İki Savaş Arası Dönemde Dünya

G. İKİ SAVAŞ ARASI DÖNEMDE DÜNYA

“GAZAP ÜZÜMLERİ”NDEN…

Yollarda dolaşan göçmen halk şimdi iş bulmak için bütün batıyı taramaktadır. Yolların yanında kurulan kamplar ve açlık korkusu mal sahiplerini de -mallarına bir şey olacak diye- korkutmaya başladı. Ömürlerinde açlığı görmemiş olanlar, açların gözlerini gördüler… Ve göçmenler asfaltlarda akıp durdular. Açlıkları gözlerinden okunuyor, ihtiyaçları gözlerinden okunuyordu… Bir adamın yapacağı bir iş olduğu zaman, on kişi bu iş için kavga ediyor, çok az bir gündelik almak için çarpışıyorlardı.

“Bir adam otuz sente çalışırsa ben yirmi beşe çalışırım, boğaz tokluğuna çalışırım. Çocuklarım var. Ben, bir lokma ekmek için çalışırım.”

Çok iyi bir şeydi bu… Gündelikler düştü ve fiyatlar aynı yükseklikte kaldı. Büyük mal sahipleri bundan memnundu. Bu taraflara daha fazla halk çekmek için yeniden ilanlar bastırıp dağıttılar. Gündelik düştükçe düştü ve fiyatlar yüksek kaldı…

Bu sırada büyük mal sahipleri bu ortamda servetlerini artırmak için dâhice bir usul buldular: Büyük mal sahibi, bir konserve fabrikası satın alıyor ve meyveler olduğu zaman meyvenin fiyatını yetiştirme maliyetinin altına düşürüyordu. Böylece, konserve fabrikasının sahibi olmuş dolayısıyla meyveyi düşük fiyattan satın almış oluyordu. Konserve fiyatlarını yüksek tutarak bundan büyük kâr elde ediyordu. Konserve fabrikası açacak kadar parası olmayan küçük çiftçiler, çiftliklerini ellerinden çıkardılar. Bu çiftlikler büyük mal sahiplerinin, bankaların ve konserve fabrikalarına sahip şirketlerin eline geçti. Bağımsız çiftçilerin sayısı git gide azaldı. Çiftçiler bir süre şehirlere göç ettiler. Onlar da yollara döküldüler. Yollar iş bulmak için birbirini yiyen, birbirini öldüren insanlarla doldu. Yoksul çocukların hepsinde kemik hastalığı vardı ve her taraflarında çıbanlar çıkıyordu. Büyük şirketler açlık ile öfke ve kızgınlık arasında kıl kadar bir pay olduğunu bilmiyorlardı. Gündeliklere eklenmesi gereken para; gaza, silaha, hafiyelere, kara listelere ve talimlere harcanıyordu.

John STEİNBECK, Gazap Üzümleri, s. 397-398’den özetlenmişti

 

İki Savaş Arası DünyaI. Dünya Savaşı toplumları siyasi, ekonomik, kültürel vb. yönlerden etkiledi.

Savaş sırasında yaşanan ekonomik sıkıntılar savaştan sonra tüketim isteğinin artmasında ve sanayinin gelişmesinde etkili oldu. Sanayide kullanılan petrol ve elektrik günlük hayata girdi; evlerde elektrikli araçların kullanımında artış görüldü. Avrupa’da kara ve demiryolları yapılarak ulaşım kolaylaştırıldı. Dünyada taşıt yapımında seri üretim yaygınlaştı. Kıtalar arası ulaşımda gemilerin yanında havacılık teknolojisinin gelişmesiyle birlikte uçaklar da kullanılmaya başlandı. Bu dönemde şehircilik ve mimari gelişti. Mimari bir akım olan Bauhaus şehir planlaması konusunda yenilikler getirdi. Yeni bir mimari tarz başlatılmasını savunan Bauhaus akımının temsilcileri 1933’te Nazilerin baskıları sonucu farklı ülkelere giderek bu anlayışı geliştirip yaygınlaştırdı. Yine bu dönemde yüksek binalar, geniş düzenli caddeler ve yeşil alanları ile büyük şehir projeleri tasarlandı. ABD’de New York’ta 1931’de tamamlanan “Empire State Building” ile beraber gökdelenlerin sayısında artış görüldü.

