Orta Doğu Sorunu

BÖLGESEL SORUNLAR

 Orta Doğu

Orta Doğu üzerindeki mücadelenin kaynağını özellikle XX. yüzyıla kadar dini nedenler oluşturmaktaydı. Kudüs’ün her üç din açısından merkezi bir öneme sahip olması, gelmiş geçmiş tüm devletlerin burayı egemenlikleri altına almaya çalışmalarına yol açmıştır.

Hz. İbrahim’in Irak’ın Ur kentinden önce Urfa’ya, sonra Filistin’e göç ederek bu topraklarda ölmesi; Hz. Musa’nın kendine tabi olanları da alıp Mısır’dan Filistin’e göç ederken vahiy yoluyla gelen 10 emirin içinde yer aldığı sandukçanın Kudüs’teki Mescid-i Aksa’mn bulunduğu yerde, Hz. Süleyman tarafından inşa edilen kutsal tapınakta (ağlama duvarının bulunduğu bölge) gömülü olduğunun düşünülmesi; Hz. İsa’nın Yahudiler tarafından Kudüs’te Mescid-i Aksa’ya yakın bir yerde (şimdi yerinde bir kilise bulunuyor) çarmıha gerildiğine ve mezarının burada bulunduğuna inanılması; Hz. Peygamber’in Mirac’a yolculuğunun Mescid-i Aksa’dan başlaması bu mekânı tüm dinler açısından önemli kılan tarihi olaylardır. Bu bölge, özellikle Müslümanlar açısından hayati bir öneme sahiptir. Hz. Ömer zamanında 637’de Müslümanların denetimine geçen Kudüs, XI. yüzyılın başında Haçlı Seferleri sırasında Hristiyanların eline geçtiyse de 1187’de Eyyübiler zamanında Selahaddin Eyyübi tarafından Haçlıların bölgedeki egemenliğine son verilerek bölge kalıcı bir şekilde Müslümanların denetimine girmiştir. Eyyübilerden sonra Memlukların, onlardan sonra da Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgeyi egemenliği altına almasıyla bu bölge, Müslümanların denetimindeki bir bölge olmuştur.

20. yüzyılın başından itibaren bölgedeki mücadelede dini nedenlerin yanında siyasi ve ekonomik nedenlerin de rol oynamaya başladığı görülmektedir. Özellikle 1920’lerin başında bölgede petrolün varlığının kesinlik kazanmasıyla bu mücadelede ekonomik boyut daha belirgin hale gelmiştir. Dünya petrol rezervlerinin yaklaşık % 50’si ve doğal gaz rezervlerinin % 40’ı bu bölgede bulunmaktadır. Bölgenin yerel ve küresel güçler açısından rekabete konu olmasının perde arkasında yatan ve yukarıda anlatılan dini ve ekonomik nedenler ile aşağıda izah edilecek siyasi nedenler, günümüzde de devam eden mücadeleyi bütün açıklığıyla ortaya koymaktadır.

Bölgenin temel sorunlarının başında Filistin sorunu gelmektedir. Sorun, Osmanlı İmparatorluğu’nun 1918’de bölgeden çekilmesiyle başlamıştır. OsmanlI’nın çekilmesiyle bölge İngiltere ve Fransa’nın denetimine girmiştir. 1920’de Filistin’de oluşturulan İngiliz manda yönetiminin tamamen Yahudilerden oluşması günümüzdeki Filistin sorununun da temelini atmıştır. 1947’ye kadar İngiliz himayesinde Filistin’de sahip oldukları nüfus ve toprak miktarını artıran Yahudi toplumu, 1947’de ABD’nin desteğiyle Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Filistin’in bölünmesi yönünde alman kararla Filistin topraklarının % 56’smda bir Yahudi devleti kurma şansını elde etmiştir. Oysa o güne kadar Filistin’de sahip oldukları toprak miktarı sadece % 6 idi. Sahip oldukları topraklardaki nüfusun yarısını Müslümanların oluşturması üzerine harekete geçen Yahudiler, söz konusu Müslüman nüfusu bu toprakları terk etmeye zorlamıştır.

1948 Mayıs’ında İsrail devletinin kurulduğunun ilan edilmesiyle başlayan ilk Arap-İsrail Savaşı’nda arkasına büyük güçleri alan Yahudiler, sahip oldukları toprak miktarını % 56’dan % 78’e çıkarmışlardır. Topraklarını terk etmeye zorlanan mülteciler bir milyon civarındaydı. 1967’de İsrail’in saldırısı ile başlayan Arap-İsrail Savaşı’nda ise İsrail bu defa Doğu Kudüs’ün içinde yer aldığı Filistin’in tamamını ve Gazze’yi işgal etmekteydi. İsrail sadece Filistin topraklarını işgal etmekle kalmıyor, Mısır’a ait olan Sina Yarımadası’nı ve Suriye’ye ait olan Golan Tepeleri’ni de işgal ediyordu. Arapların saldırısı ile başlayan 1973 Arap-İsrail Savaşı bu durumda herhangi bir değişiklik yapmamıştır.

İsrail, Mısır’la 1979’da imzaladığı Camp David Antlaşması’nın gereği olarak Sina Yarımadası’ndan 1982’de çekilmiş olsa da işgal ettiği diğer topraklardan bugüne kadar çekilmemiştir. 1993 Eylül’ünde başlayan ve Oslo Süreci olarak adlandırılan Barış Süreci, İsrail’in 1967 savaşında işgal etmiş olduğu Filistin topraklarından (Filistin’in % 22’si) aşamalı bir şekilde çekilmesiyle bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını öngörmekteydi.

