Osmanlı Devleti Hukuk Sisteminin Genel Yapısı Ve İşleyişi

OSMANLI DEVLETİ HUKUK SİSTEMİNİN GENEL YAPISI VE İŞLEYİŞİ

Osmanlı Devleti’nin ilk yıllarında yazılı bir hukuk sistemi yoktu ve hukuki anlaşmazlıkların çözümünde töreler ile gelenekler geçerliydi. Bunun yanı sıra Türkiye Selçukluları Devleti’nin hukuki konulardaki uygulamaları devam ettirildi. Toprakların genişlemesi, nüfusun artması ile yönetim, toprak ve askeri konularda düzenlemeler yapılırken, hukuk alanında da yeni düzenleme gereği ortaya çıktı. Osmanlılar, fethettikleri yerlerdeki kanunları hemen kaldırmıyorlar bu kanunları, halkın Osmanlı yönetimine uyumunu sağlamak için bir süre yürürlükte bırakıyorlar daha sonrada bu kanunları Osmanlı kanunlarına uygun hale getiriyorlardı. Örneğin XVI. yüzyılın başlarında Doğu Anadolu fethedildiği zaman, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’a ait kanunlar, bir süre “Hasan Padişah Kanunları” adı altında yürürlükte kalmıştır.

Osmanlı Devleti’nde hukuk, Şer’i kukuk ve Örfi hukuk olmak üzere iki temele ayrılıyordu. Özel ve kamu hukuku alanlarında esas olarak İslam hukukuna (Şer’i hukuk) dayanıyordu. Ancak hukukunun yeteri kadar gelişmemesinden doğan boşluğun doldurulması, merkezi idarenin kuvvetlendirilmesi ve diğer siyasi, hukuki, iktisadi sebeplerle, İslam hukukunun yanında, Örfi hukuk da gelişmiştir.

Şer’i hukukun kaynağını Kur’an ve Hadis, sünnet, icma ve kıyas oluşturuyordu. Şer’i hukukun esasını bozmamak ve ters düşmemek kaydıyla konan Örfi hukuk esasları, Kanunname adı altında bir araya getirilmiş şer’i hukukun esasları ise fıkıh kitaplarında (fetva mecmualarında) toplanmıştır.

XV. yüzyıl ortalarından itibaren Osmanlı hukuku, Şer’i ve Örfi hukukta gelişmeye başladı. Bilinen ilk Osmanlı Kanunnamesi, bu yüzyılda Fatih Sultan Mehmed’in Kanunnâme-i Âli Osman (Teşkilat Kanunnamesi) adını taşıyan yazılı kanunlardır. Şer’i hukuk sahasında Tembilli Ali Cemali Efendi, İbn-i Kemal, Ebussuud Efendi gibi şeyhülislamların verdiği fetvalar önemli yer tutadı.

 

Örfi hukuk alanında ise Kanuni sıfatıyla şöhret bulan Sultan I. Süleyman’ı belirtmek gerekir. Onun kanunlaştırma hareketleri sonucu genel olarak bir Osmanlı Kanunnamesi derlenmiştir. Ayrıca her bölgenin ekonomik özelliklerini ve halkın durumunu aksettiren Sancak Kanunnameleri yaygınlaşmıştır.

OSMANLI DEVLETİ’NDE HUKUKUN UYGULANIŞI

 

Adalet işlerininin divandaki temsilcisi Kazaskerdir. Kazasker aynı zamanda kadı ve müderrislerin atama ve görevden alınma işlerine bakardı. Kazaskerin de üyesi olduğu divan teşkilatı adeta bir yüksek mahkeme gibi çalışıyordu. Divan teşkilatının bakanlar kurulundan ayrıldığı en önemli nokta divanın yargı görevini yerine getirmesidir.

 

 

Şeyhülislam da din alimlerinin başkanı sayılmakla birlikte yargılama yetkisi yoktu. Şeyhülislamın hukuk ile ilgili vazifesi, divanda alınan kararların İslam dinine uygun olup olmadığına karar vermekti. Verdiği bu kararlara “fetva” denirdi.

 

Osmanlı Devleti’nde, Şer’i ve Örfi bütün meseleler Şer’i mahkemelerde çözümleniyordu. Mahkemelerde hakim olarak “kadı” bulunuyordu. Kadının verdiği karara padişah pek karışmazdı. Bu uygulama ile Osmanlı Devleti’nde yargının bağımsız olduğu anlaşılmaktadır. Mahkemelerde görülen davalar “Şer’iyye Sicilleri” denilen defterlere kaydedilirdi.

 

Karşılarına gelen davaları Şer’i ve Örfi hukuk kurallarına göre inceleyip karar veren kadılar aynı zamanda şehir ve kasabaların belediye işlerine, vekaletnamelere, alım-satım konularına da bakarlardı. Kadı, Şer’i ve Örfi hükümleri uygulayıcı olduğu gibi hükümetin emirlerini de yerine getirmekle sorumluydu. Kadılar, Şer’i hukuk konularında karar veremedikleri zaman “Müftü”den fetva (görüş) isterlerdi. Herkese açık olan  mahkemelerin verdikleri kararlardan şüpheye düşenler, bir üst mahkeme olan Divan-ı Humayun’a müracaat edebilirlerdi. Bu durum, vatandaşların haklarını rahatça arayabildiğini ve divanın temyiz vazifesini yerine getirdiğini de göstermektedir. Ayrıca Divan’da alınan karar kesin olup, değiştirilemezdi.

Mahkemelerde kadılar adına çeşitli görevleri yerine getiren naibler bulunurdu. Naib, vekil demek olup, yerleşim bölgesinin büyüklüğüne göre naib sayısı da değişirdi. Her eyalet ve sancakta XVI. yüzyıl sonlarına kadar “toprak kadılığı” adıyla seyyar kadılıklar bulunuyordu. Gerek devlet merkezinde, gerekse eyaletlerde soruşturmayı gerektiren işler, toprak kadıları tarafından görülüyordu. Ayrıca köylülerin sancakbeyi, subaşı, zeamet ve tımar sahipleriyle ilgili şikayetleri de toprak kadıları tarafından değerlendirilirdi.

Osmanlılarda Müslüman olmayanların davalarına cemaat mahkemelerinde bakılır ve kendi dinlerinin hukuk kuralları uygulanırdı.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.