İSTİKLÂL MARŞI

İSTİKLÂL MARŞI

Mehmet Akif Ersoy’un Büyük Millet Meclisi tarafından 1921’de resmî millî marş olarak kabul edilen şiiri.

İstiklal-Marşının-10-Kıtası-Resimli-4Osmanlılar’da, Batılılaşma hareketiyle beraber Fransızca’daki “hymne national” karşılığı bir millî marş ihtiyacı II. Mahmud döneminden beri zaman zaman hissedilmiştir. Özellikle Avrupa devlet temsilcile­riyle yapılan törenlerde gündeme gelen bu ihtiyacın, resmî bir statüsü olmaksı­zın değişik padişahlar zamanında birbi­rinden farklı güfte ve bestelerin okun­masıyla giderildiği bilinmektedir. Böylece bestesini Donizetti Paşa’nın yaptığı Mah­mudiye ve Mecidiye. Necib Paşa’nın Hamidiye, Guatelli Paşa’nın Marş-ı Sultânı besteleri millî marş gibi söylenmiştir. II. Meşrutiyetken sonra bazı Batılı sanatkârların bestelerinin benimsenmesi veya Batılı kompozitörlere bir millî marş hazırlatılması gibi teşebbüsler olmuşsa da bunlar gerçekleşmemiştir.

Millî Mücadelenin başlarında Mehmed Akif in “Ordunun Duası” adlı manzumesi­nin Ali Rıfat (Çağatay) tarafından yapılan bestesi, Erkân-ı Harbiyye-i Umûmiyye reisliğince bütün askerî birliklere okunmak üzere tamim edilmiştir. I. Büyük Millet Meclisi’nin ilk günlerinde kurulan hey’et-i irşâdiyyelerin, gezileri sırasında edindik­leri izlenimler doğrultusunda Erkân-ı Harbiyyereis vekili Miralay İsmet Bey’e (İnönü) bir istiklâl marşına olan ihtiyacı belirtmeleri, meseleyi ilk defa resmî ola­rak gündeme getirmiştir. İsmet Bey’in meseleyi İcra Vekilleri Heyeti’nde ortaya koymasından sonra konu Maarif Vekâleti’ne havale edilmiş, Maarif Vekili Rıza Nur’un imzasını taşıyan 18 Eylül 1920 ta­rihli bir tamimle millî marşın şartları va­liliklere duyurulmuş, tamim bir süre sonra Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde de yayımlanmıştı. [369]

Başvuru süresinin son günü olan 21 Kânunuevvel 1920 tarihinde gönderilen şiirlerin sayısı 724’tür. Ancak bunların arasında millî marş güftesi olmaya lâyık bir şiir bulunamadığından o tarihte Maa­rif vekili olan Hamdullah Suphi (Tannöver), Karesi (Balıkesir) mebusu Hasan Basri’ye (Çantay) böyle bir şiiri Mehmed Akif’ten beklediğini söyleyerek onun yazması için aracı olmasını ister. Hasan Basri’nin, Mehmed Âkifin marş için hükümetçe ko­nan 500 lira mükâfatı kabul etmediğin­den yarışmaya katılmadığını belirtmesi üzerine Hamdullah Suphi bu şartın Akif Bey İçin kaldırılabileceğini ifade eder. Bu­nun üzerine Mehmed Akif bir süreden beri üzerinde çalışmakta olduğu eserini tamamlar ve Maarif Vekâleti’ne gönde­rir. Bu arada İstiklâl Marşı, “Kahraman Ordumuza” ithafıyla ilk defa Sebîiürreşâd dergisinde [370] dört gün sonra da Kastamonu’da çıkmakta olan Açıksöz gazetesinde yayımlanır.

İstiklâl Marşı, Maarif Vekâleti’nden gönderilen bir tezkire ile Büyük Millet Meclisi’nin 26 Şubat 1921 tarihli oturu­munda gündeme alınır. Meclisin Musta­fa Kemal Paşa’nın başkanlığında yapılan 1 Mart 1921 tarihli oturumunda Hasan Basri Bey’in takriri üzerine söz alan Ham­dullah Suphi, yarışmaya katılan şiirlerden yedisinin vekâletçe istenen şartlara uy­gun görüldüğünü, ancak kendisinin Mehmed Akif’in şiirini beğendiğini söyleyerek tamamını okumuş ve her kıtanın arka­sından sürekli alkışlar gelmiştir. Meclisin konuyla ilgili üçüncü ve son oturumu 12 Mart 1921’de Abdülhak Adnan (Adıvar) başkanlığında yapılmış, meclise sunulan altı takrir arasından Hasan Basri’nin “Mehmed Akif Bey’in şiirinin tercihan kabulü” teklifi oylanarak büyük çoğunlukla kabul edilmiştir. Artık resmî hale gelen marş Hamdullah Suphi tarafından bir de­fa daha okunmuş ve bütün mebuslarca ayakta alkışlanmıştır. Hasan Basri Çantay, Mustafa Kemal Paşa’nın marş okunur­ken sıraların Önünde ayakta dinlediğini ve sürekli alkışladığını kaydeder.[371] Mehmed Akif S00 lira mükâ­fatı, fakir müslüman kadın ve çocuklarına iş öğreterek sefaletlerine son vermek amacıyla kurulan Dârülmesâi’ye hediye etmiştir.[372]

