Osmanlı Ordu Teşkilatı Ders Notu Konu Özeti

OSMANLI ORDU TEŞKİLATI

Osmanlı Ordusu

Osmanlı henüz aşiret devleti iken düzenli bir ordusu yoktu. Türkmenler ve Ahilerden gönüllü birlikle oluşturuluyordu. Orhan Gazi devrinde Bursa Kuşatması sırasında düzensiz orduların yetersizliği anlaşılmış yaya ve müsellem (atlı) adı verilen ilk düzenli ordu kurulmuştur.

Osmanlı Ordu Teşkilatı2

KAPIKULU ASKERLERİ

Adından anlaşılacağı üzere bunlar kapının kullarıdır. Devletten maaş alırlar, sürekli ordudur ve merkezde padişaha bağlı olarak bulunurlar. Selçuklularda görülen “hassa ordusunun” Osmanlıdaki karşılığıdır. Kendi arasında Kapıkulu Piyadeleri ve Kapıkulu Süvarileri olmak üzere ikiye ayrılmıştır.

 

Kapıkulu Piyadeleri

Acemioğlanlar Ocağı: Bu ocağın temelleri I. Murat Dönemi’nde Çandarlı Kara Halil ile Karamanlı Kara Rüstemin’in tavsiyeleri ile atılmıştır. Bu ocağın asker ihtiyacı önceleri savaş esirlerinden (pençik oğlanı) karşılanırken daha sonra devşirme usulü ile karşılanmaya başlamıştır.

Devşirme sistemi gelişigüzel olmayıp belli kurallar dahilinde yapılıyordu. En önemlisi de ailelerin rızası alındıktan sonra bu sistem uygulanıyordu. Yani devşirme sistemi gelişigüzel yapılan çocuk toplama işi değildi.

Şu şekilde yapılıyordu:

  • Padişahın emri ile devşirme yapılacak bölge belirleniyordu. Bu bölgeye memurlar gönderiliyordu.
  • Bölgede bulunan kadı, sancak beyi ve rahipler çocukların belirlenmesinde memurlara yardımcı oluyordu.
  • Devşirme her zaman değil; ihtiyaca göre yapılırdı.
  • üç beş yılda bir yapılır ve kırk haneden ancak bir kişi devşirilirdi.
  • Ailenin tek çocuğu varsa devşirilmezdi.
  • Yüz kızartıcı suç işleyen (hırsızlık, zina) aileden devşirme çocuk alınmazdı.
  • Şımarık olabileceğinden köy kethüdasının çocuğu devşirilmezdi.
  • Vücudunda herhangi bir kusuru olan çocuklar alınmazdı.
  • Bir aileden sadece bir çocuk alınırdı.
  • Devşirilen çocuklardan zeki olanlar Enderun Mektebi’ne gönderilirdi.

Devşirmeye tabi tutulan bu çocuklar önce Anadolu’daki Türk ailelerinin yanına verilirdi. Burada iyi bir İslami bilgi ve Türk kültürünü öğrenen bu çocuklar daha sonra temel bilgileri öğrenmeleri için “Acemi Oğlanlar Ocağı”na gönderilirdi.

Bu arada iyi bir eğitime tabi tutulan bu çocuklardan çok zeki olanlar bir nevi saray okulu olan Enderun Mektebi’ne gönderilir ve devlet adamı ihtiyacı giderilmiş olurdu. (Örneğin, Sokullu Mehmet Paşa) Diğer kısım ise asker olmak üzere Yeniçeri Ocağı’na gönderilirdi.

 

Yeniçeri Ocağı: I. Murat Dönemi’nde Edirne’de kurulan bu askeri ocak İstanbul’un fethinden sonra buraya taşınmıştır. Osmanlı Devleti’nin en gözde askeri ocağıdır. Devşirme kanununa göre oluşturulan bu ocağın bazı özelliklerini şöyle sıralamak mümkündür:

  • Meslekleri askerliktir.
  • Savaş zamanı askerdiler; barış zamanında ise İstanbul ve padişahı korumakla görevliydiler.
  • Devletten üç ayda bir ulufe adında maaş alı­yorlardı.
  • Askerlikten başka işle uğraşmaları yasaktı.
  • Emekli olana kadar evlenmeleri yasaktır.
  • yüzyıla kadar Yeniçerilerin evlenme­leri yasakken daha sonra yaşlı olanlara evlen­me izni verilmiştir.
  • Bu ocağın başında bulunan kişi Yeniçeri ağasıdır. Ocakla ilgili meseleler ağa divanı adıyla yapılıyordu.
  • Yeniçeri Ocağı XVI. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nin asker teşkilatında önemli bir yer tutuyordu; fakat bu yüzyıldan itibaren bu ocak eski câzibesini kaybetmiştir.

