Cumhuriyetin İlanı İle Devlet Teşkilatındaki Değişimler

8. CUMHURİYETİN İLANI İLE DEVLET TEŞKİLATINDAKİ DEĞİŞİMLER

YENİ BİR DEVLETİN KURULMASI, SALTANATIN KALDIRILMASI VE CUMHURİYETİN İLANI

23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılması ile yeni bir Türk Dev-leti kurulmuştu. Ulus egemenli-ğine dayandığı ve demokratik bir yapıya sahip olduğu için, devletin isminin Cumhuriyet olması gerekiyordu. Ancak o günkü siyasi ortamın uygun olmaması nedeniyle rejimin adı açıklanmamış; iç ve dış düş-manların bunu bölücü amaçla kullanmalarına meydan veril-mek istenmemişti.

TBMM başkanı, elçi kabul etme ve atama, yasaları uygulatma, devleti temsil etme yetkilerine sahip olduğu halde, kendisine “Devlet Başkanı” anlamına gelen bir unvan verilmemişti. Bu nedenle devlet başkanlığı boş gibi görünüyordu.

Büyük zaferin kazanılmasından sonra 1 Kasım 1922 tarihinde saltanat kaldırılarak Cumhuriyete giden yolda, en önemli engel aşılmış oldu. Mecliste, saltanatın kaldırılmasına rağmen, hâlâ Halifeyi devlet başkanı gibi görenler vardı. Aslında, rejimin değişeceği ve kişisel yönetime son verileceği, Amasya Genelgesinde ilk kez şu şekilde belirtilmişti: “Milletin istiklalini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. Milletin hal ve durumunu gözden geçirmek ve hak isteyen sesini cihana duyurmak için her tür tesir ve denetimin dışında milli bir heyetin varlığı lazımdır.” Rejimin değişeceği konusu daha sonra, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde de ifade edilmiştir.

23 Nisan 1920’de açılan TBMM, 24 Nisan 1920 günü kabul ettiği ilk kararla, “TBMM’nin Türk Milletinin gerçek temsilcisi olduğu, TBMM’nin üstünde başka bir güç tanınmadığını” belirtmişti.

1921 Anayasası’na göre kurulan hükümet sisteminde TBMM’nin kendisi hükümetti. Böyle olduğu için bir başkanı da yoktu.(Başkanlık Sorunu) TBMM’nin bakanları ayrı ayrı oylayarak seçmesi yöntemi zaman zaman iyi sonuç vermiyordu. Meclis bazen çoğunluğun desteğine sahip olan bir bakan seçemiyordu. Bu da yürütme işlerini aksatıyor ve geciktiriyordu. Bunun için hükümet kurma (Meclis Hükümeti) sisteminin de değiştirilmesi gerekliydi.

TBMM, 1 Nisan 1923’te yeni seçimlerin yapılmasına karar verdi.Yapılan seçimler sonucu ikinci TBMM 2 Ağustos 1923’te toplandı. Mustafa Kemal ve arkadaşları, artık yeni rejimin adının konulması zamanının geldiği görüşündeydiler. Bunun için de öncelikle, basını, kamuoyunu hazırlamayı uygun gördüler. Eylül 1923’te Anadolu Ajansı, Anayasa’da bir değişiklik yapılacağını ve bu konuda bir komisyonun tasarı hazırlamakta olduğunu ilan etti. 27 Eylül 1923 günü Türk basını Mustafa Kemal Paşa’nın Avusturyalı bir gazeteciye verdiği beyanatı yayımladı:

“Anayasa’ya göre hakimiyet kayıtsız ve şartsız milletindir. Yürütme kudreti, yasama yetkisi, TBMM’de toplanır. Bu iki hamleyi bir kelime ile anlatabilmek için hangi sözlükte aranırsa aransın, sözü geçen kelime, Cumhuriyet olacaktır. Bundan ötürü, Türkiye’nin iç tekâmülü henüz tamamlanmamıştır. Daha başka değişmeler ve gelişmeler, Cumhutiyet esasına varacaktır. Bugün olduğu kadar gelecekte de daha ziyade demokratik bir cumhuriyet teşekkül edecek ve bu Cumhuriyet, hiçbir suretle Batı cumhuriyetleri esasından farklı olmayacaktır.”