İstiklâl Marşı için yarışmaya katılan diğer 724 şiir ve şairleri hakkında bilgi yoktur. Yalnız şartlara uygun olduğu belirtilerek bastırılıp mebuslara dağıtılan yedi şiirden altısının metni bazı kaynaklarda verilmiştir.[373] Bu şiirleri yazanlar arasında Hüseyin Suat (Yalçın) ve Kemaleddin Kâmi de (Kamu) bulunmaktadır. Ayrıca konuyla ilgili araştırmalarda Tunalı Hilmi,Muhittin Baha (Pars), Kâzım Karabekir gibi bazı kişilerin yarışmaya katıldıkları ifade edilmişse de bunlardan yalnız Kâzım Karabekir’in şiiri bilinmektedir.

Yunan ordularının Anadolu içlerine kadar yayıldığı. Sevr Antlaşması’nın imzalandığı, cephelerden çeşitli haberlerin geldiği, Millî Mücadele’nin ve meclisin en heyecanlı aylarının yaşandığı bir sırada gündeme gelen İstiklâl Marşı, Mehmed Akif’in de aynı duyguları yoğun olarak yaşadığı günlerinin mahsulü olmuştur. Onunla ilgili hâtıralarda şairin, İstiklâl Marşı’nın bazı mısralarını henüz yarışma­ya katılma kararı vermeden yazdığı, katıldığı günlerde de Tâceddin Dergâhı’n-daki odasında zaman zaman vecd ve is­tiğrak haline geldiği ifade edilmektedir. Marşın böyle bir atmosferi yansıtmış olduğu, kendisinin de daha sonra bunu Sa­fahatına almayarak, “0 benim değil mil­letimindir” demesinden ve son günlerin­de hasta yatağında. “Allah bu millete bir daha İstiklâl Marşı yazdırmasın” temen­nisinden de anlaşılmaktadır.

İstiklâl Marşı, gerek nazım tekniği ge­rekse muhteva bakımından herhangi bir millî marş güftesinin çok İlerisinde Türk edebiyatının en güzel lirik-hamasî şiirlerindendir. Son kıtası beş mısra olmak üzere dörder mısralık on kıtadan oluşan ve aruzla yazılan şiirin her kıtasının bütün mısraları tam kafiyelidir ve her kıtanın, temayı oluşturan duygu ile uyumlu ton ve vurguların yer aldığı sağlam bir yapısı vardır. İlk iki kıtada bayrağa hitap eden şair onun milletin varlığıyla beraber ebedî istiklâlini müjdeler. Şair üçüncü ve dör­düncü kıtalarda Türk milleti adına konuş­makta, ebedî hürriyet aşkı ve imanıyla Batılılar’ın maddî güçlerine direneceğini söylemektedir. Türk askerine hitap eden beşinci ve altıncı kıtalar, üstünde yaşadı­ğımız yerlerin alelade bir toprak değil va­tan olduğunu, onların düşmana çiğnetil-memesi gerektiğini telkin eder. Yedinci ve sekizinci kıtalarda şair sevilen pek çok şey kaybedilse bile vatanın kaybedilme­mesini ve ezan seslerinin kesilmemesini niyaz eder. Dokuzuncu kıtada bu duası kabul edildiği takdirde kendi ruhunun da vecd içinde yükseleceğini söyler. Nihayet son kıtada yine bayrağa dönerek ona ve milletine ebediyen çöküş olmayacağını, hürriyetin ve istiklâlin ebediyen onun hakkı olduğu müjdesini tekrar eder. Tam bir bütünlük gösteren şiirde mecaz ve semboller de ifadeyi zenginleştirmiştir.

