Sultan III. Osman Han

ÜÇÜNCÜ OSMAN

(1754–1757)

25-Sultan III. Osman Han

Ağabeyi Sultan Mahmut geride bir şehzade bırakamadan ölünce, hiçbir tereddüde kapılmadan gelip tahta oturdu. Sultan Üçüncü Osman olarak anılan yeni padişah, 56 yaşında bir piri fânidir. Tarih kitapları kendisinden fazla bahsetmez. Eskiden faaliyet alanı olarak valiliklerde pişen gencecik, enerjik şehzadelere benzemiyor, hiçbir devlet tecrübesine de sahip değildi. Değişen gelenek onun ömrünü de saray duvarlarının arasında geçirtmiş, hormonlu sera bitkileri gibi tabii tadına kavuşamadan kocamıştı.
Sultan Mahmut bir erkek evlada sahip olsaydı, Osman için, alıştığı inziva hayatı son nefesine kadar devam edebilir, o da bu ağır devlet yükünün altına omuz vermemekle belki daha huzurlu olurdu.
En fakir, en imkânsız kullarına dahi Cenabı Hakk’ın ihsan ettiği havayı bol bol teneffüs edememiş, her hareketi kayıt altında geçmiş, ruhî durumu sağlıklı gelişme gösterememişti. “Çok asabî, mütelevvin ve kararsızdı; bundan dolayı sevgisine ve garazına inanılmazdı, kimseye itimadı olmadığından küçük bir sözden şüpheye düşer ve birtakım mukarriplerin tesirleriyle işleri bozardı. Teennisi yoktu; aceleci olduğundan, zamanla yapılabilecek şeylerin derhal yapılmasını emrederdi. Bereket versin ki kısa süren saltanatı zamanında bir muharebe gailesi olmamıştır.
Büyük tarihçimiz bile onu böyle vasıflandırıyor, hayatını anlatmaktan zevk alamadığı için çabucak, bir mektup kısalığında yazıp bitiriyor… Eğer, yazılanlar doğruysa Sultan Osman, önceki adaşları -Osman Gâzî, Genç Osman- ile hiçbir benzerlik arz etmiyor; saltanata uyum sağlayamıyor. Hemen hemen hepsi şair, bir kısmı musikişinas olan ceddinin aksine ne şiir yazdığı, ne musikiden zevk aldığı duyulmuş. Saltanata geçer geçmez saraydaki bütün mûsikî erbabını kovmuş, cariyelerle karşılaşmamak için bile çareler icad etmiş. Yani, kadın yüzü görmek dahi istememiş.
Kadınlara ilgisizliğinin ne sebepten olduğunu kesin bilmek zor; daha önce gördüklerimizden yola çıkarak (meselâ Sultan İbrahim) yaşadığı mahpus hayatının onu bütün dünyevi zevklerden soğuttuğunu tahmin edebiliriz. Bir de: “Tabiat, vücut ve yüz yapısı bakımından Osman’a karşı lütüfkâr davranmamıştı; yüzü etli ve kaba çizgiliydi; başı, boynu olmadığı söylenecek durumda olduğundan, biri ötekinden daha yüksek olan omuzlan arasında hemen hemen kaybolup gitmişti…” (Çizilen resmi hiç de böyle değli; Hammer mi yalancı, ressam mı?)
Sultan Osman’ın kılıç kuşanma merasimi geleneğin aksine dört gün sonra yapıldı. Tahta oturuşunun dokuzuncu günü Eyüb Camii’ne gitti.
