İlk Türk Devletlerinde Toplum Yapısının Temel Özellikleri

1. İLK TÜRK DEVLETLERİNDE TOPLUM YAPISININ TEMEL ÖZELLİKLERİ

Teşkilatlı sosyal varlıklar olan toplumların ulaştığı en yüksek teşkilatlanma şekli devlettir. Türkler, tarihte devlet kurucu millet olarak tanınmıştır. Göktürk Kitabeleri’nden anlaşıldığına göre, “Millet devlet için değil, devlet millet için vardır.” Bu temel görüş Türk, İslam ve Osmanlı coğrafyasında önceden var olan milletlerin uygulamalarından alınan örneklerle gelişerek Osmanlı Devleti’nin şekillenmesini sağlamıştır.

Türk-İslam devlet felsefesine göre devlet, hakimiyet – millet – ülke üçlüsü üzerinde kurulur. Devletin güçlü olması için halkın huzur, güven ve refah içinde yaşaması gerekir. Bu da, adaletle temin edilir.

Türk toplum yapısı, başlangıçta konar-göçer niteliktedir. Uygurlardan itibaren yerleşik hayata geçiş başlamıştır. İslamiyet’in kabulünden sonra hızla yerleşik hayata geçilmiştir. Diğer Türk devletlerinin kalıcı ve sürekli olamamalarının bir nedeni de yerleşik medeniyete geçişteki gecikmeleridir. Osmanlılar, kuruluş yıllarından itibaren yerleşik hayata önem vermişler, böylece de uzun ömürlü bir cihan devleti ortaya çıkarmışlardır.

İlk Türk devletlerinde toplum yapısı Orhun Kitabeleri’nde şöyle sıralanmıştır:

–  Oğuş (aile)

–  Urug (aileler birliği)

–  Boy (Uruglar birliği)

–  Bodun (boylar birliği)

–  il (Devlet)

 

OĞUŞ (AİLE)

Türk toplumunun temeli, en küçük sosyal birim olan aileye dayanıyordu. Toplumun temelini oluşturan aile, Türk-ler’de “küçük aile” şeklindeydi. Esasen göçebe yaşantısı Türk toplumunda “büyük aile”nin oluşmasına uygun değildi. Çünkü belli bir toprak üzerinde toplanıp, bir arada uzun süre oturamazlardı.

Evlenen kız ve erkek çocuk, ailesinden kendi payına düşenleri alarak ayrı ev kurardı. Zaten Türkçe’de evlenmek sözünün anlamı; ev kurmak, ev sahibi olmak demekti. Türklerde tek kadınla evlenme yaygın olup, toplum hayatında kadın ve erkek eşitti. Evlenen erkek çocuğa yeni bir ev açmak, eski bir gelenekti. Baba evi, en küçük kardeşe kalırdı.

URUG (AİLELER BİRLİĞİ)

Türk topluluklarında ailelerin birleşmesiyle Urug meydana gelirdi. Urug, aileler birliği anlamına gelmektedir. Bu birliği oluşturan aileler, genellikle birbirlerine yakın akrabalık bağlarıyla bağlı olan ailelerdi. Sosyal ve ekonomik yönden dayanışma, güvenlik ihtiyacı, aileleri bir araya getirirdi. Urug ile ilgili kararlar aile reisleri tarafından alınır ve uygulanırdı. Urug, siyasi yönden bağımsız olmayıp, bir boyun parçasıydı.

 

BOY (URUGLAR BİRLİĞİ)

Urugların birleşmesiyle “boy” meydana geliyordu. Boy, siyasi bir nitelik taşır ve başında “bey” bulunurdu. Boy beyi, boy içinde dayanışmayı sağlamak, adaleti düzenlemek ve boyun çıkarlarını korumakla görevliydi. Boy beyi,cesareti, ekonomik gücü ve doğruluğu ile tanınmış kimseler arasından seçilirdi. Bu seçim işi, “boy”u meydana getiren aile temsilcilerinden oluşan bir kurul tarafından yapılırdı. Her boy topluluğunun belli bir toprağı ve askeri gücü bulunurdu.

BODUN (BOYLAR BİRLİĞİ)

Boyların birleşmesiyle “bodun” (budun = millet) meydana geliyordu. Bodun, aralarında dil, tarih, yurt ve ülkü birliği bulunan, yani geçmişte olduğu gibi gelecekte de birlikte yaşama istek ve arzusunda olan insan topluluğudur.Boyların yakın işbirliği sonucu meydana gelen ve siyasi bir topluluk olan Bodun’un başında “Han” bulunurdu. Bodun, siyasi yönden bağımsız olduğu gibi, bir “il”e (devlet) de bağlı olabiliyordu. Devlet dağıldığında da onu meydana getiren sosyal birlikler özelliklerini korurlardı. Bu yüzden, Türklerde devletin kurulması çok kolay olurdu.

