kısımlarını süslemek amacıyla killi toprağın yüzeyinin süslenmesiyle oluşan sanattır. Selçuklu mozaik çini tekniği ile renkli sır tekniğinin birleşmesi, Osmanlı çinilerine bir başlangıç olmuştur. Osmanlılar’da çini merkezleri önce İznik’te, daha sonra da Kütahya’da kurulmuştur.

Doğu’da ise Diyarbakır çini merkezidir. Bursa ise XV. yüzyılda renkli sır tekniğinin merkezi olmuştur. İznik’teki Yeşil Cami minaresi Selçuklu mozaik geleneğini Osmanlı mimarisinde yaşatan örnektir. Osmanlı mozaik çini sanatının ilk örneği ise Bursa’da Yeşil Cami, Yeşil Türbe ile Topkapı Sarayı, Çinili Köşk, pencere ve kapı kemerlerinde kullanılmıştır.

HAT SANATI:

Arap harflerini kullanarak şekilli yazı yazma sanatıdır ve ustalarına da Hattat  denir. Hafız Osman ve Şeyh Hamdullah ünlü hattatlardandır. Yazının Türk sanatında önemli bir yeri vardır. Güzel görünümünün, okunabilirlikten daha çok ön plana çıkması, yazı sanatının bir özelliğidir.

Türk yazı sanatı, en parlak dönemini Osmanlı hattatlarıyla yaşamıştır. XIII. yüzyılın sonlarından itibaren hattatlar sülüs, nesih, muhakkak, reyhani, tevhi ve rik’a gibi altı yazı çeşidi kullanmıştır. En meşhur hatttatlardan biri olan Amasyalı Şeyh Hamdullah’ın yazıları uzun süre bütün hattatlara örnek olmuştur.

Kitap yazılarının yanı sıra duvarlara asılan levhalar, cami ve diğer yapıları süsleyen yazılar, yazı sanatımızın en güzel örneklerini oluşturur. Bursa Ulu Cami, yazı müzesi gibidir. Ayrıca padişahların tuğraları da yazı sanatının gelişmesinde rol oynamıştır. Bunlar her padişahla birlikte metni ve biçimi de az çok değişen, tuğrakeş adı verilen biri tarafından çizilen, padişahın adını ve ünvanlarını içeren kompozisyonlardır. Ferman ve benzeri resmi belgelerde kullanılan yazılar farklıdır. Bu yazılarda harfler kesintisiz ve birbirine bağlı olduğundan araya eklenti yapmak mümkün değildir.

CİLT SANATI:

Osmanlılar’da cilt sanatı, özellikle de deri ciltler, çeşitli malzemeleri ve zengin bezemeleriyle dikkat çekmektedir. XV. yüzyılda Fatih Dönemi ciltlerinde hatâyi, rûmi gibi klasik Osmanlı bezeme motifleri görülür. Fatih Dönemi cilt sanatı sadeliği ve ağırbaşlılığı ile dikkati çeker. XVI. ve XVII. ciltlerinde ise gösteriş vardır. Hatta bazı kitapların ciltleri bir kuyumculuk eseri gibidir.

MÜZİK:

Osmanlılar, Türk müziği geleneğini devam ettirmişler ve Mehterhaneyi kurmuşlardır. Takım; davul, zurna, nakkare, boru, zil ve kösten oluşuyordu. Sarayın mehter takımı, her gün belli bir saatte mehter vurur. Mehterhanede çeşitli fasıllar çalınırdı. XV. ve XVI. yüzyıllardan günümüze kalan besteye henüz rastlanmamıştır, ancak 1724’te ölen bestekâr Itri Efendi’den az sayıda eser günümüze kadar gelmiştir.

B) MİMARİ

Osmanlı mimarisi devletin kuruluşundan XV. yüzyılın ikinci yarısına kadar genelde Selçuklu ve Beylikler dönemi mimarisinin özelliklerini taşır. Bununla birlikte Osmanlıların bu dönemde yaptığı eserler, klasik dönem mimarisinin gelişmesinde etkili rol oynamıştır. Klasik dönemde Türk mimarisi evrensel değerde bir yaratma gücüne sahip olmuş ve üstün bir niteliğe kavuşmuştur. XVII. yüzyılda klasik biçimini korumakla birlikte yeni bir atılım yapamayan Osmanlı mimarisi, XVIII. yüzyıldan itibaren batının etkisinde değişmeye başlamıştır. Osmanlı mimarisi, dini, sivil ve askeri mimari olmak üzere üç bölümde incelenebilir.

