Orta Doğuda Manda Yönetimlerinin Kuruluşu

ORTA DOĞUDA MANDA YÖNETİMLERİNİN KURULUŞU

I.dünya savaşı sonrası ortadoğu

 A. Orta Doğu

Dünya coğrafyasının en karmaşık, en sorunlu bölgesi olan Orta Doğu, petrolün yüksek miktarda çıkarıl­masıyla büyük önem kazandı.

Müslümanların, Hıristiyanların ve Yahudilerin kutsal mekânlarını barındıran Orta Doğu toprakları, 1517’de Osmanlı topraklarına katılmış, 19. yüzyılın başlarına kadar da Osmanlı hâkimiyetinde kalmıştır.

Orta Doğu topraklarına; huzur, bolluk ve refah Türklerin hâkimiyeti döneminde gelmiştir. Özellikle Kanuni Sultan Süleyman, Kudüs topraklarına özel bir ilgi göstermiş, imparatorluğun en zor günlerinde bile bu bölgeyi ihmal etmemiştir.

Günümüzde Orta Doğu halkı hala Osmanlı – Türk kültürüne kendini yakın hissetmekte ve bölgedeki Türk-Osmanlı medeniyeti, mimarisi ve emeği ile varlığını korumaktadır. Ancak bu toprakların Osmanlı Devleti’nin elinden çıkması ile birlikte önce sömürgeci devletlerin, daha sonra 1948’de kurulan İsrail Devleti’nin uygula­dığı işgalci politika, yaklaşık yüz yıldır bölgede dirlik ve düzenin bozulmasına neden olmuştur.

 B. Orta Doğu’da Manda Rejimleri

İngiltere ve Fransa’nın Orta Doğu’yu Yeniden Yapılandırmalarının Nedenleri

  • Orta Doğu petrollerini sömürmek istemeleri
  • Siyasi istikrarı sağlanan ve petrollerini kullanarak ekonomik refaha ulaşan Arapların İngiltere ve Fran­sa’nın çıkarlarını tehdit edecekleri düşüncesi
  • Arap topraklarında istikrarsızlığın süregelmesini sağlayarak Orta Doğu’yu yönlendirmek istemeleri

Birinci Dünya Savaşı sırasında imzalanan Sykes – Picot Antlaşması ile Osmanlı Devleti’nin Orta Doğu top­rakları İngiltere ve Fransa arasında paylaşıldı. Bu amaçla Arapları bağımsızlık vaadi ile kandıran İngiltere ve Fransa, Osmanlı Devleti’nin bu topraklarda varlığına son verip Orta Doğu’ya hâkim oldular. İngiltere ve Fransa, savaştan sonra Sykes – Picot Antlaşması doğrultusunda Orta Doğu’yu siyasi ve ekonomik çıkarlarına uygun olarak cetvellerle ve sınırlar arasında geniş boşluklar bırakarak yeniden çizip bu topraklarda manda yöne­timleri kurdular.

Bu yapılanmaya göre Osmanlı Devleti’nin,

  • Bağdat vilayetini örgütleyen İngiltere, Irak topraklarına,
  • Halep ve Şam vilayetini örgütleyen Fransa, Suriye topraklarına,
  • Beyrut ve çevresini örgütleyen Fransa, Lübnan topraklarına,
  • Ürdün Nehri’nin batı yakasını örgütleyen İngiltere, Filistin topraklarına hâkim oldu.

Orta Doğu’da kurulan bu devletlerin temelinin etnik ve dini birliğe dayanmaması; İsrail’in Orta Doğu’da ça­tışmaları körüklemesi, Arap devletleri arasında barış ve istikrarı bozmuş ve günümüze kadar iç karışıklıkların yaşanmasına ortam hazırlamıştır. 

