II.Göktürk Hakanlığı (Kutluk Devleti)

Göktürkler | I. Göktürk Hakanlığı | Doğu Göktürk Hakanlığı | Batı Göktürk Hakanlığı | II. Göktürk Hakanlığı

 

II.Göktürk Hakanlığı (Kutluk Devleti)

630-680 arasındaki 50 yıllık zaman Gök-Türklerin hürriyetlerini kaybettikleri bir matem devresi oldu. Her ne kadar Orta Asya’da millet olarak Türkler, varlıklarını, dil, inanç ve geleneklerini muhafaza etmişlerse de, müstakil bir devletten yoksunluk, “bey’lik erkek evladın kul, hatun’luk kız evladın cariye” olması, Gök-Türkler için haysiyet kırıcı bir ıstırap kaynağı teşkil ediyordu. Millet şöyle diyordu: “Ülkeli bir kavim idim, şimdi ülkem nerede? Hakanlı bir kavim idim, şimdi nerede hakanım?” Gök-Türkleri bu felâkete sürükleyen sebepler, kitabelerden anlaşılacağına göre, şu üç noktada toplanmaktadır:

 

1. Sonraki devlet ve idare adamlarının yetersizliği; “… Kağan bilge imiş, cesur imiş, buyrukları bilge imiş, cesur imiş, beyleri de, kavmi de iyi imiş, böylece ülkeyi tutup töreyi düzenlemişler… Sonra kardeşler, oğullar kağan olmuş, küçük kardeş büyük kardeş gibi yaratılmadığı, oğul babası gibi yaratılmadığı için bilgisiz kağanlar tahta oturmuşlar, buyrukları da bilgisiz, kötü imişler… Türk beyleri, Türk adını bırakmışlar, Çin beylerinin adlarını almışlar, Çin hakanına boyun eğmişler, elli yıl işlerini, güçlerini (ona) vermişler…”

2.Türk kavminin uygunsuz tutumu: “Türk budunu… Sen aç olduğun zaman tokluğu düşünemezsin, tok olduğun zaman açlık nedir bilmezsin. Bu sebeple hakanın iyi sözlerine kulak vermedin, yurdundan ayrıldın, harap, bitkin düştün… Müstakil hakanlığa karşı kendin yanıldın… Doğuya gittin, batıya gittin. Kutlu yurt Ötüken’i terk ederek gittiğin yerlerde ne yaptın? Su gibi kan akıttın, kemiklerin dağlar gibi yığıldı… Devletine karşı hata ettin, kötü hale soktun” “Türk budunu kendi hakanını bıraktı, hüküm altına girdi. Hüküm altına girdiği için Tanrı ona ölüm verdi, Türk budunu öldü, mahvoldu…”.

3.Kurnaz Çin siyaseti ve yıkıcı propaganda: “Çin kavminin sözü tatlı, ipeklisi yumuşak imiş; tatlı sözü, yumuşak ipeklisi (ile) uzak kavimleri aldatıp yaklaştırır imiş. Sonra da fesat bilgisini orada yayarmış; iyi, bilge kişiyi yürütmez imiş. Onun tatlı sözüne, ipeklisine kapılan çok Türk kavmi öldü…” “… Çin kavmi hilekar ve kurnaz olduğu için, küçük kardeşle büyük kardeşi birbirine düşürdüğü için, beylerle kavim arasına nifak girmesi yüzünden Türk budunu, devletini ve kağan yaptığı kağanını kaybedivermiş…”; “… Çin kağanı, Türk kavmi (ona) bunca işini gücünü verdiği halde, Türk kavmini öldüreyim, soyunu mahvedeyim, der imiş, mahvetmeğe yürürmüş…”.

