BLOKLARIN KURULUŞU – Doğu Blokunun Kuruluşu

A. BLOKLARIN KURULUŞU 

BLOKLAŞMA

Soğuk Savaş’ın “Müttefik olmayan sadece düşman olabilir.” mantığı, blokların kurulmasına neden oldu. Blokların iki özelliği var: Bloklar silahlara, ekonomiye, rejimlere ve tabii ki uluslararası politikalara etki eden bir iş birliğini şart koşuyor. Soğuk Savaş kavramı tam ve sürekli bir çatışmayı öne sürüyor. (…) ideolojiler, iç ve dış politikayı yeniden şekillendiriyor. Neticede bloklara yeni bir yaşam şeklini dayatmayı deniyor. Yönetici bir güç egemenliğinde kurulan bloklar, dünyaya mutluluk vadeden ideolojilerin hâkim olduğu bir dünyanın sonucu. (…)

Georges LANGLOIS, 20. Yüzyıl Tarihi, s. 277’den özetlenmiştir.

Metinden hareketle “bloklaşma”nın devletlerin iç politikalarını ve uluslararası ilişkileri nasıl etkilediğini belirtiniz. 

1. Doğu Blokunun Kuruluşu 

SCB, II. Dünya Savaşı’nda Almanları durduran ve ilk kez yenilgiye uğratan devlet olmuştu. 1944 yazından itibaren Almanları topraklarından çıkarmayı başardı ve batıya doğru işgal hareketlerini sürdürdü. Batılı devletler savaşın bir an önce bitmesini istediği için SSCB’nin Almanya’ya karşı savaştan çekilmesinden endişe duydu ve bu işgallere karşı çıkmadı.

SSCB orduları Doğu Avrupa’da ilerleyerek bu topraklardaki Alman işgaline son verdi. Savaş sonunda barış anlaşmalarının esaslarının görüşüldüğü konferanslarda SSCB, her ne kadar bu bölgeleri boşaltmaya söz verdiyse de boşaltma şekli ve süreci konusunda belirleyici kararlar alınamadı. Savaş sonrasında da bu bölgelerdeki işgal devam etti. SSCB, bu bölgelerde savaş öncesinde Moskova’ya sığınan komünist parti liderlerinin ülkelerine geri dönmelerine imkân sağladı. SSCB ordularının kurtarıcı olarak görüldüğü bu bölgelerde kalması komünist partiler için büyük bir dayanak oldu. SSCB bir taraftan Orta Doğu’ya girmeye çalışırken bir yandan da Avrupa’daki durumunu sağlamlaştırmak için işgal altında tuttuğu ülkelerde komünist rejimler kurdu. Böylece uydu devletler oluşturarak Doğu Blokunun oluşmasına zemin hazırladı.

Şubat 1945’te Yalta Konferansı sonunda İngiltere, ABD ve SSCB “Kurtulan Avrupa Hakkında Bildiri” yayınladılar. Bildiride SSCB işgalindeki ülkelerde serbest ve demokratik seçimler gerçekleşinceye kadar bütün siyasi eğilimleri temsil eden geçici hükûmetler kurulması istendi. Bu ülkelerde hükûmetler genellikle koalisyon kabineleri şeklinde kuruldu. Fakat kabinelerde önemli bakanlıklar ve bunlara bağlı güvenlik kuvvetleri, mahkemeler ve kitle haberleşme araçları, SSCB yanlısı güçlerin kontrolü altına girdi. Bir süre sonra da hükûmetler, tamamen Sovyet yanlılarından meydana gelmiş oldu. 1947’ye gelindiğinde Macaristan, Bulgaristan, Romanya, Polonya ve Çekoslovakya’daki hükûmetlere karşı muhalefetin tamamı tasfiye edildi.