Milletin iradesine ve Allah’ın müminlere vaad ettiği zaferin er geç gerçekleşe­eğine inanan Mehmed Akif in şiirindeki özelliklerden biri de millî ve ulvî değerler­le dinî motifleri dengeli bir şekilde kıta­lara yerleştirmesidir. Bayrak, hilâl, yıldız, hak, hürriyet, istiklâl, yurt, millet, ırk, va­tan, kahramanlık gibi millî kavramlarla iman, şehâdet, helâl, cennet, hudâ, ezan, mâbed, vecd gibi dinî motifler birbiriyle uyum halinde zengin bir belâgatle kul­lanılmış, böylece Millî Mücadele’yi ger­çekleştiren halkın ruhunda mevcut iki önemli kavram İstiklâl Marşının da iki temel temasını oluşturmuştur.

Millî marş olarak kabulünden sonra İs­tiklâl Marşı’na zaman zaman bazı eleşti­riler yöneltilip yerine çağdaş bir marş yazılması gibi teklifler yapılmışsa da bunlar her defasında çoğunluğun tepkisiyle kar­şılanmıştır. Bu gibi polemiklerin önünü almak için 1982 anayasasının 3. maddesine, “Türkiye Devleti’nin millî marşı ‘İstiklâl Marşı’dır” bendi eklenmiştir.

İstiklâl Marşı’nın çeşitli açılardan yapılmış pek çok açıklama, tahlil ve yorumundan başlıcaları şunlardır: “İstiklâl Marşı Üzerine Bir Tahlil Denemesi Mehmet Kaplan, “Türk İs­tiklâl Marşı “İstiklâl Marşı Ayhan Songar, “İstik­lâl Marşımızın Psikanalizi Nihat Sami Banarlı, “İstiklâl Marşı’nın Manası İstiklâl Marşi’nın Tahlili” Ertugrul Düzdağ, İstiklâl Marşı ve Çanakkale Şehitleri Şiirlerinin Açıklaması Beşir Ayvazoğlu, İstiklâl Marşı: Tarihi ve Manası [381] Orhan Okay, “İstiklâl Marşımız ve Mehmed Akif Rıdvan Canım – Etem Çalık, Mehmed Akif ve İstiklâl Marşı [383] Yaşar Çağbaym -İstiklal Marşı’nın Tahlili [384] Mahmut Toptaş, Akif’in Diliyle Açıklamalı İstiklâl Marşı ; İsa Kocakaplan, İstiklâl Marşımız ve Mehmet Akif Ersoy

 

Musiki

Türkiye Büyük Millet Mec-lisi’nin 12 Mart 1921 tarihli toplantısında Mehmed Akif’in (Ersoy) yazdığı İstiklâl Marşı’nm millî marş olarak kabulünden bir gün sonra meclis ikinci reisi Abdülhak Adnan (Adıvar) imzasıyla bestesi için gereken çalışmaların yapılması Maarif Vekâleti’ne bildirildi. Vekâlet aracılığıyla Hilâl-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) Umum Merkezi’nce 500 lira ödüllü bir beste yarışması açılmasına karar verilerek gerekli duyuru yapıldı. Tanınan sürenin sonunda Ma­arif Vekâleti’ne elli beş beste ulaştı (Mayıs 1922). Bestekârlar arasında isimleri tesbit edilebilenler şunlardır: Ali Rifat (Çağatay), Ahmet Yekta (Madran), İsmail Zühtü, Rauf Yekta Bey, Mehmet Zâti (Arca), Kâzım (Uz), Mehmet Baha (Pars), Mustafa (Sunar). Sadettin (Kaynak), Girift­zen Âsim Bey, Bedri Zabaç, Necati (Basa­ra), Hüseyin Sadettin (Arel), Hasan Basri (Çantay), Muallim İsmail Hakkı Bey, Abdülkadir (Töre), Halit Lemi (Atlı), Ahmet Cemalettin (Çinkilıç), Mehmet Suphi (Ez­gi). Osman Zeki (Üngör).

Bestekârların bu çalışmalarını İstan­bul’daki bir kurula havale etmek üzere meclisten izin isteyen Maarif Vekili Meh­met Vehbi (Bolak), milletçe ıstırap içeri­sinde bulunulan şu günlerde marştan daha önemli işlerin olduğu şeklinde itiraz­larla karşılaştı. Bunun üzerine yapılan müzakerelerin ardından meclis reisinin, eserleri Ankara’daki bir mûsiki heyetine inceletme teklifi olumlu karşılandı. An­cak Ankara’da böyle bir heyet bulunma­dığından bestelerin değerlendirilmesi ko­nusu bir süre ertelendi. Bu arada beste­lerin Paris Müzik Akademisi’nce seçilmesi fikri ortaya atılmış, Maarif Vekâleti, Telif ve Tercüme Heyeti reisliğine gönderdiği 9 Haziran 1922 tarihli yazısında marş besteleri arasından Paris’e gönderilecek eserlerin seçilmesini istemiş, ancak mil­letvekilleri tarafından pek hoş karşılan­mayan bu karardan da vazgeçilmiştir.

