İki Dünya Savaşı Arasında Avrupa’nın Ekonomik Durumu

İKİ DÜNYA SAVAŞI ARASINDA AVRUPA’NIN EKONOMİK DURUMU

Dünyanın yeni bir savaşa doğru sürüklenmesi, 1919 – 1931 yılları arasında yaşanan büyük ekonomik çöküntüyle başlamıştı. 1929 ekonomik bunalımı, mali alandan sanayiye ABD’den tüm dünyaya yayılmıştı. Amerika, Avrupa’ya verdiği krediyi ve bu kıtada yaptığı yatırımları durdurmuştur.

Bunalım ortaya çıkıncaya kadar, Almanya, Amerika’dan aldığı krediyle İngiltere ve Fransa’ya onarım borcunu ödüyordu. İngiltere ve Fransa ise ABD’den savaş sırasında aldığı borçları ödüyordu. 1929 Krizi bu düzeni alt üst etti.

Bu gelişmeler Avrupa’da satınalma gücünün azalmasına, fiyatların düşmesine ve işsizliğin artmasına yol açtı. Dışarıya çok borcu olduğu için Almanya, krizden en fazla etkilenen ülke oldu. ABD Başkanı Herbert Hoover’in teklifiyle Haziran 1931’de, ulusal ekonomilere kendilerini toparlama fırsatı tanımak amacıyla borç ödemeleri bir yıl durduruldu. Ancak, “Hoover Moratoryumu” denilen bu önlem de yeterli olmadı. Bu nedenlerle 1918’den sonra en kötü yıllar 1931 – 32 yılları olmuştur.

Ekonomik bunalım; ulusları aşırı ekonomik milliyetçiliğe sürüklemiş, uluslararası ticareti azaltmış ve Almanya’da Hitler’in iktidarı ele geçirmesini kolaylaştırmıştır.

 

I. DÜNYA SAVAŞI’NDAN SONRA REJİM DEĞİŞİKLİKLERİ

RUSYA

  Önce Rusya’da Bolşevikler iktidarı ele geçirmişler ve Sovyetler Birliği kurulmuştu.

 

İTALYA

  I. Dünya Savaşı’ndan sonra İtalya’da Faşizm ortaya çıktı. İtalya, I. Dünya Savaşı’na büyük umutlarla girmiş, büyük bir hayal kırıklığına uğramıştı. Savaş sonrası İtalya’nın iç durumu da karışmıştı. 1919 – 22 arası dört hükümet değişmişti ve hükümetlerin otoritesi kalmamıştı.

 

İtalya’nın içinde bulunduğu bu durum Benito Mussolini’nin liderliğinde 1919’da kurulan Faşist Partisi’nin işine yaradı. İtalyan halkı, ülkenin karışık durumunda, faşizmin disiplin ruhuna sarılmak zorunda kaldı. 1922’de işçilerin yaptığı genel grev ekonomiyi felce uğratınca, Kral, hükümeti Faşist Partisi’ne bırakmak zorunda kaldı.

Mussolini, 30 Ekim 1922’de başkanlığa getirildi. Mussolini’nin başlattığı diktatörlük 1943 yılına kadar sürdü. Mussolini kısa zamanda muhalefeti ve demokratik kuruluşları ortadan kaldırdı. İtalya’dan sonra diğer Avrupa ülkelerinde diktatörlük akımlarının güçlendiği görüldü.

İtalya, Paris Konferansı’nda küçük düşürülmüştü. Şimdi eski Roma İmparatorluğunu canlandırarak İtalyan ulusuna bir ulusal benlik vermek isteyen Mussolini yayılmacı politikaya yöneldi. İtalya’nın faşist dış politikası Doğu Akdeniz uluslarını huzursuz etti. Yunanistan, İtalya’nın Balkanlardaki etkisinden rahatsızdır. (1934 Balkan Antantı’nın yapılmasında İtalyan tehdidinin rolü büyüktür.)

ALMANYA

Avusturyalı bir asker olan Adolf Hitler, başarısız darbe girişimlerinden sonra Ocak 1933’te iktidara geldi. Partisinin adı Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’dir. (Nazi Partisi)

Hitler iktidarı, liberalizmi tamamen reddediyordu. Liberalizmin bireyi yücelttiği öne sürüldü. Hitler faşizmi ise ulusu ve ırkı yüceltiyordu. Hitler, Alman ulusuna dünyanın efendiliğini vaat etti. Almanya’da komünistlere ve Yahudilere karşı baskı yapıldı.

Hitler, Almanya’nın yeniden büyümesini amaçlıyordu. Bunun için de saf Alman ırkının Yahudiler, Slavlar ve diğer ırklardan temizlenmesi gerektiğine inanıyordu. Bu amaçla iyi eğitim görmüş birçok Alman yurttaşı ya yok edildi ya da sürgün edildi. Hitler, Flander düzlüklerinden Ukrayna’nın ortasına kadar bütün Almanları tek bir çatı altında toplamak amacındaydı.

Hitlerin Genel Politikası:

  •  Almanya’da siyasal denetimi ele geçirip toplumu Nazi dışı siyasal unsurlardan temizlemek,
  •  Versay düzenlemesini ortadan kaldırmak ve Orta Avrupa’da en önemli güç olmak,
  •  Savaş yoluyla Sovyetler Birliğini yok etmek
  •  Kuzey Afrika’da büyük bir sömürge imparatorluğu kurmaktı.

Hitlerin bu politikalarına karşı Batılı devletler Sovyetler Birliği’ne yanaşmışlardır.

İSPANYA

17 Temmuz 1936 1 Nisan 1939 tarihleri arasında İspanya’da milliyetçiler ile Cumhuriyetçiler arasında bir iç savaş yaşandı.

Bu savaşın nedeni XIX. yüzyıl başından beri İspanya’nın içinde bulunduğu istikrarsızlık ve iç karışıklıktı.

İspanya’da 1902 – 1923 yılları arasında 33 hükümet devrilmiştir. Siyasal istikrarsızlığın yanında ekonomik sıkıntılar da vardır. Bu duruma son vermek isteyen ordu, 1923’te bir darbe ile iktidarı ele geçirdi. Monarşi yönetimine dokunulmadı ve başbakanlığa General Primo de Rivera geçti. Rivera, Mussolini’yi örnek alarak faşist dikdatörlük kurdu ve demokratik kurumları ortadan kaldırdı.

1930’da Rivera’dan sonra İspanya’da yeniden anayasal rejim başladı. 1931’de Kral Alfonso ülkeyi terk etti ve İspanya’da cumhuriyet ilan edildi. Ancak iç karışıklıklar dinmedi. 1936’da İspanya İç Savaşı başladı.

17 Temmuz’da General Francisco Franco’nun komutasındaki milliyetçi güçler seçimle iş başına gelen Cumhuriyetçi ‘Halk Cephesi’ koalisyonuna karşı ayaklanmaya başladı. İspanya’da büyük yıkıma neden olan bu iç savaş 1 Nisan 1939’da milliyetçilerin zaferi ile sonuçlandı. Böylece İspanya’da Franco’nun, 1975’deki ölümüne kadar sürecek olan diktatörlük dönemi başladı ve Doğu Akdeniz’de yeni bir faşist rejim daha ortaya çıktı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.