Savaştan yenik çıkan Almanya, savaş sonunda dört işgal bölgesine ayrılmıştı. Barış antlaşmaları imzalandıktan sonra Batılılar, Almanya’nın işgal statüsünün sona erdirilerek bütünlüğünün tekrar sağlanabileceğini düşünüyordu. Birleşmeye giden yolu açmak için Ingiltere, Fransa, ABD, işgalleri altındaki bölgeleri birleştirdiler. Bu gelişme üzerine SSCB’nin Batılıları Berlin’den atmaya çalışması Berlin Buhranı’nı ortaya çıkardı. Berlin, SSCB tarafından ablukaya alındı. Şehre giriş ve çıkışlar kontrol altına alındı. Şehir, elektrikten ve yiyecekten yoksun bırakıldı. Batılı devletler hava köprüsü kurarak şehre aylarca yiyecek taşıdı. Ablukadan istediği sonucu alamayan SSCB, ablukayı kaldırdı. Sonunda 23 Mayıs 1949’da Federal Alman Anayasası ilan edilerek Batı Almanya’da resmî adı ile “Federal Alman Cumhuriyeti” kuruldu.

Federal Alman Cumhuriyeti’nin kurulmasına karşılık, SSCB de kendi işgal bölgelerinde Ekim 1949’da Demokratik Alman Cumhuriyeti’ni kurdu.

Federal Alman Cumhuriyeti Batı’nın desteğiyle hızlı bir gelişme gösterdi. Bu gelişme Demokratik Alman Cumhuriyeti’nde yaşayanların ilgisini çekmeye başladı. Bunun üzerine Demokratik Almanya tarafından Federal Almanya’ya geçişler yasaklandı. Bu itibar kaybını önlemek için Sovyet lideri Kruşçev, Berlin’in tarafsız bir şehre dönüştürülmesini istedi. Ancak şehrin bütün kontrol noktaları Demokratik Almanya’nın denetiminde kalıyordu. Batılıların bu öneriyi reddetmesi üzerine üç sene süren gergin dönem, Demokratik Almanya’nın Batı Berlin’i çeviren duvarı inşası ile son buldu.

  • SSCB’nin komünist partiler aracılığıyla Doğu Avrupa’da egemenlik kurması üzerine ABD, “Truman Doktrini” ve “Marshall Planı”nı uygulamaya koydu.

Berlin Şehri İşgali Haritası
a. Doğu Bloku İçindeki Diğer Gelişmeler 

Komünist rejimlerin kurulması Doğu Bloku içinde genellikle SSCB’nin etkisi ile gerçekleşirken Yugoslavya ile Arnavutluk’ta bu rejimler farklı şekillerde iktidara geldi. Her iki ülke savaş sırasında Alman işgaline uğrayınca bu ülkelerin komünist partileri hemen direniş kuvvetleri oluşturmuşlar ve savaş boyunca Almanlara karşı çarpışarak ülkelerinin kontrolünü ellerine almışlardır. Bu gelişmelerde SSCB’nin hiçbir yardımı ve tesiri olmamıştır. Bu nedenle Yugoslavya ve Arnavutluk, Moskova’ya karşı bundan sonra daha bağımsız bir tutum izlemişler ve Moskova’nın etkisinde kalmamışlardır.

Çin’de komünist yönetimin kurulması iç savaşlar sonucunda gerçekleşmiştir. Savaş sırasında Japon saldırılarına karşı beraber mücadele eden Çinli komünistler ve milliyetçiler savaştan sonra birbirleriyle iktidar mücadelesine girdiler. ABD’nin yaptığı geniş ekonomik ve askerî yardımlarla 1946 ve 1947 yıllarında üstün duruma geçen milliyetçiler, başarısız bir yönetim sergileyince Sovyet Rusya’dan yardım alan komünistler, milliyetçileri yenilgiye uğrattılar. Mao Zedong, 1 Temmuz 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan etti.

Kore, 1945’te Yalta Konferansı’nda alınan kararla iki işgal bölgesine ayrılmıştı. Rusya Kuzey Kore’yi; Amerika da Güney Kore’yi işgal edecekti. Potsdam Konferansı’nda 38. enlem, iki bölgeyi ayıran sınır olarak kabul edildi. Aralık 1945’te Moskova’da buluşan dört büyükler (ABD, SSCB, Çin ve İngiltere) Kore için demokratik bir hükûmet tasarısı hazırlama kararı aldılar. Fakat bir taraftan Amerika ile SSCB arasındaki müzakereler, diğer yandan Birleşmiş Milletlerin çabaları iki Kore’nin birleşmesini sağlayamadı. Bunun üzerine ABD, 10 Mayıs 1948’de Güney Kore’de seçimler düzenledi ve bunun sonucunda Güney Kore Cumhuriyeti kuruldu. SSCB de Kuzey Kore’de 1948 Ağustosunda bir seçim düzenledi ve onlar da kuzeyde, 9 Eylül 1948’de Kore Halk Cumhuriyeti’ni kurdular. Böylece SSCB kontrolünde Kuzey Kore’de komünist yönetim kurulmuş oldu.

