Sultan Osman Gazi

GİRİŞ

Osmanlı Söğüt’e gelmeden önce Anadolu’nun durumu şöyledir; 1071 tarihinden sonra Türkler Anadolu’yu yurt edinmeye başlamıştır. Saltuklu Beyliği Erzurum ve çevresinde, Mengücek Beyliği Erzincan havalisinde yerleştiler. Onları takiben Danişmendliler, Artuklular, Sakmenliler, Anadolu’yu Türk vatanı haline getirdiler. Bu arada diğer bölgelere de Türkler yerleşmeye devam ediyor, İzmir’de Çaka Bey devletini kuruyordu.
Bu arada birçok Türk beyliğine ağabeylik yapan Selçuklu Devleti’nin temelleri Konya’da atılıyordu.
Konumuz olan Osmanlı’nın nereden geldiğine bakalım. Beylikler ve devletler genelde kurucularının adıyla anılır ve mutlaka Oğuz Han’a dayanan bir şecereye sahip olunur.
“Oğuz Han’ın en büyük oğlu Gün Han, bunun oğullarından birinin adı da Kayı’dır. Kayı 20 yıl hükümdarlık etmiş ve nesli de uzun zaman bu makamda kalmıştır. İşte, Kayı’lara 24 boy arasında en şerefli mevkiin verilmesi buradan gelmektedir.”
“İlk defa Ceyhun’u geçerek, Merv ve Serahs hudutlarında yaşamaya başlayan mühim bir Oğuz kütlesine Kayı boyundan Korkut Bey öncülük ediyordu. Tuğrul Bey bu Korkut’un avcıbaşısı olup, kazandığı bazı muvaffakiyetler ile 40.000′ e yakın atlı çıkaran bu Oğuz kütlesini başına toplayarak, Selçuklu Devleti’ni kurmuştur.”

Söğüt’e gelişin kısa hikâyesi;
Moğol zulmünden kaçan Kayı, Süleyman Şah’ın öncülüğünde Erzincan-Ahlat civarına yerleşirler. Cengiz Han’ın ölümünden sonra (1227) vatanlarına dönmek istediler. Nüfusları 50.000’e yakındı ve vatan hasreti ile yanıyorlardı. Yollara düştüler önlerine Fırat Nehri çıktı. Süleyman Şah bu suda can verdi, (bir rivayete göre de atı yardan düştü) Süleyman Şah’ın cesedi sudan çıkarılıp Caber Kalesi’nin önüne defnedildi. İşte burası bundan sonra Türk Mezarı olarak anılmıştır.
Süleyman Şah’ın ölümü fikirlerin parçalanıp değişmesine yol açtı. Kayı’nın bir kısmı Suriye’de kaldı. Süleyman Şah’ın oğullarından Sungur Tekin ve Gündoğdu Bey kendilerini takip edenlerle beraber Horasan’a gitti. Ertuğrul ve Dündar Bey ise Anadolu’ya geçmek istediler.
Burada o meşhur hikâyeye geliyor sıra. Ertuğrul Bey süvarileri ile dolaşırken savaşan iki ordu görür. Adalet duygusu zayıf olanı korumasını emreder ve o da zayıf tarafa yardım eder. Netice, Selçuk ordusunun Bizans ordusunu yenmesidir.
Sultan Alaaddin, ordusuna yardım eden bu yiğit insanların liderlerine hediyeler verir. Ermeni Dağlan ile Domaniç’i yaylak, Söğüt ve yanındaki ovayı kışlak olarak Ertuğrul Bey’e armağan eder. Böylece Kayı’nın bir kolu Anadolu Selçuklu Devleti’nin bir uç beyliği olarak Anadolu’da faaliyete başlar.
Söğüt’ün etrafı ateş çemberidir. En yakın komşuları Bizans tekfurları. Mümkün olduğunca barış içinde yıllar gelip geçer.
1258 yılına gelindiğinde Ertuğrul Bey’in üçüncü oğlu Osman dünyaya geldi. Otlar yeşerdi soldu, atlar kulunladı defalarca, keçiler koyunlar kuzuladı tekrar tekrar Osman delikanlı oldu. “Osmancık” dediler, “Kara Osman” dediler hep sevdiler. Kabına sığamayan yerinde duramayan Osman sık sık gezintiye çıkıyordu. Bu gezilerinden birinde Şeyh Edebali’nin kızı Mal Hatun’u görüp vuruldu. Şeyh’in evinde gördüğü rüyayı evsahibine anlattı ve o da yorumunu yaptı. Şeyh, Osman’ın kızıyla evlenip evlatlar yetiştireceğini ve nesillerinin bir cihan devleti kuracağını müjdeledi.
Aradan yıllar geçip Ertuğrul Bey yaşlandı ve görevini oğullarından birine devretmeye karar verdi. Silah arkadaşları ile beraber konuşup kendi isteği olan Osman üzerinde karar kıldılar. Bu karardan Osman’ın ağabeyleri Gündüz ve Savcı beylerde memnun oldular.
Böylelikle küçük beylik, kardeşlerin en küçüğü Osman Bey’e devredildi…