27 Ekim 1923 günü Ali Fethi (Okyar) Bey’in başkanlığındaki hükümet istifa etti. Yeni hükümetin kurulması için oluşturulan parti grubunda da hükümet listesi üzerinde anlaşma sağlanamadı. Parti grubunda bir konuşma yapan Mustafa Kemal Paşa, konunun bir hükümet bunalımı değil, rejim bunalımı olduğunu belirti. Bu gelişme karşısında ortaya çıkan görüş şuydu: Milletvekillerinin hükümete üye seçmesi uygulamasından yani Meclis Hükümeti Sisteminden “Kabine Sistemi”ne (devlet başkanı tarafından atanan bir başbakanın hazırlayacağı bakanlar kurulunun, devlet başkanı tarafından onaylanmasından sonra meclisin güvenoyuna sunulması) geçilmesinin gerektiğiydi. Bunu sağlamak için Anayasa değişikliğine giderek Cumhuriyet’i bir an önce ilan etmek ve cumhurbaşkanını seçmek gerekiyordu.

28-29 Ekim gecesi Mustafa Kemal Paşa, İsmet Paşa’yla birlikte 1921 Anayasası’na bazı maddeler ekleyen ve bazı maddeleri değiştiren kanun tasarısı hazırladılar.

29 Ekim günü parti grubunda görüşe sunulan tasarıda şunlar yer alıyordu:

1-  Türkiye Devleti’nin hükümet şekli Cumhuriyet’tir.

2-  Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi tarafından yönetilir.

3-  Türkiye Devleti, hükümetin böldüğü idari birimleri bakanlar kurulu aracılığıyla yönetir.

Parti grubunda görüşülüp kabul edilen tasarı aynı gün (29 Ekim 1923) saat 20:30 da Büyük Millet Meclisi’nin onayına sunuldu. Anayasa değişikliği teklifi aynen kabul edilerek Yeni Türk Devleti’nin bir Cumhuriyet olduğu ilan edildi.

Cumhuriyet yönetiminin ilan edilmesinden sonra Meclis, cumhurbaşkanı seçimine geçti. Gazi Mustafa Kemal Paşa, seçime katılan 158 milletvekilinin oy birliği ile Cumhurbaşkanı seçildi.

Cumhuriyetin ilanı ile devlet rejiminin adı konuldu ve bu konudaki tartışmalar ortadan kalktı. Devlet başkanlığı sorunu çözümlendi. Meclis hükümeti sisteminden Anayasa gereği Kabine hükümeti sistemine geçildi.

HALİFELİĞİN KALDIRILMASI

Saltanatın kaldırılmasından sonra 17 kasım 1922’de Padişah Vahdettin’in ülkeyi terk etmesi üzerine TBMM, Osmanlı ailesinden Abdulmecit’i halife olarak seçti. Abdulmecit, fırsat buldukça Osmanlı ailesinden söz etmekte, TBMM’ye karşı olanlarla yakın ilişkiler kurmaktaydı. Abdulmecit, bu davranışlarıyla halifeliğe siyasal bir nitelik kazandırmaya çalışıyordu. Padişahlar gibi gösterişli Cuma alayları düzenlemek istemesi, bazı komutan ve milletvekillerinin çeşitli nedenlerle halifeyi ziyaret etmeleri, hükümetin dikkatini çekmekte ve huzursuz etmekteydi. Bu arada basında da halifelik konusunda tartışmalar devam ediyordu.

Milli egemenlik ilkesine göre kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde halifelik makamına gerek yoktu. Bu gelişmeler de Cumhuriyet’le halifeliğin bir arada olamayacağını gösteriyordu. Halifenin bu tür davranışları, Cumhuriyeti kuran orduyu da huzursuz etmişti. Bu konu, İzmir’deki savaş oyunlarını izlemeye gelen Mustafa Kemal Paşa ile komutanlar arasında da görüşüldü. Halifeliğin kaldırılması konusunun Meclis’e sunulması kararlarştırıldı. 3 Mart 1924’te TBMM’nin kabul ettiği bir kanunla halifelik kaldırıldı. Osmanlı ailesi üyelerinin gelecekte saltanat ve halifelik iddiasında bulunmamaları için yurt dışına gönderilmeleri aynı kanunla kabul edildi.

ÇOK PARTİLİ HAYAT DENEMELERİ

TÜRK İNKİLABI VE DEMOKRASİ

Cumhuriyet’i, Türk Milleti’nin yaratılışına ve yapısına en uygun yönetim şekli olarak gören Mustafa Kemal Paşa, bu yönetim şeklinin de demokrasi içinde gelişeceği görüş ve inancındaydı. Halkın, kendi kendini yönetmesi olarak tanımlanan demokraside kişiler, düşüncelerini savunup yayma olanağına sahiptirler. Benzer ya da yakın görüşte olanlar bir araya gelip örgütlenirler. Örgütlenen bu gruplara siyasi partiler adı verilir. Demokraside mücedeleler siyasi partiler aracılığıyla yürütülür.