İletişim araçlarının gelişmesiyle haberleşme kolaylaştı. Dünyanın en ücra köşelerindeki halklar, kültürleri ile beraber tanındı. Yazılı basında önemli tiraj artışı oldu. Radyonun önem kazanması ile “konuşan basın” dönemi başladı. Radyo siyasi faaliyetlerde vazgeçilmez bir iletişim aracı olarak kullanıldı. Radyo aracılığıyla caz, klasik müzik, tiyatro da halka ulaştı. Fotoğraf, çizgi film, sinema gibi görsel sanatlardaki gelişmeler kitle kültürünün şekillenmesine yardımcı oldu. Yazılı basın, fotoğraflarla desteklendi. Savaş öncesi çocuk yayınları çerçevesinde başlayan çizgi filmler, büyük gelişme kaydetti. Avrupa’da “Tintin (Tenten), Barbar”, Amerika’da “Popeye (Temel Reis), Süperman” gibi çizgi film kahramanları bu dönemde doğdu. 1895’te ortaya çıkan sessiz sinema, 1920’li yılların sonuna doğru, sesin de kullanılması ile kitle iletişim aracı olarak önemini devam ettirdi. 30’lu yıllarda ekonomik buhranı konu alan filmlerin yapılması sinema izleyicilerinin sayısını arttırdı. Dünyadaki siyasi gelişmelere paralel olarak sinema propaganda aracı olarak kullanıldı. Ayrıca bu dönemde radyo ve gazetelerin etkisiyle spor, kitlelere mal olurken izleyici sayısı da hızla arttı.

Almanya’da rejim değişikliğine bağlı olarak Albert Einstein başta olmak üzere bazı bilim adamlarının ülkelerini terk etmeleri ile bilim milletlerarası bir kimlik kazandı. Bu dönemde fizik alanında önemli gelişmeler görüldü. Einstein’in izafiyet teorisi yeni bir çığır açtı. Fizik bilimi, nükleer protonu (Rutherford, 1919), pozitif elektronu (Anderson, 1931) ve nötronu (Chadwick, 1934) keşfetti. Frederic et Irene, Joliot-Curie ve Enrico Fermi, yapay radyoaktiviteyi buldu. Uranyum fizyonu 1939’da Almanya’da gerçekleştirildi. Böylece nükleer enerji alanındaki gelişmeler birbirini takip etti.

Sağlık sahası başta olmak üzere biyoloji biliminde önemli ilerlemeler sağlandı. Bazı hastalıkların tedavisi için aşı ve ilaçlar bulunurken organ nakline başlandı. Banting ve Best 1922’de insülini ayrıştırmayı başardı. Tüberküloza karşı ilk etkili silah olan BCG aşısı 1921’de Calmette ve Guerin tarafından bulundu. 1929’da Alexander Fleming penisilini keşfederek antibiyotiklerin gelişeceği alanı açtı.

Sosyal bilimler, ihtisas alanlarını belirleyerek bir yenilenme sürecine gitti. Psikoloji önem kazandı ve bu alanda yeni akımlar ortaya çıktı. Felsefe alanında Fenomenoloji (Metafiziğe karşı çıkarak somut yaşantıyı temel alan felsefi görüş.) ve Varoluşçuluk bu dönemde ortaya çıkan akımlardır.

1929’da tarih biliminde Fransız ekolünün ortaya çıkışı ile geleneksel tarih anlayışında önemli değişiklikler yaşandı. Yeni tarih anlayışı ile geleneksel tarihin temel ögesini oluşturan; savaş tarihi, kral ve imparatorlar tarihi, önceliğini kaybetti. Yeni tarih anlayışı, yerel tarih, sosyal, ekonomik ve medeniyet konularını öne çıkardı.