OSMAN GAZİ
(1299–1326)
01-Sultan Osman Gazi

Gazi’lik sıfatı sonradan verilmiş olsa da, milletimiz onu böyle bilir diğer hitap şekilleri iğreti kalır, onun için daha ziyade Osman Gazi demeye çalışılacak. Osman Gazi’nin fizikî özelliklerini anlatanlar “Uzuna yakın orta boylu, geniş göğüslü, yuvarlak çehreli, değirmi sakallı, bedenî yapısı ata binmeye elverişli, kolları uzun”du diyorlar. Daha da uzayan bu tarifte Peygamber Efendimize benzetilme merakı görülüyor.
Babası gibi Osman Gazi de Selçuklu Sultanı’na bağlılıkta kusur göstermedi. Diğer Beylikler zaman zaman Selçuk Sultanı’na müşkilat çıkartırken, o sadece Tekfurlarla ve Bizansla uğraşmayı yeğledi. Babası Ertuğrul Bey 1281’de öldü; aynı sene Orhan Gazi dünyaya geldi. Ve Osman Gazi babasının emanetçisi gibi yürüttüğü Beyliğin asıl sahibi oldu.
Ertuğrul Bey’in oğluna bıraktığı miras, bilinen yayla ve kışlık mekânlar ve emsalsiz silah arkadaşlarıdır. Bunlardan bazıları Konur Alp, Aykut Alp, Samsa Çavuş, Akça Koca, Gazi Abdurrahman gibi hâlâ hafızalarda yaşayan kahramanlardır.
Osman Gazi, arkadaşlarıyla beraber etrafa güven saçıyordu. Etraf ve beyliklerine yayılan iyi namı, oralardan küme küme inşaların Söğüt’e akmasını sağladı. Gelenler de Kayı Boyu mensuplarıydı. Değişik bölgelere yerleştirilmişlerdi. Şimdi birlik temin ediliyordu. Bundan sonra Osman Gazî’nin nâmı yayılacak, insanların geçim seviyesi yükselecek, sıkıntı içinde çırpınan nice cengâver ve ailesi koşup gelecek…
Olur olmaz kavga yapılacak diye bir-şey yok. Asıl amaç etraf tekfurlarıyla da iyi münasebetler içinde yaşamaktır. Osman Gazi’ye şu sözü söylerken hedefini çizmiştir. “Davamız kuru cihangirlik davası değildir.” Bu söze uygun hareket düsturudur. Osman Gazi’nin, görelim hâline bırakılacak mı?

İnegöl Tekfuru İle İlk Kavga

Ertuğrul Gazi zamanında başlatılan ve mecburen sürdürülen bir gelenek vardı. Her yaz yaylaya çıkılır, orada yağ, peynir, bal, reçel yani bütün yiyecekler hazırlanır. Çadırların hepsi boşaldığı için küçük yurtları korumasız kalırdı. Ellerindeki eşyaları yaylaya kadar götürmek zahmetli, olduğu yerde bırakmak tehlikeli idi. Bilecik Tekfuru’yla anlaşmışlar, eşyaları öküz arabalarına yüklenip, kadınlar tarafından kaleye gönderilirdi. Aylarca Bilecik Kalesi’nde muhafaza edilen eşyaların hatırına, dönüşte, yaylada hazırlanan kışlık nevalelerden hediyeler getirilirdi. Böylece iki taraf da durumdan kârlı çıkmış sayılırdı.
Fakat bu yayla yolculuklarında İnegöl Tekfuru’yla vuruşmalar oluyordu. İki tarafın da zararına olan geçimsizliğin çaresi bulunamıyordu. Osman Gazi aşiretini yaşatmak zorunda olduğu için vazifesini yapıyor, Tekfur yarınların korkusuyla, şimdiden tedbirli olmak istiyordu. O anlamış ki bu işin sonu kendisi için hayra alâmet değil. Hırçınlığı ondan.

Ermeni Derbendi Savaşı

İnegöl Tekfuru Aya Nikola komşu Tekfurları yanma çağırdı, “Şu Türkler’in hayatına bir son verelim; sana yardımcı olur; eğer bunlar böyle gelişirse bizim sonumuz yalandır” dedi. Hepsi anlaştılar Osman Gazi ve adamları tuzağa düşürülecekti. Bilecik Tekfuru Osman Gazi’nin mertliğini, yiğitliğini, dürüstlüğünü takdir ederdi, böyle bir hileye getirilmesine gönlü razı olmadı. Vaziyeti bildirmeyi vazife sayan Tekfur Söğüd’e kadar gelip tuzağı anlattı.
Osman Gazi için İnegöl Hisan’nı zaptetmek şart oldu fakat bu sefer de Tekfur vaziyetten haberdar edilmişti. Kurulan plandan vazgeçildi. Ermenibeli denilen yerde iki tarafın karşılaşması, orada savaşılması kaderde varmış. Çarpışma kanlı geçti. Osman Gazi’nin yeğeni Bay Koca da şehitler arasmdaydı. Onun ölümüne çok fazla üzüldü. İntikam duygusuna kapıldı.

Kulaca Hisarın Fethi (1285)
Osman Gazi birkaç gün aradan sonra Kulaca Hisarı basarak ahalisini testi aldı. Maiyetinde 300 kişi bulunuyordu. İlk fetih sayılan bu hareket bütün Tekfurlar’ın korkusuna sebep oldu.

İkizce Zaferi (1286)
Osman Bey’e karşı tedbir al Tekfurlar için bir görev olmuştu, Bilecik’le İnegöl arasında bulunan İl mevkiinde yapılan vuruşmada müttefik Tekfur orduları kumandanı öldürüldü fakat, burada da Savcı Bey şehit verildi. Kazanılan zafer yine matemli oldu.

