Türk – İslam Devletlerinde Merkez Teşkilatı

2. Merkez Teşkilatı

İlk Türk-İslam devletlerinde merkezî yönetim, hükümdar, saray ve hükümetten oluşmaktadır.

“Babası bey ise oğul da bey doğar; o da babaları gibi bey olur.”

(Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig).

“Tanrı’nın devlet güneşini Türk burçlarından doğdurmuş olduğunu ve onların mülkleri üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş bulunduğunu gördüm. Tanrı onlara Türk adını verdi ve onları yeryüzüne hükümdar yaptı. Zamanımızın hakanlarını onlardan çıkardı; dünya milletlerinin idare dizginlerini onların eline verdi; kendilerini hak üzere kuvvetlendirdi.” (Kaşgarlı Mahmud, Divan-ı Lügat’it Türk).
“Aç görsem doyurdum, yalıncak görsem donattım, tepe gibi et yığdırdım; göl gibi kımız sağdırdım.”

(Dede Korkut Hikâyeleri).

Yukarıdaki tabloda Türk-İslam kaynaklarına ait alıntılar vardır. Bu alıntılardan yola çıkarak Türk-İslam devletlerinde İslamiyet öncesi Türklere ait hangi özelliklerin devam ettiğini karşılarına yazınız.

a. Hükümdar

İlk Türk devletlerindeki “kut” inancı Türkler İslamiyeti kabul ettikten sonra İslami bir anlam kazanarak “Allah’ın takdiri veya nasibi” olarak yorumlanmıştır. Kutun belli bir hanedana verildiği düşüncesi ise aynı şekliyle devam ettirilmiştir. Örneğin Timur, Oğuz Han soyundan gelmediği için han ya da sultan unvanı alamamış ve emir olarak kalmıştır. Bazen istisnai durumlara da rastlanmıştır. Memluklularda da kabiliyetli kişiler ordunun onayı ile sultanlığa yükselmiş ve ancak belli bir süreden sonra devamlı bir hanedan kurulabilmiştir.

Türk-İslam devletlerinde de ilk Türk devletlerinde olduğu gibi tahta geçme konusunda aynı şartlar geçerli olmuştur. Bu durum hanedanın erkek üyelerinin ülke içinde mücadelelerine yol açmıştır. Tahta kimin geçeceği konusunda değişen tek şey aile mensupları ve beylerin yerine zamanla devlet adamlarının etkili olmasıdır.

Türkiye Selçuklularında büyük şehzadenin tahta geçmesi geleneği kabul edilmişse de her zaman buna uyulmamıştır. Örneğin I. Gıyasettin Keyhüsrev ve İzzettin Kılıçaslan büyük şehzade olmadıkları hâlde hükümdar olmuşlardır. Türkiye Selçuklularında da tahta geçecek kişinin belirlenmesinde gelenek ya da sultanın vasiyetinden çok devlet adamları etkili olmuştur.

Türk-İslam devletlerinde hükümdar cesur, kahraman, akıllı ve bilge, halkı refah içinde yaşatan, hukuk yoluyla halkı adil idare edip birlik ve dirliği sağlayan, devleti emniyete alıp fetihler yapan, insan onurunu koruyan ve onlara eşit davranan biri olarak nitelendirilmiştir.

Türk-İslam devletlerinde de hükümdar geniş yetkilere sahipti. “Saray”, “hükümet”, “ordu” ve “adalet” olmak üzere dört müessesenin de başı olarak “yasama” (kanun yapma), “yürütme” (icra) ve “yargı” yetkilerini de kendi şahsında toplamıştır.

Sultanın belirli kurallar dâhilinde bildirdiği emirler, kanun hükmünde olup herkes itaat etmekle yükümlüdür. Ordulara kumanda etmek, vezirleri ve yüksek memurları tayin etmek hükümdarın yetki ve görevleri arasındadır. Ayrıca sultan “Divan-ı Mezalim”e de başkanlık yapar ve zulme uğrayan halkın doğrudan kendisine ulaşmasını sağlar.

