ABD’nin Savaşa Girmesi ve Wilson İlkeleri

ABD’NİN SAVAŞA GİRMESİ VE WİLSON İLKELERİ

1917 yılına gelindiğinde I. Dünya Savaşı’nda yer alan tüm devletler savaştan çok olumsuz bir şekilde etkilenmeye başlamıştı. Ayrıca İttifak ve İtilaf grupları birbirlerine karşı kesin bir üstünlük sağlayamadığı gibi savaşın ne zaman sona ereceği de belli değildi.

Fakat 1917 yılında iki önemli olay oldu:

1-  Rusya’da Ekim 1917 İhtilali ile Çarlık Rusyası sona ermiş, Bolşevikler iktidarı ele geçirmiştir. İhtilalin ardından yönetimi ele geçiren Bolşevikler, savaştan çekilme kararı almıştır.

2-  2 Nisan 1917’de ABD İtilaf Bloğu yanında savaşa katılmıştı.

ABD, XIX. yüzyılın ikinci yarısında kendi kıtası dışındaki siyasal olaylara karışmama kararı almıştı. Buna Monrea Doktrini denir. Belki de bu durum Amerika’nın çok güçlü bir devlet olarak ortaya çıkması için kendisine zaman kazandıran bir süreç olarak değerlendirilebilir.

XX. yüzyılın başlarında I. Dünya Savaşı başladığında ABD tarafsızlığını ilan etmiştir. Ancak savaş sürecinde adeta bir savaş ekonomisi oluşturan ABD, İtilaf Devletlerine silah, cephane ve hammadde satışında bulunuyordu. Elbette bu durum Almanya’nın hiç işine gelmemekteydi.

Hatta Almanya, ABD’yi böyle bir durumdan uzaklaştırmak için Meksika’yı ABD’ye karşı kışkırtıyor ve Amerika Kıtası’nda karışıklıklar yaratmak istiyordu. Ayrıca Almanya işi biraz daha ileri boyuta taşıyarak ABD’nin iç politikasına da karışmış ve ABD’de bulunan çelik fabrikalarında grev çıkarılmasına yönelik etkinliklerde bulunmuştur.

Almanya, bu büyük savaşın Bağlaşma grubundaki ekonomik yükünü taşıyordu. Çok gelişmiş sanayisine rağmen denizlere egemen olamaması ve bağlaşıklarının da yeterince güçlü bulunmaması, bu devleti savaşın başlamasından bir süre sonra yıpratma yoluna soktu.

Özellikle denizlere egemen olan İngilizler, Almanların dünyanın diğer bölgeleriyle ilişkisini kesiyorlardı.

Henüz tarafsız bir durumda olan ABD de İngiltere ve Fransızlara bol bol savaş malzemesi satıyordu.

Almanya, ABD’den İtilaf Bloğuna silah ve cephane satışını durdurmasını istedi. Bunun durmaması durumunda ABD gemilerinin batırılacağını bildirdi. Durum değişmeyince Almanlar dünya çapında bir denizaltı savaşına girişerek Anlaşma devletlerine malzeme taşıyan gemileri batırmaya başladılar. Alman denizaltılarının ABD’nin sivil ticaret ve yolcu gemilerini batırması üzerine savaşın kaderini değiştiren olay gerçekleşti ve 2 Nisan 1917’de zaten Anlaşma Devletleri’ne sempatisi olan ABD, İtilaf Devletleri tarafına katılarak Almanya’ya savaş ilan etti.

ABD Başkanı Wilson savaşa girerken bir bildiri yayınlayarak savaş sonrası yapılacak işleri bir takım ilkelere bağladı. Buna 14 Prensip ya da Wilson İlkeleri denir. İtilaf Devletleri de buna uyacaklarını belirttiler.

İnsanlığın felakete uğramaması amacıyla 8 Ocak 1918’de yayınlanan bu ilkelerin bir çoğu İtilaf Devletleri’nin işine gelmemiş ancak ABD’nin kendi yanlarında savaşa girmesini sağlamak için bu ilkeleri uygulayacaklarını belirtmişlerdir.

WİLSON İLKELERİ (8 OCAK 1918)

1-  Yenen devletler, yenilen devletlerden toprak almayacaktır.