 

Gök-Türk tarihinin bu 50 yıllık fetret devrinin sonunda, Kitabeler yolu ile çok iyi tanınan, Aşına soyundan Kutlug (Çince’de Ku-to-lu) istiklal savaşına girişti (680). Türk milletinin hür ve müstakil hakanlık çağının hasreti içinde olduğunu sezen Kutlug, kendinden önceki mücadeleleri de takip ediyordu: Çin’de Ordos’daki bazı Türk zümrelerinin aynı maksatla başa geçirdikleri prens Ni-şu-fu, davayı kaybederek, kesilen başı Çin başkenti Lo-yang’a götürülmüş (679-680), mücadeleye devam eden, yine Aşına soyundan, Fu-nien, kalabalık Çin kuvvetleri karşısında yenilerek 53 arkadaşı ile birlikte Lo-yang çarşısında idam edilmişti (Ağustos, 681).

 

Bu sırada Kuzey Çin’de, vaktiyle Türklerin yerleştirildiği bölgede bulunan ve Türk kütlelerinin istiklâl iştiyakını gerçekleştirmek azmi ile ortaya atılan Kutlug, gizlice teşkilat kurarak, etraftaki Gök-Türk ileri gelenlerini ve halkını vazifeye çağırdı. Süratle yayılan harekete katılanların sayısı, kısa zamanda beş bine yükseldi. Davete koşanlar arasında, II. hakanlık devrinde Gök-Türklerin ünlü devlet adamı ve kumandanı Tonyukuk da vardı.

 

Kutlug ile Tonyukuk önce, 681’de, Kuzey Çin’deki Yün-çu eyaletine baskın yaparak 30 bin civarında at, koyun, deve elde ettiler. Kendilerine yeni kuvvetler katıldı. Çogay’ın (Yin-şan dağları, Huang-ho büyük dirseğinin kuzey yakasındaki dağ silsilesi) kuzey eteklerini yazlık ve Kara-kum’u kışlık merkezi yaparak hazırlıklarını tamamladılar. İlk hedefleri Ötüken idi.

 

Baykal gölünün güneybatısında, yüksekçe dağlar ve Orhun, Tamır ırmakları ile çevrili, müdafaası kolay, fakat etrafa akınlar yapmağa elverişli mevkide, (47. enlem-101. boylam) iklimi mutedil ve otlağı bol bir yer olan Ötüken yaylası, Asya Hunları ve 1. Gök-Türk Hakanlığı zamanında devletin ağırlık merkezi olarak, Türklerin kutlu toprağı sayılıyordu. Dağınık Türk kütlelerini ancak, “Türk devletçilik ruhunun yerleşmiş olduğu” Ötüken etrafında toplamak ve idare etmek mümkün idi.

 

Kutlug hareketinin gelişmesinden endişelenen Selenga ırmağı boylarındaki Oğuzların, tedbir olmak üzere, K’i-tan’larla ve Çin ile ittifak teşebbüsleri, bir Gök-Türk seferini hızlandırdı. Tonyukuk’un tavsiyesi ile baskın şeklinde “İnekler Gölü” kıyısında kazanılan savaş (682), Oğuz tehlikesini ortadan kaldırdı. Küçük çapta olmasına rağmen yüksek tarihî ehemmiyet taşıyan bu muharebe, Gök-Türklerin Ötüken’e hakim olmalarını sağladı. Kutlug, “kağan” ilan edilerek “İlteriş” (il’i=devlet’i derleyip toplayan) unvanını aldı ve II. hakanlığı teşkilatlandırdı: Kardeşi Kapgan’ı “şad”, diğer kardeşi To-si-fu’yu “yabgu” tayin etti. İstiklâlin kazanılması ve devletin kuruluşunda birinci planda rol oynayan Tonyukuk’u (“aygucı”=Toy başkanı, başbakan) yaptı, ordu ve diplomasi işlerinin tanzimini ona tevdi etti.