III. Osman bilerek yahut bilmeyerek, davranışlarıyla farklılık sergiliyordu. Kılıç kuşanma merasimini dört gün sonra yapması gelenek dışıdır, tavırları gelenekle bağdaşmaz, bir de, yine onu farklı kılan icraatte bulundu: Her padişah, cülusunun ilk günlerinde tımar ve zeamet sahiplerinin beratlarını yeniler, -devletin bazı memurları da bu kategoride idi- berat yenileme dolayısıyla, bunların sahiplerinden “rüsûm-i cülûsiye” adı verilen para alırdı. Sultan Osman bir Hatt-ı Şerif kaleme alıp, bu vergiden vazgeçtiğini bildirdi. Kendisi askere dağıtılması gereken cülus bahşişini (2.374) iki-bin üçyüz yetmiş dört kese olarak dağıttı. Çok büyük padişahlar bile cülus bahşişi temininde zorlanırken, III. Osman’ın böyle rahat hareketi, Sultan Mahmud’dan hazineyi dolu aldığına işaret etmektedir.
Sultan Üçüncü Osman’ın tasvir edilen garip davranışları inanılır gibi değil. Garipliğe misal olarak iki olayı karşılaştıracağız. Kılıç kuşandığı gün çıkan yangın, halk arasında, “pâdişâh uğursuz geldi” türü sözlerin dolaşmasına sebep olmuştu. Bu imajı kafalardan silmek için yukarda anlattığımız uygulamayı yaptı. Para almak için değişik yollar deneyen padişahların aksine, kanunen alması gereken parayı bağışladı. Askere cülus bahşişi dağıtırken cömert davrandı; hatta emekli askerlere bile bahşiş verdi. Diğer garipliği ilkinin tam zıddı fikirler veriyor. Birinci anlatılan kurnaz, zeki, akıllı bir padişah tavrıyla karşılaştırırken, ikincisi halis bir acayipliktir. Saray kadınları sesini duyunca kaçışsınlar, yüzlerini göstermesinler, diye altına demir çiviler çakılmış ayakkabı giyiniyor. Bu birbirine uymayan iki Osman’dan biri gerçek olmamalıdır.
Kaynaklara göre padişah sarayda kadınlara eza etmekle kalmamış, haftanın üç günü şehirde gezmeyi kendisine hak sayıp, o günlerde kadınların dışarı çıkmasını yasaklamış. Bunların doğruluğu tartışılır ise de, tartışmaya mahal olmayan gerçek Osman bahtsız bir padişahtır. Ağabeyi Birinci Mahmut gibi bu da bir evlâda sahip olup da kendisine “baba” dedirtememiş.
Şimdi, padişahın devlet işlerine nasıl baktığına -zamanında ayakkabı altına çivi çakmanın dışında- devletin neresine hangi çiviyi çaktığına göz atalım:
İçeride yaptığı ilk işle beraber âdete uyularak bazı devletlere, cülusunu bildiren adamlar gönderildi. Cülusunun üstünden bir ay geçmeden, kış amansız bastırdı, soğuk dayanılmaz hal aldı, Haliç suyu buz tuttu. (11 Ocak 1755) Böyle bir hadise Genç Osman zamanında yaşanmıştı. (24 Ocak 1621) Don, üzerinde yürünecek kadar kalın idi ve “Defterden iskelesiyle Sütlüce arasında yayan gelip geçenler görülmüştür. Vakanüvis Vasıf tarih düşüren bir beyit yazarak demişti:

“Buz üstünden geçen geldi bana yaz dedi tarihin
Deniz attmışsekizde dondu buzdan bendeniz geçtim”

Ne kadar güzel. 68 eski takvime göre içinde bulunulan senedir; yani 1168. İkinci mısraı öyle denk getirmiş ki Ebcet hesabıyla tarih düşürürken muazzam bir sanat yapılmış. “Buzdan ben, deniz geçtim” ve “bendeniz geçtim” diyor.
Saltanatının üçüncü ayında sadâret değişikliğine giden Sultan Osman bu makama tecrübeli vezir Hekimoğlu Ali Paşa’yı getirdi. Trabzon’da bulunan Ali Paşa 40 gün sonra İstanbul’a geldi, vazifesine başladı ama uzun süre çalışamadı. Pâdişâhla anlaşma imkânı bulamayıp azledildi. Azliyle ilgili anlatılan sebep dikkat çekicidir ve Sultan Osman’a uymuyor.
Pâdişâh, hür davranmaya alışık olan Hekimoğlu’nun yanına birkaç denetçi vermiş, şirket yönetir gibi hareket ediyor, Sadrazamın yetki kullanamaması o makamın varlığını lüzumsuz kılar, Ali Paşa da bunu hazmedemez. Bir gün, yüksek sesle itirazını dile getiren Paşa, pâdişâhtan şu cevabı alır:
” Ben seni şimdi azleder yerine hamallar kâhyası Ali Usta’yı vezir ederim” der. Ali Paşa’nın cevabı:
“Evet yaparsınız, lâkin Hammal Ali Paşa olur, Hekimoğlu Ali Paşa olmaz.” Sonuç:Hekimoğlu Ali Paşa azledilir. Bir süre Kıbrıs’ta Kalebent olarak kaldıktan sonra Rodos’a gönderilir. Tabii, bir zaman sonra affa uğrayan Paşa, Anadolu Valiliği göreviyle Kütahya’ya getirilir ve orada ölür. (13 Ağustos 1758)
Bu azilden önce şöyle bir olaydan da bahsedilir. Güya, III. Osman şehzadeleri öldürtmek istiyormuş, bu işi Ali Paşa’ya teklif etmiş, Ali Paşa reddedince, pâdişâh kızarak, “hain” demiş. Ali Paşa da:
“Hekimoğlu hainliği katilliğe tercih eder” cevabını verince pâdişâh kendisini azletmiş.” 56 yaşına kadar baba olamamış şehzade. Sonra pâdişâh, hâlâ evlatsız. Şehzadeleri niye öldürtmek istesin ki?
Hekimoğlu Ali Paşa’dan sonra Başdefterdar Naili Abdullah Paşa vezir-i âzam olup üç ay vazife yaptıktan sonra azledilerek Sakız Adası’na sürgüne gönderildi. Boşalan makamın yeni sahibi Bıyıklı Ali Paşa’dır ve bu Paşa da önceki gibi Türktür. Ali Paşa’ya Bıyıklı denmesinin sebebi şöyle anlatılıyor:
“Hekimoğlu Ali Paşa’yı azleden pâdişâh, yerine bu Ali Paşa’yı getirmek istemiş, sakal bırakmadığı için bir müddet başka vazifede beklemesi, sakalı yetişince sadarete getirilmesi uygun görüldüğünden iki üç ay sabredilmiş ve sonra mührü hümâyun kendisine teslim edilmiş. Bir de söz icad edilmiş “Sadrı sadârette hülle oldu.” Bu söz de yakışmış amma hakkında çıkartılan rüşvet ve yalan iftiralarından kellesi kurtulamamış. Gerçi iki saat sonra iftiralar açığa çıkmış, pâdişâh pişman olmuş ya, neye yarar!”

Yine Yangın (27/28 Eylül 1755)

Bıyıklı Ali Paşa henüz cezaya çarptırılmamıştı. Üçüncü Osman’ın saltanatının yedinci ayında (12 Temmuz 1755) bir bakkal dükkânında yangın çıkmış, 36 saatte iki bine yakın evi kül etmişti. 27 Eylül gecesi çıkan Hocapaşa Yangım öncekinden çok şiddetlidir. Adeta Neron’un Roma’yı yakması gibi. Dört kola ayrılan ateş bir yanda Bahçekapı’yı boydan boya yakarken, diğeri Bab-ı Âli ve Divanyolu’ndan Defterhane’ye dayandı. Üçüncü kol Mahmudpaşa çarşısını kül yığınına çevirirken, dördüncüsü Ayasofya çarşısından Soğukçeşme’ye varıp böylece şehrin üçte ikisi mahvoldu.

Sadâret Değişiklikleri

Üçüncü Osman başka iş yapamadığı için zamanını sadrâzamlarla oynayarak dolduruyordu. Bıyıklı Ali Paşa’dan sonra, meşhur bir isim buldu. Yirmisekiz Çelebizâde Said Mehmed Efendi. Babası Fransa sefaretnâmesiyle, kendisi İbrahim Müteferrika ile Türkiye’de matbaayı kurmakla nam kazanmıştı, bunun sadâreti de 5 ay 7 günde sona erdi.
Tarih 1 Nisan 1756 Köse Bahir Mustafa Paşa ikinci defa denenecek, o da koynunu mührü hümâyuna ana rahmi yapar ki, tam 9 ay 10 gün sonra azledilir.

Nuruosmaniye Camii’nin İbadete Açılışı (6 Aralık 1755)

Birinci Mahmut yapımını başlatmıştı. Onun ömrü ikmâlini görmeye yetmedi. Eğer yarım vaziyette kendisine devredilen bu cami inşaatı da olmasaydı Sultan Osman’ın hayır eserlerinden bahsedilemezdi. Bu cami ile ilgili ve Üçüncü Osman’ın aleyhine sayılacak bir durum var.
Cami ile beraber bir medrese, bir kütüphane ve bir de türbe inşâ ediliyordu. Sultan Mahmud bu türbeye defnedilmek istiyordu. Sultan Osman ağabeyine bu caminin türbesini çok gördü ve burayı sırf kendisine ayırdı. Sultan Mahmud Yeni Cami’ye defnedildi. Kendisi öldüğü zaman aynı karşılığı Üçüncü Mustafa’dan gördü.