Karaca Hisar’ın Fethi (1288)
Yapılan savaş bir başka savaşır tohumunu atıyordu. Sırada Karaca Hisar var. “Burada gayet büyük bir savaş oldu. Osman Gazi önceki çarpışmalarda, önce yeğenini sonra da ağabeyini kaybetmişti. Karaca Hisar’da Kumandan Kalanoz kâfirinin öldürüldüğünü söylediler; o “O itin karnım yarın, bir yeri eşin it gömün” dedi. Her ne dediyse yaptılar yerin adı İteşeni kaldı.”
Osman Gazi zamanını, en yakın tarih kitaplarından okurken gerçekliği tartışılan vak’alara rastlanıyor. Bize hikaye gibi gelen bazı olaylar, daha çok klasik tarihçiler tarafından nakledilmekte Aşıkpaşaoğlu, Solakzâde ve Cihannüma en garip olaylarla doludur. Şimdi nakl çalışacağımız hikâyenin yazan Mehn Neşrî’dir. Kitabını yazdığı tarih 1492. Şöyle diyor Cihannüma yazan Neşri:
“Osman Gazi, Eskişehir’de Ilıca yöresinde pazar kurdurup, etrafın kafiri hafta pazarına gelip ihtiyaçlarını görürlerdi. Germiyan halkından dahi kimesneler gelürdü. Bir defasında Bilecikten pazara kâfirler gelüp yükle bardak getürmüşlerdi. Ve hem Germiyanlı dahi gelmişti. Ve bu Gerrniyanlının birisi bunların bardagun alup hakkın virmeyüb, ol kafir dahi gelüp Osman’a şikayet itti. Osman Gazi ol Germiyan Türküni getürdüb muhkem laf idüb kafirlerim hakkını alıvirdi. Ve dahi yasak idüb çağırtdı kim, kimesne Bilecik keferesine zulm itmiye, şol kadar adi gösterdi ki, hatta Bilecik keferesinin avretleri dahi pazara gelüb pazarlığın kendüler idüb giderdi.”
Germiyan Oğullan Beyliği, Merkezi Kütahya’da olan, Bizans ile zaman za¬man savaşan kuvvetli bir Türk birliği idi. Osman Gazi’nin aşiretinden çok kuvvet¬liydi. Devlet teşkilâtı Osman Gazi’den daha önce gelişmişti.
Yine, bir pazardı. Germiyandan bir kişi Osman Gazi’ye gelip “Pazarın bacını bana satın” diyor. Osman Gazi, “Bac ne olur” diye sorunca, cevap: “pazara her kim yük getürse, andan akça alayım”dır. Neşri Tarihi’nden aynen aktarıyorum.
“Osman Gazi eytdi: bire kişi, bu pazara gelenlerde alımun mı var ki bunlardan akça alursun”
Ol kişi eytdi: bu âdetdür. Her vilayette vardır ki, pâdişâh içün her yükden akça alurlar.”
Osman eytdi: “bu Tanrı buyruğumudur ve peygamber kavlimidür, yoksa bunu her ilün pâdişâhı kendü mi ihdas ider?” didi.
Ol kişi eytdi. “Evvelden (beri) türe-i sultânidür.”
Osman Gazi gazaba gelüb eytdi: “yöri ayruk bu arada turma ki sana ziyanım tokınur. Bir kişi ki, malım kendü eliyle kesb itmiş ola, bana ne borcu var ki raygân akça vire.”
Bu sözü Osman Gazi’den halayık işidecek eytdiler. “Ey Han size dahi gerekmezse, bu pazarı bekleyenlere adetdür. Kim bir nesnecik virürler, ta ki bunların dahi emekleri zayi olmıya.” Eytdi: “Çünki öyle dirsiz, her kişi ki bir yükü sata, iki akça virsin. Eğer satmaya, hiç nesne virmesün. Ve dahi her kime bir timar virem, biri o timaru anun elinden bilâ-sebeb almıyalar. Ol kişi ölicek oğlına virsünler. Eğer oğlan kiçirek olursa hizmetkârları sefer vaktinde sefere varalar, tâ oğlan sefere yarayınca. Eğer bu kanunı her kim bozsa, ya benüm neslüme bir gayrı kanun öğretse Allah Teâlâ anun dinin ve dünyasını bozsun” didi.”
Yine eski kitaplardan biri Osman Gazi’nin Karaca Hisarı fethinden sonrasını şöyle anlatıyor:
“Osman Gazi Karaca Hisarı alınca, şehrin evleri boş kaldı. Germiyan ülkesinden ve başka yerlerden hayli adamlar geldi. Osman Gazi’den ev istediler. Osman Gazi de verdi. Az zamanda mamur oldu. Birçok kiliseleri de cami yaptılar Pazar da kurdular. Halk toplanıp “Cuma namazı kılalım ve bir kadı isteyelim” dediler. Dursun Fakı derler bir aziz kişi vardı. O halka imamlık ederdi. Hallerini ona söylediler. O da gelip Osman Gazi’nin kayınatası Edebâli’ye söyledi. Daha söz bitmeden Osman Gazi geldi. Sorup isteklerini bildi. “Size ne lazımsa onu yapın” dedi. Dursun Fakı: “Hânım! Sultandan izin gerektir” dedi. Osman Gazi dedi ki: “Bu şehri ben kılıcımla aldım. Bunda sultanın ne dahli var ki, ondan izin alayım! Ona sultanlık veren Allah bana da gaza ile hanlık verdi. Eğer minneti şu sancak ise ben kendim dahi sancak kaldırıp kâfirlerle uğraştım. Eğer O, ben Selçuk Hanedanındanım derse, ben de Gökalp oğluyum derim. Eğer bu ülkeye ben ondan önce geldim derse, Süleymanşah dedem de ondan evvel geldi.”
“Halk razı oldu. Kadılığı ve hatipliği Dursun Fakı’ya verdi. Cuma hutbesi ili önce Karaca Hisarda okundu. Bayranm namazını orada kıldılar. Bunun tarihi Eylül 1299’dur.”