 

Yeni hakanlığın önce Çin’i taarruz hedefi olarak alacağı tabiî idi. Bir zafer akınları resmi geçidi manzarasını veren Çin seferleri, bir yandan, bu eski ve “hilekâr” hasmı baskı altında tutmak, diğer yandan, körpe Gök-Türk devletinin şiddetle ihtiyaç duyduğu yiyecek, giyecek, bilhassa at gibi zarurî madde ve vasıtayı elde etmek maksadını güdüyordu. Akınlar hep Pekin’den Kan-su’ya kadar olan sahaya, Çin Seddi’nin hemen güneyinden Hu-ang-ho’nun güney mecrasına yakın yerlere kadar yayılan ve Çinlilerin “Çu” (prefecture) dedikleri garnizon ve eyalet merkezlerine yöneltilmişti; 682’de Ping-çu 8 defa, 683’de Lan-çu, Ting-çu, Kuei-çu, Yü-çu ve Feng-çu 10 defa, 684’de So-çu 6 defa, 685’de yine So-çu ve Hin-çu 2 defa, 686’da yine So-çu, Tai-çu 11 defa, 687’de yine So-çu, Çang-p’ing 9 defa akın yapılan yerlerdi. Bu seferler esnasında Çin valileri, kumandanları mağlup edildi, orduları dağıtıldı. Büyük çapta zaferler, Hin-çu’da (Nisan 685) ve So-çu’da (Ekim 687) kazanıldı.

 

Ayrıca Kitanlarla 7 ve Oğuzlarla 5 kere savaştığı bildirilen İlteriş Kağan, kuzeyde Kögmen (Tannu-ula) dağlarına, doğuda Kerulen ve Onon nehirlerinin yüksek vadilerine, batıda Altaylara kadar uzanan sahadaki Türk ve yabancı kavimleri Gök-Türk idaresine almıştı. Böylece Gök-Türk devletini yeniden kurup teşkilatlandırarak töre’yi tekrar yürürlüğe koyan millî kahraman İlteriş, kutlu Ötüken yaylasında dalgalandırdığı altın kurt başlı sancağın gölgesinde öldü (692).

 

İlteriş öldüğü zaman, biri 8 yaşında (Bilge), diğeri 7 yaşında (Kül Tegin) olmak üzere iki oğul bırakmıştı. Kardeşi 27 yaşındaki Kapgan (aslında Türkçe unvan = Fatih) hakan oldu (692-716). Çin kaynaklarında adı Mo-ç’o diye geçen Kapgan, Türk tarihinin büyük fatihlerinden biridir. Tonyukuk, aygucılık görevini yapıyor, hakanın kardeşi, yeğenleri ve oğulları, yavaş yavaş Gök-Türk hakanlığının seçkin simaları olarak beliriyorlardı. Kapgan Kağan’ın büyük ve uzak görüşlü bir devlet adamına yakışır planları olduğu görülmektedir ki, esasları şöyle hülasa edilebilir:

 

  1. Çin’i baskı altında tutmak. Bunda iki maksadı vardır: Türk devletinin huzurunu korumak ve halka yetecek ölçüde tarım ürünü imkanları sağlamak.

 

  1. Çin’de dağınık halde yaşamakta olan Türkleri, anavatana (Ötüken) çekmek. Bunda da iki maksadı vardı: Türkleri yabancı hakimiyetinden kurtarmak ve Türk ülkesinde askerî ve iktisadî gelişmeyi hızlandırmak.

 

  1. Asya kıtasında ne kadar Türk varsa hepsini Gök-Türk birliğine bağlamak. Kapgan’ın bu siyasî ve iktisadî görüşleri, onu sayılı Türk büyükleri arasında çok yükseltmektedir. Bilhassa üçüncü nokta, dikkat çekici bir siyasî kavrayışı ifade eder.

 