Müslüman Türk hükümdarları, ilk Türk devletlerindeki hâkimiyet sembollerinin yanında yeni “unvan” ve “lakaplarla “hutbe” ve “hilat” gibi bazı maddi ve manevi unsurları hâkimiyet ve hükümdarlık sembolleri olarak kullanırlarken Karahanlı hükümdarları; ilk Türk devletlerindeki “ilig”, “hakan” ve “han” gibi unvanları devam ettirmiştir. Türk-İslam devletlerinde “sultan” unvanını ilk kez Gazneli Mahmut kullanmıştır.

İlk zamanlarda “melik” ve “emir” unvanlarını kullanan Selçuklu hükümdarları Melikşah ile birlikte “sultan-ı azam” (büyük sultan) unvanını almaya başladılar.

Hutbe: Cuma ve bayram namazları esnasında hükümdarın adının, unvan ve lakaplarının “hatip” tarafından zikredilerek kendisine dua edilmesidir.
Tıraz: Abbasi halifelerinin hükümdarlara gönderdikleri elbisedir.
Hilat: Abbasi halifeleri tarafından tıraz ile birlikte “külah, kemer, kılıç, at, eğer takımı, askerî mızıka, bayrak, para” gibi mal ve eşyaların hükümdara gönderilmesidir.
Prof. Dr. M. Altay KÖYMEN, Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi, C 3, s. H, 84 (Düzenlenmiştir.).

KUTADGU BİLİG’E GÖRE HÜKÜMDAR

Kün-Toğdı: İnsanlar arasında büyük, küçük, kötü, iyi bilgili, bilgisiz, fakir, zengin, akıllı, akılsız ve küstah olanlar vardır. Bey hangi özelliklere sahip olursa memleket düzene girer.

Öğdülmış: Bey beylikle doğar; görerek öğrenir ve böylece işlerin hangisinin daha iyi olduğunu bilir.

Kün-Toğdı: İşi yapan kendi vazifesini yapar; bunun kusur veya fazilet olduğunu gören takdir eder. Ben iş yapan insanım, sen ise onu gören insansın.

Öğdülmış: Bey ilk önce asil soydan gelmelidir; cesur, kahraman, kuvvetli, yürekli bilgili, akıllı ve uyanık olmalıdır. Bey tok gözlü, hayâ sahibi ve yumuşak tabiatlı olmalı, sözünde ve hareketinde açık davranmalıdır. Dili dürüst ve kalbi doğru olmalı ki halka faydalı olsun.

Bir memleketin bağı ve kilidi ihtiyatlık ve kanundur. Bey ihtiyatlı ise memleketini muhafaza eder. Doğru kanun koydu ise memleketini tanzim eder. Bey iki şey ile kendi beyliğini bozar. Bunlardan biri zulüm, biri ihmalkârlıktır.

Bey cesur, kahraman ve atılgan olmalıdır. Aslan köpeklere baş olursa köpeklerin her biri kendi karşısındakine aslan kesilir. Eğer aslanlara köpek baş olursa o aslanların hepsi köpek gibi olur.

Bey bir de şu beş şeyi kendinden uzak tutmalıdır. Acelecilik, cimrilik, hiddet, inatçılık ve şüphesiz, yalancılıktır.

Ey hükümdar, birçok memleketleri elde etmek istersen sağ elin ile kılıç sallar ve vururken sol elin ile mal dağıt ve ağzından çıkan sözler şekerden daha tatlı olsun. Beyler örf ve kanuna nasıl riayet ederlerse halk da onu örnek alır ve öyle davranır.

Memleketin temeli, sağlamlığı, halkın hakkı olan kanuna ve hizmette bulunanlara dağıtılan gümüşe bağlıdır. Kanun himayesinde halk sevinç içinde yaşamalı ve parayı görerek hizmet edenlerin de yüzleri gülmelidir. Bu iki zümre beyden memnun olursa memleketi ve idaresi düzene girer.

Yusuf Has Hacip, çev.: Reşit Rahmeti ARAT, Kutadgu Bilig, s. 147-160 (Düzenlenmiştir.).