Kuruluş 1299
Bu anlatılanlar bağımsızlık alâmetidir. Bir şahsın kendi adına hutbe okutması, bir başkasına bağlı olmadığı manasına gelir. Osman Gazi artık kendi kendinin Bey’idir.

Orhan Gazi ile Nilüfer Hatun’un Evlenmeleri (1298)

Bilecik Tekfuru Yarhisar Tekfuru’nun kızıyla evlenecekti. Osman Gazi’yi düğüne davet ettiler. Amaçları, komşuluk hatırı değil, tuzağa düşürüp Osman Gazi’ye suikast düzenlemekti. Harmankaya Tekfuru Osman Gazi’yi seven biri olarak, diğer Tekfurların hilesinden haberdardı ve uyarısını yaptı. Tuzağa karşı tedbir alındı. Kendisini davet etmekle görevli olan Köse Mihâl’e teşekkür eden Osman Gazi, düğün sahiplerine bir sürü koyun gönderdi. Bu düğün hediyesiydi fakat önemli bir şey olduğunu belirten Osman Gazi Köse Mihâl’e:
“Bunu kardeşim hizmet edenlere yedirsin. İnşaallah ben geldiğim vakit hediyemi getiririm. Eğer kardeşime lâyık hediyem yoksa da, bize lâyık olanı hazırladım.” diyerek sürprizini ima eder ama Tekfur’un anlaması tabiî ki mümkün değildir. Osman Gazi davetçiliğinden dolayı Mihâl Bey’e pek çok hediyeler verdikten sonra, Tekfur’a haberci olarak gönderirken; “Mihâl Beğ! Git, kardeşime benden çok selam et. İşte şimdi bizde yaylaya göçüyoruz. Kaynanam ve hatunum dahi kardeşimin anası ile tanışmak isterler. Kardeşim de bilir ki, Germiyanoğlu bizimle ne haldedir. Yine kerem etsin. Daima zahmetimizi çeke gelmişlerdir. Bu yıl dahi çeksinler. Anamın ve benim eşyalarımızı Hisara gönderelim.”
Osman Gazi’nin haberi Tekfura bildirilir. Tekfur çok sevinir. Osman Gazi’nin dileğini candan kabul eder. Mihâl’i yine gönderir. Osman Gazi’nin gelmesi için bir gün kararlaştırılır ve Osman Gazi: “Bilecik dar yerdir, düğünü orada yapmasm. Çakır Pınarı’nda yapsın.” der.
Tekfur, Osman Gazi’nin teklifine uyup düğünü Çakır Pınarı’nda yapmaya hazırlandı. Kararlaştırıldığı gün Osman Gazi öküzlerini yükledi. Her zaman öküz ileten kadınlara verdi. Keçelerin arasına bir hayli adamlar sardılar. Sürdüler. Akşam karanlığında hisara girdiler. Bir iki katar öküz girince, keçe yüklerinden adamlarla yalın kılıçlar döküldü. Kapıcıları paraladılar. Hisarda az adam kalmıştı. Çoğu gitmişlerdi. Hisar fetholundu.
“Bu tarafta, bakalım Osman Gazi neyledi. Bir nice gazileri baş bezleriyle kadın kılığına koydu. Tekfura haber gönderdi: “Bunlan ayrıca bir yerde oturtsunlar ki, kadınlarımız orada ki tekfurları görüp utanmasınlar” dedi. Tekfur bu söze gayet sevindi. “Türkün kadını erkeği elime girdi” dedi.
“Yer hazırladılar. Osman Gazi öküzleri getirenlerle söz etmişti: Onlar hisara girdiği vakit Osman Gazi de tekfuru gelecekti. Akşamleyin geldi. Yani kadınlarını aşikâra getirmediler. Tekfur dahi karşıladı. Büyük saygı ile oturttu.”
“Tekfur odasına varmadan Osman Gazi atına bindi. Mihâl dahi bindi. “Hay! Türk kaçtı” dediler. Tekfur sarhoşça idi. Ata binip o dahi Türkün ardına düştü. Osman Gazi geldi. Kaldınk derler bir dere vardır. Bilecik’e yakın yerdedir. Orada durdu. Tekfur dahi oraya varınca boğazı ele verdi. Osman Gazi Tekfurun başını kestirdi. Döndü.
“Sabahleyin Yar Hisar’a indi. Tekfurunu tuttu. Gelini de tuttular. Düğüne gelen halkın ekserisini esir ettiler. Çabucak Durgut Alp’i İnegöl’e saldılar ki, İnegöl tekfuru olan Aynikola işitip kaçmasın. Durgut Alp gidip İnegöl’ü çevirdi. Osman Gazi ne aldıysa Bileciğe getirdi. Ne lazımsa yaptı. Oradan İnegöl’e gelip yağma etti. Gaziler yağmayı işitince hisara doldular. Tekfurunu parça parça ettiler. Çünkü çok Müslümann kırılıp şehid olmasına bu kâfir sebep olmuştu.” (A.P., s. 22-23-24 sene 1298)
Tekfur hile düşünüyordu, oldu. Mihâl Beyi’n yardımı, uyarısı ile kurduğu tuzak boşa çıktı ve kendisi Osman Bey’in tuzağına düşmekten kurtulamadı. Tekfur her şeyinden olurken, Osman Bey düğünü manâsız kılmadı, güzel gelini oğlu Orhan’a nikâhlayıp kendisine gelin etti ve bu güzel gelin Nilüfer adı ile Süleyman Paşa ve Murad Hüdavendigar gibi iki yiğit doğurdu.