Genç, haşin ve ihtiraslı Kapgan, seferler ve zaferler dizisini, 693 Çin baskını ile açtı. Ling-çu eyaletine şiddetli bir darbe vurdu ve aynı sene içinde aynı bölgeye yedi sefer daha tertipledi. Sonra Ordos’a akın yaptı. Askerî harekâtını yeniden Ling-çu’ya doğru teksif ettiği yılda (696, Şeng-çu’ya 1, Liang-çu’ya 3, Ling-çu’ya 8 sefer) K’i-tanlarla Çin’in bozuşmasını kendi lehine değerlendirerek, T’ang imparatoriçesi Wu’yu (690-705) destekledi. Korkunç K’i-tanları Ho-pei bölgesinde ağır hezimete uğrattıktan (Ekim 696) sonra, imparatoriçeden isteklerini sıraladı: 100 bin “hu” (hu = yaklaşık 12,5 kiloluk ölçek) tohumluk darı, 3 bin adet tarım aleti, 10 bin (T’ang-shu’ya göre 40 bin) libre demir, Çin topraklarında oturan (çoğu Ordos’da “6 Eyalet” arazisinde) Türklerin, anavatana iadesi’. Sonra, Kapgan, Yenisey bölgesini işgal etmekte olan Kırgızlara yöneldi. Mevsim kış (696-697), yol uzun ve meşakkatli idi, fakat bu sefere zaruret vardı: “Kuvvetli Kırgız kağanı, Çin kağanı ve On-ok kağanı anlaşıp; Altun-yış’da (Altun ormanı = Altay dağları) buluşalım, ordularımızı birleştirelim, doğuda Türk kağanına saldıralım, (yoksa) kağan cesur ve aygucı’sı bilge olduğundan o bizi mahveder demişler”. Kapgan ile Tonyukuk idaresindeki Gök-Türk ordusu “kar sökerek, ağaç dallarına tutunarak, bazen atları yedeğe alarak” yolsuz vadilerden Kögmen dağlarını aştı, Yenisey kaynaklarında Anı ırmağı kıyısında Kırgızları bastırdı, “han”ı telef olan Kırgız ülkesi teslim alındı. Sıra, üçlü ittifakta yer aldığını gördüğümüz Türgişlere (On-oklar) geldi. Fakat Çin, Kapgan’ın isteklerini sürüncemede bırakıyordu. Hakan, önce mevcut duruma uygun olarak, orduyu ve idareyi yeniden teşkilatlandırdı: Kardeşi To-si-fu’yu hakanlığın sol kanadına “şad”, İlteriş’in oğlu 14 yaşındaki Bilge’yi Tarduş topluluğu üzerine “şad” tayin etti ve kendi oğlu Bögü’yü (Kitabelerde İnel Kagan, Çin kaynaklarında: Fu-kü ve “İnie Khagan”) “küçük kağan” yaptı. Bu suretle Gök-Türk imparatorluğunda, askerî kuvvetler de iki ordular grubu halinde tertiplenmişti. Kapgan, Çin ile savaşa hazırlanırken, İnel Kagan ile Bilge Şad emrindeki, fakat gerçek sevk ve idaresi Tonyukuk’un elinde bulunan batı ordular grubu da, “Batıyı düzenleme”, yani On-okları devlete bağlamak vazifesini almıştı. Çin elçilerine karşı Kapgan’ın şiddetli ve kararlı tutumu, şimdilik doğuda bir silahlı çatışmayı önledi: “Mo-ç’o’nun kudretinden telaşlanan Çin”den derhal 3000 tarım aleti, 40 bin “şi” (yaklaşık 3000 ton) tohumluk darı gönderildi ve Türkler, anavatan topraklarına iade edildi (698). Büyük kağanın planlarından ilk ikisi gerçekleşmişti.

 

Ancak, Kapgan’ın kızını bir T’ang prensi ile evlendirmek arzusuna karşı, aslında cariyelikten gelme bir kadın olan imparatoriçe Wu’nun, T’ang’lardan değil de, kendi ailesinden bir prensi damat olarak ortaya sürmesinden öfkelenen Kapgan, yanında bulunan Çin elçilik heyetinden general Yen-çi-wei’yi “Çin kağanı” ilan ederek, onunla birlikte Gök-Türk askerî gücünün bütünü ile, ansızın Çin topraklarında göründü (698): Kuei-çu, T’an-çu, P’ing-çu, Yü-çu, T’ing-çu Çao-çu eyaletlerini 30 defa vurdu. 100 bin kişilik ordusu ile, bütün Çin kuvvetlerini ezdi, at sürüleri başta olmak üzere bol ganimet ve esir aldı. Tonyukuk’un ve Bilge’nin de katıldığı bu geniş ölçüde harekat esnasında, “Yaşıl-ögüz” (Yeşil Nehir = Yang-çe = “ta-luy-Oguz”) kıyılarına ve Şantung ovasına ulaştığı anlaşılan Türk orduları tarafından, 23 kasaba tahrip edilmişti. Oradan kuzeye yönelen Kapgan’a, Çin orduları kumandanı Şa-ça Cung-i (Kitabelerde Ça-ça Sengün), emrindeki birkaç yüz binlik kuvvetine rağmen saldırıya cesaret edemeyerek, Gök-Türk süvari tümenlerinin geçişini uzaktan seyrederken, ümidini kaybeden Çin sarayından orduya gönderilen gizli bir günlük emirde, “kağan”ı bulup öldürenin “prens” ilan edileceği bildiriliyordu.

