Türkiye’de Bunalımlı Yıllar (1960-1983)

I. TÜRKİYE’DE BUNALIMLI YILLAR

(1960-1983)

1. Siyaset

Türkiye, 1950’de iktidara gelen Demokrat Parti ile ilk yıllarda birçok alanda büyük gelişme kaydetmişti. Ancak 1957’den itibaren ekonomide enflasyonist baskı hissedilmeye başlanmıştı. Ülkemizde demokrasinin tam olarak yerleşmemiş olması siyasi yaşamdaki hoşgörü eksikliği ve belirtilen ekonomik nedenler siyasi ortamı gerginleştirdi. Bu şartlar altında 27 Mayıs 1960 askerî müdahalesi gerçekleştirilerek DP iktidarına son verildi.

Demokrasimizin gelişimini kesintiye uğratan bu müdahale sonucunda anayasa yürürlükten kaldırılarak meclis kapatıldı. Cumhurbaşkanı, başbakan, pek çok bakan ve milletvekili yargılandı. Bu yargılama sonucunda Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan idam edildi (1961).

11 Nisan 1990 tarihinde kabul edilen kanunla, idam edilen bu devlet adamlarının itibarları iade edilmiş ve aynı kanun uyarınca naaşları kendileri için İstanbul’da yaptırılan anıt mezara devlet töreniyle defnedilmiştir.

Türk Silahlı Kuvvetleri adına ülke yönetimini üstlenen Millî Birlik Komitesi yeni anayasayı oluşturmak için Kurucu Meclis Kanunu’nu kabul etti. Siyasi partiler, barolar, basın, ticaret odaları temsilcileri, sendikalar ve gençlik kuruluşlarından seçilerek oluşturulan Kurucu Meclis üyeleri 6 Ocak 1961’de çalışmalarına başladı. Aynı zamanda siyasi partilerin faaliyetlerine de izin verildi. Millî Birlik Komitesi siyasi partilerin ilk genel seçimlere katılabilmeleri için 13 Şubat’a kadar kuruluş işlemlerini tamamlamış olmaları gerektiğini duyurdu. Bu açıklamadan sonra Türk siyasetine yeni siyasî partiler girmiş oldu. Kurucu Meclis tarafından hazırlanan yeni anayasa 9 Temmuz 1961’de yapılan halk oylaması sonucunda kabul edilerek yürürlüğe girdi.

15 Ekim 1961’de yapılan seçimlere Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Adalet Partisi (AP), Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP), Yeni Türkiye Partisi (YTP) katıldı.

1961 ANAYASASI’NA GÖRE YASAMA YETKİSİ

Madde 5- Yasama yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.

A. Türkiye Büyük Millet Meclisi

Madde 63- Türkiye Büyük Millet Meclisi, Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosundan kuruludur.

III. Millet Meclisi

Madde 67- Millet Meclisi, genel oyla seçilen dört yüz elli milletvekilinden kuruludur.

Madde 69- Millet Meclisi seçimleri dört yılda bir yapılır.

IV. Cumhuriyet Senatosu

Madde 70- Cumhuriyet Senatosu, genel oyla seçilen yüz elli üye ile Cumhurbaşkanınca seçilen on beş üyeden kuruludur.

Türkiye 1959’da Avrupa Top­luluğu Konseyine üye olmak için başvuruda bulunmuş, 1963’te Ankara Anlaşması imza­lanmıştır. Anlaşmanın amacı; Türk halkı ile Avrupa Ekonomik Topluluğu halkları arasında sıkı ilişkiler kurmak ve Türk ekonomisi ile topluluk ülkeleri ekonomileri arasındaki farkı kapat­maktır.
Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) 17 Temmuz 1962’de kabul edilen bir yasayla kuruldu. Kuruluşun amacı ise “Kalkınma plan­ları doğrultusunda bilimsel araştır­malar yapmak ve yaptırmak, bu araş­tırmalar arasında eş güdüm sağla­mak.” olarak belirlendi.
68 HAREKETİ1968, dünya gençliğinin demokrasi adına başkaldırı yılıydı. Gençlik hareketleri, Batı Avrupa’yı, Kuzey Amerika’yı, Orta Doğu’yu, bazı Asya ülkelerini ve hatta Doğu Bloku ülkesi olan Çekoslovakya’yı etkiledi. Dünya ölçeğindeki bu hareketlilik Türkiye’de daha önceki yıllarda başlamış olan gençlik hareketlerine ivme kazandırdı. Özellikle üniversite gençliğinin eylemleri hızla tırmanışa geçti.

