İngiltere Ve Fransa’nın Ortadoğu Politikası

İNGİLTERE VE FRANSA’NIN ORTADOĞU POLİTİKASI

a) Ortadoğu’nun Tanımı ve Önemi

Tarihin eski dönemlerinden beri çeşitli uygarlılara sahne olan ve eski dünya kıtalarının merkezi konumunda sayılan Orta Doğu Asya, Afrika ve Avrupa kıtalarının kesişme bölgesinde yer alır. Kuzeyden Rusya Federasyonu, doğudan Hindistan, güneyden Hint Okyanusu, güneybatıdan Afrika ülkeleri ve kuzeybatıdan ise Avrupa ülkeleriyle sınırdır. Bugün bölgede, 18 ayrı bağımsız devlet bulunmaktadır.

Ortadoğu’nun stratejik ve jeopolitik öneminin sebepleri;

1. Dünya petrol rezervlerinin %80i, doğalgaz rezervlerinin ise yaklaşık %50 sine sahip olması

2. Önemli su yatakları (Fırat, Dicle, Asi) ve suyollarına (Süveyş  Kanalı, Hürmüz Boğazı, İstanbul ve Çanakkale Boğazları) sahip olması

3. Üç büyük ilahi dinin kutsal kentlerinin bölgede bulunması

b) Ortadoğu’nun Paylaşılması

    Irak

San Remo Konferansı ile Irak’ın  Musul dahil İngiliz Mandasına girmesi kabul edilmiştir. Suriye krallığından indirilen Kral Faysal’ı yaptırdığı bir referandumla Irak Kralı seçtiren ancak Irak’ta feodal bir yönetim kurmak isteyen İngiltere bu amacı milliyetçiler tarafından tepkiyle karşılaşınca bu tutumundan vazgeçerek 1922 yılında Irakla bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşma İngiltere’ye Irak’ın iç ve dış işlerinin idaresinde geniş yetkiler vermekteydi. Fakat bu antlaşma Irak milliyetçilerinin baskısını hafifletmeyince, 14 Aralık 1927’de, Irak üzerindeki kontrolünü biraz daha azaltan ikinci bir antlaşma yaptı. Nihayet 30 Haziran 1930 Antlaşması ile Irak’a tam bağımsızlık verdi.

Ancak bu antlaşma ile;

1.  İngiltere ile Irak dış politikada daima birbirlerine danışacaklar,

2. Bir saldırı halinde İngiltere Irak’a yardım edecek,

3. Irak ordusunu İngiltere yetiştirecekti.

Suriye ve Lübnan

San Remo Konferansı’nda Filistin’i Suriye’den ayrılması ve Suriye ve Lübnan’ın Fransız mandasına verilmesi kabul edilmişti. Ancak Suriye halkı manda yönetimini kabul etmeyerek mücadeleye başladı ve bu mücadele 1936’ya kadar devam etti. Fakat İtalya’nın Akdeniz’deki tehdidi artınca Fransa 1936 Eylülünde Suriye ve 1936 Kasımında da Lübnan ile ittifak antlaşmaları yaparak her iki topraktan çekildi.

Filistin

İngiltere San Remo Konferansı’ndan sonra Filistin’i Sureye’den ayırarak manda altına almıştı. Fakat Balfour Deklarasyonu’ndan sonra İngiltere’nin bölgede Yahudi Devleti’nin kurulmasını destekleyen bir tutum izlemesi günümüze kadar süren Filistin Sorunu’nu ortaya çıkardı.

Mısır

İngiltere’nin, Mısır üzerinde egemenlik kurmak istemesi Mısır milliyetçilerinin muhalefetiyle karşılandı. Said Zaglül’ün 1919 başlarında kurduğu Vafd Partisi bütün memlekette ayaklanma ve gösterilere başvurarak, İngiltere’ye karşı milliyetçi hareketin öncülüğünü de ele aldı. Ancak Zaglül ve diğer liderlerin sürgüne gönderilmesi İngiltere’nin durumunu değiştirmeyince 28 Şubat 1922 de yayınladığı bir deklarasyonla, Mısır’ın bağımsızlığını ilan etti ve Hıdiv I. Fuat da bu deklarosyonu kabul ile Kral unvanını aldı. İngiletere Mısır’ın bağımsızlığını ilan ederek Mısır’ın, Süveyş Kanalı’nın ve Mısır’daki yabancıların haklarının savunmasını üzerine aldı ve Sudan üzerindeki kontrolü elinde tuttu.

Arabistan

19. Yüzyılda Osmanlı Devleti’ne karşı ayaklanan Vahhabi mezhebine bağlı olan Suud’lar I. Dünya Savaşı’ndan sonra Mekke şerifi Hüseyin ve oğlu Ali’yle mücadele ederek Arabistan’a egemen olmuşlardı. Abdülaziz İbni Suud, 1926 Ocak ayında kendisini ‘Hicaz Kralı’ ilan etti.  1932’de de bütün bu topraklar üzerindeki Suud egemenliği Suudi Arabistan Krallığı adını aldı. Suudi Arabistan 1933 ve 1936’da Amerikan petrol şirketi Aramco’ya (Arabian – Amerikan Oil  Company) petrol imtiyazları verdi ve Birleşik Amerika’nın Orta Doğu’ya girmesi bu şekilde oldu.

İran

1907 Antlaşması ile İran, İngiltere ile Rusya arasında paylaşılmıştı fakat Çarlık Rusya’nın yıkılmasından sonra İngiltere tek başına İran üzerinde nüfuz kurma yoluna gitti ve İran ile 9 Ağustos 1919 da bir antlaşma imzaladı. Bu antlaşma ile İngiltere, İran’ın idari ve askeri teşkilatını düzenleme görevini üzerine alıyor ve ayrıca İran’a teknik ve ekonomik alanlarda yardım sunuyordu. Fakat 1925’te Kaçar Ailesi’nin egemenliğine son veren Ahmet Rıza Pehlevi’nin kendisini Han ilan etmesi ile geniş ve köklü reformlar yapılarak ülkeyi batılaştırma politikası izlendi. Din adamlarının etkisi kırılamadı ama eğitimde ve askeri alanda önemli reformlar yapıldı, kapitülasyonlara da son verildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.