İlk Türk Devletleri’nde Devlet Anlayışı Ders Notu Konu Özeti

İlk Türk Devletleri’nde Devlet Anlayışı

  • İslamiyet’ten önce yaşamış Türk toplulukla­rında devlet, il (el) kelimesi ile ifade edilmek­teydi. İl milletlerin (budun) birleşmesi ile mey­dana gelen siyâsi bir oluşumdur. Devlet ay­nı zamanda ülke sınırlarını koruyan ve halkı yöneten bir kuruluştu.
  • İl kelimesi devlet manasının yanı sıra barış anlamında da kullanılmıştır. Dolayısıyla dev­let başkanının görevi ülkede barış ve adaleti sağlamaktı.
  • Türklerin inanışına göre hükümdar olan kişi yâni kağan, yönetme yetkisini Gök Tanrı‘dan almıştır. Bundan dolayı sadece idaresi altın­daki milletlere karşı değil yeryüzündeki tüm insanlara karşı adaletli davranmak zorun­daydı.

NOT: Türklerin inanışına göre hükümdara yönetme yetkisi Gök Tanrı tarafından verilmiştir. Bu düşünceye “Kut Anlayışı” adı verilmektedir.

  • Hükümdarlara atfedilen bu özellikten dolayı hiçbir kağan keyfi davranmadığı gibi töreye uygun bir yönetim uygulamışlardır. Hüküm­dar sosyal adaleti sağlamak, halk da kendi üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmek durumundaydı.
  • Yöneticiler halka Tanrı’nın emaneti gözüyle baktığından dolayı önemliydi. Devlet içinde “baba” tabiri kullanılmıştır.

Türklerde devlet dört unsurdan meydana geliyor­du:

Devleti oluşturan unsurlar

a) Bağımsızlık (Oksızlık)

Türkler için bağımsızlık candan ve maldan daha değerlidir. Hatta Türkler, üzerinde ancak hür ve ba­ğımsız yaşadıkları toprağı vatan sayarlar.

Türklerde bağımsızlık duygusunun güçlü olma­sında;

  • Bozkır kültürü
  • Atlı göçebe hayat tarzı oldukça etkili olmuş­tur.

Bağımsızlığın yitirilmesi Türklerde en büyük felâket olarak görülmüştür. Buna verilecek en güzel örnek Çin hâkimiyetini kabul etmeyip isyan eden Kürşat ve arkadaşlarıdır.

NOT: Kürşat, Köktürk imparatoru Çuluk Kağan’ın küçük oğludur. 630’lu yıllarda Kara Kağan’ın basiretsiz ve kötü yönetimi yüzünden devlet zor durumda kalmış, buna soğuk ve kıtlık da eklenince bu durumdan yararlanan Çin Ordusu, Türkleri bozguna uğrattı ve yaklaşık olarak 100.000 kişilik bir Türk topluluğu Çin esareti altına girdi. Esaret yılları Türkler için çok zordu ve ihtilâl için hazırlık yapmaya başladılar. Gizliden bir komite oluşturarak başına da Prens Kürşat’ı getirdiler.

Plâna göre Çin imparatoru kaçırılacak. İmparatora karşılık 100.000 esir Türk kurtarılacak. Ardından Türkler ayaklanacak ve bağımsızlıklarına yeniden kavuşacaklar. Kürşat ve otuz dokuz arkadaşı Çin Sarayı’na girdi. Kılık değiştirerek gezen imparator o gece fırtına çıktığından dışarı çıkmadı. İhtilalin gecikmesi ve duyulma riski üzerine Kürşat ve arkadaşları sarayı bastılar.

Sarayı basan Kürşat ve arkadaşları kahramanca savaşıyorlardı. Çin askeri çok kalabalıktı ve Kürşat, sarayı terk etme emri verdi. İmparatorun ahırına girip atları alan bu kahramanlar kaçmayı başardılarsa da, peşlerine bütün bir Çin Ordusu düşmüştü. Kürşat ve arkadaşları destansı bir kahramanlık örneği göstermişlerdi. Fakat bu kırk genç Vey Irmağı civarında Çinliler tarafından öldürülmüşlerdir. Kürşat İsyanı Türk milletini kamçılamıştır. Nihayet esaret elli yıl sürmüş ve 680’li yıllarda bu kahramanların yolundan giden Kutluk Kağan bağımsızlık mücadelesini kazanmıştır.