 

Aynı yılın sonlarına doğru, ölen hatunun yoğ (cenaze) töreni ile meşgul Kağan’ın emri üzerine, İnel ile Bilge tarafından sevk edilen batı orduları grubu da, Tonyukuk’un yüksek kumandasında, Altayları (Altun-yış) aşıp Yarış ovasına (Cungarya) ilerlemiş ve Bolçuy’da On-ok kuvvetleri üzerinde kesin zafer kazanmıştı (698). “Türk budun”dan olduğu halde “yanlış hareket eden” Türgiş hakanı U-çe-le’nin (Wu-shih-le) yakalanması ve yabgusu ile şad’ının telef olmaları ile neticelenen Bolçu savuy, On-okların bütün To-lu ve Nu-şi-pi kabilelerini, yani Balkaş, İli, Isıkgöl, Çu ve Talas bölgelerindeki Türkleri, Gök-Türk birliğine bağlamıştı (699). Hakanlığın sınırları, batıda Kengü Tarban’a ve Fergana’ya dayandı. Çin kaynağı şöyle diyor: “Mo-ç’o, zaferlerinden gurur duymakta, imparatorluğumuzu hakir görüyor. Yüksek gayeleri var. Her tarafa ordular sevk ediyor. Arazisinin genişliği, 10 bin “li” (yaklaşık 4500 km) den fazla. Bütün barbarlar (= Çin dışındakiler), onun emri altında…”. Böylece, vaktiyle Tardu’nun, Türk birliğini gerçekleştirdiği tarihten tam 100 sene sonra, Kapgan Kağan’ın Doğu-Batı hakanlıklarının topraklarını tek idarede toplaması yolu ile “dehşet verici Türk birliği ihya edilmişti”. Bu tarihlerde, anlaşıldığına göre, Gök-Türk hakanlığına bağlı Türk kütleleri, 30 “boy” teşkil etmekte idiler. Kapgan’ın planında 3. noktanın tamamlanması için Maveraünnehir’in de zaptı gerekiyordu: Coğrafî mevkii, iklimi, verimli toprakları ile, zenginliği bütün kaynaklarda övülen Maveraünnehir’de o sırada Gök-Türk ordularına karşı koyacak bir kuvvet yoktu. Türk soylu bazı ailelerin idare ettiği “şehir krallıkları”, 670’lerden beri, nispeten küçük kuvvetlerle ufak çapta teşebbüslere girişen Müslüman-Arap kumandanlarına (Abdullah b. Ziyad, Sa’id b. Osman, Musa, Muhelleb vb.) başarı ile karşı koymakta idiler.

 

Yine Tonyukuk’un yüksek kumandasında olmak üzere, İnel “kağan” ve Bilge tarafından sevk ve idare edilen Gök-Türk batı orduları grubu, Altaylar-Bolçu-Yanş Ovası-Çu ve Talas havzaları-Karadağ kuzeyi üzerinden Yinçü-ögüz (İnci nehri=Seyhun=Sir-derya) kıyılarına ulaştı; nehri geçerek, Maveraünnehir’in Kızıl-kum çölüne daldı ve tam güney istikametini aldı. Ordunun bir kısmını, muhtemel bir yan hücuma karşı, İnel idaresinde burada bırakan Tonyukuk, güneye ilerledi ve U-çe-le’nin oğlu olan Türgiş başbuğu So-ko idaresinde olduğu anlaşılan Sogd halkı teslim oldu. “Tinsi-oğlı” denilen mukaddes Ek-lağ ‘ı aşarak ilerleyen Gök-Türk ordusu, güneyde Temir Kapıg’a (Demir Kapı) ulaştı (701). Zengin ganimet elde edildi: “Sarı altın, beyaz gümüş, eğri deve, kız-kadın…” Temir Kapıg, bilindiği gibi, milattan önceki asırlardan beri, İran ile Turan (Türk) ülkelerinin arasında, tabiî sınır kabul edilmekte idi.