Suriye’de Fransız Mandası (1918 -1936)

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Suriye toprakları Fransa’nın himayesi altına girdi. Kürtler, Dürzîler, Sünni ve Şii Araplardan oluşan Suriye toplumunda Fransa’nın Orta Doğu’ya yerleşmesi ile karışıklıklar çıktı. Fran­sa’nın Suriye’deki hâkimiyeti 1936 yılına kadar devam etti. Bu tarihten sonra Suriye’de Fransa’nın manda yö­netimi sona erdi ve dini – etnik yapısı farklılık gösteren Suriye toplumunda az da olsa huzur ortamı oluştu. 

Lübnan’da Fransız Mandası (1917 – 1936)

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Lübnan, Fransa’nın mandası altına girdi. Dürzîler ve Marunîlerin çoğun­lukta olduğu Lübnan, 1936’da Fransa mandası olmaktan çıktı ve bağımsız bir devlet haline geldi.

 Filistin’de İngiliz Mandası (1917 -1948)

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Filistin topraklarına hâkim olan İngiltere, Orta Doğu’da yeni sorunlara yol açtı. Arapların yanına kendi devletlerini kurmayı hedefleyen Yahudiler, amaçlarına ulaşmak için Filistin top­raklarını politik oyunlarına sahne yaptılar. İngiltere’nin Filistin’deki varlığı 1948 yılına kadar sürdü. Bu tarihte ABD ile birlikte Filistin toprakları üzerinde İsrail Devleti’nin kurulmasını sağlayan İngiltere, Orta Doğu toprak­larından çekildi. 

Mısır’da İngiliz Mandası (1882 -1946)

Osmanlı Devleti’nin Kuzey Afrika’ya çıkış kapısı olan Mısır, 1882’de İngiltere tarafından işgal edildi, İngiltere’nin Mısır’daki varlığı 1922 yılına kadar sürdü ve bu tarihten sonra Mısır bağımsız oldu. Ancak Mısır’daki İngiliz askeri ülkeyi 1946 yılında terk etti. 

Irak’ta İngiliz Mandası (1926 -1930)

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Irak, İngiltere’nin mandası altına girdi. Türkler, Kürtler, Şii ve Sünni Arap­lardan oluşan Irak’ta İngiliz mandası 4 yıl sürdü. 1930’da Bağımsız Irak Krallığı kuruldu ve İngiltere’nin Irak’taki mandası sona erdi. 

İran’da İngiliz Mandası

1907 Antlaşması ile İran, İngiltere ile Rusya arasında nüfuz bölgelerine paylaşılmıştır. Rusya’da Çarlığın yıkılması üzerine, İngiltere tek başına İran üzerinde nüfuz kurma yoluna gitti ve İran’a 9 Ağustos 1919’da bir antlaşma imzalatmaya muvaffak oldu. Bu anlaşma ile İngiltere, İran’ın idari ve askeri teşkilatını düzenleme gö­revini üzerine alıyor ve ayrıca İran’a teknik ve mali alanlarda yardım vaadediyordu. Fakat bu antlaşma İran mil­liyetçilerini kızdırdı ve İran Meclisi antlaşmayı tasdik etmedi, İngiltere İran üzerinde baskı yapamadı, çünkü savaştan bıkan İngiliz kamuoyu, hükümetin doğuda peşpeşe olaylarla karşılaşmasını istemiyordu.

Son İran şahı Muhammed Rıza Pehlevi ise kendisine örnek aldığı Atatürk gibi, İran’da geniş ve köklü re­formlar yaparak memleketi batılılaştırdı. Gerçekten, İran’da pek çok reformları ve batılılaşma hareketlerini gerçekleştirdi. Din adamlarının nüfuzunu kıramamakla beraber, özellikle eğitim alanında birçok yenilikler yaptı. Eğitim sisteminde vatanseverlik, milliyetçilik ve batılı düşüncenin yerleşmesine önem verdi. Orduyu düzenledi ve iyi bir disipline soktu. Kapitülasyonları kaldırdı. Ekonomik alanda, devletin müdahalesi ile birçok işler yaptı. Atatürk ve Türkiye ile yakın ve samimi münasebetler kurdu.

