Cumhuriyet Dönemi Türk Toplum Yapısının Temel Özellikleri

5. CUMHURİYET DÖNEMİ TÜRK TOPLUM YAPISININ TEMEL ÖZELLİKLERİ

TOPLUMSAL YAŞAYIŞIN DÜZENLENMESİ

Devlet ve hukuk düzeni laikleşirken bu gelişmenin toplumsal yaşayışa yansımaması imkansızdır. Çünkü gerek devlet gerek hukuk; toplumsal yaşayışı düzenlemek için var olan kurumlardır. Şu halde bu iki kurumun laikleşmesi, toplum düzenini ve ona bağlı olan günlük yaşayışı da değiştirecektir. Bu değişmenin daha hızlı ve sağlam biçimde gerçekleşmesi için günlük yaşayışla ilgili hayatımızda büyük rolü olan diğer kurumların da hukuka bağlı olarak laikleşmesine yardımcı tedbirler alınmalıdır. Bu tedbirler ya laik düzende varlığı gereksiz kurumları kaldırmak ya da değiştirmekle alınabilir. Bunlar yapıldıktan sonra da modernleşme ve çağdaşlaşmanın gereği olarak, eskimiş bazı düzenlemelerin yenileştirilmesine sıra gelir.

TEKKE, ZAVİYE, TÜRBELERİN KAPATILMASI

Cumhuriyetin ilk yıllarına gelinceye kadar toplum hayatında tekke, zaviye ve türbeler önemli bir yer tutuyordu. Osmanlı Devleti’nde belli bir mezhep içinde, Tanrı’ya erişmek yolunda yöntemler arayan dini akımlar vardı. Bu akımlara tarikat denilirdi. Her tarikat mensubu, kurucusunun düşünceleri doğrultu-sunda çalışır, onlara uygun biçimde yaşamaya uğraşırdı. Tarikat üyelerinin bir araya gelip toplandıkları hatta bazen uzun süre içinde yaşadıkları yerlere tekke veya zaviye denilirdi.

 

Osmanlı Devleti’nde pek çok tarikat, bu nedenle de çok sayıda tekke ve zaviye vardı. Devletin kurulduğu sırada bazı tarikatların tekke ve zaviyeleri özellikle halk eğitiminde yararlı olmuş ama zamanla değişmiş, amaçlarından uzaklaşmış, dinsel sömürü merkezleri durumuna gelmişlerdi.

 

Ortaçağ’da Avrupa’da papazlar da bu yolla halkı sömürmüşlerdi. Çağ değişmişti ama Osmanlı Devleti’nde bu kurumlar hala yaşıyordu. Şeyhler ve dervişler halk üzerinde etkili olduklarından zamanla devlet işlerine, siyasete de el atmışlar çıkarlarının tehlikeye düştüğünü görünce de halkı ayaklandırmış, kargaşa çıkartmışlardır. Cumhuriyet Dönemi’nde bile buna cesaret edebilmişlerdi. Örneğin; Şeyh Sait de bir tarikat lideriydi.

 

30 Kasım 1925’te çıkarılan bir kanunla tekke ve zaviyeler kapatıldı. Aynı kanunla şeyhlik, dervişlik, dedelik, emirlik gibi ünvanların kulanılması yasaklandı. Böylece Türk toplumu, bilime, laik düşünceye ve akılcılığa yönelme konusunda önemli bir adım atmış oldu.

KIYAFETTE DEĞİŞİKLİK

Osmanlı Devleti’nde kıyafet konusunda birlik sağlanması için II. Mahmut Dönemi’ne gelinceye kadar bir girişimde de bulunulmamıştı. II. Mahmut Dönemi’nde sadece askerlerle devlet memurlarına setre ve pantolon, başlık olarak fes giyme zorunluluğu getirildi. Halk ise istediğini giymekte serbestti. Yani, Osmanlı toplumunda kıyafet birliği yoktu.

Toplumdaki bu karışıklığı gidermek amacıyla 1925’te çıkarılan Şapka Giyilmesi Hakkında Kanun ile fes ve kalpak gibi serpuşların giyilmesi 1934’te çıkarılan bir kanunla da din adamlarının ibadet yerleri dışında dini kıyafetlerle gezmeleri yasaklandı.

SOYADI KANUNU’NUN KABULÜ

Bütün uygar toplumlarda ailenin köklülüğünü belirten soyadları vardır ve soyadı günlük hayatın vazgeçilmez bir parçasıdır. İnsanlar ancak soyadı ile birbirinden ayırt edilebilir. Özellikle resmi işlerin sağlıklı biçimde yürütülmesi soyadı ile mümkündür.

Osmanlı Türk toplumunda soyadı yoktu. Bu da günlük hayatta çeşitli zorluklar yaratıyordu. Özellikle kişilerin devletle ve kendi aralarındaki ilişkilerinde büyük karışıklıklara neden oluyordu. Bu karışıklığı gidermek amacıyla 21 Haziran 1934’te Soyadı Kanunu çıkarıldı.

 

ÖLÇÜ, SAAT VE TAKVİMDE DEĞİŞİKLİK

Cumhuriyet Dönemi’ne gelinceye kadar uygar milletlerden ayrı takvim, saat, rakam ve ölçüler kullanılıyordu. Hafta tatili de Cuma günü idi. Bir ülkede böylesine karışık ölçülerin kullanılması aksamalara yol açıyor, birçok işin zamanında ve doğru biçimde yapılamaması sonucunu doğuruyordu. 1925’te çıkarılan kanunla takvim ve saat ölçülerindeki karışıklık giderildi. Miladi takvim ve modern saat ölçüsü kabul edildi. Hafta tatili de Cuma’dan Pazar gününe alındı. 1931’de ağırlık ölçüleri de değiştirilerek ticari ve ekonomi alanında işlemler kolaylaştırıldı.

KADIN HAKLARININ KABULÜ

  Eski Türk topluluklarında kadınla erkek eşitti ve tek eşlilik esastı. Mülkiyet yönünden de kadın, erkekle aynı haklara sahipti.

İslamiyet’in kabulü ile Türk toplum yapısında kadınlar sahip oldukları hakların çoğunu kaybettiler. Erkeğin birden çok kadınla evlenebilmesi ve dilediği zaman eşini boşayabilmesi, kız çocukların mirastan yarım hisse alması, mahkemede iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine eşit olması, erkekle kadın arasında hukuk yönünden olduğu kadar yaşama koşulları bakımından da görülen farklılıklardı. Bu durum Cumhuriyet Dönemi’ne kadar devam etti. Medeni Kanun’un kabulü ile kadınlar toplumsal yaşamda çok geniş haklara sahip oldular.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.