Kıyafetle İlgili

Farklı davranışların pâdişâhı olan Üçüncü Osman, halkın devlet adamlarına benzer giyim kuşamını görünce, razı olmadı. “Samur ve kakım gibi, devlet ricaline mahsus kürklerin halk tarafından giyilmesini şiddetle men etti.”

Büyük İstanbul Yangını (4/5 Temmuz 1756)

Bu seferki yangın, Sultan Osman’ın kısa saltanat süresinin ortasında çıkan üçüncü ve diğerlerinden daha büyüktür. Cibali’de çıktığı için “Cibali Yangını” denir.
Cibali’den Unkapanı’na, Süleymaniye’ye, Vefa’dan Şehzâdebaşı’na, Zeyrek’ten Saraçhane’ye, Fatih’ten Yenikapı’ya kadar İstanbul’u küllüğe çeviren afet Fatih’ten beri emsali görülmemiş bir yangındı.
Bu yangında sayılabilen kayıplar şöyle: İkibin ev, bir dükkân, beşyüz seksen değirmen, ikiyüz cami ve mescid, yetmiş hamam ve bir han. İnsan zayiatının ne kadar olduğu bilinmiyor.
Şehrin tekrar eski haline getirilmesi çalışmaları başlamış ve pâdişâh vatandaşına yardımcı olmuştur.
Ne dünyaya ısınabilmişti ne de saltanata. Her şey onun beklentisinin dışındaydı. Şehzade hapishanesi denen yerde hayalini kurduğu dışarı hayatı ile karşılaştığı hayat çelişiyordu, bir türlü huzuru bulamadı. Yangınlar sık sık belini büktü. İşbaşına getirdiği sadrâzamlarla anlaşamayışı ayrı bir yarasıydı.
Sultan Üçüncü Osman artık yorulmuştur. 2 sene 1 ayda altı defa sadrâzam değiştirmiş, yedincisini arıyor, bulacağı, son sadrâzamı olacak. İyi seçim yapması lâzım ve yapar. Koca Ragıp Paşa’yı Halep’ten getirip mührü hümâyunu tevcih eder.
“Divan edebiyatımızın en mühim şahsiyetlerinden olan Ragıp Paşa, Ruhi ve Nâbi gibi fikir ve felsefeyi şiir haline getirmiş ve birçok beyitleriyle mısraları darbı mesel hâline gelmiştir.

Miyânı güftü güdâ bed-meniş iham eden kubhun
Şecaat arzederken merdi kıbtî sirkatin söyler

onundur, ve

Turfa dükkânı hikemdir bu kûhen tak ı felek
Ne ararsan bulunur derde devadan gayrı

Sultan 3. Osman’ın Ölümü

Sultan Osman 59 yaşına değmiş, üç seneyi doldurmak üzere olan saltanat süresince dişe dokunur bir icraat sergileyememiştir. Kendisi hiçbir haşmetin sahibi olamadı ise de, başında bulunduğu devlet, her şeye rağmen dünyanın bir numaralısıdır. 15 milyon km kare yüzölçümüne 76 milyon nüfusa sahip imparatorluğun tek lideridir.
Şefkatli, merhametli olduğu söylenen pâdişâh uyluğunda çıkan kurt urunun alınmasıyla perişan bir hâle düşmüş, Sarayburnu’nda bir merasimi seyrettikten sonra ruhunu teslim etmiş. 30 Ekim, 1757 Cumartesi:
Devrinin meşhur simalanını Yılmaz Öztuna, şöyle sıralar. “Devlet adamı ve kumandan olarak Hekimoğlu Ali Paşa, diplomat, devlet adamı, şair ve bilgin olarak Koca Ragıp Paşa, bilgin olarak Mustakiymzâde Süleyman Sâdeddin Efendi, bestekâr olarak Ebûbekir Ağa ile Tab’î, ilk akla gelenlerdir.”
Sultan III. Osman’ın mezarı Yenicami’de büyük kardeşi Birinci Mahmud’un yanındadır.
Hiçbir evladı doğmadığı için, geride tartışılacak hiçbir şey bırakmadan çekip gitmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.