Küba uzun yıllar diktatörler tarafından yönetilmişti. Batista diktatörlüğüne karşı başlattığı mücadeleyi başarıyla sonlandıran Fidel Castro, kendi hükûmetini kurarak başbakan olmuştu (1959). Castro, kendine iki kutup arasında bir yer edinmek istiyordu. Fakat ABD’nin Castro’yu iktidardan uzaklaştırmak istemesi ilişkilerin bozulmasına ve Küba ile SSCB’nin yakınlaşmasına neden oldu. Ülkedeki özel işletmeleri kamulaştıran Castro, sosyalist bir yönetim kurdu.

b. Sovyet Modeline Göre Ekonomik ve Sosyal Düzenin Kurulması 

Komünist partilerin yönetime hâkim oldukları Doğu Avrupa ülkelerinde yapılan anayasalarla ekonomik ve sosyal düzen Sovyet modeline göre kuruldu. Ayrıca SSCB, bu devletleri kontrolü altında tutmakla beraber, bu devletler arasında dostluk, iş birliği ve saldırmazlık anlaşmaları imzalanmasını sağlayarak bir blok oluşturmuştur.

SSCB’nin Avrupa’da egemenlik kurmaya başlaması, ABD’yi tedbir almaya sevk etti. Amerika bu nedenle 1947 Martında Truman Doktrini’ni ve 1947 Haziranında da Marshall Planı’nı uygulamaya koydu. Truman Doktrini, Amerika’nın Sovyet tehdidine maruz kalan ülkeleri destekleme, Marshall Planı da hür Avrupa’yı ekonomik bakımdan kalkındırma ve güçlendirme amacını taşıyordu.

Amerika’nın bu yeni tutumu SSCB‘yi telaşlandırdı. SSCB, uydu ülkelerle Moskova arasındaki bağları daha da güçlendirmek ve aynı zamanda da uluslararası ideolojik faaliyetleri bir merkezden idare etmek için yeni tedbirlere başvurmaya karar verdi. Bu amaçla 1947 Eylül ayında Sovyet Rusya, Yugoslavya, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Polonya, Çekoslovakya, Fransa ve İtalya komünist partilerinin liderleri Polonya’da toplandı. Yayınladıkları bildiride 5 Ekim de “Cominform”un (Kominform) kurulduğunu ilan ettiler.

25 Ocak 1949’da komünist ülkeler arasında ekonomik iş birliği ve dayanışma amacıyla “Comecon” kuruldu. Bu teşkilatta kurucu üye olarak SSCB, Bulgaristan, Romanya, Macaristan, Polonya ve Çekoslovakya gibi ülkeler yer almaktaydı. Kuruluşa daha sonra Arnavutluk, Demokratik Almanya, Moğolistan ve Küba da katıldı.

1949’da kurulan NATO’nun askerî etkinliklerini artırması üzerine Doğu Blokunda kollektif savunma ve iş birliği amacıyla 14 Mayıs 1955’te Varşova Paktıkuruldu. Paktın kurulmasında ilk imza atan ülkeler Arnavutluk, Romanya, SSCB, Demokratik Almanya, Bulgaristan, Polonya, Çekoslovakya ve Macaristan’dı.

c. Sosyalist Blokta Sarsıntılar

1924’ten beri SSCB’yi yöneten Stalin, 5 Mart 1953’te Moskova’da öldü. Daha Stalin ölmeden önce baş gösteren siyasi çatışmalar ve onun ölümüyle ortaya çıkan iktidar mücadelesi bloktaki sarsıntıları iyice arttırdı. SSCB’nin hakimiyet politikasına karşı gerek rejim ortaklığı olan devletlerde gerekse uydu devletlerde tepkiler ortaya çıktı. Blok içindeki bu sarsıntılar SSCB’nin dış politikasını da etkiledi.

