İslâm’da Tarihçiliğin Gelişimi

İSLÂM’DA TARİHÇİLİĞİN GELİŞİMİ

İslâm tarihçilik anlayışında ve gelişiminde Kur’an ve hadislerin yeri: İslâm tarihçiliğinin gelişimi, yukarıda belirtilen temel kaynakların, yani Kur’an’ın indirilmesi ve hadislerin kaydıyla başlar.

Bizzat Kur’an’da çeşitli kavimler, dinler ve peygamberlerle ilgili bilgiler verilirken, bunlara ilişkin bazı yorumlar yapılmıştır.

Kur’an, bahsettiği tarihî olaylardan insanların ibret almasını istemiştir. Buna bağlı olarak rivayetçilik (söylenticilik) , aktarmacılık ve karşılaştırma yöntemine ilişkin bazı ilkeler ortaya koymuştur.

Hadislerin toplanması sırasında Hz. Muhammed’in yaşadığı dönemin olaylarının da öğrenilip, kaydedilmesi ile İslâm tarihi yazımına başlanmıştır. Hadis bilginleri, hadisleri söyleyenlerin güvenilirliğini ortaya koyarak önemli belgeler oluşturmuşlardır. Böylece, İslâmiyetin ilk dönemine ilişkin tarihlerin yazımında, kanıt niteliğinde veriler oluşmuştur.

Sahih olan hadisleri toplayıp yazan ilk hadis alimi Buhari (H 194- 250) olmuştur.

 

İlk dönem İslâm tarih yazıcılığı: Doğrudan İslâm tarihi yazımına geçişi sağlayan çalışmalar, siyer, megazî, tabakat ve temcim türü kitaplarla başlamıştır.

1- Siyer yazarları( ilk yazarlar arasında Ürve, Eban b. Osman, Zührî gibi kişiler) , Hz. Muhammed’in yaşamına ait bilgileri toplayıp kaydetmişlerdir. Hz. Muhammed’in yaşamını konu edinen çalışmalar; onun yakın çevresini, ilk Müslümanları, arkadaşlarını, savaş kahramanlarını, yaşadığı dönemi ve olayları, hatta Dört Halife Dönemini içine almıştır.

2- Sonradan, Hz. Muhammed’in doğrudan yönettiği savaşları ele alan megazî kitapları yazılır.

3- Ayrıca Hz. Muhammed zamanında ve ondan sonraki dönemlerde yapılan fetihleri içeren fûtûh kitapları ve peygamberler tarihi yazma geleneği İslâm tarihçiliğine eklenir.

4- Genel tarihçiliğe doğru giden bu çalışmalar sonunda söylentici tarih yazıcılığı, yani vakanüvislik ortaya çıkmıştır. Söylentici tarih yazımında, olayların ortaya çıkış nedenleri üzerinde durulmaz. Konular olduğu gibi aktarılır.

İslâm toplumunun ilk üç yüzyılı içerisinde egemen olan tarihçilik budur. Tarihçi Taberî (ölm. 923), vakanüvist İslâm tarihçilerinin en önde gelen ismidir.

Zamanla söylentici tarihin dışında, yorum içeren ve öğretici nitelikte eserler yazılmış, ancak vakanüvisçi yazım geleneği devam etmiştir.

Klâsik İslâm tarihçiliği ve tarihçileri:

1- İslâm tarihinin bir bilim olarak ortaya çıkması, VIII. yüzyıl sonunda yazılan eserlerle başlamıştır.

2- IX. yüzyıl ise diğer İslâm bilimlerinde olduğu gibi, İslâm tarihçiliğinde bir dönüm noktasıdır. Bu yüzyılda, daha önceki İslâm tarihi kaynakları özenle değerlendirilmiş, büyük boyutlu eserler yazılmıştır. Yazılan bu eserler İslâm tarihinin köklü bir bilim dalı olması ve gelişmesi açısından önemlidir.

Müslümanların yazdıkları tarihî eserler içinde, konuların eleştirel biçimde ele alındığı örnekler ortaya çıkmıştır. Özellikle İbn-i Haldun tarafından yazılan “Mukaddime” (Önsöz) toplumsal tarih yazıcılarının ilk ve en önemli eseri olarak öne çıkmaktadır.

İbn-i Haldun’dan başka, Yakubî, Birunî, İbn-i İshak, Mesudî, Ebu’l-Fidâ ve Reşidüddin gibi tarihçilerin İslâm tarihçiliğinin gelişmesine büyük hizmetleri olmuştur.

3- X-XVII. yüzyıllar arasında İslâmiyetin geniş bölgelere yayılmasıyla birlikte, bu ülkelerde birçok büyük tarihçi yetişmiştir. Çeşitli kıt’a, bölge ve ülkeler ile buralarda yaşayan toplumların tarihini tarafsız bir biçimde ele alan Reşidüddin (ölm. 1318)in “Câmiü’t tevârih” adlı kitabı, modern anlamda ilk dünya tarihi eseri kabul edilmektedir. Bu dönemde yaşayan Müslüman bilim adamı ve tarihçileri Avrupa’yı da etkilemişlerdir.

Son dönem İslâm tarihçiliği: XVII. yüzyılda, batı dünyası İslâm ülkeleriyle daha yoğun ilişkilere girmiştir. Bu ilişkiler içinde İslâm dünyası, Avrupa’da ortaya çıkan yeniliklerden etkilenmiş ve bu durum tarih yazıcılığına da yansımıştır.

XVIII. yüzyılın sonlan ile XIX. yüzyılın başlarında İslâm tarihi alanında önemli sayıda araştırmalar yapılmıştır. Bu araştırmalarda, İslâm bilginlerinin yanı sıra Müslüman olmayan ve kendilerine “müsteşrik” denilen batılılarda yer almıştır.

XIX. yüzyılda Osmanlı Devleti’nin büyük devlet ve bilim adamı olan Ahmet Cevdet Paşa, “Tarih-i Cevdet”, Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefâ” gibi eserleriyle İslâm tarihçiliğinde önemli bir yere sahiptir.

Batılıların İslâm dünyası ve İslâm tarihi alanındaki çalışmaları XIX. yüzyılın ikinci yansından sonra hızlanmıştır. Ortaya konulan eserlerin birçoğu, Müslüman toplumlar tarafından kendi dillerine çevrilerek bunlardan halkın yararlanması da sağlanmıştır.

Günümüzde bilimsel gelişmelerin ışığı altında yazılan eserlerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Ülkemizde bazı tarihçilerimiz, İslâm tarihi yazma konusunda oldukça önemli adımlar atmışlardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.