Barış İçinde Bir Arada Yaşama

C. BARIŞ İÇİNDE BİR ARADA YAŞAMA

Bağlantısız ülkelerin Belgrat toplantısı

II. Dünya Savaşı’ndan sonra sömürgelerde ortaya çıkan bağımsızlık hareketleri, uluslararası ilişkilere etki eden yeni bir gücün ortaya çıkmasına sebep oldu. Doğu ve Batı Bloklarının dışında bağlantısız olarak kendini ifade eden bu gücün önde gelen devletleri Kore Savaşı sırasında bağlantısızlığını ilân eden Hindistan, Yugoslavya ve Mısır’dı.

Sömürgeciliğe karşı halkların kendi kaderlerini belirleme haklarını benimseyen Asya ve Afrika’dan yirmi dört ülke, ilk kez Endonezya’nın, Bandung kentinde bir araya gelmişlerdir (1955).

Konferansın amacı, bağımsızlığına yeni kavuşan Afrika ve Asya ülkelerinin ABD ve SSCB gibi iki büyük nükleer güç karşısında varlıklarını korumak için birlik ve dayanışmalarını sağlamaktı.

Bandung Konferansı’nda alınan kararlar içinde en etkili olanı, 1954 Temmuzunda Çin Halk Cumhuriyeti Başbakanı ile Hindistan Başbakanı arasında kabul edilerek ilk defa dünyaya tanıtılmış olan “barış içinde bir arada yaşamanın beş ilkesi” üzerinde varılan anlaşma idi.

Barış içinde bir arada yaşama’nın beş ilkesi: Siyasi bağımsızlık, askerî ittifaklara katılmama, kendi topraklarında başka devletlere askerî üsse izin vermeme, ikili ittifaklara girmeme, millî kurtuluş savaşlarını desteklemedir.

1955 Bandung Konferansı, bir başlangıç olması ve üyelerinin farklı siyasi yapıları ve uluslararası bağlantıları olması sebebiyle Doğu ve Batı Blokları karşısında yer alabilecek yeni bir anlayış ve ortak bir hareket oluşturamadı. Ancak milletlerarası politikada bir “Bağlantısızlık” akımını ortaya çıkardı.

Bandung Konferansı tam bir birliktelik meydana getirememesine rağmen Asya-Afrika ülkeleri arasında dayanışma düşüncesi oluşturdu.

Bağlantısızlık hareketinin ilk teşkilatlı toplantısı Yugoslavya lideri Tito ile Mısır lideri Nasır’ın öncülüğünde 1961’de Belgrat’ta 25 bağlantısız ülkenin katılımıyla yapıldı.

Toplantının sonunda 27 maddelik bir “Deklarasyon” ile ABD ve SSCB’ye hitaben bir “Barış Çağrısı” yayınlandı. Bu toplantı, bağlantısızlık hareketini resmen başlattı.

Deklarasyonda her türlü kolonicilik ve sömürgeciliğe karşı geliniyor, sömürgelerin bağımsızlık hareketlerinin desteklenmesi isteniyordu. Özellikle Kongo, Angola ve Cezayir’in bağımsızlık hareketleri desteklenirken Güney Afrika Cumhuriyeti’ndeki ırk ayırımına karşı çıkıldı. Filistinlilerin tüm haklarının tanınması, yabancı üslerin kaldırılması, genel ve tam bir silahsızlanma, bütün nükleer silahların yasaklanması, büyük devletlerin en kısa zamanda bir silahsızlanma anlaşması imzalamaları ve Çin’in BM’ye kabul edilmesine çalışılması kararlaştırıldı. Barış çağrısında ise, Konferansın o günkü milletlerarası durumdan duyduğu kaygı ve endişe ifade ediliyordu.

Bağlantısızların ikinci toplantısı, 5-10 Ekim 1964’te Mısır’da yapıldı. Toplantı sonunda “Barış ve Milletlerarası iş Birliği Programı” yayınlandı. Bu program, bütün ülkelerin nükleer silahlardan vazgeçmesini, bütün yabancı üslerin tasfiyesini, devletlerin birbirlerinin iç işlerine karışmamalarını, yeni sömürgecilik ve emperyalizme karşı çıkılmasını ve bu arada da Kıbrıs’a self-determinasyon hakkının tanınmasını istiyordu.

Bağlantısızların üçüncü toplantısı, “zirve” toplantısı olarak, 8-10 Eylül 1970’te Zambiya’nın başkenti Lusaka’da yapıldı ve bu toplantıya 54 ülke katıldı. Alınan kararlar daha öncekilere benzer nitelikteydi. Bağlantısızlar, günümüze gelinceye kadar milletlerarası politikaya ve onun güncel meselelerine tesir etmeye ve gelişmelere kendi düşüncelerine göre istikamet vermeye yönelik kararlar aldılar.

Bağlantısız ülkelerin 4. zirvesi 2006’da Küba’da 118 ülkenin katılımıyla gerçekleşmişti. Bağlantısızlar Birleşmiş Milletler üyelerinin yaklaşık üçte ikisini temsil ederken dünya nüfusunun % 55’ini oluşturmaktadırlar.

Uluslararası ilişkilerde Batı Bloku ve Doğu Bloku dışında kalan devletler grubu “Üçüncü Dünya” olarak adlandırıldı. Bağlantısızlar adı da verilen bu Üçüncü Dünya ülkelerinin 1950’lerin ortalarıyla 1990’ların başına kadar tarihî işlevleri oldu.

