Avrupa Ekonomik Topluluğu’ndan (AET) Avrupa Birliği’ne (AB )

2. AVRUPA EKONOMİK TOPLULUĞU’NDAN (AET) AVRUPA   BİRLİĞİ’NE (AB )

II. Dünya Savaşı’ndan sonra bazı Avrupa ülkelerinin liderleri barışın sürdürülemesinin tek yolunun, ülkelerinin ekonomik ve siyasal yönlerden birleşmesi olduğuna karar verdiler.

Avrupa Birliği’nin temelini, II. Dünya Savaşı sonrasında sanayi açısından özellikle önemli iki temel hammadde olan kömür ve çelik sektörünü güçlendirmek ve uluslarüstü bir otorite ile kontrol ederek barışı sürdürmek amacıyla 18 Nisan 1951’de kurulan Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu oluşturdu. AKÇT’nin kuruluşunda Belçika, Batı Almanya, Luxemburg, Fransa, İtalya ve Hollanda yer aldı.

1957’de Avrupa Ekonomi Topluluğu (AET) ve Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM) kuruldu.

Avrupa Birliği’nin temelleri altı devlet (Belçika, Batı Almanya, Luxemburg, Fransa, İtalya ve Hollanda) tarafından atılmıştı. Bu devletlerin başarıları,Danimarka, İrlanda ve İngiltere’nin AB’ye başvurmalarında etkili oldu. Bu üç devlet 1973’te AB’ye alındılar.

AB, 1981’de Yunanistan’ın, 1986’da da İspanya ve Portekiz’in katılmalarıyla genişledi.

1990’da Almanya’nın birleşmesiyle Doğu Almanya da AB’ne katılmış oldu. Doğu Avrupa’ya doğru gerçekleştirilen genişlemeyle birlikte, topluluğa katılmaya aday ülkelere uygulanmak amacıyla Kopenhag Kriterleri’nin kabul edilmesi üzerine görüş birliğine varıldı.

Avrupa Birliği, tüm üye ülkeleri bağlayan standart yasalar aracılığıyla, insan, eşya, hizmet ve sermaye dolaşımı özgürlüklerini kapsayan bir tek pazar geliştirdi. Birlik içinde tarım, balıkçılık ve bölgesel kalkınma politikalarından oluşan ortak bir ticaret politikası izlenir. Birliğe üye ülkelerin on beşi “avro” (EURO) adıyla anılan ortak para birimini kullanmaya başladı.

AB, üye ülkelerini Dünya Ticaret Örgütü’nde, G8 zirvelerinde ve BM’de temsil ederek dış politikalarında da rol oynamaktadır.

Birliğin 27 üyesinden 21’i Nato’nun da üyesidir. Schengen Antlaşması uyarınca birlik üyesi ülkeler arasında pasaport kontrolünün kaldırılmasının da arasında bulunduğu pek çok adli konu ve içişleri düzenlemelerinde AB’nin payı bulunur.

 

A) MAASTRİCHT KRİTERLERİ

10 Aralık 1991’de Maastricht’te düzenlenen zirvede, yeni bir Avrupa Toplulukları Antlaşması oluşturulmasına karar verildi. 7 Şubat 1992’de imzalanan ve Kasım 1993’te yürürlüğe giren bu antlaşma ile AET, AB adını aldı.

 

B) KOPENHAG KRİTERLERİ

22 Haziran 1993 tarihinde yapılan Kopengah Zirvesi’nde, Avrupa Konseyi, AB’nin genişlemesinin Doğu Avrupa ülkelerini kapsayacağını kabul etti. Adaylık için başvuruda bulunan ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeden önce karşılaşması gereken kriterler de belirtildi. Bu ölçütler; siyasi, ekonomik kriterler ve topluluk mevzuatının benimsenmesi olmak üzere üç grupta toplandı.

 

Kopenhag Kriterlerine göre aday ülkeler;

–    Demokrasiyi

–    Hukukun üstünlüğünü

–    İnsan haklarını

–    Azınlıklara saygı gösterilmesi ve korunmasını

–    İşleyen bir piyasa ekonomisinin varlığını ve birlik içinde piyasa güçleri rekabetçi baskı ile baş edebilecek kapasiteyi garanti eden kurumların istikrarını sağlamış olmalıdır.

C) AB VE DÜNYA

Doğu Bloku’nun yıkılıp yeni devletlerin ortaya çıkmasıyla güçler dengesinde büyük değişiklikler oldu. Bu durum, uluslararası ilişkileri ve dünyanın yeniden yapılanmasını önemli ölçüde etkiledi. Avrupa’da oluşan siyasi boşluğu doldurmak adına AB’nin önemi daha da arttı. Zamanla büyük bir ekonomik güç haline gelen AB, uluslararası problemleri çözmede yeterli başarıyı gösteremedi. Bundan başlıca etken, üye ülkelerinin farklı siyasi, ekonomik çıkarlarının söz konusu olmasıdır. Bu durum, üye devletlerin birlikte hareket etme olasılığını kısıtlamaktadır.

1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle başlayan kriz ve savaş boyunca, başta İngiltere ve Fransa olmak üzere, üye ülkeler kendi iç politik kaygıları ve ulusal çıkarları doğrultusunda politika takip ettiler. Bu dönemde, topluluk ülkeleri arasında sürekli görüş ayrılıkları ortaya çıktı ve tek ortak eylemleri denizden kuşatma operasyonlarını yürütmekle sınırlı kaldı. 1991’den itibaren Yugoslavya Fedarasyonu’nun dağılmasıyla baş gösteren Hırvatistan ve Bosna’daki savaşlarda AB arabuluculuk yapmak ve insani yardım göndermenin ötesinde etkin olmadı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.