1933’te Almanya’da Hitler’in iktidara geçmesi ve Hitler’in hem Batılılara ve hem de Sovyet Rusya’ya cephe alması üzerine, İran dış politikasını Almanya’ya kaydırdı. Almanya ile İran arasında ekonomik münasebetler de geliştirildi ve Almanya, İran’ın dış ticaretinde Sovyet Rusya’nın yerini aldı.

Almanya’nın 1941 ‘de Sovyet Rusya’ya saldırması üzerine İran, İngiltere ile Sovyet Rusya’nın işgaline uğ­radı.

 Afganistan’da İngiliz ve Rus Mandası

Afganistan 1880 Temmuz’unda İngiltere ile imzaladığı bir anlaşma ile bu devletin nüfuz ve himayesi altına girmişti. 1907 İngiliz – Rus anlaşması ile İngiltere Afganistan’daki bu durumunu Rusya’ya da kabul ettirmişti.

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Afganistan kendisini İngiltere’nin nüfuz ve vesayetinden kurtarmayı ba­şardı. Bir takım taht mücadelelerinden sonra 1919 şubatında Afganistan tahtına geçen Emir Amanullah koyu bir İngiliz düşmanıydı. Amanullah, Emir olur olmaz, 1919 Mayısında İngiltere’ye karşı Cihad-ı Mukaddes ilan edip, ordusu ile Hindistan’a yürüdü. İngiltere Amanullah’ı Hindistan’dan çıkarmayı başardı ancak 8 Ağustos 1919’da yapılan Ravalpindi Antlaşması ile de, Afganistan’ın tam bağımsızlığını tanıyarak bu ülkeden çekilmek zorunda kaldı.

Amanullah bundan sonra Sovyetlere yaklaştı. 28 Şubat 1921 ‘de Sovyet Rusya ile bir dostluk antlaşması imzaladı. Bu anlaşma ile Sovyetler, bir yandan Afganistan’ın bağımsızlığını tanıyorlar ve öte yandan da Afga­nistan’a her yıl bir milyon altın ruble yardımda bulunmayı kabul ediyorlardı.

Amanullah Sovyetlere yaklaşmakla beraber, Afgan – Sovyet münasebetleri düzenli bir şekilde gelişemedi. Sovyetlerin Türkistan, Özbekistan, Türkmenistan, Hive ve Buhara’yı bolşevikleştirmek için kullanmış olduk­ları sert usuller, buralardaki Türk halkların ayaklanmalarına sebep oldu ve birçok Türk Bolşeviklerden kaça­rak Afganistan’a sığındı. 1922 yılında Enver Paşa’nın liderliğinde çıkan bu ayaklanmalara Amanullah büyük destek verdi hatta kendi liderliği altında bir Orta Asya Konfederasyonu kurmak için harekete geçti. Bu durum Sovyet – Afgan münasebetlerini bozdu. Fakat Enver Paşa öldürüldüğü gibi, Sovyetler de Orta Asya’da durumu kontrolleri altına aldılar.

Afgan hükümdarı Amanullah da, Rıza Şah’ın İran’da yaptığı gibi, Atatürk’ü kendisine örnek alarak mem­leketi batılılaştırmak için 1923’ten itibaren faaliyete geçti.

Memlekette birçok reformlar yaptı. Özellikle eğitim ve kültür reformlarına önem verdi. Bu reformlar için Almanya ve Türkiye’den uzmanlar getirtti. Bunun sonucu olarak Afganistan ile Almanya arasındaki siyasi münasebetler de gelişti ve Sovyet nüfuzuna karşı Afganistan Almanya’ya yanaştı. Hitlerle beraber Almanya ile Afganistan arasındaki ilişkiler daha da arttı.

1941 ‘de İran’ın İngiltere ve Sovyet Rusya tarafından işgali üzerine Afganistan’da bu iki devletin baskısı al­tında kaldı ve baskı üzerine ülkedeki bütün Alman uzman ve teknisyenlerini çıkarmak zorunda kaldı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Afganistan tekrar Sovyet nüfuzu altına girmiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.