Hasan ERSEL, Cumhuriyet Ansiklopedisi, c. III, s. 188

61365,69 genel seçim oy oranlarıSeçimlerden sonra oluşan Meclis, Cemal Gürsel’i cumhurbaşkanlığına seçti. 1965 seçimlerine kadar koalisyon hükümetleri iktidarda kaldı. 10 Ekim 1965’te yapılan genel seçimleri AP kazandı. 27 Ekim 1965’te Süleyman Demirel’in başbakanlığı ile başlayan AP iktidarı, 12 Mart 1971 Askerî Muhtırasına kadar devam etti. Demokrasiye zarar veren bu muhtıra sonucunda Başbakan Süleyman Demirel istifa etti. Daha sonra ise partisinden istifa ederek bağımsız kalan Nihat Erim başbakanlığında meclis dışından ve farklı partilerin milletvekillerinden oluşan geniş tabanlı ve hiçbir siyasi partiyle doğrudan ilişkili olmayan bir hükümet kuruldu.

Nisan 1973’te AP ve CHP’nin desteklediği emekli Oramiral Fahri Korutürk cumhurbaşkanı seçilirken 14 Ekim 1973’te genel seçimler yapıldı. Seçimlerde hiçbir parti tek başına iktidar olacak çoğunluğu sağlayamadı. Bu arada 25 Aralık’ta Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci Cumhurbaşkanı İsmet İnönü vefat etti. Üç gün sonra devlet töreniyle Anıtkabir’e defnedildi.

1973-80 milletvekili genel seçimi oy oranları1974’ten 1980 yılına kadar Türkiye’de, kısa süreli koalisyon hükümetleri iktidarda kaldı. Sık sık gerçekleşen hükümet değişikliğine bağlı olarak ülkede siyasi istikrar sağlamada zorluklar yaşandı. Siyasi istikrarsızlık ekonomik ve toplumsal gelişmeyi olumsuz etkileyerek ülkede iç huzursuzluk, siyasi anlaşmazlık ve ekonomik sıkıntıların artmasına yol açtı.

Türk Silahlı Kuvvetleri yer yer meydana gelen şiddet ve terör olaylarını gerekçe göstererek 12 Eylül 1980’de demokratik yönetimi ortadan kaldıran askeri müdahaleyi gerçekleştirmiştir. 24 Kasım 1983’e kadar devam eden bu dönem, Türk siyasi tarihine ”12 Eylül Dönemi” olarak geçti. Bu dönemde 1961 anayasası yürürlükten kaldırılmış,Parlamento ve siyasi partiler ile dernek, sendika vb. pek çok sivil toplum kuruluşu kapatılmış ve demokratik süreç kesintiye uğramıştır.

12 Eylül 1980’de siyasi iktidarı eline alan Türk Silahlı Kuvvetleri, Genelkurmay Başkanı Org. Kenan Evren başkanlığında kuvvet komutanlarından oluşan Millî Güvenlik Konseyini (MGK) oluşturdu. Kenan Evren aynı zamanda devlet başkanlığı görevini de üstlendi. Bülent Ulusu’nun başkanlığında Bakanlar Kurulu oluşturdu. Prof. Orhan Aldıkaçtı başkanlığında kurulan komisyonun hazırladığı anayasa 7 Kasım 1982’de halkoyuna sunularak kabul edildi. Anayasanın kabulünden sonra seçim hazırlıkları başladı.

6 Kasım 1983 seçimlerine Anavatan Partisi (ANAP), Halkçı Parti (HP) ve Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) katıldı. Bu seçimler sonucunda birinci parti olarak çıkan ANAP, Turgut Özal başkanlığında tek başına iktidar oldu. 1960 ve 1970’li yıllarda koalisyon hükümetleri ile bunalımlar yaşayan Türkiye, Turgut Özal iktidarı ile ülke yönetiminde siyasi, ekonomik ve toplumsal alanda köklü kararlar aldı.