 Yeniçeri Ocağı’nın bozulmasında:

  • Mesleği askerlik olmayan kişilerin bu ocağa alınması
  • Özellikle III. Murat oğluna yaptığı sünnet düğününde beğendiği bazı çalgıcı ve hokka­bazları bu ocağa almış ve Yeniçeri Ocağı ilk kez bozulmaya başlamıştır.
  • Avrupa’daki silah ve askeri gelişmelerin bu ocağa yansıtılmaması
  • Yeniçerilerin siyaset ve devlet işlerine müda­halede bulunması
  • Yeniçerilerin yapılan ıslahatlara karşı çıkma­sı bu ocağın bozulmasında etkili olmuştur.

Yeniçeri Ocağı XVIII. ve XIX. yüzyıllarda kural tanımaz ve merkezi otoriteyi dinlemez hale gel­mişlerdi ki tüm isyanlara karışır olmuşlardı. Bunun üzerine II. Mahmut 1826 yılında Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmış ve padişahlar yönetim­deki otoritelerine yeniden kavuşmuşlardır. (Vaka-i Hayriye: Hayırlı Olay).

  • Yeniçeri Ocağı’nın yerine yine II. Mahmut Dönemi’nde “Asakiri mansurei muhammadiye” adlı yeni bir askeri ocak kurulmuştur.

Cebeci Ocağı: Kelime manası zırh demek olup Yeniçerilerin silahlarını yapan, tamir eden ocak­tır. Komutanlarına cebecibaşı denmiştir.

Topçu Ocağı: Top dökmek, top mermisi yap­mak bu ocağın görevidir. I. Murat Dönemi’nde kurulmuştur.

Osmanlı Devleti ilk kez topu I. Kosova Savaşı’nda kullanmıştır (1389).

Bu ocağın başındaki komutana ise topçubaşı adı verilmiştir.

Top Arabacıları Ocağı: Osmanlı Devleti’nde büyük topların yapılmasıyla kurulan bir ocaktır. Yapılan büyük topları cepheye taşıma görevini yapıyorlardı.

Humbaracı Ocağı: El bombası ve havan topu yapan sınıftı. Bu toplar daha çok kale kuşatma­larında kullanılmıştır. Zamanla bozulan bu ocak I. Mahmut (1730 – 1754) Dönemi’nde ıslah edil­di. Avrupa’dan getirilen Comte De Bonneval (Humbaracı Ahmet Paşa) bu ocağı Avrupa usu­lüne uygun hale getirmiştir.

Lağımcılar: Kale kuşatmalarında tünel kazan ve fitil döşeyen sınıftır. Ayrıca köprü inşası işine de bu ocak bakıyordu.

 

Kapıkulu Süvarileri

Enderun ve Yeniçeri Ocağı’ndan terfi ile seçilir­lerdi. Atlı askerler olup terfi ve maaş bakımın­dan Kapıkulu Piyadelerinden daha üstünlerdi. Altı bölükten meydana geldiklerinden Altı Bölük Halkı denmiştir.

Sipahi ve silahtar : Savaş sırasında hüküm­darın sağında ve solunda bulunuyorlardı. Padişahın çadırını korumakla görevliydiler.

Sağ ve sol ulufeciler : Savaş sırasında sal­tanat sancaklarını korurlardı.

Sağ ve sol garipler : Ordunun tüm ağırlık ve malzemeleri ile hazineyi korurlardı.

  • Kapıkulu Süvarileri kıdem ve maaş ba­kımından Kapıkulu Piyadeleri’nden daha yük­sek olsalar da devlet yönetiminde piyadeler daha etkiliydi.

 EYALET ASKERLERİ

Sayı bakımından Osmanlı Ordusu’nun en kalaba­lık kısmıdır. Osmanlı toprak sistemine bağlı olarak ortaya çıkan bu askerlere tımarlı sipahi adı verilir. Tamamen Türklerden oluşan bu askerler devlet­ten maaş almazlardı.

Geçimlerini ganimetler ve dirlik sahipleri tarafın­dan karşılıyorlardı. XVI. yüzyıldan itibaren eyalet askerleri önemini kaybetmiştir. Bu durumun orta­ya çıkmasında aşağıdaki unsurlar etkili olmuştur:

  • Fetihlerin durmasıyla yeni toprak alınamaması
  • Toprakların ehil olmayan kişilere verilmesi
  • Avrupa’daki askeri gelişmelere ayak uydurula- maması
  • Anadolu’daki Celali İsyanları yüzünden yer yer toprakların işlenememesi
  • Devletin nakit para ihtiyacını karşılamak için dirlik topraklarını iltizama vermesi etkili olmuş­tur.
  • II.Mahmut (1808 – 1839) Dönemi’nde tı­mar sistemi kaldırılarak memurlara maaş bağ­lanmıştı. Bu doğrultuda tımarlı sipahiler de or­tadan kalkmıştır.