 

İL (DEVLET)

Bodunların birleşmesiyle “il” devlet meydana geliyordu. İl, belli bir toprağı, halkı, yönetim ve hukuki düzeni olan siyasi bir topluluktu.

 

Oğuş – Urug – Boy (Bod)  – Bodun – İl

İlk Türk devletlerinde, Uygurlar hariç diğer Türk topluluklarında göçebe bozkır hayatı hakimdi. Bozkırların güç koşullarında yaşayan Türkler, son derece mücadeleci bir yapıya sahiptiler. Türk devletlerinde  ekonomik ve dini özgürlüğe sahip olan toplumda otlaklar ve yaylalar dışında kişiler, sahip oldukları mal varlıklarını istedikleri gibi kullanabilirlerdi.

 

HALK (KÜN)

Türk devletlerinde halk, yetki ve imtiyaz bakımından sınıflara ayrılmamıştı, toplumda soyluluk (asillik) ve kölelik yoktu, bireyler arasında eşitlik esastı ve halk hürdü. İstediği işte çalışabilir, mesleğini yapabilirdi. Yöneticilerin ve beylerin ise idareci olmaktan daha fazla bir imtiyazı yoktu. Türkler geniş bozkırlarda en çok hayvancılıkla uğraştıkları için aralarında birbirlerinden kesin olarak ayrılan sosyal sınıfların ortaya çıkması imkansızdı. Bu da Türkler arasında, toprağa bağlı köleliliğin olmadığının göstergesiydi.

Zaten hareketli yaşantıları ve ekonomik düzenleri, savaşlarda aldıkları esirleri çalıştırmaya elverişli değildi. Esirleri genellikle kurtuluş parası aldıktan sonra azat ederlerdi.

Türk toplumunda din adamları da ayrıcalıklı değillerdi. Çünkü Türk toplulukları siyasi topluluklardı ve din adamları devlet yönetimine katılmazlardı.

İlk Türk devletlerinde kişiler, özel mülkiyete sahiptiler. Şahsi mülklerini istedikleri gibi kullanabilir veya değerlendirebilirlerdi. Otlaklar ve yaylalar ise devlet malı sayıldığı için buraları kullanan halk, vergisini devlete öderdi.

YAŞAYIŞ

Orta Asya’nın iklim koşulları, geniş bozkır ve yaylaları, Türklerin konar-göçer hayatı tercih etmelerine neden olmuştur .Türkler bu hayatta en çok hayvancılıkla uğraşmışlar at sürülerinin yanı sıra koyun sürüleri de beslemişlerdir.

At, Türklerin hayatında en önemli unsurlardan birisiydi.  Hayatlarının büyük kısmı at üzerinde geçerdi. Atın etinden, sütünden (kımız) ve derisinden faydalanırlardı. Ordularının tamamını atlı askerler (süvari) oluştururdu.

 

Türkler, kışın korunaklı vadilerdeki kışlaklarda yazın da verimli otlaklarda; yaylaklarda yaşarlardı. Yaylaklarda kurdukları çadırları tamamen bir ev özelliğine sahipti. Kışlaklardaki evlerini ise genellikle kerpiçten yaparlardı.

Göktürkler zamanında şehirler kurdukları anlaşılan Türkler, esas olarak yerleşik hayata Uygurlar zamanında geçmişlerdi. Şehire balık diyorlardı. Uygurlar zamanında Moyen-Çor Kağan, Orhun kıyısındaki Ordu – Balık şehrini kurdurmuştu. Türk devletlerinde daha sonraları pek çok şehir kurulmuş, bunlar canlı birer ticaret merkezi olmuştu.

Türklerde töre ile sosyal düzen ayrıntılarıyla planlanmıştı. Herkesin yeri, görevleri, düşman saldırısında nerede yer alacağı belliydi. Hızlı hareket etme, toplum hayatında prensip olarak kabul edilmişti. Türklerin yaşadığı bu hayat, aynı zamanda vücutlarını geliştirir, savaş kabiliyetlerini de arttırırdı.

Türkler, her türlü medeniyet sahasında olduğu gibi ziraatçilikte de ilerlemişlerdi. Bozkır sahasının otlakları dışındaki elverişli topraklarda tarımla uğraşmışlardı. Özellikle Uygurlar döneminde, bataklıklar kurutulup tarlalar açılmış, buralarda kanallar vasıtasıyla sulama yapılmış, tarımda hayvan gücünden yararlanılmıştır. Türkler, Büyük Hun Devleti Dönemi’nden itibaren buğday ve darıyı, daha sonraları ise çeşitli sebze ve meyveyi yetiştirmişlerdi.

AVCILIK VE SPOR

Türklerde avcılık çok gelişmişti. Hunlarda hükümdar başkanlığında yapılan ve günlerce süren sürek avına  pek çok kişi katılırdı. Bu sayede adeta savaş talimleri yapılırdı. Ayrıca avladıkları hayvanların etinden, derisinden türlü ihtiyaçlarını karşılarlardı.