SSCB-Yugoslavya İlişkileri

Tito

Yugoslavya, Doğu Bloku’na dâhil olmakla beraber, 1945 yılından beri bazı konularda SSCB ile anlaşmazlık içindeydi. Bu durumun nedenleri arasında SSCB’nin diğer uydu devletlerde olduğu gibi Yugoslavya’yı da tam denetimi altına almak istemesi ve Yugoslav lideri Tito’nun buna yanaşmaması, Tito’nun Moskova’yla iyi ilişkiler içinde olmakla beraber Balkanlarda liderliği üstlenmek istemesi ve SSCB’nin buna karşı çıkması ve iki devlet arasındaki ideolojik görüş ayrılıkları gösterilebilir. Bu gelişmeler sonucunda iki devletin arası açıldı ve SSCB’nin direktifleri sonucunda Yugoslavya, 28 Haziran 1948’ de, Cominform’dan çıkarıldı.

Yugoslavya, komşusu olan diğer Doğu Bloku devletleri tarafından tehdit edilince 1953’te Balkan Paktına girdi. Bu durumdan yararlanmak isteyen ABD, Yugoslavya’yı Batı Blokuna çekmek için, bu ülkeye askerî ve ekonomik yardıma başladı. SSCB-Yugoslavya ilişkileri ancak 1955’ten itibaren düzelmeye başladı. Bununla beraber Yugoslavya, bu tarihlerden itibaren daha çok Asya ve Afrika ülkeleriyle, Tarafsızlar Bloku’nun öncülüğünü yapacak bir dış politika izlemeye başladı.

SSCB-Çin İlişkileri

Maoya güven mektubuÇin Halk Cumhuriyeti’nin 1949’da kurulması, güçler dengesini etkilemiştir. Yeni yönetim, SSCB ile ilişkilerini güçlendirmeye yönelik politika izlemeye başladı. 1950’de imzalanan dostluk anlaşmasından sonra aynı yıl başlayan Kore Savaşı bu yakınlaşmayı daha güçlendirdi. Buna karşılık ABD yeni Çin yönetimini tanımadı ve bu ülkeye ticari ambargo uygulamaya başladı. Daha sonra Pekin hükûmeti, Birleşmiş Milletler (BM) Teşkilatından çıkarılarak yerine Tayvan hükûmeti alındı. Bu gelişmelerin de etkisiyle 1953 yılına gelindiğinde Çin-Rus dostluğu en üst seviyeye ulaştı.

Zamanla büyük bir güç hâline gelen Çin Halk Cumhuriyeti, SSCB’den bağımsız bir politika gütmeye başladı. SSCB-Batı ilişkilerinde başlayan yumuşama, Çin’in yalnız kalmasına ve dayanışmanın bozulmasına neden oldu. SSCB-Çin arasında 1960’tan itibaren artan anlaşmazlığın nedenleri arasında iki ülke arasındaki liderlik iddiası, tarafsız ülkelerde nüfuz rekabeti, Batılı devletlerle ilişkilerin şekli; Doğu Türkistan, Moğolistan gibi sınır bölgeleri sorunu, SSCB’nin Çin’e yapacağı ekonomik yardımın miktarı ve zamanı gösterilebilir.

Çin, 1965-1966’daki Kültür İhtilali’nden sonra çok yönlü dış politika izleyerek Amerika ile ilişkilerini düzeltmiş, BM’ye tekrar üye olmuştur. Bu gelişmeler Doğu Bloku’nun güç kaybetmesine yol açmıştır.

SSCB-Macaristan İlişkileri

sscb-macaristan ilişkileri

Stalin’in ölümünden sonra Doğu Blokunda ayaklanmalar hızla yayılmaya başlamış Doğu Berlin’den sonra Macaristan’daki fabrika işçileri ekonomik şartlardan dolayı Haziran 1953’te ayaklanmışlardı. Bunun üzerine SSCB, Imre Nagi (Naj)’yi yeni başbakan olarak atadı. Nagi, siyasi baskıları azaltarak reformlar yaptı. Nagi’nin komünist sistemi yumuşatmaya yönelik politikaları SSCB tarafından tepkiyle karşılandı ve Nagi görevden alındı.