İznik’te Hacı Özbek ve Bursa’da Orhan Bey Camileri ile ortaya çıkan ilk Osmanlı dini mimari örnekleri devletin sınırlarını genişletmesine paralel olarak gelişti. Ancak yapı üslubunda değişmeler, daha doğrusu gelişmeler oldu. İstanbul’da II. Bayezıd’ın yaptırdığı Bayezıd Camii ile klasik dönemin ilk örneği ortaya çıktı.

Türk mimarisini doruk noktasına ulaştıran döneme kendi damgasını vuran Mimar Sinan olmuştur. Elbette Sinan’dan önce yetişmiş mimar vardı, ancak Sinan Selçuklulardan beri gelen tecrübelerinden en iyi biçimde yararlanarak ve yaratım zekasıyla bunları geliştirerek yepyeni eserler ortaya koymasını bilmiştir. Yavuz ve Kanuni ile birlikte seferlere katılmış, böylece değişik kültür mirasına sahip bölgelerdeki eserleri inceleme fırsatı bulmuştur.  Bu eserleri taklit etmeksizin onlardan da ilham alarak kendine özgü yeni bir üslup yaratmıştır. Sinan’ın yetiştirdiği mimarlar da büyük eserler verdiler.

XVII. yüzyılda ve sonrasında Yeni Cami gibi klasik üslubu devam ettiren birçok cami yapılmıştır. XVIII. yüzyılda Nur – Osmaniye Camii’nde klasik Osmanlı mimarisi ile Avrupa barok üslubunun sentezi denenmiştir. Ancak bundan sonra mimaride orjinal yaratıcılıklara girilmemiştir.

Fatih tarafından yaptırılan Topkapı Sarayı, sivil mimarinin en güzel örneklerinden biridir. Topkapı Sarayı daire ve köşklerden oluşan bir yapı topluluğudur. Fatih’ten sonra diğer padişahlar tarafından Topkapı Sarayı’na birçok köşk ve daire yaptırılmıştır.

Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan Anadolu Hisarı ile Fatih tarafından yaptırılan Rumeli Hisarı ve Topkapı Sarayı’nın surları askeri mimarisinin genel özellikleridir.

C) OSMANLI SANATINDA BATI ETKİSİ

1. GÜZEL SANATLAR

XVIII. yüzyılda çinicilikle birlikte hat ve minyatür sanatı da önemini korudu. Ancak bu yüzyılda gerileyen çiniciliği yeniden canlandırmak için çaba harcanmışsa da XVI. yüzyıldaki düzeyine ulaşamadı. Osmanlı ülkesine gelen Avrupalı ressamlarla resimde yeni bir akım başladı. Daha sonra resim, askeri okul programlarına girdi. Başlangıçta öğretmenlerin hepsi Avrupalı’ydı, Tanzimattan sonra asker kökenli Türk ressamları ortaya çıktı.

II. Mahmut kendi portresini yaptırdı ve devlet dairelerine astırdı. Daha sonra Türk gençleri Avrupa’ya resim öğrenimine gönderildi. 1883’te Sanayi-i Nefise Okulu’nun kurulmasıyla sivil ressamlar yetişmeye başladı. Bu okulu bitirenler 1910 yılında Paris’e gittiler. Dönüşlerinde Türkiye’ye emperyonist resim anlayışını getirdiler. Bunların temsilcileri Çallı İbrahim, Nazmi Ziya ve Feyhaman Duran’dır.

2. MİMARİ

Osmanlı mimarisinde Lale Devri’nde batı etkisi görülmeye başladı. Batı mimarisinin etkisinde yapılan saraylar ve köşkler Patrona Halil Ayaklanması ile ortadan kalkmıştır. Lale Devri’nin ardından Türk-Barok ve Rokoko Devri denilen yeni bir döneme girilmiştir. Bu dönemde Osmanlı klasik mimarisi önemini kaybetmeye başladı ve yerini yavaş yavaş Avrupa mimarisinin üsluplarına terk etti.

XIX. yüzyılda batı kaynaklı Ampir üslup Türkiye’ye girdi. Ampir üslup, Osmanlılarda Barok üslupla birleştirilerek yorumlandı. Bu yüzyılda Avrupa sarayları örnek alınarak İstanbul’da Dolmabahçe, Yıldız, Beylerbeyi ve Çırağan Sarayları yapıldı. II. Abdülhamit Dönemi’nde yapılan İstanbul’daki Haydarpaşa Tren İstasyonu ve Ankara Numune Hastanesi’nde Alman Barok Mimarisinin etkisi görülür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.