Yukarıda Yusuf Has Hacip’in Kutadgu Bilig adlı eserinden alınmış bir metin bulunmaktadır. Bu metinden hareketle Türk-Islam devletlerinde hükümdarın özellikleriyle görev ve yetkilerini tespit ediniz.

b. Saray

Türk-İslam devletlerinde saray, hükümdar ve ailesinin oturduğu yer (harem), devletin de idare edildiği merkez (selamlık) ve aynı zamanda her çeşit memurun yetiştirildiği okul (enderun) konumundaydı. Bu yüzden saray, ordu ve hükümetle birlikte devletin en önemli üç temel unsurundan birisiydi.

Karahanlılarda saraya “kapu” denilirdi. Sarayın bu şekilde ifade edilmesi halkın nezdinde devlet kapısı olarak kabul edildiğini gösterirken devlet idaresindeki merkezî konumuna da vurgu yapmaktaydı. Karahanlılardaki bu anlayış Osmanlılarda da Babıali (yüksek kapı) kelimesi ile devam ettirildi. Selçuklularda ise saray “dergâh” ya da “bargâh” şeklinde adlandırıldı.

Türk-İslam devletlerinde sarayda hükümdarın resmî ve özel işlerinden sorumlu, doğrudan hükümdara bağlı birçok görevli bulunurdu. Güvenilir kişiler arasından seçilen bu görevlilerin büyük bir kısmı yüksek rütbeli subaylar olup emirlerinde de hizmetli bir grup yer alırdı. Bunlar içinde en önemlisi “hacipler”di. Haciplerin başında Karahanlılarda “tayangu” veya “uluğ hacip”, Selçuklularda “büyük hacip” unvanlı kişi bulunurdu. Büyük hacip, Selçuklu devlet teşkilatında protokol bakımından sultan ve vezirden sonra üçüncü sırayı alırdı. Sarayın her türlü işinden sorumlu olan büyük hacip, “gulam sistemi”ne göre sarayda yetişmiş yüksek rütbeli subaylar arasından belirlenirdi.

Saray Görevlileri

(Yay ayraç içindeki isimler Karahanlılara aittir.)

hares emîri Devlete ve hükümdara karşı suç işleyenleri yakalayıp cezalandırır.
vekil-i hâss Saraya ait bütün işlerle ilgilenir.
silahdâr Hükümdarın silahları ile ilgilenir.
abdâr Hükümdarın temizliği ile ilgilenir.
çaşnigîr Hükümdarın yiyecekleri ile ilgilenir.
şarabdâr

(idişçibaşı)

Ziyafetlerde içecekler ile ilgilenir.
câmedâr Hükümdar ve ailesinin elbiseleriyle ilgilenir.
candar Sarayı korumakla yükümlüdür.
alemdâr Savaşlarda bayrak ve sancağı taşır.
emîr-i ahur (ilbaşı) Atların bakım ve terbiyesi ile ilgilenir.
hânsâlâr (aşçı başı) Saray mutfağı ve hükümdarın sofrası ile ilgilenir.
emîr-i şikâr Hükümdarın av işlerini tertip ve tanzim eder.

Hükümdar ile halk ve hükümdar ile hükümet arasındaki ilişkileri düzenlemek, haksızlığa uğrayanları Divan-ı Mezalim’e çıkarmak, elçilerin her türlü işiyle ilgilenmek, törenlerde ve toplu kabullerde protokolü düzenlemek de görevleri arasındaydı.

c. Hükümet

Türk-İslam devletlerinde devlet yönetiminde hükümdardan sonra en etkili kişi vezirdi. Hükümdar adına devleti yöneten vezir; Karahanlılarda “yuğruş”, Gaznelilerde “hâce-i buzurg” unvanını taşırdı. Tayini bizzat hükümdar tarafından yapılan vezir, icraat ve faaliyetlerinde doğrudan doğruya ona karşı sorumluydu. Vezirlerin kendilerine ait divanları da bulunur ve buna “vezirlik divanı” (divan-ı vezaret) adı verilirdi.

Karahanlılar, Gazneliler ve Selçuklularda devlet yönetiminde vezir önemli bir yere sahipti. Ancak Gaznelilerde vezir devlet yönetimiyle ilgili bütün konularla meşgul olmakla birlikte son karar hükümdara aitti. Hatta hükümdar isterse vezir tayin etmek zorunda değildi.

