Balkanlardaki Sorunlar

Balkanlardaki Sorunlar

 

Balkanlar’ın, Soğuk Savaş sonrası dönemde çatışma alanı haline gelmesinde Yugoslavya’nın dağılması etkili olmuştur. Yugovlavya’nın dağılması, federal yapıyı oluşturan her bir birimin bağımsızlığını ilan etmesiyle sonuçlanırken uzun yıllar devam edecek bir çatışma ve savaş döneminin başlamasına da yol açmaktaydı.

 

Özellikle 1992-1995 arası dönemde gündeme gelen ve on binlerce Bosnalı Müslüman’ın ölümüyle sonuçlanan Sırp saldırılarının yaşandığı Bosna-Hersek sorunu ve 1998-1999’daki yine Sırp saldırılarıyla başlayan Kosova sorunu ancak kanlı çatışmalar sonunda sona ermiştir.

 

Yugoslavya’da 22 Ocak 1990’da “siyasal çoğulculuğun” benimsendiğinin açıklanmasının ardından dağılma süreci başlamış ve 8 Nisan’da Slovenya’da, 22 Nisan’da Hırvatistan’da, 11 Kasım’da Makedonya’da, 18 Kasım’da Bosna-Hersek’te ve 9 Aralık’ta Sırbistan’da serbest seçimler yapılmıştır.

 

Bu gelişmelerin arkasından 25 Haziran 1991’de Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlığını ilan ettiğini açıklaması üzerine eski Yugoslavya’nın ve şu an Sırbistan’ın başkenti Belgrad’ta bulunan Federal Parlamento, orduyu ayrılmayı engellemesi için müdahaleye çağırdı. Slovenya Savunma Bakanı Janez Jansa, 27 Haziran’da yaptığı açıklamada Slovenya’nın federal hükümet ile savaş halinde olduğunu belirtiyordu. 8 Eylül 1991’de ise Makedonya’da Arnavut azınlığın boykot ettiği referandum sonucunda bağımsızlık kararı alındı. Bu arada Hırvatistan’da Hırvat milis güçleriyle federal ordunun desteklediği Sırp azınlık arasındaki çatışmalar devam etmekteydi.

 

Bu olayların arkasından 1 Mart 1992’de Bosna-Hersek’te yapılan referandum sonucunda bağımsızlık kararı ilan edilmiş, 25 Mart’ta ise ayrılmaya karşı olan federal ordu desteğindeki Sırplar ile Bosna hükümet kuvvetleri arasında çarpışmalar başlamıştır.

 

Krizin 1991 Mart’ında başlaması ile Avrupa ve Kuzey Amerika kamuoyunun buna ilk tepkisi sadece birşey yapılması gerektiği şeklinde olmuştur. Avrupalı politikacılar, AT çerçevesinde harekete geçerek 1991 ortasında ne yapılabileceğini araştırmak amacıyla bölgeye bir inceleme heyeti gönderdiler ve Lord Carrington ilk özel temsilci olarak görevlendirildi. Carrington’ın çabaları Bosna-Hersek’te yaşanan çatışmayı durduramadığı gibi Yugoslavya’nın parçalanma sürecini de yavaşlatamadı. Alman Dışişleri Bakanı Hans-Dietrich Gensher’e göre Hırvatistan ve Slovenya’nın bağımsızlıklarının tanınması Büyük Sırbistan hayali peşinde olan Miloseviç’e bir ders verilmesi açısından gerekliydi.

 

Almanya’nın baskısıyla 23 Aralık 1991’de toplanan AT ülkeleri, bağımsızlığını ilan eden Slovenya ve Hırvatistan’ı 1992 başında tanıma kararı aldı. Bu arada çabalarının yetersiz kaldığının farkında olan AT ülkelerinin, durumu Güvenlik Konseyi’ne iletmesi üzerine BM’nin yaptığı ilk iş Amerikalı Cyrus Vance’ı özel temsilci olarak tayin etmek oldu.

 

Sırplar tarafından ilk toplama kamplarının oluşturulmasının ardından Boşnaklara karşı gerçekleştirilen saldırılarda artış olmuş ve BM 21 Şubat 1992’de aldığı 743 sayılı kararla çatışmaları önlemeye yönelik bir Barış Gücü (UN Protection For-ce-UNPROFOR) oluşturup bölgeye göndermiştir. Pek çok ülkeden askerin katıldığı bu güce, NATO özellikle Bosna-Hersek’in uçuşa yasak bölge (no-fly zone) statüsünün ihlalini önlemede hava gücüyle yardımcı olmuştur. NATO, ayrıca UNPROFOR’un temelde insani amaçlı yer harekâtına hava desteği sağlamaktaydı. Bunun dışında gerek BAB gerekse NATO, 1992 MayısTnda çatışan taraflara uygulanmaya başlayan ambargonun delinmesi üzerine 17 Nisan 1993’te Güvenlik Konseyi tarafından oy birliği ile alman 820 nolu kararla ambargonun denizden abluka ile denetlenmesi sürecine Adriyatik Denizi’ni kontrol ederek işlerlik kazandırmaya çalışmışlardır.

 

Güvenlik Konseyi, 1993’te aldığı 819 ve 824 sayılı kararlarla Bosnalı Müslüman halkı Sırp saldırılarından korumak için “güvenli bölgeler” oluşturulması yoluna gitmiştir. Bosnalı Müslümanların Sırp saldırılarından korunmaları için Bosna-Hersek’in Srebrenitsa, Bihaç, Saraybosna, Gorazde, Zepa ve Tuzla kentleri güvenli bölge ilan edilmiştir. Ancak BM’nin güvenli bölge ilan ettiği altı yerleşim biriminden biri olan Srebrenitsa’ya Sırplar tarafından 1995 Temmuz’unda gerçekleştirilen ve bölgedeki BM gücünün de seyirci kaldığı saldırılarda en az 8.000 Bosnalı Müslüman öldürülmüştür.