Alınan tedbirlere rağmen Nagi döneminde temelleri atılan adımlar, Macarlar arasında değişim isteğini güçlendirmiş bulunuyordu. 23 Ekim 1956’da Budapeşte’de yapılan gösterilere yaklaşık 200.000 kişi katılmıştı. Polisin kalabalığa ateş açmasıyla barışçı gösteriler bir anda ayaklanmaya dönüştü. Halk, silahlanmaya başladı. Ülkenin hemen her kentinde millî ihtilal komiteleri kurulmuştu. Yeniden iktidara gelen Nagi’nin üst üste verdiği ödünler, ayaklanmayı durdurmaya yetmedi. SSCB, 30 Ekimde birliklerinin Macaristan’dan çekileceğini deklare etmesine rağmen 31 Ekimde Budapeşte’yi kuşattı. Nagi, 1 Kasımda Varşova Paktından ayrılma kararını açıklayarak Birleşmiş Milletler aracılığıyla büyük devletlerin korumasını istedi. Bu gelişme üzerine SSCB birlikleri Budapeşte’yi işgal etti. Kısa sürede silahlı direniş bastırıldı. İşçilerin başlattığı genel grevin sona erdirilmesi ise birkaç haftayı aldı. Düzenin sağlanmasından sonra geniş çaplı tutuklamalara girişildi.

Macar Millî Ayaklanması’nda Arnavutluk, Çekoslovakya, Bulgaristan SSCB’yi desteklemiş, Çin ise ayaklanmacıların haklı olduğunu savunmuştur.

SSCB-Çekoslovakya İlişkileri

Rusyanın Pragı İşgali

II. Dünya Savaşı’ndan önce Çekoslovakya’da “sosyal demokrasi” anlayışı hâkimdi. Çekoslovak toplumu; liberal, milliyetçi, demokrat vb. farklı düşünceden insanlardan oluşuyordu.

Çekoslovakya, savaştan sonra SSCB’nin etkisinde kalarak Varşova Paktına girdi. 1953 yılı baharında Doğu Bloku’nda görülen ağır ekonomik şartlar Çekoslovakya’da da kendini gösterdi. Mevcut hükûmetin 30 Mayıs 1953’te enflasyonu düşürmeye yönelik yayınladığı kararlar halk tarafından tepkiyle karşılanmış, bazı şehirlerdeki fabrika işçileri “hür seçim” sloganlarıyla ayaklanarak mevcut yönetimi ve SSCB’yi protesto etmişlerdi. SSCB’nin de desteğini alan Çekoslovak Komünist Partisi yönetimi, sert tedbirlerle ayaklanmaları bastırmıştı.

Çekoslovakya’da 1967’de Aleksander Dubcek liderliğinde “insancıl komünizm” hareketi başladı. Bu hareketin amacı, Çekoslovakya’da insan hürriyetini esas alan bir komünist sistemini uygulamaktı.

1968’de yayınlanan “harekât programı” sosyalizmin demokrasi ilkeleri ile birleştirilerek yeni bir siyasi sistemin oluşturulması amacındaydı. Tek partili sosyalist devlet yönetimine karşı olan inkılapçı nitelikteki bu hareket ile toplanma ve dernek, düşünce ve ifade, inanç ve kanaat gibi insanın temel hak ve hürriyetlerinin sağlanması gerektiği vurgulandı. Çekoslovakya’nın şartlarına uygun sosyalist demokratik modelin kurulması ve serbest seçimlerin yapılması da ifade edildi.

SSCB, Varşova Paktı üyelerinin desteğini de alarak Çekoslovakya’daki “insancıl komünizm” hareketini ikili görüşmeler ve baskı yoluyla engellemeye çalıştıysa da başarılı olamadı. Gelişmeler üzerine “Varşova Paktı Ordusu” 21 Ağustos 1968’de Çekoslovakya’yı işgale başladı. Çeklerin “insancıl komünizm” hareketi başarısızlıkla sonuçlandı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.