Tanzimat’tan Sonra Osmanlı Eğitim Sisteminde Meydana Gelen Gelişmeler

4. TANZİMAT’TAN SONRA OSMANLI EĞİTİM SİSTEMİNDE MEYDANA GELEN GELİŞMELER

Osmanlı Devleti’nin büyüyüp gelişmesinde eğitim kurumlarının ve bu kurumlarda yetişen devlet ve bilim adamları ile asker ve sanatkârların çok büyük etkisi olmuştur.

Osmanlı Devleti’nde XVI. yüzyıl sonlarına kadar, eğitim kurumlarına girişte, bir sınıftan diğerine geçişte ve mezun olanların devlet hizmetine alınışında bilgi, beceri, liyakat ve dürüstlük ön planda tutulmuştur. O dönemde, Avrupa’da olduğu gibi önemli görevlere asiller ve bunların çocukları getirilmemiş, hiç kimseye ayrıcalık tanınmamasına özen gösterilmiştir.

Sokullu’nun ölümününden sonra, ülkenin yönetiminde ve siyasi liderlikte bir gerileme başlamıştır. Duraklama ve gerilemenin başladığı bu dönemde rüşvet, iltimas, devletin önemli makamlarının parayla satılması, yasaların devlet adamlarınca çiğnenmesi, ülke dışındaki gelişmelere ilgisiz kalma, kısacası kişi çıkarlarının ülke çıkarlarından üstün tutulması yaygın duruma gelmiştir. Bir zamanlar disiplin, beceri ve dürüstlüğün geçerli olduğu Osmanlı Devleti’ kurumlarında çözülme başlamıştır.

Böylece, eğitim kurumlarında başlayan bozulma ve çağdışı kalma, bir süre sonra devlet yönetimine, orduya ve sosyal yaşama yansımıştır. Ülkenin sosyal ve siyasi düzeninin bozulmasında, askeri gücün zayıflamasında ve yenilgilerin artmasında eğitim ve öğretimdeki bozulmaların doğrudan etkisi olmuştur. Yönetenlerle yönetilenler arasındaki mesafe giderek açılmış, devlet ve bilim adamları halktan kopmaya başlamıştır. Bu kopukluk, Türk toplumunda siyasi, ekonomik ve sosyal gelişmeye de engel olmuştur.

Osmanlı Devleti ve toplumundaki bu dağılma ve gerilemenin giderilmesi için yenilikçilere ihtiyaç duyulmuştur. XVIII. yüzyıldan itibaren başlayan yenileşme ve reform hareketlerinde eğitim konusuna öncelik verilmiştir.

Lale Devri’nden itibaren batı örnek alınarak yapılan yenileşme hareketlerinin en önemlisi matbaanın kurulmasıdır. Bu hareket, eğitim ve öğretim hayatını da olumlu yönde etkilemiştir. I. Mahmut ve III. Mustafa dönemlerinde askeri eğitim kurumları olan Humbaracı ve Topçu Ocakları Batı tarzında geliştirilmiştir.

1734 yılında Üsküdar’da açılan, matematik ve fen bilgilerinin verildiği Hendeshane, 1773’te Haliç kıyısında kurulan Mühendishane, Avrupalı uzmanların öncülük ettiği Batı tarzındaki ilk eğitim ve öğretim kurumları olmuştur. III. Mustafa Dönemi’nde açılan Mühendishane-i Bahr-i Hümayun ile Deniz Kuvvetleri alanında gelişme ve yenileşme başlamıştır.

III. Selim’in tahta çıkmasıyla birlikte Osmanlı Devlet kurumlarında çağdaşlaşmanın hız kazandığı görülmektedir. Nizam-ı Cedid adı altında yürütülen yenilik hareketleri ve aynı adı taşıyan ordu, yenileşmenin önemli bir ayağını oluşturmuştur.

XIX. yüzyılda eğitim ve öğretim alanında önemli adımlar atılmış. Avrupa örnek alınarak ilk, orta, yüksek, sanat ve meslek okullarının geliştirilmesine çalışılmıştır.

II. Mahmut Dönemi, eğitim ve öğretim alanındaki gelişmelerle dikkat çekicidir. İlköğretim zorunlu hale getirilmesini Sıbyan mekteplerinden mezun olanlar için açılan Mekteb-i Ulûm-ı Harbiye yani Kara Harb Okulu izlemiştir. 1831’de kamuoyunu aydınlatmak amacıyla Takvim-i Vakayi adlı ilk resmi gazete çıkarılmıştır.