Türkler için sporun büyük önemi vardı. Çünkü komşularıyla devamlı mücadele halindeydiler. Bu mücadeleye hazırlanmak için sürek avları dışında da talim yapmaları gerekiyordu.

En çok yaptıkları sporlar, at yarışları, okçuluk, güreş, cirit (binicilik), çevgen (atlı hokey oyununun ilk çeşidi), kılıç ve tepik oyunu idi. Günümüzde yapılan pek çok spor, çok eskiden Türkler tarafından yapılmıştı.

BESLENME

Et, Türklerin en önemli yiyecekleri idi. En çok at ve koyun eti yiyen Türkler eti konserve yapmayı da biliyorlardı. (Çin’e Türkler tarafından sokulan konserveciliği, Batılılar 500 yıl sonra öğrenmişlerdir.) Etten sonra en çok süt ve sütten yapılmış yiyecekler tüketilirdi. Sütlü darı, peynir ve yoğurt Türk yiyecekleri arasındaydı. Türkler çeşitli hamur işlerini de biliyor, yetiştirdikleri ziraat ürünleri yanında bunları da tüketiyorlardı. Kısrak sütünün mayalanması ile elde edilen kımız, onların en ünlü içkileriydi.

  Eski Türklerdeki beslenme ile günümüzdeki bes-lenme kıyaslandığında, pek çok ortak nokta ortaya çıkmaktadır. Orta Asya’daki türlü kebap çeşitleri, sütlü yiyecekler ile pek çok yemek bugün de Türkler tarafından bilinmekte ve yapılmaktadır. Bu da Türk kültüründeki devamlılığın, beslenme konusunda da geçerli olduğunu göstermektedir.

GİYİM

 

Türkler, genellikle ipek, pamuk, deve tüyü ve yünden imal ettikleri kumaşlardan elbiseler giyerlerdi. Yün ve pamuklu kumaşlardan yapılmış iç çamaşırları vardı. Başlarına giydikleri elbiselerin börkleri ile soğuk günlerde giydikleri elbiseleri hayvan kürklerinden yapıyorlardı.

Değişik coğrafi bölgelerde yaşayan Türk kavimlerinin, her birinin değişik kıyafetleri vardı. Ancak genel hatlarıyla Türk kavimlerinin kıyafetleri birbirine benzemekte idi. Bizans ordusunda yer alan Peçenek ve Uz Türkleri, Malazgirt Savaşı’nda Oğuzları dillerinin yanı sıra kıyafetlerinden de tanımışlar ve onların tarafına geçmişlerdi.

Türklerin pantolon ve ceketten oluşan askeri kıyafetleri, hayat tarzlarına çok uygundu. Bu askeri kıyafetlerini kaftan, çizme ve kemer tamamlardı. Türklerin bu askeri kıyafeti, Avrupa’da ve Bizans’ta askerlere giydirilmiş böylece bütün dünyaya yayılmıştı. Kemer, kemer tokası ve düğmeyi ilk kullananalar arasında Türkler yer almıştı. Yine Romalılar keten gömlek giymeyi Türklerden öğrenmişlerdi.

Türklerde, giyimde kültür devamlılığı söz konusudur. İlk Türk devletleri dönemindeki Türk giyimi, İslamiyet’in kabulünden sonra da hemen hemen aynı şekilde devam etmiştir. Bugün de yurdumuzda, özellikle Türkmen kadınlarının kıyafetlerinde o dönemlerin izlerini bulmak mümkündür.

TOY (ŞÖLEN)

  Türkler, dini veya milli bakımdan özel önemi olan günleri milletçe kutlarlardı. Çin tarihlerine göre Hunlar ve Göktürkler, yılın beşinci ayında (Mayıs), büyük bir bahar bayramı (toy) yapıyorlardı. Hunlarda ve Gök-türklerde bahar bayramında, at yarışları düzenlenir, şarkılar söylenir, kımız içilir, eğlenilirdi. Uygurlardaki dini törenlere ise hakanlar başkanlık ederdi.

Ergenekon Destanı’na göre, Türklerin Ergenekon’dan çıkışları her yıl bir bayram töreniyle kutlanırdı. Hakanın da katıldığı bu törenlerde kızgın bir demir örs üzerinde dövülürdü.

Hükümdarlar, belli zamanlarda devlet toyları düzenlerlerdi. Beylerin ve ailelerin de düzenledikleri toylar vardı. Türklerde yemeksiz toy olmazdı. Hacet (dilek), evlenme, başarı, kutlama, ilk av ve ölüm toyları yapılırdı. Savaştan dönüşte de toylar düzenlenirdi. Burada yiğitler ağırlanır, eğlendirilir, yoksullar donatılırdı. Milletçe kutlanan bu günlerde sosyal dayanışma sağlanırdı. Ayrıca milli şuur ve birlikte yaşama heyecanı doğar, geliştirilirdi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.