Sultan I. Mustafa Han (1.Dönem)

BİRİNCİ MUSTAFA

(1. Dönem – 22 Kasım 1617)

15-Sultan I. Mustafa Han

Osmanlı cihan devleti onbeşinci padişahına şaşkınlık içerisinde kavuşmuştur. Üçüncü Mehmed’in hayattaki iki oğlunun küçüğü Mustafa, ağabeyi Sultan Ahmet padişah olunca hayatına dokunulmadığı için bir karışıklığa sebep oluyordu. Koca Fatih’in evlat katline cevaz veren Şeyhülislâm fetvası, Devletin bekası için şart idiyse de uygulanmamıştı. Şehzade Mustafa birilerinin kışkırtmasıyla gaile çıkarmasın diye de tedbir olarak bir mahpese kapatılmıştı. Kendisine gerekli hizmetçiler ve cariyeler verilerek, dört duvar arasına mahkûm edilen Mustafa, onbeş sene yaşadığı bu tecrit hayatında aklî, fikri gelişmesini sağlayamamıştı. Duyduğu her ayak sesiyle cellâtların ellerini boğazında hisseden bir çocuğun, dünyada ve memleketinde olup bitenlerin merakı içinde, bir an sonrasının boğulmak olabileceği korkusuyla yaşaması delirmesine sebep sayılır.
Aklî muvazenesi tahta geçmesine şer’an mani olsa da, Şehzade Osman padişahlık için daha uygun bulunsa da, bütün gelenekler, usuller, fetvalar bir yana bırakılır; Mustafa’nın padişahlığına karar verilir.
Darüssaade Ağası Sultan Mustafa’nın durumunu en iyi bilenlerdendir. Şeyhülislâm Esad Efendi’yle Sadâret Kaymakamı Sofu Mahmud Paşa’ya, aklından noksanlık olan birinin pâdişâh yapılmasının doğru olmadığını anlatır; dinletemez. Rum kızı Kösem Sultan’ın bu işte parmağı olduğu galiba doğrudur! Sultan Ahmed’in eşi olan Kösem Sultan, Şehzade Osman’ın üvey anası, Murad İbrahim ve Kasım’ın öz anasıdır ve ileride Murad’ın tahta geçmesinin hesaplarını yapmaktadır. Mustafa’nın saltanatı onun, oğlu Murad lehine çalışmasını kolaylaştırabilir. Nasıl olsa tahtta fazla kalamayacak olan “deli” padişahın yerine Murat, biraz büyüyünce padişah oluverir!
Kösem Sultan bu hesabının tutması için “bazı kişileri paraya boğmuş” diye anlatılır.
Düzencilerin düzeni işler; Sultan Mustafa şaşkınlıkla tahta oturur. Böyle bir padişahı ne o şanlı taht görmüştür, ne de halk. Onun için başta, padişah oluşuna, padişah şaşırır, onun durumunu bilen herkes şaşırır. Kılıç kuşanmaya gidişinde görülen acayip hallerine asker şaşırır. Eğer idrakleri olsaydı denizdeki balıklar bile şaşırırdı. Onlar da hiç görmedikleri bir şeye şahit oluyorlardı. İlk defa, dişlerinin kesmeyeceği bir yem atılıyordu kendilerine. Bu yem Devlet hazinesinin altınlarıydı; bu yem, padişahın cömert ellerinden “balık kullarına” atılan cülus bahşişiydi!
Balıklar belki bilemezdi altınların kıymetini, ama sokaklara saçılan altınların toplayan halk altının değerini, padişahın aklî durumunu biliyordu. Devletin nasıl ellere kaldığının üzüntüsünü yaşıyan milletin yanında, memnuniyetini gizleyemeyenler de elbet eksik değildi. Onlar da keramet senaryoları hazırlıyorlar, padişahın ne yüce bir kişi olduğunu ustalıkla etrafa yayıyorlardı.
Sultan Mustafa’yla ilgili keramet hikâyeleri dizenler, en az diğerleri kadar biliyorlardı ki bu iş yürümez. Üç kuruşluk dünya menfaati uğruna deliyi veli göstermenin vebalini, bile bile yükleniyorlardı.
Mustafa’yı tahta getiren sebep, Fatih Sultan Mehmed’in yerleştirdiği kanunun uygulanmamış olmasıydı. Birinci Ahmet saltanata geçtiğinde kardeşinin canına kıymış olsaydı, şimdi, tereddütsüz, büyük oğlu Şehzade Osman tahtta bulunacaktı. İyiliği kötülüğü ayrı tartışma konusu olan Fatih Kanunnamesi uygulanmamış, Şehzade Mustafa’nın hayatı bağışlanmış fakat elinden hürriyeti alınmıştı. Yetiştiği şartlara dayanamayan Mustafa aklına mukayyet olamamıştı. Hem kendisi huzursuz hem bütün devlet.
Birkaç dünyaperestin ve Kösem Sultan’ın izanı yaşanan dramın suhuletle sona ermesine yetecek. Hiçbir beklentisi olmayan, tahtı, lâyık olana bırakmaya can atan Mustafa alışık olduğu hayata dönse, kıyamet kopmayacak.
Bir gerekçe var Mustafa’nın tahta davet edilişine. Cengiz Han ailesinden Osmanlı Hanedanına intikal eden “Yaşça büyük olan kişinin yönetimin başı olması.” Bu böyledir ama bu kişinin aklî ve bedenî durumunun İmamlığa elverişliliği de bir önemli kural idi. Çiğnenen böyle bir kural, ilgili kişileri nasıl rahatsız etmiyorsa bunu anlamak kolay değil.
Sultan Mustafa’yla ilgili anlatılan hiç bir şey gönlümüze huzur vermez; fakat Fatih’in, Yavuz’un, Kânuni’nin muhteşem devirlerini iftiharla aktarmaya çalıştığımız gibi, bu zamanı da öz alarak, ama özümüzü ezilerek anlamaya, anlatmaya mecburuz.
Vezirlerin kavuğunu atması, altınları ve en kıymetli mücevherleri sokaklara saçması ve diğer bütün hâl ve hareketi ile gülünç durumlara düşen pâdişâh, hazineyi de boşaltmak üzeredir ve ayrıca bu da bir tehlikedir. Durumdan en çok rahatsız olan, elinden gelen her şeyi yapmaya çalışan Dârüssaade Ağası Mustafa Ağa, Kösem Sultan’ın hışmını göze alır ve direnir. Önceki rica ve yalvarmaları hiç kale alınmayan Mustafa Ağa, devlet erkânına tekrar bir haber yollar: “Pâdişâh cümle şehzadeleri katle damender mizandur. İnkıraz-ı nesl-i Âl-i Osman’a sebeb olur ve bu hususa mâni olmanuzu iz’ân itmeğle mansıblarınızu bir kaç ednâya tevcih ediyor!”
Bütün şehzadelerin öldürülüp Osmanlı soyunun kurutulması, Devletlülerin azledilmeleri çok önemli olaylardandı! Hemen akli dengesizliğinden dolayı halline fetva çıkarılır.
Kapu kullarına haber salınır, maaşlar dağıtılacak diye, saraya toplanırlar, devlet erkânı da gelir. Gayretli Dârüssaade Ağası Sultan Mustafa’nın bulunduğu dairenin kapısını kilitler, Şehzade Osman öbür kapıdan çıkarılıp tahta oturtulur. 3 ay 4 gün sonra ikinci bir cülus bahşişi alacak olmaları askerlere sevinç verir. Böylece Sultan Mustafa’nın birinci dönemi sona erer.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.