Öte yandan yurdun çeşitli bölgelerinde İstiklâl Marşının değişik besteleri okun­maya başlanmıştı. Edirne ve civarında Ahmet Yektâ’nın, İstanbul’un Rumeli ya­kasında Mehmet Zâti’nin, Anadolu yaka­sında Ali Rıfat’ın, İzmir ve Eskişehir’de İsmail Zühtü’nün, Balıkesir ve yöresinde Hasan Basri’nin, Ankara ve civarında Os­man Zeki’nin bestelerinin okunduğu bilinmektedir. İstiklâl Savaşının zaferle sonuçlanmasının ardından İstiklâl Marşf-nın bestelenmesi meselesi yeniden gün­deme geldi. Bunun üzerine Maarif Vekâ­leti, 12 Şubat 1923 tarihinde İstanbul Maarif Müdürlüğü’ne gönderdiği bir ya­zıyla, mevcut marş bestelerinin İstan­bul’da Mûsiki Encümeni Reisi Ziya Paşa’nın başkanlığında kurulacak bir komis­yona incelettirilerek uygun bestenin se­çilmesini istedi. Komisyon çalışmalarını 12 Temmuz 1923’te tamamladı ve Ali Rifat Çağatay’ın bestesi İstiklâl Marşı ola­rak kabul edildi. Bu seçime itiraz edildiy­se de beste 1930 yılına kadar çalınıp söy­lendi. Aynı yıl, Maarif Vekâleti tarafından resmî kuruluşlara gönderilen bir tamim­le bundan böyle Rîyâset-i Cumhur Mûsiki Heyeti şefi Osman Zeki’nin İstiklâl Marşı bestesinin Türkiye Cumhuriyeti’njn resmî marşı olarak kabul edildiği bildirildi.

Osman Zeki (Üngör) bu marşın bestesi­ne, İzmir’in düşman işgalinden kurtarılı­şının ardından bir arkadaşının süvarilerin İzmir’e girişini heyecanla anlatmasının verdiği coşku ile başladığını, birkaç gün içerisinde besteyi tamamlayıp Viyana Konservatuvarı direktörüne gönderdiği­ni ve ondan olumlu cevap aldığını söyle­miştir. Armonik düzenlemesi kompozitör Edgar Manas, bando düzenlemesi İhsan Servet Künçer’e ait olan marşın bestelenmesi esnasında Osman Zeki’nin özellikle Edgar Manastan yardım gördüğü anla­şılmaktadır. Nitekim Edgar Manas hâtı­ralarında, 1922 yılı sonlarında Osman Ze­ki’nin marşın melodisini kendisine geti­rerek eser üzerinde yardımcı olmasını is­tediğini, ancak besteyi İncelediğinde prozodi yönünden çok aksaklıklarla karşılaş­tığını ve bu konuda bir hayli çalıştığını be­lirtmiştir.

Osman Zeki, İstiklâl Marşı bestesindeki ritmin marş formu esaslarına göre ağır olduğu konusundaki tenkitlere verdiği ce­vapta, stüdyodaki kaydı esnasında tek­nisyenlerin marşın süratli olmasından do­layı plağın ancak yarısını doldurduğunu, bu sebeple devamına bir marş daha kay­dedilmesinin gerektiğini söylemeleri üze­rine bu teklifi kabul etmeyip, “Kayıtta marş biraz ağır çalınırsa plak dolar, daha sonra plak dinlenirken cihaz biraz hızlıya ayarlanarak istenilen ritim elde edilir” dediğini belirtmektedir. Ancak marş plak­larının üzerinde bu konuda herhangi bir uyan bulunmadığından bu sistem uygu­lanmamış, böylece plaktaki ağır ritim ha­fızalara yerleşerek marş bu şekilde icra edilmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi meclis grubu­nun 7 Mayıs 1940 tarihinde yapılan otu­rumunda, İstanbul milletvekili Osman Şevki Uludağ’ın marşın bestesinin orijinal olmayıp Carmen Silva adlı bir operetten alındığı yolundaki iddiasıyla başlayan eleştirilerin ardından zaman zaman prozodi hataları ve ritminin ağırlığı gibi ge­rekçeler öne sürülerek marşın değiştiril­mesi yönünde polemikler ortaya çıkmışsa da Osman Zeki Üngör’ün bestesi halen Türkiye Cumhuriyeti’nin millî marşı olarak çalınıp söylenmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.