1993’te başlayan süreç, 2000 Eylül’ünde İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un Mescid-el Aksa’ya kalabalık bir askerle girmesiyle tersine dönmüş ve artan şiddet olayları İsrail’in çekildiği bütün yerleri yeniden işgal etmesiyle sonuçlanmıştır. İsrail, o ana kadar çekilmiş olduğu Filistin topraklarını yeniden askerî denetimi altına almıştır. Kudüs’ün dışındaki Filistin topraklarında (Batı Şeria’da) sivil yönetim Filistinlilerin elinde bulunsa bile askerî anlamda denetim İsrail’in kontrolünde olup bir kentten diğerine gitmek için İsrail kontrolünden geçmek gerekmektedir.

2006’da Filistin genelinde yapılan seçimlerde FKÖ karşısında seçimlere katılan Hamas % 62 oy alarak hükümeti kurduysa da bir yıl süren iç çatışma sonucu bu hükümet 2007 Haziran’nında dağılmış ve Gazze’nin Hamas, Batı Şeria’nın ise FKÖ tarafından yönetildiği ikili bir yapı doğmuştur. Özellikle 2009 Ocak ayında gerçekleşen ve 1.500 Müslümanın öldüğü, on binlercesinin evsiz kaldığı İsrail saldırısı ile Gazze halkının yaşam koşulları oldukça ağırlaşmıştır. Dış dünyadan gelecek yardımlar İsrail tarafından engellendiği için Gazze dünyanın en büyük açık hapishanesine dönüşmüştür.

Filistin sorununun sona erebilmesi için dört temel konunun çözüme kavuşturulması gerekmektedir. Bunlar; İsrail’in işgal ettiği topraklardan çekilmesi, Kudüs’ün statüsü sorunu, mültecilerin geri dönüşü ve işgal edilmiş Filistin topraklarına yerleştirilmiş Yahudi yerleşimcilerin durumudur. Filistinliler Mescid-i Aksa’nın da içinde yer aldığı Doğu Kudüs’ün başkent olduğu bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını isterken İsrail tarafı tam bağımsız bir Filistin devleti yerine ancak havadan, karadan ve denizden İsrail’in kontrol ettiği; askerî gücü olmayan ve diğer ülkelerle askerî antlaşmalar yapma yetkisi bulunmayan bir Filistin devletine izin verebileceğini açıklamaktadır. İsrail, 1967’de işgal ettiği toprakların tamamından çekilmesinin imkânsız olduğunu beyan etmektedir.

İsrail; sayıları 5 milyonu bulan ve 1,5 milyonu Batı Şeria’da, Gazze’de, Lübnan’da, Mısır’da ve Ürdün’de kamplarda yaşayan mültecilerin geri dönüşlerine kesinlikle izin vermeyi düşünmemektedir. İsrail, sayıları 550.000 dolayında olan ve başta Kudüs olmak üzere Filistin topraklarına yerleştirdiği Yahudilerin bu topraklarda kalmasına çalışmaktadır.

Bölgenin bir diğer önemli sorunu ise Irak’ın 2003’te ABD tarafından işgaliyle ortaya çıkan sorundur. Irak sorunu, Irak Devlet Başkanı ve Baas lideri Saddam Hüseyin’in 1990 Ağustos’unda komşusu Kuveyt’i işgal etmesiyle başlamıştır.

BM kararıyla oluşturulan uluslararası koalisyon güçleri Irak’ın Kuveyt’i boşaltmasını sağlamıştır. Ateşkes antlaşmasının koşulları arasında Irak’ın sahip olduğu kitle imha silahlarından vazgeçmesi de bulunmaktaydı. Irak’a uygulanan ambargonun bu konuda bir sonuca ulaşıncaya kadar devam etmesi öngörülmüştü.

2003 Mart’ına gelindiğinde bile bu konuda ABD’nin Irak’ta halen kitle imha silahı olduğu iddiasını sürdürmesi Irak’ın işgaline yol açmıştır. Irak konusunda ABD’nin diğer iddiaları ise Irak’ın el-Kaide ile iş birliği içinde olduğu ve Irak’ın diktatörlükle yönetildiğiydi. Oysa dünyanın hiçbir ülkesinin bir başka ülke diktatörlükle yönetiliyor diye ona saldırma hakkı bulunmamaktadır. Kaldı ki işgal sonrasında yapılan araştırmalarda Irak’ın kitle imha silahlarına sahip olmadığı gibi el-Kaide ile bağlantısın da bulunmadığı ortaya çıkmıştır.

Irak işgal edilmiş, Saddam rejimi devrilmiş ve yüz binlerce insanın hayatına mal olan bir iç savaş başlamıştır. Bir taraftan iç savaş sürerken diğer taraftan 2005 Ekim’inde kabul edilen Anayasa ile Irak’ta federal bir yapı oluşturulmuştur. Buna göre Irak 18 vilayetten ve bir federal bölgeden oluşmaktadır. Irak’ta her bir vilayet sınırlı bir özerkliğe sahip bulunmaktadır. 2004 sonrasında oluşan konsensüs çerçevesinde Cumhurbaşkanı Kürtlerden, Başbakan Şii Araplardan, Meclis Başkanı ise Sünni Araplardan seçilmektedir. Parlamento, nispi temsil sistemine göre seçilen ve nüfusa göre belirlenen 325 milletvekilinden meydana gelmektedir. Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi (Dohuk, Erbil ve Süleymaniye) diğer vilayetlerden daha geniş özerkliğe sahiptir. Irak’ta mevcut anayasaya göre herhangi iki vilayet birleşerek bir federal bölge oluşturabilmektedir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.