I. Dünya Savaşı sonunda Batı medeniyeti ve bu medeniyetin dayandığı değerlerin sorgulanması, Avrupa edebiyatını etkiledi. İki savaş arasında, birçok yazar yaşadıkları toplumlara karşı eleştirel gözle bakarak eserlerini bu doğrultuda verdiler. John Steinbeck’in Gazap Üzümleri (1939) adlı eseri 1929 krizinden sonra Amerika’nın sosyal ve ekonomik durumunu anlatan önemli eserlerden biridir. Bazı romancılar da buhranlı bir dönemden geçen Avrupa’yı konu edinmekten kaçınarak otobiyografi tarzını tercih etmişlerdir.

İki savaş arası dönemde tiyatro da bir yenilenme sürecine girdi. Aktör ve seyirciye eleştiri hakkı tanınarak günümüz tiyatrosuna öncülük edildi.

I. Dünya Savaşı’nın tam ortasında Zürih’te, bütün toplumu ve burjuva sanatını tamamen ve sert bir şekilde reddetmeye dayalı “Sürrealizm” akımı doğdu. Sürrealizm kendini daha ziyade resim sanatında gösterdi. Geçmişle bağlarını koparan sürrealist ekolün dışında, savaş öncesinde de var olan ekspresyonizm (dışa vurumculuk), özellikle Almanya ve kuzey ülkelerinde birçok sanatçı ve yazarı hareketin bünyesinde toplamayı başardı. Aynı zamanda bazı sinemacılar da bu ekole önemli eserler kazandırdı.

İki savaş arasında klasik müziğe dönüş yaşandı. Özellikle Orta Avrupa’dakiler başta olmak üzere birçok müzisyen, klasik eserleri folklorik unsurlarla birleştirmeyi amaçlıyordu. Aynı dönemde ABD’nin savaşa girmesi ve Avrupa üzerinde etkili olmasıyla caz, bütün Batı dünyasında yayılma fırsatı buldu.

 

SÜRREALİZM (GERÇEKÜSTÜCÜLÜK)

XX. yüzyılın başlarında Avrupa’da ortaya çıkan bir sanat akımıdır. Şair ve ressamlar, I. Dünya Savaşı’nın yol açtığı yıkım karşısında

dehşete kapılmış, akılcı tutuma karşı tavır alarak bilinç dışının düşsel dünyasına yönelmeye başlamışlardı. 1924’te yayımladıkları Gerçeküstücülük Bildirgesi’nde “düşüncenin aklın denetimi olmadan ve ahlak gibi engelleri hiçe sayarak ortaya konması”nı savundular. Yapıtlarında nesneleri alışılmamış biçimlerde betimleyen gerçeküstücü sanatçılar, çoğunlukla düşlerin gizli dünyasını dile getirmeye çalıştılar. Bazen de nesneleri kendi doğal ortamlarından çıkartarak şaşırtıcı, düşsel bir ortama taşıdılar. Gerçeküstücü ressamlar insanların ruhsal durumlarını ve davranışlarını akıl, mantık, töre, din ve toplumsal baskılardan özgür kılarak tuvale yansıttılar. Gerçeküstücülük akımıyla neredeyse özdeşleşen, Salvador Dali (1904-1989) anılarından ve düşlerinden esinlenerek yaptığı resimlerinde eriyip akan saatler, gövdesinde çekmeceler taşıyan insanlar, boşlukta uçan eşyalar yer alır. Gerçeküstücülük hiçbir ortak kuram ya da birlik olmaksızın, sanatçıların bireysel tavırları doğrultusunda kendi kendine gelişen bir sanat akımı olmuştur.

Theme Lerousse, c. 5, s. 116-117

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.