Selçuklularda vezirler bilgi ve kültür bakımından iyi yetişmiş kimseler arasından seçilirdi. Sultanın en büyük yardımcısı sıfatıyla bütün memleket işlerinden sorumlu olan vezir, geniş yetkilere sahipti. Vezirlik divanından da tıpkı hükümdar gibi fermanlar çıkarır; tayinler yapar ve gerektiği zaman azillerde bulunurdu. Savaş zamanlarında da hükümdarla birlikte savaşlara katılırdı.

KUTADGU BILIG’E GÖRE VEZİR

“Vezir hükümdarın eli demektir. Onlar işlerini bu eller ile görürler. Beylerin yükünü yüklenen beyliğin temelini sağlamlaştıran vezirdir. Vezir iyi olursa bey rahat uyur. Beyden sonra hareket ve söz ile memlekete hükmeden insan vezirdir.”   Yusuf Has Hacip, çev.: Reşit Rahmeti ARAT, Kutadgu Bilig, s. 164.

Türk-İslam devletlerinde devlet meseleleri, konularına göre “divan” adı verilen dairelerde görüşülerek karara bağlanırdı. Divanlar bir araya gelerek “büyük divan”ı yani hükümeti meydana getirirdi. Vezir başkanlığında diğer divan başkanlarının oluşturduğu hükümette devlet idaresi ile ilgili alınan kararlar hükümdarın onayından geçtikten sonra uygulamaya konulurdu.

Karahanlılarda büyük divana “meclis-i âlî”, Selçuklular da ise “divan-ı saltanat” adı verilmiştir. Divan-ı saltanat devlet yönetiminde oldukça etkiliydi; sultanın kendi başına aldığı kararlar bile bu mecliste tartışılırdı. Gaznelilerde ise merkez teşkilatında beş ayrı divan bulunurdu.

Aşağıdaki tabloyu inceleyerek Karahanlı, Gazneli ve Selçuklularda aynı divanların olması hakkında neler söyleyebilirsiniz?

Karahanlılar Gazneliler Selçuklular
Divan-ı Âlî

Bugünkü anlamda hükümet (bakanlar kurulu)tir.

Vezirin başkanlığında devletle ilgili kararlar burada alınır.

Divan-ı Vezaret

Mali ve genel yönetim işleriyle ilgilenir, başkanı vezirdir.

Divan-ı Saltanat

Karahanlılardaki Divan-ı Âlî’­nin aynı özelliklerini taşır.

Divan-ı Tuğra

İç ve dış yazışmaları yönetir.

Divan-ı Risalet

Hükümdarın iç ve dış resmî yazışmalarını yapar. Başında sahib-i divan-ı risalet bulunur.

Divan-ı Tuğra

Başında bulunan görevli tuğraidir.

Divan-ı İstifa

Mali işlerle ilgilenir. Devletin gelir ve giderleri bu divanda tutulurdu. Başında bulunan devlet adamına agıcı denilirdi.

Divan-ı İşraf

Devletin iç haberleşme ve gizli haber alma işleri ile ilgilenirdi. Başında müşrif bulunur.

Divan-ı İstifa

Başında bulunan devlet adamına da müstevfî denir.

Divan-ı İşraf

Mali ve idari işleri kontrol ve teftiş eden divandır. Başında baş müşrif bulunur.

Divan-ı Vekâlet

Hükümdar ve ailesine ait mali işlerle ilgilenir. Başında vekîl-i has bulunur.

Divan-ı İşraf

Başında baş müşrif bulunur.

Divan-ı Arız

Askerî işlerle ilgilenir, başında emir-i arız bulunur.

tek devlette iki devlette üç devlette

Türkiye Selçuklularında da Büyük Selçuklu Devleti benzeri divan teşkilatı oluşturulmuştur. Büyük divan (divan-ı âlâ)da Büyük Selçuklulardaki divan üyeleri dışında naib-i saltanat (sultanın temsilcisi), emirü’l ümera (beylerbeyi), pervaneci (arazi işleri ile ilgilenir) gibi görevliler bulunurdu.

Divanın görevleri özetle şöyle idi: Divana gelen davaları karara bağlamak, dış işleriyle ilgili bürokratik işleri yürütmek, hükümdarın ve devletin maliyesini düzenlemek.

Bir yorum

  1. Paylaşım için yüreğiniz dert görmesin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.