İnegöl Kalesi’nin Fethi (1298)

Tekfurlar birleşerek Osman Gazi’yi ortadan kaldırmaya çalışırken, onların eline fırsat vermemek gerekiyordu. Turgut Alp’i İnegöl muhasarasına gönderdi, arkasından kendi gitti. Kalenin alınmasında üstün gayreti görülen Turgut Alp Osman Gazi’yi çok sevindirdi. Oraya Turgut ili adı verildi. (Bugünkü Turgutlu)

Selçuklu Devletinin Çöküşü (1299)
Osman Gazi’nin bağımsızlığını hutbe okutarak ilan ettiğini söylemiştik. O bir görüştü. Şimdi bir diğer görüşü takdim ediyoruz. Bu tarihi Osmanlı Devleti’nin kuruluşu zamanı sayanların tezleri şöyle:
Konya’daki Selçuk Devleti İlhanlı hükümdarı Gazan Han tarafından çökertildi. Alâaddin Keykubat esir düşmüş Selçuklu askerlerinin her biri bir tarafa dağılıyordu. Bunlardan Osman Gazi’ye sığınıp, onun yanında savaşmak isteyenler bir hayli fazla idi. Savaşçı askerlerin yanı sıra tecrübeli devlet adamları ve idareciler de Osman Gazi’ye sığınmışlar, böylece Osman Gâzi’nin gücü birden artıvermişti. Dünya hâli, ne zaman ne olacağı bilinemiyor. “Daha dün” denecek kadar kısa bir zaman önce, Ertuğrul Bey’e yurtluk bahşeden devletin Sultanı esir olmuş, askeri, devleti dağılmış, şimdi Selçuklu’nun askerleri Ertuğrul’un oğlunun devletini güçlendirmek için ter dökecektiler… Bu dönemi M. Tayyib Gökbilgin’in İslâm Ansiklopedisi’ne yazdığı makaleden istifade ederek anlatmaya çalışıyoruz:
Osman Bey’in istiklâlim ilân ettiği, bizim devletimizin kuruluş tarihi olarak kutladığımız 1299 senesindeyiz. Daha önceki devir kapanmıştır artık. Osman Gazi daha büyük mesuliyetin yükü altında, kırk bir yaşında sakalı aklarla dolu bir koca, oğlu Orhan Bey civan bir delikanlıdır…
Osman Gazi ve beyleri Moğolların ne yapacağım bilemeden merakla bekliyorlar. Azalmış gücüne rağmen, yinede danışma mercii olan Selçuk devleti bu coğrafyada umumi Türklüğü temsil ediyordu. Şimdi o ocak sönmüş, yeni bir ocak daha gür bir ateşle yanmak görevinde, o ateşin yalazlanması Osman Gazi’nin nefesinden bekleniyor.
Osman Gazi, gazilerin ve beylerin yeni vazifelerini tanzim işiyle uğraşıp, her birini daha ağır mesuliyetlerle tayin etti. Her kaleye bir komutan ve yerleşim merkezlerine kadılar yerleştirdi.
Dünyanın diğer taraflarında da kaynaşmalar eksik değil. Çeşitli sıkıntılar ile herkes şikâyet içinde yaşar idiyse de, Osman Gazi’nin düşmanı daha fazla, yükü daha ağırdı. Sonraki nesile güvenli bir yurt bırakabilmek için çok çaba sarfetmesi gerekiyor, sahip olmaya uğraştığı tarlanın azgın dikenlerini temizlemek kolay olacağa benzemiyordu. Bu azgın dikenler bir sürü Bizans Tekfuru, onların da arkasında koskocaman bir Bizans devleti idi.

(Yar) Yund Hisar’ın Fethi (1301)
Osman Gazi 1301 senesinde Bizans’a bağlı Yund Hisarı aldı. Bir yeri almaktan, fethetmekten daha zor olan mesele onu elde tutabilmekti. İyi komutanlarını fethedilen yerlerin idaresiyle görevlendirirken, oğlu Orhan Bey’e Karaca Hisar ve etrafını, ağabeyi Gündüz Bey’e Eskişehir’i, Aykut Alp’e İnönü’nü, Hasan Alp’e Yar Hisar (Yund Hisar) ve etrafını, Turgut Alp’e İnegöl’ü vererek onları oralardan sorumlu tuttu.

Yenişehir’in Merkez Yapılması (1301)

Küçük küçük olsa da birçok kalenin fethi Osman Bey’in Beyliği’ni büyütmekteydi. İlk gözağrısı, ilk vatan Söğüt, Beyliğin yönetimi için uygun olmaktan çıktı, yeni bir merkez lüzumu hâsıl oldu. Yenişehir şimdilik idare merkezi olarak kabul edildi. Bundan sonra bütün geçim ve büyüme planlarının yapılacağı yer Yenişehir’dir.

prü Hisar’ın Fethi (1302)