Bu ilke, sömürgeci devletlerin yeni sömürgeler elde etmesini engelliyordu. Hatta şunu da belirtelim ki Anadolu’nun işgale uğraması bu madde ile çelişmektedir. Ancak İtilaf Devletleri bu maddenin adeta delinmesini sağlayacak bir girişimde bulunmuşlardır. Ele geçirmek istedikleri milletlere “Henüz bağımsız olma yeteneğine sahip değildir.” diyerek bu tür devletlerin Milletler Cemiyeti adına büyük bir devlet tarafından yönetilmesini kabul etmişlerdir ki buna “Mandater Yönetim” anlayışı denilecektir.

2-  Yenilen devletler savaş tazminatı ödemeyecektir.

İtilaf Devletleri bu ilkeyi de çarpıttılar. Resmen savaş tazminatı almadılar ama yenilen ülkelerden “onarım bedeli” adı altında yüklü paralar aldılar.

3-  Devletler arasında gizli antlaşmalar yapılmayacaktır.

Böylelikle savaş sonrasında çıkabilecek olan ayaklanmaları ve aynı blok içerisindeki devletlerin birbirleriyle anlaşmazlığa düşmelerini önlemek istemiştir.

4-  Devletler arasındaki sorunların çözümünde diplomasi yöntemleri kullanılacaktır.

Ulusların siyasal bağımsızlıklarını ve toprak bütünlüklerinin karşılıklı güvenliğinin garanti altına alınması amacıyla her devletin birer temsilcisinden oluşan bir kurul oluşacak; bu kurulda sorunlar görüşülerek çözümlenecektir.

I. Dünya Savaşından sonra Cemiyet-i Akvam adı ile de bilinen Milletler Cemiyeti kurulmuştur. Savaşın galiplerince savaş sonrası oluşturulan bu örgüt, sınır ve azınlıklar gibi sorunların çözümünde çifte standart uygulamış ve II. Dünya Savaşı’nın çıkmasını önleyememiştir.

Türkiye önceleri bu cemiyete dünya barışına değil de üyesi olan bazı büyük devletlerin çıkarlarına hizmet ediyor anlayışıyla üye olmamış, ancak 1932’de yeni bir dünya savaşına gidildiğini sezip dünya barışını korumak amacıyla üye olmuştur.

5-  Boğazlar uluslar arası bir garanti altında bütün devletlerin ticaret gemilerine açık olmalıdır.

ABD tüm dünya ile rahat bir ticari ortam oluşturup etkin bir hale gelmek isterken de Boğazların bütün devletlerin kullanımına açılmasını istemiştir.

6-  Osmanlı Devletinde Türklerin oturdukları bölgelerin bağımsızlığı sağlanmalıdır. Ancak Osmanlı topraklarında yaşayan diğer uluslara nüfusça çoğunlukta oldukları bölgelerde kendi geleceklerini tayin etme hakkı tanınmalıdır.

Bu madde I. Dünya Savaşı’ndan çekilme kararı alan Osmanlı yöneticilerinin en güvendiği madde olmuştur.

Ancak şunu da belirtmek gerekir ki ABD bu ilkeleri yayımlarken Ulusal Kurtuluş Savaşımızın temel dayanağı olan bu madde ile Türkleri değil, özellikle de Anadolu topraklarında bir Ermeni devleti kurulmasını hayal etmiştir. Ancak Ermeniler uzunca bir süredir Anadolu’da yaşamalarına rağmen hiçbir zaman nüfus çoğunluğunu sağlayamadıkları için bu durum gerçekleşmemiştir.

Bu maddeye göre Anadolu’nun asla işgal edilmemesi gerekmektedir. İşgaller başlamış, işgallere karşı da Anadolu’da Milli Mücadele Hareketi başlamıştır. Bu madde, Türk Kurtuluş Savaşı’nın hukuksal dayanağını ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla Milli Mücadele Hareketinin haklılığını ortaya koyan uluslar arası belgenin adı Wilson İlkeleri’dir.