 

Tımarlı Sipahiler

  • Devrin en önemli askeri gücüdür.
  • Toprak gelirleri ile besleniyorlardı. Dolayısıyla maaş almıyorlardı.
  • Bu askerler devlete yaptıkları hizmetin kar­şılığında Tımar (dirlik) adı verilen toprakların gelirlerini alıyorlardı.
  • Tımarlı sipahiler, gelirleri doğrultusunda cebelü adı verilen asker yetiştiriyorlardı.
  • Cebelü adı verilen askerler barış zamanın­da sipahinin emrinde toprağı ekip biçme ile uğraşıyordu.
  • Savaş zamanında bu askerler en yakın san­cak beyinin emrine girerlerdi. Sancakbeyi ise bağlı bulunduğu beylerbeyinin emrine girer­di. Tüm ordunun komutanı ise padişah idi.
  • Selim’den (1566 – 1574) itibaren padi­şahlar ordunun başında sefere gitmeyince sadrazam “Serdarıekrem” unvanı ile orduya komutanlık ederdi.
  • Tımarlı sipahiler herhangi bir mazeretle­ri olmadan savaşa katılmazlarsa dirlikleri el­lerinden alınırdı. Sipahinin ölmesi durumun­da belli şartlar dahilinde topraklar mirasçısı­na kalabilirdi.

 

Önemli: Tımarlı sipahilerin önemli bir özelliği de kapıkulu ordusunun aksine tama­men Türklerden oluşmasıydı.

 Azaplar

Savaş sırasında Yeniçerilerin önünde savaşır­lardı. Savaş başlayınca sağa ve sola çekilerek Yeniçerilerin manevra kabiliyetlerini artırıyorlar­dı. En ön safta savaştıklarından genellikle şehit oluyorlardı. Bundan dolayı her otuz aileden bir kişi olarak ve gönüllü seçiliyorlardı.

Azapların bekar Türk gençlerinden seçil­mesi Osmanlı Devleti’nin aile kurumuna verdi­ği önemi göstermektedir.

XVI. yüzyıldan itibaren azaplar kale komutanlık­larında görevlendirilmişlerdir.

 Yaya ve Müsellemler

Yol yapmak, tünel kazmak, askerin yiyeceği­ni taşımak ve tersanelerde çalışmak gibi görev­lerde bulunuyorlardı. Orhan Gazi Dönemi’nde kurulmuştur. Ordunun geri hizmetinde bulunu­yorlardı. Müsellemler atlı olup bunlardan barış zamanında vergi alınmazdı. Anadolu halkı müsellemlere “yörük” adını vermiştir.

Deliler

Çoğunlukla Türklerden ve İslamîyeti kabul etmiş Rumeli halkından oluşuyorlardı. Akıncıların yap­tığı görevleri yerine getiriyorlardı. Atlı birlik­ler olup düşmana korkusuzca saldırmalarından halk arasında bu ad ile anılmışlardır.

 Gönüllüler

Sınır boylarında bulunan halktan seçilirdi. Ücretli askerler olup sınır boylarındaki şehir ve kasaba­ları koruyorlardı.

 Beşliler

Geri hizmette bulunuyorlardı. Atlı askerler olup her beş aileden bir tane alınarak oluşturulduğun­dan bu adı almıştır. Sınırlarda oturan bu birlikler kaleleri korumakla görevliydiler. Bazen akınlara katılarak düşman hakkında bilgi topluyorlardı.

 Sakalar

Ordunun su ihtiyacını karşılıyorlardı.

 Ayrıca haberleşmeyi sağlayan Turnacı­lar da Osmanlı Ordusu’nda yer alan bir aske­ri sınıftı.

 

DONANMA

Kuruluş devrinde Osmanlı bir kara devleti hüvi­yetinde idi. Dolayısıyla ilk kurulduğunda deniz gücü yoktu. Osmanlı Devleti ilk deniz gücüne Karesioğulları Beyliğini topraklarına katınca ulaş­mıştır. Karesioğulları donanmasına sahip olan Osmanlı Devleti, Edincik ve Karamürsel’de deniz üsleri kurmuştur. Ardından İstanbul, Süveyş, Gelibolu ve Rusçuk’ta tersaneler kurulmuştur. Fatih devrinde donanmaya 400 yeni geminin katıl­ması ile donanma güçlenmiş ve II. Bayezit devrin­de birçok kaptan ve paşa yetişmiştir.