Sene 1302 olduğunda Osman Gazi, güvenlik açısından fethini şart saydığı Köprü-Hisara hücumu plânladı. Amcası Dündar Bey’in karşı çıkmasına aldırmadan saldırıp, kaleyi fethetti. Anadolu’da bu olaylar yaşanırken Selçuk devletini yıkan İlhanlı hükümdarı Gazan Han Mısır’da Memlûklarla uğraşmaktaydı. Hayat, savaşmaktan ibaretti. Yüz sene sonra Timur’un söyleyeceği “Bu dünya iki kişiye az” sözü, Osman Gazi için Söğüt ve etrafı iki kişiye az olarak değiştirilebilirdi. Öyle olduğu içindir ki, savaşlar bitmiyordu. Ve Allah Osman Gazi’nin önüne zafer yollarını çok geniş açıyordu.
İlhanlı hükümdarı Gazan Han ölünce, yerine geçen Olcaytu gözünü Anadolu’ya dikmiş, Karamanoğullan Beyliği’ni cezalandırmıştı. Bursa Tekfuru Bizans’la görüşmeler yaparak bu işten karlı çıkmanın yollarını arıyordu. Tekfur, Osman Gazi ile savaşmayı göze alıp, büyük bir kuvvetle hücuma hazırlandı. Onlar da yarın kendilerine yönelecek bir Türk akınını, erkenden, daha çok kuvvetlenmeden bertaraf etmek istiyorlardı.
Fakat Osman Bey en harlı ateş çemberlerinden geçerek gelmiş bu günlere; pişmiş, yanmış, çok şeyler öğrenmiştir. Bizans tehlikesine karşı tedbirlidir. Gerekli yerlerde casuslar istihdam eden Osman Gazi Bizansın hazırlığını haber aldı ve ona göre askerini ayarladı. Koyun Hisarı önünde karşılaşan iki ordu arasında yaman bir savaş başladı. Düşmana göre daha az olan Türk askeri iyi savaşırken Osman Gazi’nin sevgili yeğeni şehit düştü; bu yeğen Gündüz Bey’in oğlu Aydoğdu’dur ve bu olay askerin moralinin bozulmasına sebeptir. Ancak, Osman Gâzi askerini galeyana getirmeyi, sonuçta savaşı kazanmayı bildi. Osman Gazi’ye, daha önce olduğu gibi bir yeğene mal olan bu savaşta pek çok Tekfur da öldürülmüştür.
Osman Gazi’nin her zaferi Bizansın temellerinden bir taş oynatmak gibidir. İmparator, geleceğini garantiye almak için çeşitli tedbirlere başvurma ihtiyacı duyuyordu. Hemşiresi Mariya’yı ilk önce Gazan Han’a nişanlamıştı, onun ölümünden sonra, yerine geçen Olcaytu’ya nişanlayıp, akrabalığı devam ettirmek istedi. Ne kadar desiseler kursa da, talih kuşu Osman Gazi’nin başının üstünde dönüyor, nişanlı Mariya’nın tehditleri Osman Gazi’ye hırs vermekten öte bir işe yaramıyordu. Bizans imparatorunun plânı, oyuna getirerek iki Türk devletini biri birine kırdırmaktı. Hiçbir işe gevşek davranmayan Osman Gazi Bizans imparatorluk merkezine yakın kaleleri fethetmeye devam etti. Bizans iyice titriyordu.

İznik’in Ablukası (1303)
Marmaracık Adası’nın Fethi

Bir patlamayla arzın genişlediği gibi, Osmanlı Beyliği de devamlı genişliyordu. Yapılan hiçbir iş macera olsun diye değildi, gerektiği için yapılıyordu. Yaşanan zamanın icabına göre hareket etmek ancak böyle oluyordu. İznik bu düşünceyle muhasara edildi. Marmaracık Adası bu günlerde fethedildi. Yenişehir güvenliğe alındı.

Tekfurların İttifakı Birçok Kale’nin Fethi (1306)
Bursa Tekfuru Osman Gazi’nin yakıcı nefesini ensesinde hissetmeye başladı. Bundan sonra hiç kimsenin tek başına karşı koyma gücü yoktu. Bursa, Atranos, Madenos, Kete ve Kestel Tekfurları bir toplantı yaptı. Anlaşma sonucu beraberce Osman Gazi’ye karşı savaşa çıktılar.
“Dinbaz Zaferi” adıyla Osman Gazi hanesine yazılan savaş Tekfurlara büyük kayıplar verdirdi. Kestel ve Madenos Tekfurlan’nın maktul düştüğü bu savaşla Kestel, Kete ve Ulubat Kaleleri fethedildi.
Bugün yaşayan bunlardan Kete Tekfuru esir alınıp kendi kalesi önünde idam edildi. Rivayete göre de savaştan sonra ilk Osmanlı-yabancı mukavelesi yapıldı. Buna göre Osman Gazi Ulubat Köprüsü’nü geçmeme sözü verdi. (İ.H.D.)