 

b)Halk (Millet)

Millet, devleti yaşatan ve aynı zamanda kağanı başarılı kılan unsurdur. Millette kağan için çok önem arz ettiğinden dolayı onun haklarının korunması da kağanın görevleri arasındaydı.

Türk Devletleri’nde halk refah içinde ve özgürce bir yaşam hakkına sahipti. Türk milletinin en önem­li hususiyetlerinden birisi, halkın sınıflara ayrılmama- sıdıydı. Yâni sosyal eşitlik söz konusu idi. Fertler mül­kiyet ve özel hukuka sahipti. Halk ve devlet birbirin­den ayrılmaz bir bütün idi. Bu yüzden “Halk devlet için değil, devlet halk içindir.” anlayışı hâkimdir. Devlet halkını mutlu etmek için, her türlü fedakârlığı yapmıştır.

 

c)Ülke (Ulus)

Ülke kısaca, bağımsız bir devletin yetkilerini özgür şekilde kullanabildiği coğrafi mekândır. Ülkesiz bir milletin yaşayamayacağı aşikârdır.

Türkler, ülke sınırlarına yaka diyorlardı. Topraklar hükümdarın değil, tüm milletindi.

NOT:Asya Hun imparatoru Mete Han yeni impa­rator olmuştu. Moğol Tunguzları, Türklerden vergi adı altında birçok şey istemiş ve Mete Han’da bunları verebileceğini söyle­miştir. Fakat Tunguzlar Hunlara ait bir arazi parçasını isteyince “Vatan toprağının kendisine ait bir mülk değil milletin malı ve devletin temeli” oldu­ğunu söyleyerek bunu veremeyeceğini söyle­miştir. Pr.Dr. Osman TURAN Türk Cihan Hâkimiyeti Mefkuresi Tarihi

Türklerde toprak hükümdarın şahsi malı değil, bilâkis hükümdarın korumakla yükümlü olduğu ata yadigârıdır. Türkler için her yer vatan değildir. Ancak hür ve müstakil yaşadıkları toprak vatan sayılıyordu. Eğer Türkler bir yerde bağımsız olarak yaşayamıyorlarsa orayı rahatlıkla terk edebiliyorlardı. Türk tarihin­de yapılan göçler buna örnek verilebilir.

d)Teşkilatlanma

Türkler tarih boyunca birçok ülkeye ve millete hükmetmiştir. Yâni birçok ülkeler fethetmiş ve bir­çok milleti idaresi altına almıştır. Bu ise ancak iyi bir teşkilatlanma ile mümkün olmuştur.

Türkler çok iyi teşkilatlanabiliyorlardı. Bu duru­mun ortaya çıkmasında Orta Asya bozkır kültürünün etkisi çoktur. Zira atı çok iyi kullanmaları ve her an başka bir milletin ordularıyla karşılaşma ihtimali onla­rı teşkilatçı kılmıştır.

Teşkilatçılık, sadece Türkler ile sınırlı kalmamış ve bu güzel yönlerini başka milletlere de aktarmışlar­dır. Örneğin Mete Han’ın idari ve askeri alandaki teş­kilatçılığı, Çin ve diğer devletler tarafından örnek alın­mıştır.

Türklerdeki teşkilatlanma aşamaları şu şekildeydi:

  • Her boy, bir boy beyinin başkanlığında teşki­latlanıyordu.
  • Türk boyları, kendi istekleri ile bileşebiliyor­lardı.
  • Boyları bir araya getiren boy beyi, kağan olurdu.
  • Kağanın yakınları ile başarılı komutanlar önemli görevlere getirilirdi.
  • Bu görevliler aynı zamanda alt kadrolarını kurarlardı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.