Macarlar

MACARLAR

Macar-Peçenek-Hazar

Fin-Ugor kabilelerinin en eski yurdu Ural Dağları ile İtil arasındaki topraklardı. Bunların Ugor kolu daha sonra güneye sarkarak hayvan beslemeye elverişli bozkır bölgesine indi. Burada Onogur Türkleri ile komşu olarak uzun süre yaşadılar (M.Ö. 700 yıllarından itibaren). Bu uzun zaman içinde Onogur Türklerinin bir kısmı Ugorlar arasında eridi. Bu karışımdan tarihi Macar kavminin çekirdeği doğdu.

Avarların batıya ittiği Sibirler, Onogur ve Macarları buradaki yurtlarından çıkardılar (460). Onlar, Kafkaslara doğru göç ederek Kuban nehri yöresine yerleştiler.

Macarlar daha sonra Hazarların egemenliğine girdiler. Uzun süre onlarla birlikte yaşadılar. Macarlar, Peçeneklerin baskısı üzerine batıya doğru yeni bir göçe başladılar. Bu sırada onların başında Kabar Türk oymağından Arpad bulunuyordu. Peçenek baskısı devam ettiğinden en sonunda kendi adlarını alarak bugünkü yurtlarına geldiler (896).

Onlar, Macaristan’a yerleştikten sonra altmış yıl Avrupa’ya fırtına gibi estiler. Rusya’da Kiev’den İspanya’da Madrid’e kadar, Atlantik ve Kuzey Denizi kıyılarından İtalya ve Yunanistan içlerine kadar Macar akınları aralıksız devam etti.

En sonunda Germenya Kralı tarafından ağır bir yenilgiye uğradılar. Macarların akınları da yavaşladı (995) ve 1000 yıllarında Hristiyanlığın Katolik mezhebini kabul ettiler. Bundan sonra yerleşik hayata geçerek devlet kuran Macarların tarihteki en önemli rolü şu olmuştur: Onlar Slavlar arasına girerek birleşmelerini önlemişler, aynı şekilde Germenlerin doğuya doğru yayılmalarına karşı durarak Balkan topluluklarını Germenleşmekten korumuşlardır.

Macarların öbür adı olan “Hungar”, “Onogur” sözünden gelmektedir. Bazı İslam kaynakları onları Türk asıllı sayarlar. Hristiyan oluncaya kadar Macarların rütbeleri, askeri teşkilatları, savaş taktikleri, hatta müzikleri bile Türklerinki gibiydi. Bundan dolayı Bizanslı yazarlar Macarları “Batı Türkleri” adı ile anmışlardır.

Macarlar Hristiyan olduktan sonra ve Roma kültürü içine girdikten sonra Türklük özelliklerinin hemen hemen tamamını kaybettiler. Bununla beraber ilmi olarak kendi tarihlerini araştırmaya başladıkları zaman onlar arasında XVIII. Yüzyılda Türklüğe karşı ilgi ve sempati görüldü. Bunun sonucu olarak dünyada ilk Türkoloji Kürsüsü Budapeşte Üniversitesin de kuruldu (1870).

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.