Köse Mihâl’in Müslüman Oluşu (1313)
Yıl 1313’e geldiğinde Gaziler toplanıp, Osman Bey’e hitaben:
“Ey! Gazi Han, elhamdülillah düşman mağlup ve makhur oldu, bundan sonra vakit kaybedip, hareketsiz kalmak size yakışmaz, her veçhile gazaya meşgul olmanız mâkul ve münâsiptir” diyerek, teşviklerde bulundular. Buna karşılık Osman Bey “Evvela Köse Mihâl’i davet edelim, İslâmı kabul etsin; eğer Müslüman olursa hoş, her nereye derseniz varalım; eğer müslüman olmazsa, evvelâ onun memleketi Harman-Kayayı, etrafı ile birlikte, talan edelim.” dedikten sonra, Köse Mihâl çağırıldı, teklif iletildi: O memnuniyetle İslâmı kabul etti. Herkes çok memnundur. Hele de Osman Gazi; sevincini, Mihâl’e hediyeler verip boynuna sarılarak gösterdi. Osman Gazi can yoldaşı Köse Mihâl’in ayrı dinden oluşuna ne kadar üzülüyor idiyse şimdi de o derece memnun kalmıştı. Yaşlanan bedenine adeta gençliği yeniden geldi. Kendisini daha iyi hissetmeye başladı. Mihâl’e “hemen hil’at giydirdiler. Osman Gazi’nin oğlu Orhan’ın yanına verdiler. Karaca Hisarda ikisini beraber bıraktılar.” “Bir Gazi daha vardı. Saltuk Alp derlerdi. Onu da beraber koydular. Osman Gazi’nin bir oğlunu da anası ile birlikte Bilecikte bıraktılar.” (A.E)
Osman Gazi devraldığı bir avuç toprağı bir vatan yapmak için gecesini gündüzüne katıyor, etraftaki tekfurları teker teker mağlub ederek, halkına zulüm yapmadan itaati altına alıyordu. 1314 senesi geldiğinde büyük hedefe yürümek, Bursa şehrini fethetmek istiyor, onun çarelerini arıyordu. Fakat bazı şeyler arzu ile gayret ile olacak gibi değildir, birazda Allah’ın dilemesi lâzım: Bursa muhasara edilir ama çabalar netice vermez. O, Orhan’ı beklemektedir. Ezelden Bursa fethiyle nişanlanan Orhan Beydir, bunu Osman Gazi bilemez, gaip bilinemez ki. Bilseydi Osman Gazi oğlunun işine hiç el atar mıydı?
Bursa yerinde duradursun; yeni bir sıkıntı meydana gelmişti Osman Gazi için. Germiyan iline İlhanlı hükümdarının yerleştirdiği Çavdar aşireti biraz vahşicedir; Karaca Hisara saldırdılar, orada o gün pazar var. “Orhan Gazi’ye de haber etmişler ki, Tatar pazarı bastı. Orhan Gazi de Eskişehir’de at nallatıyormuş.”
“— Bu haberi işitince hemen ata binip sürdü. Dağlar arasında Oynaş Hisarı derler bir viranca hisar vardır. Tatarlarla orada buluştu. Göz açtırmadı. Tatarları yakaladı. Aldıklarını geri verdirdi. Hayli Tatarı tuttu. Karaca Hisara getirdi. Babası gelinceye kadar orada sakladı. Osman Gazi gelince Çavdaroğlunu getirdiler, Osman Gazi dedi ki; “Oğul! Bu zâlim komşudur. Hem de Müslümandır. Kendilerine, beğleriyle birlikte and verelim. Koyuverelim. Varsın memleketlerine gitsin” dedi. Öyle yaptılar. O zamandan ta Yıldırım zamanına kadar düşmanlık olmadı.” (A.E, s. 30)
Din gayretiyle beraber kan akrabalığı da Osman Gazi’nin Tatarlara acımasına yeter, onlar da sözlerinde durarak bir daha rahatsızlık vermezler.

Orhan Bey’in Vekil Tayin Edilmesi (1320)
Sene 1320. Osman Gazi artık iyice ihtiyarladı. Yaşı 62’yi bulmuştu. Hayatta iken oğlu Orhan Bey’i kendi yerine vekil tayin etti. Genişleyen toprağa, çoğalan nüfusa hükmetmek için Orhan Bey’in pişmesi lâzımdı ve yeni müesseseler kurulması, yeni idari şekillerin ihdas edilmesi gerekliydi. Müslim-Gayrimüslim hiç kimsenin yönetenlere beddua etmemesi lâzımdı; bu da yapılan her işin Allah’ın rızasına uygunluğuna bağlıydı ve Osman Gazi’nin bütün çabası bu istikametteydi. Yeni teşkilatlar ve müesseseler kurulurken görev verilen gazilerde bu özellikler aranıyordu. Konur Alp, Akça Koca, Samsa Çavuş uç beyi olarak tayin edilirlerken mesuliyetlerinin farkındaydılar. Zaten, o nesilden, vazife alan herkes kendilerini önemli işlerin adamı olarak görüyor, başarılı olmaya mecburiyetleri olduğunu da unutmuyorlardı. Atalarının çok uzaklardan göçtükleri, Anadolu’da yere sağlam basılması gerektiği, geriye dönüşün düşünülemeyecek kadar imkânsızlığı onlara da malûmdu.

Mudanya’nın Fethi (1321)
Gemlik Seferi

Orhan Bey babasının emriyle Mudanya üzerine yürüdü. Kısa zamanda kale fethedildi. Sıra; Gemlik Seferi’ndeydi. Gemlik Seferi’ne kumandan olan kişinin Kara Timurtaş Bey olduğu söylense de İsmail Hami Danişmend’e göre ihtimal dışıdır. Kara Ali Bey olması lâzımdır.

Trakya Akını
1310 senesinde Osman Gazi’nin Rodos Seferi’nden bahseden yabancı kaynaklar mevcutsa da, yerli hiçbir kayıtta böyle bir olay yoktur. (İ.H.D.) Bunu böyle sayarsak, şimdi bahsedeceğimiz hâdise Osmanlı askerinin dışarıya açılan, deniz aşırı giden ilk akımdır. Bu alanda birçok Bizans şehri tahrip ve yağma edilmiş, dolayısıyla Bizans için iktisadi buhran baş göstermiştir. Bir de, bu akının ons ekiz ay sürdüğü düşünülürse işin ciddiyeti daha iyi anlaşılır.

Karamürsel’in Fethi (1324)
İzmit Körfezi’nde şirin bir kasaba. Bizans’ın burnunun dibi. Adı Prenetos. Karamürsel Bey ve arkadaşları tarafından fethedilip, kahramanın adını almıştır. Hâlâ o adı taşımaktadır.