 

Maveraünnehir seferi münasebetiyle, Orhun kitabelerinde ilk defa Müslüman Araplar (=Tezik) zikredilmiştir.  (İranlıların Araplara verdikleri Tazî adından [Tayy adlı Arap kabilesinden] gelen Tezik, Türkler tarafından sonraları İranlılar için kullanılmıştır: Tacik). Bu ad o zaman, Keş şehrinde karargah kurmuş olan, Horasan valisi Muhelleb’in kuvvetleri ile ilgili olmalıdır. Anlaşıldığına göre İnel kumandasındaki kuvvet, bir Arap hücumuna karşı orada bırakılmış, fakat Muhelleb ordusu, herhangi bir harekette bulunmamıştır.

 

Doğuda Türk ordusu faaliyet halinde idi. 701 başlarında Tangutların sahası Lung-yu’ya (Kansu’nun kuzeydoğusu) bir akın tertipleyen Kapgan’ın, buradan Güney Ordos’da Sogd kolonilerinin (Chao-wu) bulunduğu “Altı eyalet” (=Liu Hu Çu; Kül Tegin ve Bilge Kitabelerinde: Altı Çub Sogdak) üzerine açtığı sefere (Şubat 702) Bilge ile Kül Tegin de katılmışlardı. Sogdlulann dağılması üzerine karşı çıkan Çinli kumandan Ong-tutuk idaresindeki 50 bin kişilik ordu da mağlup edildi ve Çinli general, henüz 16 yaşlarında bulunan Kül Tegin tarafından elinde silahı ile yakalanarak getirilip hakana teslim edildi (702 sonbaharı). Kapgan, Çin’e akınlarına devam etti. 702’de Yen-çu, Hia-u, Şi-ling, Hin-çu, Ping-çu bölgelerine 20 sefer yaptı. 704’de Kül Tegin ile Bilge’nin de katıldığı büyük Ming-şa (Ming-sha-hien. Kan-su’da bugün Çung-vvei-hien) muharebesinde Çaça Sengün (Çince aslı Şa-ça Çung-i) kumandasındaki 80 bin kişilik Çin ordusu bozguna uğratıldı ve hemen arkasından Lung-çu, Yuan-çu, Hin-çu’ya karşı 11 akın tertiplendi. Tang imparatoru Çung-tsung, yine günlük bir emir neşrederek, Kapgan’ı esir eden veya öldüreni, “prens” unvanı ve 2 bin top ipek vererek taltif edeceğini ilan ediyordu. Ayrıca bütün vazifelilere, Gök-Türkleri mağlup etmek için planlar hazırlamalarını emretti. Bunun üzerine sarayın yüksek memurlarından Lu Fu’nun imparatora sunduğu raporda çare olarak: 1- “Barbarları” birbirine karşı tahrik etmek, 2- “Barbarları” iki cephede birden savaşa zorlamak, yolları tavsiye ediliyor ve M.Ö. 36 yılında Çi-çi’nin böyle yenildiği hatırlatılıyordu.

 