Ancak bir ülkede demokrasinin tüm kurum ve kurallarla işleyebilmesi için bazı koşullar gerçekleşmelidir. Bunların başında, o ülke insanlarının iyi bir eğitim görmüş olmaları, karşılıklı hoşgörü ve toplum hayatında insanları aydınlatan, onlara yol gösteren kurumların bulunması gerekir. Bu kurumların başında da demokratik hayatın vazgeçilmez bir parçası olan siyasi partiler gelir.

İnsanlar özgür bir ortamda, özgürce düşünüp, düşüncelerini birbirleriyle hoşgörü içinde tartışabilirlerse doğruya ve güzele ulaşırlar. Mustafa Kemal Paşa’ya göre siyasi partiler ülkeyi daha iyi yönetmede birbirleriyle yarış içinde olmalılar. Bu düşünceyle hareket eden Mustafa Kemal Paşa çok partili hayata geçilmesini istedi.

Atatürk, 1923 yılında Halk Fırkası adında bir parti kurdu.

Rauf Orbay, Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, Refet Bele gibi komutanlar, Kurtuluş Savaşı’nda Atatürk ile birlikte savaştılar ve savaşta önemli görevler yaptılar. Zaferin kazanılmasında etkili oldular. Fakat zaferden sonra Atatürk ile görüş ayrılıkları başladı. Bu arkadaşları ve onlar gibi düşünenler Atatürk’ün kurduğu partiden 1924 yılında ayrıldılar ve Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular. Ülkede, devrimlere karşı olanların çoğu bu partiye girdi. Bir süre sonra Cumhuriyet’e karşı bir durum ortaya çıkmaya başladı. Bu yüzden yeni parti 1925’te kapatıldı.

1930’da da Atatürk’ün de desteği ile  yakın arkadaşı Fethi Okyar Serbest Cumhuriyet Fırkası’nı kurdu. Bu partiye de Cumhuriyet karşıtları katıldı. Bu durum karşısında Fethi Okyar partiyi feshetti. Daha sonra yaşanan Menemen Olayı rejime yönelik tehlikenin boyutlarını da göstermiş oldu.

Bütün isteğine karşı çok partili sisteme geçmeye Atatürk’ün ömrü yetmedi. Türkiye çok partili hayata ancak 1946’dan sonra geçebildi.

ANAYASALAR, GÜÇLER BİRLİĞİ VE GÜÇLER AYRILIĞI İLKELERİ

Yeni Türk Devleti’nin yetkilerini nasıl kullanacağını belirleyen bir anayasaya ihtiyaç vardı. Hazırlanan anayasa 20 Ocak 1921’de TBMM’de kabul edildi. 1921 Anayasası Güçler Birliği İlkesi dikkate alınarak şekillendirilmiştir. TBMM, yasama, yürütme, bazen de yargı yetkisini kullanmıştır. Bu yapılanma olağanüstü koşullarda hızlı karar alabilmek amacıyla ilgilidir.

Bu Anayasa’da Cumhuriyet rejimiyle ilgili herhangi bir hüküm yoktur, olağanüstü koşullarda hazırlandığı için içeriği sınırlı olmuş, 1924 yılına kadar yürürlükte kalmıştır.

1924 yılında, 1921 Anayasası’nın yetersiz kalması sonucu yeni bir anayasa hazırlanmıştır. Yeni anayasayla insan haklarına dayalı demokratik bir anayasal hukuk düzeni getirilmiştir. 1924 Anayasası da Kuvvetler Birliğine göre hazırlanmış, Meclisin Üstünlüğü İlkesi’ni esas almıştır. Bu niteliğiyle de çağdaşlaşma mücadelesinin kararlılıkla sürdürülebilmesinde önemli bir rol oynamış adeta inkılapçı dönemin bir atılım belgesi olmuştur.

Yargı gücü görünüşte bağımsız hale getirilmekle birlikte güçler birliği devam etmiştir. Çünkü “yasama, yürütme ve yargı yetkisi meclisin kontrolünde kalmıştır. Meclis yürütme yetkisini hükümet aracılığıyla kullanır. Yargı yetkisini ise bağımsız mahkemeler kullanır.” şeklinde bir madde yer almıştır.

Güçler Ayrılığı İlkesi ilk defa 1961 Anayasası’nda yer almıştır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.