 

9 Şubat 1994’te yapılan toplantıda NATO, Saraybosna’nın merkezine 20 km dâhilindeki Bosnalı Sırp kuvvetlerine ait ağır top ve silahların on gün içinde geri çekilmesini, Bosna-Hersek Hükûmeti’nin elindeki ağır silahları UNPROFOR kontrolündeki silahtan arındırılmış bölgeye bırakmasını ve tarafların ateşkese uymasını isteyen bir kararı kabul etti. Kararda tarafların on gün içinde ellerindeki ağır silahları teslim etmedikleri ve belirtilen bölgenin gerisine çekilmedikleri takdirde NATO hava saldırısının gündeme geleceği bildirilmekteydi. 20 Şubat’ta Bosna-Hersek’te NATO’nun Sırplara Saraybosna çevresindeki ağır silahlarını çekmesi ya da BM denetimine bırakması için verdiği ültimatomla tanınan 10 günlük süre doldu. Verilen süre içinde silahların geri çekildiği gerekçesiyle NATO müdahalesinden vazgeçildi. Bu arada Cyrus Vance ve Avrupa Birliği temsilcisi Lord Owen savaşı durdurmak için taraflarla yapılan müzakerelerde Bosna-Hersek’i etnik açıdan 3 bölgeye ayıran haritaları taraflara sundu. 1994 yılında NATO uçakları, BM’nin ilan ettiği uçuş yasağını uygulamaya başladılar. Böylece Sırpların hava üstünlüğü kaybolmuş oldu.

 

30 Ağustos 1995’te UNPROFOR’un Bosna Sırp topraklarından ayrılmasıyla NATO uçakları Bosna-Sırp hedeflerine bir dizi saldırı düzenlediler. NATO saldırıları karşısında uzun süre dayanamayan Sırplar, müzakere masasına oturmaya razı olmaktaydı. Sonuç olarak Amerikalı diplomat Plolbrook gözetiminde 21 Kasım 1995’te bir araya gelen Bosna Hersek Devlet Başkanı Alia İzzetbegoviç, Hırvatistan Devlet Başkanı Franjo Tudjman ve Sırbistan (eski Yugoslavya) Devlet Başkanı Slobodan Miloseviç, Dayton Antlaşması’nı kabul etmekteydi. Tarafların anlaşmanın son halini 14 Aralık 1995’te imzalamalarıyla 200.000’i Müslüman olmak üzere toplam 300.000 insanın hayatını kaybettiği Bosna Savaşı sona ermekteydi.

 

Dayton Barışı ile Boşnak-Hırvat Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti’inden oluşan bir konfederasyon oluşturulmuştur. Dönüşümlü başkanlık sisteminin öngörüldüğü ülkede toprakların % 51’i Boşnak-Hırvat Federasyonuna, % 49’u ise Sırp Cumhuriyeti’ne aittir. Ülkede güvenliği EUFOR adı verilen AB’nin oluşturduğu ve sayıları 7.000 dolayında olan bir güç sağlamaktadır.

 

1998-1999’da Sırplar tarafından özerkliği iptal edilen Kosova’nın nüfusunun % 90’ı Müslüman’dır. Kosova’daki çatışmalar, NATO’nun 1999 Mart’ında Sırplara yönelik müdahalesiyle Bosna-Hersek’teki kadar büyümeden önlenmiştir. Yaklaşık üç ay süren çatışmaların ardından 1999 Haziran’ında BM gözetiminde bir geçici yönetimin oluşturulduğu Kosova’da BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı 1244 sayılı karar ile kâğıt üzerinde Sırbistan’a bağlı olmakla birlikte yönetim BM Kosova Misyonu İdaresi’ne (UNMİK), güvenlik ise NATO’ya (Kosova Barış Gücü-KFOR) bırakılmıştır. Kosova, 2006 Şubat’ında İbrahim Rugova’nın hayatını kaybetmesinin ardından iktidara gelen Haşim Taçi yönetimiyle statü müzakerelerine başladı.

 

Bir sene süren ve tarafların Viyana’da eski Finlandiya Cumhurbaşkanı Marti Ahtisaari yönetiminde devam ettirdikleri statü görüşmelerinin neticesi 2007 Şubat’ında açıklandı. Ahtisaari, Kosova’ya gözetim altında bağımsızlık öngören kararını açıkladığında Sırp tarafı bunu asla kabul etmeyeceğini belirtirken Arnavutlar karardan dolayı memnunlardı. Nitekim 17 Şubat 2008’de bağımsızlığını ilan eden Kosova’yı aynı yıl içinde 53 ülke tanımış, 2013 Haziran’ına gelindiğinde ise bu sayı 101’e ulaşmıştır.

 

Kosova’da bağımsızlık ilanının ardından denetim Birleşmiş Milletler’den Avrupa Birliği’ne geçmiştir. Kosova ile Sırbistan arasındaki özerk bölge sınırı, ülke sınırı haline gelmiştir. Avrupa’nın 50. ülkesi olan Kosova’da Avrupa Birliği ülkelerinden 1.900 polis ve yargı mensubu görev yapmaktadır.

 

Eski Yugoslavya’nın parçalanmasından geriye kalan Sırbistan-Karadağ ise 21 Mayıs 2006 günü Karadağ’da düzenlenen referandum sonucu ortadan kalkmıştır. Karadağ da Sırbistan’dan ayrılarak ayrı bir bağımsız devlet olarak yoluna devam etmeye karar verince eski Yugoslavya Cumhuriyetinden geriye sadece başkenti Belgrad olan Sırbistan kalmıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.