1961 ANAYASASI’NA GÖRE TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERTEMEL HAKLAR VE ÖDEVLER

GENELHÜKÜMLER

I.Temel hakların niteliği ve korunması:

MADDE 10- Herkes, kişiliğine bağlı, dokunul­maz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.

Devlet, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, fert huzuru, sosyal adalet ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşamayacak surette sınırlayan siyasî, ikti­sadî ve sosyal bütün engelleri kaldırır; insanın maddî ve mânevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlar.

II. Temel hak ve hürriyetlerin özü, sınırlanma­sı ve kötüye kullanılamaması:

Kanun, temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunamaz.

Bu Anayasa’da yer alan hak ve hürriyetlerden hiçbirisi, insan hak ve hürriyetlerini veya Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütün­lüğünü veya dil, ırk, sınıf, din ve mezhep ayrımı­na dayanarak nitelikleri Anayasa’da belirtilen cumhuriyeti ortadan kaldırmak kastı ile kullanı­lamaz.

Bu hükümlere aykırı eylem ve davranışların cezası kanunda gösterilir.

III. Eşitlik:

MADDE 12- Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.

KİŞİNİN HAKLARI VE ÖDEVLERİ

I. Kişi dokunulmazlığı:

MADDE 14- Herkes, yaşama, maddî ve mâ­nevî varlığını geliştirme haklarına ve kişi hürri­yetine sahiptir.

Kişi dokunulmazlığı ve hürriyeti kanunun açıkça gösterdiği hâllerde, usûlüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça kayıtlanamaz.

Kimseye eziyet ve işkence yapılamaz.

İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza konu­lamaz.

1982 ANAYASASI’NA GÖRE TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERGENELESASLAR

X. Kanun önünde eşitlik

MADDE 10- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.

TEMEL HAKLAR VE ÖDEVLER

I. Temel hak ve hürriyetlerin niteliği:

MADDE 12- Herkes, kişiliğine bağlı, dokunul­maz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.

Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, aile­sine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumlu­luklarını da ihtiva eder.

IV. Temel hak ve hürriyetlerin kötüye kullanı­lamaması:

MADDE 14- Anayasa hükümlerinden hiçbiri, devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anaya­sada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlan­dırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz. Bu hükümlere aykırı faaliyette bulunanlar hakkında uygulanacak müeyyideler, kanunla düzenlenir.

V. Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının durdurulması:

MADDE 15- Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hâllerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.

KİŞİNİN HAKLARI VE ÖDEVLERİ

I. Kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevî varlığı:

MADDE 17- Herkes, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.

Tıbbî zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında, kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tâbi tutulamaz.

Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tâbi tutulamaz.

1961 ve 1982 Anayasaları

 1961 Anayasası’nın en önemli özelliği, devlet yönetiminde ve toplum yaşamında bireye ağırlık verilmiş olmasıdır.İnsan haklarına dayanan devlet olma özelliğine bağlı olarak temel hak ve ödevler ayrıntılı bir biçimde düzenlemiştir. Anayasa’da klasik hak ve özgürlüklerle birlikte sosyal ve ekonomik haklar da verilmiştir. 1961 Anayasası, temel hak ve özgürlükleri güvenceli bir statüye oturtmuştur.

Parlamentonun çıkardığı yasaların Anayasa’ya uygunluğunu denetlemek ve özgürlükleri korumak için Anayasa Mahkemesi kurulmuştur. Ayrıca Anayasa Mahkemesi ile birlikte Cumhuriyet Senatosu ve Yüksek Hâkimler Kurulu gibi yeni kurumlar oluşturulmuştur.

1982 Anayasası ise hak ve özgürlükler açısından “birey”e değil “devlet’e ağırlık veren bir anayasa özelliği taşır. 1961 tarihli Anayasa’nın öngördüğü temel hak ve özgürlüklere ilişkin ilkeleri korumuştur. Ancak temel hak ve hürriyetlerin sınırlandırılması konusunda daha ayrıntılı bir düzenleme getirmiştir. Bu sınırlandırıcı hükümler daha sonra Anayasa ve yasalarda yapılan değişiklikler ile büyük ölçüde düzeltilmiştir.