Bursa’nın Fethi (1326)
Osman Gazi fethedemediği Bursa’nın hayaliyle günlerini hüzünlendiriyordu. Etrafına yerleşen adamları Ak-Timur’la Balabancık Bursa’yı, Bursalıları bunaltmıştı. On senedir ablukaya dayanan şehirde çeşitli sıkıntılar, hele de açlık çekilemez dereceye gelmişti. Bursa’nın düşmesi yaklaşıyordu. Lâkin Osman Gazi’nin ihtiyar vücudundan takat uzaklaşmaktaydı; savaşa gidecek hali yoktu; ihtiyarlık hastalıkla sarmaş dolaş olunca Osman Gazi yatağa düştü.
Fetih vazifesi, fatih alma sırası Orhan Beydedir. Bu ulu vazifeye o koşar Bursa fethedilir. (1326) Orhan Bey, şehre ilk girecek şahsın bir ulu kişi olmasını isteyince Ahi Şemseddin zade Ahi Hasan öne geçer, kendisi onun arkasında şehre girerler. Camiye çevrilen bir manastırda Cuma namazı kılınır.

Osman Gazi’nin Edebâli’nin ve Mal Hatun’un Ölümleri
Tarihler kat’i olmamakla beraber, üçünün de 1326’da öldüğü sanılıyor. Önce Edebâli, sonra Mal Hatun ve daha sonra da Osman Gazi. Edebâli’nin 120 yaşına değdiği söyleniyor ki 45 yaşında torunu olan insan için fazla sayılmaz. Bir büyük şahsiyet olması imânî gücüyle Osman Gazi’yi desteklemesi Beyliğe çok şey kazandırmıştır. Elbette hem hanımını hem de kaynatasını kısa aralıklarla kaybeden Osman Gazi çok üzülmüştü.
Osman Gazi hastadır, yataktadır. Aklı Bursa’da. Müjde beklemekte Osman Gazi. Azrailin de acelesi var. Müjde gelir. Osman Gazi’nin başucunda Orhan Bey, Turgut Alp, Saltuk Alp, Şeyh Ahi Şemşeddin, Ahi Hasan, Çandarlı Mevlana Halil, Kara Oğlan…
Vasiyete bakalım! “Birinci vasiyetim gaza ve cihad işini devam ettirmeniz ve İslâmın kuvvetlenmesine çalışmanızdır. Livâ-i şerifi yüksek tutunuz, daima İslama hizmetten geri kalmayınız.” Daha sonra Orhan Bey’e hitaben “Oğlum işte ben ölüyorum, fakat müteessir değilim; çünkü senin gibi bir halef bırakıyorum; adil ol, merhametli ol, iyi adam ol; bütün reayayı (elinin altında bulunanları) eşit olarak himaye et. İslâm dinini yaymaya gayret et; yeryüzünde hükümdarların vazifesi budur. Ancak bu suretle Tanrı’nın lûtfuna nail olursun. Bilmediklerini ulemaya danış. Bir şeyi iyice bilmeden hareket etme. Sana mûtî olanları hoş tut. Beni Bursa da Gümüşlü kubbeye defnet…”
Osman Gazi, ebediyyen anılacak bir isim olarak gözlerini yumduğu dünyaya, pek çok köşesini mamur edecek bir soy bırakıyor; onun soyu altı yüz seneden fazla, milyonlarca kilometre karede milyonlarca inşam huzur içinde yaşatıyor. Osman Gazi’nin geride bıraktığı özel eşyaları da tam bir devlet adamına yakışacak ağırlıktadır.
Denizli bezinden yapılmış sarıklık bez, at için zırh takımı, bir tuzluk, bir kaşıklık, bir çift çizme, Alaşehir dokumasından kırmızı renkli sancaklar, bir kılıç, bir tirkeş, bir mızrak, bir kaç at, misafirlere ikram için beslediği üç sürü koyun. Bunlardan başka iri taneli bir tesbih ile Selçuklu sultanının gönderdiği davulun kasnağı… hepsi bu….

Arkasından ağlayanlar gerçek ağlıyorlar; gözyaşları yüreklerinin yanıklığıyla süzülüyordu yanaklarına… Bir zamanların Osmancığı, Kara Osman’ı daha sonra Osman Bey olmuş, Osman Gazi olmuştu; şimdi de merhum. Obası değil artık devleti ondan mahrum kalmıştı. 68–69 yaşındaydı diyenler de var; 72 olduğunu diyenler de. O giderken Söğüt’ün kökü sağlam, dalları gümrah yeşeriyordu; ama her şey, herkes derin yas içerisindeydi. Osman Gazi’ye babası Ertuğrul Bey’den 4.0 km kare toprak kalmıştı. 43 senede üç buçuğa katlayarak oğlu Orhan Bey’e 16.000 km karelik bir vatan teslim etti. Bundan sonra yol Orhan Gazi’nin, devir onun, devlet onun.

Küçük bir yorum:
Osman Gazi’nin şahsiyeti ve takip ettiği fikirle oynadığı rol henüz tam anlaşılamamıştır. Hatta fetihleri, gelişigüzel Tekfur kaleleri almak gibi gösterilmiştir. Hâlbuki tarihî bir harita üzerinde takip edilmekle görülecektir ki, her hareket bir plan dairesinde atılmış adımdan ibarettir. Anadolu’da daha eski ve daha kuvvetli Türk Beylikleri varken, hiç birisi kendisine büyüme imkânı sunacak ilk atılımları yapamamıştır. Daha sonra devamlı genişleyen Devlet Osman Gazi’ye çok şey borçludur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.