Mehter Takımı kaldırılıp 1834’te Mızıka-ı Humayun Mektebi açılmıştır. Yine bu dönemde Avrupa’ya (Fransa) ilk kez öğrenci gönderilmiştir. Yine II. Mahmud Dönemi’nde yabancı dil bilen Müslüman çevirmenlerin yetiştirilmesi de önemli bir gelişmedir. Çünkü bu zamana kadar Müslümanlar, Arapça ve Farsça’nın dışında yabancı dil öğrenmeyi gereksiz saymışlardı.

Tanzimat’tan önce yapılan eğitim reformlarının ve gelişmelerinin tam anlamıyla başarılı olmadığı görülmektedir. Bunda da en büyük etken medrese olmuştur. Her türlü yeniliğe kapalı, gözlem, deney, araştırma ve eleştirinin yer almadığı medreseler, çağın ihtiyaç ve gerekliliğine göre eğitim ve öğretim verememiştir. Özellikle Avrupa’daki bilimsel ve teknik gelişmeler karşısında medreseler tamamen güç duruma düşmüştür.

Medreseyi yenileme ve geliştirme konusunda ilgisiz kalan medreseliler, diğer alanlarda gerçekleştirilmeye çalışılan yenilik hareketlerini de engellemeye çalışmışlardır. Medresenin yeniliklere karşı tepkisi elbette sadece bilgisizlikten gelmiyordu. Belki daha önemli olanı, yenileşme korkusuna kapılmış olmalarıydı. Bu durumda kendini korumanın en kolay yoluda yeniliklere karşı çıkmaktı.

II. Mahmut Dönemi’nde kurulan Meclis-i Umûr-ı Nâfia’nın (Bayındırlık Meclisi) eğitim işleriyle de ilgilenmesi, eğitimin yavaş yavaş medresenin tekelinden çıkmasını ve yeni okullar açılmasını sağladı. 1828’de kurulan Mekteb-i Rüşdiye Nezareti ile Osmanlı Devleti’nde eğitim-öğretim yeni boyutlar kazandı. Bu durum, Osmanlı eğitiminde, dünya görüşü, eğitim anlayışı ve yöntemleriyle birbirine tamamen ters ve düşman iki grubun oluşmasına yol açtı. Her alanda olduğu gibi eğitim alanında da ikilik başladı ve bu durum Cumhuriyet Dönemi’ne kadar sürdü.

Abdülmecit’in Tanzimat Fermanı’nı ilan etmesiyle başlayan(1839). Tanzimat Dönemi’nde Meclis-i Maarif-i Umumiye (Genel Eğitim Meclisi) ile Mehatib-i Umumiye Nezareti (Genel Okullar Bakanlığı) kuruldu. Böylece eğitim alanında önemli bir adım atılmış oldu.

1856’da yayımlanan Islahat Fermanı, eğitim alanındaki yenileşmede önemli bir dönüm noktası oldu. Fermanın yayınlanmasından bir yıl sonra kurulan Maarif-i Umumiye Nezareti’nin (Genel Eğitim Bakanlığı) bugünkü Milli Eğitim Bakanlağının temelini oluşturduğu söylenebilir. Böylece, ilk kez bir eğitim bakanı, Osmanlı kabinesine (Hükümet) girmiştir.

Tanzimat’tan sonra hız kazanan eğitim alanındaki gelişme II. Abdülhamit Dönemi’nde de sürdü. Bu dönemde eğitimde nicelik bakımından önemli gelişmeler olmuş, birçok meslek ve sanat okulu açılmıştır. Fakat eğitimin, niteliği istenilen düzeye çıkarılamamıştır. Önemli bir gelişme olarak öğretmenliğin meslekleşmesiyle ilgili yasalar çıkartılmıştır.

AZINLIK VE YABANCI OKULLAR

XIX. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda eğitim ve öğretim yapan kurumlar arasında yabancı okullar da vardı. Azınlıklara ait okullar, genellikle kiliselerin yanında ona bağlı olarak açılmaktaydı. Bu okulların öğretmenleri  okulun bağlı bulunduğu kilisenin papazı veya havranın hahamı idi. Bu kişiler son derece iyi yetişmiş, teknik olarak öğretmenlik yapabilecek kişilerdi.

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.