            Tabloya göre 1960-1980 yıllan arası Türk ekonomisi hakkında neler söylenebilir?

Genel ekonomik göstergeler

Yıllar Büyüme(%) Kişi başına GSMH (Cari, $) Enflasyon TÜFE (%) Yıllar Büyüme(%) Kişi başına GSMH (Cari, $) Enflasyon TÜFE (%)
1962 6,2 214 3,4 1972 9,2 463 13,7
1963 9,7 250 7,9 1973 4,9 581 16
1964 4,1 261 1,2 1974 3,3 796 18,6
1965 3,1 274 5,8 1975 6,1 1184 19,8
1966 12 318 5,7 1976 9 1488 16,4
1967 4,2 344 8,3 1977 3 1604 28
1968 6,7 372 3,7 1978 1,2 1760 47,2
1969 4,3 403 7,8 1979 -0,5 1345 56,8
Yalın ALPAY, Türkiye Ekonomi Tarihi, s. 121, 139

1960’tan itibaren planlı ve hızlı kalkınmayı hedefleyen yeni bir ekonomi anlayışı benimsendi. Devletin ekonomik, sosyal, kültürel amaçlarının belirlenmesinde hükümete danışmanlık yapmak ve belirlenen amaçlar için kalkınma planları hazırlamak amacıyla Devlet Planlama Teşkilatı (DPT) kuruldu(1960). Bu doğrultuda beş yıllık kalkınma planları yapılarak uygulamaya konuldu.

1960-1970 yılları arasında uygulanan “ithal ikameci sanayileşme” ile daha önce ithal edilen tüketim mallarının ülkede üretimi amaçlanmıştı. Bu dönemde, sanayi daha çok demir-çelik, çimento, kâğıt, kimya, petrol rafinerisi, alüminyum ve madencilik alanında yoğunlaştı. 1970’li yıllarda uygulanan “ileri ithal ikameci model” ile buzdolabı, televizyon, çamaşır makinesi gibi dayanıklı tüketim mallarının yanı sıra ülkemizde artık otomobil de üretilmekteydi.

Ekonomide ithalata bağımlılık ve ihracatta durgunluk yaşanmasına rağmen 1960’lı yıllarda Avrupa’ya giden işçilerimizin ülkeye döviz transferleri ekonomiye önemli katkılar sağladı.

Türkiye ekonomisi 1970’lerde ve özellikle bu dönemin ikinci yarısında enflasyon ve dış ödeme güçlükleri dolayısıyla zor günler geçirdi. Bu dönemde istikrarsız koalisyon hükümetleri, 1973 petrol krizi, 1974 Amerikan ambargosu ve işçi dövizlerindeki azalma ekonomik gerilemeye neden oldu.

Türkiye’de 1977 yılında dış ticaret dengeleri bozulmaya başladı. Ülkede birçok temel malda kuyruklar, karaborsa ve aşırı fiyat artışı görüldü. Türk lirasının yabancı paralar karşısında değeri hızla düştü. Ekonomideki bu kötü gidişi önlemek için çeşitli ekonomik programlar hazırlandı. Bu programlar içerisinde karma ekonomiden serbest piyasa ekonomisine geçişi sağlayan 24 Ocak Kararları önemli bir yer almaktadır (1980).

İŞÇİ DÖVİZLERİBu yılların bir özelliği de Türkiye’nin Avrupa’ya işçi göndermesi ile bu işçi­lerin ülkeye yüksek miktarlarda döviz yollamış olmasıydı. 1963’te sıfıra yakın olan işçi döviz transferleri, 1970’te 273 milyon dolara, 1972’de ise 740 milyon dolara, yani ülkenin toplam mal ihracat gelirine eşit düzeye gelmişti.

Yalın ALPAY, Türkiye Ekonomik Tarihi, s. 14

3. Sosyal ve Kültürel Hayat

…Dedim ya, ben o zamanlar on altı yaşındayım. Cılızım, çöp gibi bacaklarım, kollarım.