Bu işlevler: Bağımsızlığını yeni kazanan ülkelerin aralarında siyasi, ekonomik, kültürel iş birliği kurarak bölgesel birlikler oluşturmak ve olumlu tarafsızlık olarak nitelendirilebilir. 1960 yılında Birleşmiş Milletlerin “Sömürge Altındaki Ülke ve Halklara Bağımsızlık Verilmesine ilişkin Bildiri”yi kabul etmesinde etkili oldu. “Bağlantısızlık Hareketi” Doğu ve Batı Blokları dışında kalan çeşitli oluşum ve teşkilatların doğmasına imkân sağladı.

 

Nehru’nun 7 Eylül 1946’da yaptığı konuşmasından:

Dünya savaşları insanlık için telafisi mümkün olmayacak sonuçlar ortaya çıkarmıştır. Yeni bir dünya savaşına yol açacak gruplaşmalardan uzak durulmalıdır.

Sömürgecilik, insanlık tarihi açısından kabul edilemez bir durumdur. Bu durumun sona erdirilmesi için dünya milletlerinin ortak çalışması gerekmektedir. Halkların eşitlik ilkesinin büyük devletler tarafından saygıyla karşılanması ve buna bağlı olarak yeni kurulan devletlerin dünya milletleri içerisinde hak ettiği yeri almaları sağlanmalıdır.

Dünya barışının sağlanabilmesi için uluslararası iş birliğine ve yeni politikalara ihtiyaç vardır. Sömürgecilik, emperyalizm ve bloklaşmanın olmadığı yeni bir dünya düzeni kurulmalıdır. Yeni siyasi anlayış, barış içinde bir arada yaşama ilkesi esasına dayandırılmalıdır.

K. R. NARAYANAN, Nehru ve Vizyonu, s.50-51’den özetlenmiştir

Metne göre uluslararası ilişkilerde ne gibi değişiklikler olabilir?

 

BANDUNG KONFERANSI SONUÇ BİLDİRGESİ
Konferans,
1.    Sömürgeciliğin, en kısa zamanda sona erdirilmesi gereken kötü bir uygulama olduğunu,
2.    Kendi topraklarında sömürgecilere kölelik ve onların egemenliği altında yaşamaya zorlanan halklar sorununun temel insan haklarının kabul edilmemesi anlamına geldiğini, Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu ve dünyada barış ve iş birliğinin gelişmesine engel olduğunu,
3.    Sömürge durumunda olan bu halkların özgürlük ve bağımsızlık davasına destek olduğunu,
4.    Sömürgeci devletlerden bu halklara özgürlüklerini ve bağımsızlıklarını vermelerini talep etmek (…) konularında uzlaşmaya varmıştır. Konferans, Afrika’nın büyük bölümünde ve dünyanın başka yerlerinde siyasi sistemin ve insan ilişkilerinin temelini oluşturan ırk ayrımcılığı siyasetini ve uygulamalarını kınar. Bu tür bir tavır yalnızca insan haklarının tecavüze uğraması değil, aynı zamanda uygarlığın ve insanlık onurunun temel değerlerinin inkârıdır. Filistin’in durumu nedeniyle Orta Doğu’da var olan gerilim konusunda ve bu gerilimin dünya barışı açısından oluşturduğu tehlikeyi de göz önünde bulundurarak Arap Filistin halkının haklarını ve Filistin sorununa barışçı bir çözüm bulunmasını desteklediğini beyan eder.

George LANGLOIS, 20. Yüzyıl Tarihi, s. 404’ten özetlenmiştir.

Bandung Konferansı sonuç bildirgesinin içerik analizini yapınız. Bu belgede yer alan temel konuları tespit ediniz.

 

1961 Belgrad Konferansı Sonuç Bildirgesinden…
Sömürgeci devletler, Asya, Afrika ve Latin Amerika’da halklar üzerindeki egemenliklerini yavaş yavaş kaybetmektedir.
(…) Konferansa katılan ülkeler, soğuk savaşın kaçınılmaz olduğu tezini reddetmektedir.
(…) Yaşadığımız dünyada farklı sosyal sistemler hüküm sürmektedir. (…) Katılımcı ülkeler, diğer milletlerin iç işlerine karışılmaması ve baskı yapılmaması şartıyla bu farklılıkları barışa engel görmemektedir. (…) Soğuk savaştan ve nükleer felaket riskinden kurtulmanın tek çözümü olarak karşılıklı barış esas alınmaktadır. (…) Konferansa katılan bağlantısız ülkeler yeni bir blok kurmayı düşünmemektedir.
(…) Bağlantısız ülkeler Afrika’daki ırkçı ve Orta Doğu’daki emperyalist politikaları kınıyor ve Filistin Arap halkının haklarına sahip olması için bütün desteğini sağlıyor.

George LANGLOIS, 20. Yüzyıl Tarihi, s. 405

Bağlantısızlar grubunun Yumuşama dönemindeki siyasi etkisi neler olabilir?

 

JAWAHARLAL NEHRU
1889’da doğan Nehru varlıklı bir Brahman ailesine mensuptu. İngiltere’de doğa bilimleri ve hukuk öğrenimi gördü. 1912’de Hindistan’a döndü. Sömürge yönetimine karşı pasif direnişteki halka İngiliz polisinin ateş açması Nehru’nun hayatında bir dönüm noktası oldu.
“Hindistan Ulusal Kongresi” adlı siyasi partinin başkanı olarak Nehru, Hindistan halkının amacının tam bağımsızlık olduğunu savundu. 1942’de ingilizlere karşı düzenlenen “Hindistan’ı Terk Edin” eylemlerinde Kongre Partisinin önde gelen üyeleriyle birlikte tutuklandı. II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar tutuklu kaldı. 15 Ağustos 1947’de kurulan Hindistan’ın ilk başbakanı oldu ve ölümüne kadar bu görevde kaldı.

Ana Britannica, c. 16

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.