Kanuni devrinde ise Osmanlı Donanması en par­lak dönemini yaşamış ve Doğu Akdeniz’in en güçlü donanması olmuştur. Bu dönemin en ünlü denizcisi Barbaros Hayrettin Paşa’nın gayretleri ile Akdeniz “Türk Gölü” haline gelmiştir.

Osmanlı Devleti’nde deniz askerine Levent ve donanma komutanlarına “Reis”, donanmanın başı bulunan en büyük komutana ise “Kaptanıderya” adı verilmiştir.

  • Kaptanıderyalara XVI. yüzyıldan iti­baren vezir payesi verilmiş ve divan üyesi olmuş­lardır.

Osmanlı Donanması’ndaki gemilere Fırkate, Karamürsel, Kırlangıç, Kalita, Kadırga, Baştarda, Kalyon ve Mavna gibi isimler verilmiştir.

Osmanlı kurumlarındaki gerileme XVII. yüz­yıldan itibaren donanmaya da sirayet ermiştir. Avrupa’daki teknolojiye ayak uydurulamaması ve ehil olmayan kişilerin donanmanın başına getiril­mesi donanmanın zayıflamasına neden olmuştur.

  • Osmanlı Donanması sırasıyla İnebahtı, Çeşme, Navarin ve Sinop’ta olmak üzere dört kez yakılmıştır.

 

OSMANLI ORDUSUNDA YAPILAN YENİLİKLER

 Osmanlı Devleti, 17. yüzyıldan itibaren askeri alanda bozulmanın eşiğine gelmişti. Bu yüzden ıslahatlara ağırlık vermiştir. 18. yüzyıldan itiba­ren ise askeri alanda Avrupa’nın gerisinde kaldı­ğını kabullenen Osmanlı Devleti Avrupa’yı örnek almaya başlamıştır.

 

Askeri alanda yapılan ıslahat­ları şu şekilde sıralamak mümkündür:

  • Humbaracı Ahmet Paşa, Topçu ve Humbaracı Ocağı’nda ıslahatlar yaptı. Bu ıslahatlar amacına ulaşmış ve Os­manlı Devleti, 1736 – 1739 yılında aynı anda hem Rusya’yı hem de Avusturya’yı yenme ba­şarısını göstermiştir.
  • Mustafa Dönemi’nde (1757 – 1774) Baron dö Tot (Ahmet Paşa) Topçu Ocağı’nda ısla­hatlar yaparak Sürat Topçu Ocağı’nı kur­muştur.
  • Abdülhamit Devri’nde (1774 – 1789) İstih­kam Okulu açılmıştır.
  • Selim Devri’nde (1789 – 1807) Nizamıcedit adlı Avrupai tarzda yeni bir ordu kuruldu. Bu ordu da, ilk başarısını 1799 yılında Napolyon’a karşı Akka’da kazanmıştır.
  • Mahmut Devri’nde (1808 – 1839) Sekbanıcedit ve Eşkinci Ocağı kuruldu. Yine II. Mahmut döneminde Yeniçeri Ocağı kaldırı­larak yerine Asakiri mansurei Muhammediye adlı yeni bir ocak kuruldu.
  • Tımarlı sipahilerin kaldırılması ile eyaletlerde doğan asker boşluğunu doldurmak için redif birlikleri ve ordunun doktor ihtiyacını karşıla­mak için Mektebi harbiye ve Mektebi tıbbiye kurulmuştur.
  • Tanzimat Dönemi’nde askerlik vatan borcu şekline dönüştürülmüştür.
  • Hristiyanlar için Islahat Fermanı ile bedelli askerlik uygulamasına geçilmiştir.
  • Abdülaziz Dönemi’nde ise (1861 – 1876) donanmaya büyük önem verilmiş ve Osmanlı Donanması dört kez yakılmasına rağmen dünyanın üçüncü büyük donanması olmuştur.
  • 1869’da ise Serasker Hüseyin Avni Paşa’nın çalışmalarıyla Osmanlı Ordusu redif, nizami­ye ve mustahfız olarak üç bölüme ayrılmıştır.
  • Osmanlı Ordusu için yapılan modernizasyon çalışmaları Trablusgarp ve Balkan Savaşları’nın kazanılmasına yetmemiş ve kaybedilen I. Dünya Savaşı’ndan sonra imzalanan Mondros Ateşkes Anlaşması (30 Ekim 1918) ile Osmanlı Ordusu dağıtılmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.