Ama hırslıyım, atılganım. Yahu babama mı çekmişim ne, hiçbir işte dikiş tutturamıyorum.

Ülkemizde bitmez tükenmez eğitim seferberlikleri yapılır ya işte onlardan birinin en hızlı döneminde, her şehre, kasabaya, hatta nüfusu tutsun tutmasın siyasî bir değeri olan her beldeye bir müdür, bir mühür ortaokullar, liseler açılıyor; bizim kasabaya da açmışlar bir lise. Talebe çok, hoca yok. Askerlik şube başkanı, veteriner, hükümet tabibi, ağzı laf yapan mülki âmirlerden hevesi olan herkes derse geliyor. Biz liseliler sabah gidiyoruz mektebe (…) Öğle sonları boştayım. Kahvede garsonluk, Orman idaresinin ağaçlandırma projesinde fidan dikimi, pazarda karpuz sergisi, yazlık sinemada fındık-fıstık-gazoz satışı, bir sürü işe girip çıktım.

O yıllarda sinemaya daha çok kovboy filmleri, korsan filmleri, Herkül-Masist filimleri geliyor. Bu filmlerin etkisinden midir nedir, kasabanın gençleri topluca vücut yapmaya soyunmuş durumda. Bir su borusunun iki ucuna kalıp-beton dökülerek halterler icat ediliyor, ağaçların uygun dallarında barfiks çalışanlar oluyor, hiçbir şey bulamayanlar yuvarlak sel taşlarını kaldırıp indirerek kas geliştirmeye çabalıyordu.

… Benim babam oldu bitti gazete okur, kitap okur, yanından hiç ayırmadığı Remington marka eski daktilosunda geceler boyu taka tuka bir şeyler yazardı.

Şeytan ne zaman dürtmüştü bilmiyorum.. Gözüm babamın çekmecesine takılmıştı. Gidip açtım, zaten kilitli değildi. Ailemizin özel tarihi ile karşılaşmış, babamın mahremiyetine girmiştim. Buruşup ipe dönmüş mor bir kurdele ile çaprazına bağlanmıştı. Açtım ve bir yerinden okumaya başladım.

Yurt dışına gidecek işçiler için yeni kolaylıklar sağlanıyor. Çalışma Bakanı Ali Naili Erdem, konu ile ilgili geniş bilgi verdi. Babam altına el yazısı ile not düşmüş. “Biz de mi gitsek acaba!”

Prenses Fazıla’nın eşi Hayri Suat Ürgüplü 79. dönem yedek subay adayı olarak Levazım Okulundaki kıtasına katıldı. Ürgüplü ilk gün kuru fasulye yedi. Babamın notu: “Pasta-börek yiyecek değil ya. Asker Ocağı bu.”

Arçelik peşin 2.014 lira, taksitle 2.500 lira.

Akkışla belediye başkanı istifa edip çöpçü olmak üzere Almanya’ya gidecek. Babamın notu: “İşte memleketin hâlini gösteren en güzel fotoğraf.”

Muhtelif memleketlerde on altı şehir gezen altı kişilik “Çöp Tetkik Heyeti” Belediye Meclis Başkanlığı’na verdiği üç sahifelik raporda çöplerin yakılarak gübre hâline getirilmesi için üç yüz milyon liraya ihtiyaç olduğu belirtilmiş, çıkar yolun “çöpleri denize dökmek” olduğu ifade edilmiştir.

Not: “Yuh be! Bunu öğrenmek için Avrupa’da on altı şehir gezdiniz demek. Bu konuda mutlaka yazacağım.”

Mustafa KUTLU, Uzun Hikâye, s. 31-33, 47, 48’den özetlenmiştir.

Metne göre Türkiye’de sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel yaşam nasıldır?

Siz de bu döneme ait bir eser seçerek Türkiye’de sosyal, siyasi ve ekonomik ve kültürel yaşantı hakkında bir makale yazınız.

1960-1980 yılları arasında Türkiye’de köyden kente göç, gecekondulaşma, işçi sayısındaki artış ve daha önce başlayan sendikal faaliyetlerin yoğunlaşması gibi önemli toplumsal değişimler yaşandı. Sanayileşmeyle artan köyden kente göç çarpık kentleşmenin ortaya çıkmasında etkili oldu.