Bu arada, 649’dan beri Çin ile siyasî münasebetler kurmuş bulunan Basmıllar, tekrar itaate alındı (704). 709’da Çik’ler (Yukarı Kem-İrtiş arasında, Kırgızların komşusu) ve Isıkgöl batısında Az’lar, Bilge tarafından hakanlığa bağlandı. Gök-Türk ordularının uzaklarda meşgul olmasını fırsat bilerek başkaldırmağa kalkışan Kırgızlar da Bilge-Kül Tegin idaresinde “mızrak boyu kar sökerek Kögmen dağlarını aşan” Gök-Türk orduları tarafından Songa ormanında ikinci defa mağlup edildi (710). Aynı yıl içinde Tola ırmağı civarındaki Bayırkular, Türgi-yargın gölü savaşında bozguna uğratıldı. 711 yılında, yine itaatten çıkmış olan Türgişler darbelendi, “ateş ve fırtına” gibi saldıran Türgiş kuvvetleri mağlup edilerek, Türgiş yabgusu, şad’ı ile birlikte, tabi “kağan” durumundaki So-ko öldürüldü, “Kara Türgiş” itaate alındı. Bars Beğ, Türgiş “kağan”ı tayin edilerek Bilge’nin kız kardeşi ile evlendirildi ve Maveraünnehir’e bir yürüyüş yapıldı; sebebi, kitabelere göre, “Sogdak (Semerkand bölgesi) kavmini tanzim etmek” idi. Bu seferin icra edildiği yıllar (711-714), Maveraünnehir’de meşhur Kuteybe b. Müslim idaresindeki Arap ordularının, kesin başarılar sağladığı devre tesadüf eder. Kuteybe, Buhara’yı aldıktan sonra Sogd başkenti Semerkand üzerine yürümüş, 300 muhasara makinesi ile kuşattığı şehri, Türk asıllı “kral” Gürek’i serbest bırakmak şartı ile, teslim almıştı (93/711-712). İslam kaynaklarında, bu münasebetle Maveraünnehir halkının Türk “hakan”ından yardım istediği, böylece Araplarla mücadele eden müttefik Maveraünnehir kuvvetlerinin başında bulunan “Hakanın oğlu”nun bir gece baskınında bozguna uğradığı bildirilmektedir. Bu kayıt, Gök-Türklerle ilgili sayılmış ve mağlup olanın Kül Tegin olduğu iddia edilmiş veya mağlup olan ‘Gök-Türk prensi’nin mutlaka Kül Tegin olması gerekmediği beyan edilmiş, son olarak da Kapgan Kağan’ın mağlup olduğu ileri sürülmüştür. Gerçekte ne Kapgan’ın, ne Bilge’nin, ne de Kül Tegin’in o sırada Maveraünnehir’e gelmeleri mümkün idi, zira onlar, o tarihlerde hakanın şiddetli tutumundan dolayı isyan eden Türgiş ve Karluklarla meşgul bulunuyorlardı (711-714). Tonyukuk da 750’den beri faal vazifeden çekilmişti. Esasen yukarıdaki iddialar (bahis konusu rivayetin kumandan Kuteybe’nin mensup olduğu Bahila kabilesinden çıkmış olması, fakat bu devir Maveraünnehir İslâm harekâtı bakımından, ana kaynak durumundaki İbn ül-A’sami’l-Kûfî’de böyle bir rivayetin geçmemesi, Orhun kitabelerinde bir savaştan değil, sadece bir “tanzim” keyfiyetinden bahsedilmesi ile bu husustaki Çin kaynaklarının karşılaştırılmasından, Gök-Türk ordularının başka yerlerde bulunduğunun tespiti sebepleri ile) doğrulanmıştır. Bu duruma göre, 712 yılında Sogd kuvvetleri başında Araplara yenilen kumandanın, bir Türgiş “han”ı (daha doğrusu bir Türgiş başbuğu) olabileceği neticesine varılmıştır.

 