İlkeler, Türk Devleti’nin bağımsızlığını ifade ederken azınlıklar konusunu gündeme getirerek Osmanlıyı milletler esasına göre parçalamayı amaçlamıştır. Wilson İlkelerinin etkisiyle Osmanlı egemenliğinde yaşayan Ermeniler, Rumlar ve Araplar bağımsız devlet kurmak amacıyla çalışmalara başladılar.

7-  Her devlet, kendi güvenliğini sağlayacak kadar silah üretecektir.

Silahların azaltılmasının istenmesi, aynı zamanda dünyada ilk silahsızlanma önerisini beraberinde getirmiştir.

Görülüyor ki bu ilkeler savaş sonrası için oldukça iyimser özellikler taşıyordu. Aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu hakkında daha önce imzalanan bütün gizli antlaşmaları da geçersiz sayıyordu. Bu nedenle İtilaf Devletlerinin savaş sonrasında bu ilkelere uyması beklenemezdi. Nitekim öyle de oldu. ABD’nin bir an önce kendi taraflarında savaşa girmesi için bu ilkeleri kabul ettiler. Yaptıkları gizli paylaşma antlaşmaları ile ilkeleri dikkate almayarak, uygulamada kendi çıkarlarına göre yorumladılar.

İtilaf Devletleri, Wilson İlkelerine ters düşmemek için Mondros Ateşkesi’ne 7. ve 24. maddeleri koymuşlardır.

Toprak elde etmek için de “Manda ve Himaye” düşüncesini ortaya atmışlardır. Bu ulusların kendi kendini yönetme yeteneğine sahip olmadıkları, bu yüzden de yönetme yeteneğine kavuşana kadar onlara yardım edileceğinin belirtilmesi, himayeci (=koruyucu) yönetimin istendiği anlamına gelmektedir.

Sonuç olarak Wilson İlkeleri amacına ulaşmamış, sürekli bir dünya barışını sağlayamamıştır. II. Dünya Savaşı’nın çıkması da bu durumu göstermektedir.

Wilson İlkeleri Misak-ı Milli sınırlarının belirlenmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Wilson İlkeleri’nin Gerçek Amaçları:

–    ABD’nin dünya ekonomisine yön vermesini ve Amerikan sanayisinin dünya pazarlarına egemen olmasını sağlamak

–    Sömürgeciliğe son verip İngiltere’nin gücünü kırmak

Wilson İlkeleri’nin Önemi

–    I. Dünya Savaşı’nın sona ermesine katkıda bulunmuştur.

–    Osmanlı topraklarının parçalanmasını kolaylaştırmıştır.

–    Sömürgeciliğin kalkmasına ve dünya ticaretinin gelişmesine katkı sağlamıştır.

Wilson İlkeleri’nin kabulünden sonra genç, dinamik, iyi donatılmış güçlü ordulara sahip ABD’nin, Avrupa’ya asker çıkarması ile birlikte talih Bağlaşıklara küstü. Öyle ki 1918 yılı başında Rusya’nın savaştan çekilmesinin doğurduğu ferahlık bile hiçbir işe yaramadı. Almanya’nın Batı Cephesi çöktü. Alman yardımının kesilmesiyle Osmanlı Devleti’nin de Güney Cephesi’ndeki çekilişi hızlandı. Avusturya-Macaristan İmparatorluğunda karışıklıklar çıktı. Wilson’un yayınladığı ilkeler de Bağlaşıkların kamuoylarına çekici geldi. Bu durumda Almanya ve Bağlaşıkları için savaşı bırakmaktan başka yol kalmamıştı. İlk ateşkesi Bulgaristan (29 Eylül 1918), ikincisini de Osmanlı İmparatorluğu (30 Ekim 1918) imzaladılar. 3 Kasımda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve 11 Kasım’da da Almanya Ateşkes imzalayarak savaştan çekildiler.

ABD’nin savaşa katılması I. Dünya Savaşı’nın kısa sürede sona ermesine neden olmuştur.

Ekonomik kayba neden olduğunu ileri sürerek I. Dünya Savaşı’na girdiyse de, asıl neden savaşın sona erdiğini görmesi ve savaş sonrası Avrupa politikasında söz sahibi olmak istemektedir. ABD, bu ilkeleriyle savaş sonrası kurulacak düzende dünyada önemli bir güç olmayı hedeflemiştir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.