1960’tan sonra Türk toplumunun sosyoekonomik yapısında görülen değişiklikler edebiyat, sinema ve müzik alanında etkisini gösterdi.

Edebiyatta 1950 sonrasında görülen edebî akımlar etkilerini 1960’lara kadar sürdürdü. Garipçilere karşı ortaya çıkan “İkinci Yeni Akımı” 1960’ların ortalarına kadar etkisini devam ettirdi. Bu akımın temsilcileri arasında Edip Cansever, İlhan Berk, Cemal Süreya, Turgut Uyar ve Sazai Karakoç gibi isimler yer alır. Daha önceki dönemlerde başlayan “köy romancılığı” Fakir Baykurt’un “Yılanların Öcü”, Şevket Süreyya Aydemir’in “Toprak Uyanınca” eserleriyle ön plana çıkmıştır.

1960’lı yılların ortalarından itibaren “Toplumculuk” edebiyatta bir akım olarak ortaya çıktı. Şiir alanında bu tarzın temsilcilerinden Nazım Hikmet ve Ahmet Arif gibi isimler sayılabilir. Dönemin diğer bir önemli ismi, şiirlerinde mistik anlayışı kullanan Necip Fazıl Kısakürek’tir. Şair, şiirlerini “Çile” adlı kitabında toplamıştır. Şairler yalnızca dünya görüşleriyle değil şiirleriyle de kendilerinden sonrakileri etkilemişlerdir.

1970’lerden itibaren toplumdaki politikleşmenin hızlanması, çarpık kentleşmenin meydana çıkardığı sorunlar ve işsizliğe bağlı dış göç, edebiyatın başlıca konularını oluşturdu. Attila İlhan, Adalet Ağaoğlu ve Vedat Türkali bu dönem romancıları içerisinde önemli bir yer tutar.

Konularını genellikle halk hayatından ve Kurtuluş Savaşı’ndan alan Kemal Tahir bu döneme damgasını vuran yazarlarımızdandır. Haldun Taner konularını şehir hayatından seçerken hikayelerinde ince gülmece ve hiciv anlayışını ustalıkla kullanmıştır. Tarık Buğra ise kişisel yaşantıların yanı sıra toplumsal ve tarihî meseleleri konu olarak seçmiştir. Yazar roman, hikâye ve tiyatro eserleriyle edebiyatımızda önemli bir yer edinmiştir.

Bu dönem edebiyatında tiyatro, gezi, hatıra ve deneme, eleştiri türlerinde büyük gelişmeler yaşanmıştır. Gezi, hatıra türünde Yusuf Ziya Ortaç; deneme-eleştiri türünde Nurullah Ataç, Mehmet Kaplan ve Cemil Meriç önemli yazarlarımızdandır.

1960-70 yılları tiyatro topluluklarının artması, yeni yazarların yetişmesi, yeni konularla yeni türlerin denenmesi ve seyirci sayısındaki artışla Türk tiyatrosu için önemli bir dönem olmuştur.

1960’tan önce kurulmalarına rağmen Dormen Tiyatrosu ve Kent Oyuncularının oluşturduğu Birleşik Sanatçılar Topluluğu 60’lı yıllarda Batı modelindeki özel topluluklara öncülük etti. Gülriz Sururi-Engin Cezzar, Nisa Serezli-Tolga Aşkıner toplulukları bunlardandı. Zeki Alaysa ve Metin Akpınar tarafından kurulan Devekuşu Kabare Tiyatrosu günlük konuların eleştirel bir biçimde ele alındığı müzikli güldürülerle tanınarak ön plana çıktı. Bu dönemde geleneksel Türk tiyatrosunun özelliklerinden yararlanılarak çağdaş Türk tiyatrosu oluşturma yolunda ciddi çalışmalar yapılmış, Batı tarzı müzikli oyunlar sahnelenmiştir. Politik hayattaki canlılık tiyatroya yansımış, köy, gecekondu ve göç sorunları oyunlara konu olmuştur. Keşanlı Ali Destanı, Yedi Kocalı Hürmüz, Kanlı Nigar, Sersem Kocanın Kurnaz Karısı, Üç Karagöz, Kurban, Sultan Gelin, dönemin farklı özelliklerini yansıtan eserlerdir. Haldun Taner, Turgut Özakman, Orhan Asena, Cahit Atay, Turan Oflazoğlu, Necati Cumalı, Recep Bilginer dönemin önemli tiyatro yazarlarıdır. Geçmişte başlayan millîleşme ve anti-emperyalist düşüncenin etkisiyle 1970-1980’li yıllar artık yabancı oyunlardan ziyade yerli oyunların sahnelendiği yıllar olmuştur.

Türk Sineması toplumsal sorunlara ağırlık vererek gelişme göstermiştir. Metin Akpınar, Zeki Alaysa, Münir Özkul, Adile Naşit, Şener Şen ve Kemal Sunal sosyal içerikli konuları güldürü yoluyla işleyen filimlerde rol almışlardır. Orhan Gencebay’ın başrolünü oynadığı “Bir Teselli Ver” ile birlikte başlayan arabesk tarzı filmlerin yanında Amerikan kovboy filmlerinin örnek alındığı Türk filmleri de seyircinin beğenisine sunulmuştur. Bu dönemin önemli erkek oyuncuları arasında Cüneyt Arkın, Kartal Tibet, Ediz Hun, Tarık Akan, Tanju Gürsu, Tanju Korel; kadın oyunculardan ise Filiz Akın, Türkan Şoray, Fatma Girik ve Hülya Koçyiğit sayılabilir.

1963’te Metin Erksan’ın “Susuz Yaz” filmi, Berlin Film Festivali’nde “Altın Ayı” ödülünü kazanarak uluslararası alanda önemli bir ödülün sahibi oldu. Türk sinemasının gelişme göstermesiyle ilk kez 1964’te Antalya Film Festivali düzenlenmeye başlandı. Ömer Lütfi Akad, Metin Erksan ve Halit Refiğ dönemin önemli yönetmenlerindendir.

1970’lerden itibaren renkli film sayısı hızla artmasına rağmen televizyonun yaygınlaşması sinemaya olan ilgiyi azalttı.

Yaşanan toplumsal değişim beraberinde yeni anlayışları, farklı fikir hareketlerini, yeni estetik değerleri de getirdi. Kırsaldan göç eden insanların var olan değerleri ile şehir kültürünün kaynaşması “arabesk” adı verilen yeni bir anlayışı ortaya çıkardı. İnsanlar şehir hayatından umduklarını bulamayarak hayal kırıklığı yaşadılar. Bu durum daha önceki dönemlerde ortaya çıkan arabesk müziğe de yansıdı. 1960’lı yıllarda bu müzik, Arap müziğinden alınan ezgilere sözler yazılması şeklinde farklılık gösterdi. Özellikle Orhan Gencebay ile tanınan arabesk müzik, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses, Hakkı Bulut ve İbrahim Tatlıses ile toplumun büyük kesiminde yaygınlaştı.

1960’lı yılarda Fecri Ebcioğlu’nun öncülüğünde aranjman (düzenleme) tarzı müzik ortaya çıktı. Bu tarz, yabancı müziklere Türkçe sözlerle şarkılar yazılarak oluşturuldu ve Türkçe bestelerin yolunu açtı. 1965 yılında Türk müziğine yeni sesler kazandıran Altın Mikrofon Yarışması düzenlenmeye başlandı. Bu ilk yarışmada birinciliği kendi bestesi “Gençliğe Veda” ile Yıldırım Gürses aldı. Bu yarışmanın kazandırdığı müzisyenlerden Cem Karaca ve Erkin Koray, 60’ların sonunda yaptıkları çalışmalarla Popüler Batı Müziği’ne yeni bir yön verdiler. Moğollar isimli grupla 1970’te “ileri teknikle zengin folklor öğelerini birleştirmek” amacıyla Anadolu-rock adı altında yeni bir müzik tarzından ilk kez bahsedildi. Bu tarzın önemli isimlerinden biri de Barış Manço oldu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.