Kapgan Kağan’ın gittikçe şiddetini artıran müsamaha tanımaz sert tutumu, huzursuzluğu arttırıyor, gördüğümüz gibi, bilhassa Türk boylarının ayaklanmalarına yol açıyordu. İsyan edip Kengeres’e (Seyhun kıyıları, Kangahlar veya Keng-külüler memleketi?) doğru giden bir kısım Türgiş kütleleri (Kara Türgişler), 711 yılında “atların zayıf, azığın yok” olduğu güç şartlara rağmen Kül Tegin tarafından bastırılmış ise de, aynı yılda başlayıp üç seneden fazla süren ve Çin’in tahriki neticesinde Karlukların katılmaları ile iyice alevlenen isyanlar, hayli güçlük çıkardı. İmparator Çung-tsung’un Kan-su eyaletlerindeki ordularını, Gök-Türklere karşı seferber hale getirdiği bu sıkıntılı günlerde, “Türkistan”daki yurtlarından kalkarak Ötüken’e kadar sokulmağa muvaffak oldukları anlaşılan Karluklar ve müttefikleri, ancak Kapgan, Bilge ve Kül Tegin’in ortak harekâtı ile Tamıg Iduk-başdaki şiddetli savaşta (713) mağlup edilerek dağıtılabildiler. Bir kısım Karluk kütlesi ve başkaları Çin’e sığındılar ve San-yuan bölgesine yerleştirildiler. Tamıg Iduk-baş muharebesi, tam zamanında kazanılmış, Gök-Türkleri iki cephede savaşmağa mecbur etmeyi hedef alan Çin kuvvetlerinin, Karluklar lehine müdahale etmesi önlenmişti. Şimdi de Çin hazırlığını saf dışı etmek gerekiyordu: Çin yığınak merkezi Beş-balık üzerine sefer yapıldı (714). Çin kaynaklarının belirttiği üzere, İnel ile T’ung-o Tegin ve hakanın eniştesinin kumandasında sevk edilen ordu, Beş-balık’ı kuşattı. Kitabelere göre, Bilge’nin de katıldığı bu harekâtta şehir ele geçirilemedi ise de, karışıklıktan faydalanarak Soei-se’deki (Tokmak şehri, Isıkgölün kuzey-batısı) Türk kabileleri üzerinde bir başarı kazanmakla iktifa eden Çinlilerin, Gök-Türklere karşı büyük ölçüde taarruzu ortadan kaldırılmış oldu.

 

Ancak hakanlık, bir kazan gibi kaynamakta idi. Kitabelerdeki “Amcam Kağan’ın idaresi karışıklık içine düştüğü, halkta ikilik ortaya çıktığı zaman…” gibi ifadeler, durumu açıklamağa yeter. Az’lar ve arkasından İzgiller, şiddetle ezildi (715). Fakat hakanlığın esas kütlesini meydana getirdiği için devleti temellerinden sarsarak, nihayet ihtilale sebep olan Oğuzların isyanları, Gök-Türk içtimaî bünyesinde derin yaralar açtı ve en büyük neticesi, batının (On-ok ülkesi ve Maveraünnehir) hakanlıktan kopması oldu. 714 yılı sonbaharında başladığı anlaşılan Oğuz ayaklanmalarının -Oğuzların devlete olan nispetleri dolayısıyla- hayretle karşılandığı, kitabelerden sezilmektedir: “Dokuz-oğuz budunu, kendi budunum idi, gök ve yer karıştığı için, düşman oldu”. 715 baharında Kapgan’ın açmak zorunda kaldığı Dokuz-oğuz seferinde mağlup edilen ve hayvanları öldürülen Oğuzlardan bir kısmı, Çin’e sığındı. 716 senesinde Oğuz boylarından Bayırkular, şiddetle bastırıldı. Fakat bu, ömrü boyunca durup dinlenmeyen, haşin tabiatlı Kapgan Kağan’ın seri halindeki zaferlerinin sonuncusu oldu. Kendinden emin, Ötüken’e dönerken yolda Bayırkuların pususuna düştü ve öldürüldü (22 Temmuz 716). Asilerin Çin ile temas halinde oldukları, bu sırada onlar nezdinde bir Çin elçisinin bulunmasından anlaşılıyor. Hattâ rivayete göre, Kapgan’ın kesilen başı bu elçi tarafından Çin’e götürülmüştür.

 

Kapgan’ın yerine geçen oğlu İnel (Bögü), hakanlığın bu buhranlı devrinde, devlet dizginlerini tutacak kudrette değildi. Karışıklığı önleyememiş, yurda huzur getirememişti. Halbuki Türk halkı, bu hizmetleri, hakandan beklerdi. Oğuzlar, büsbütün alevlendikleri için devleti kurtarmak işi, İlteriş’in oğullan, sol Bilge elig’i olan Bilge ile Kül Tegin’in omuzlarına yüklenmişti. 716 yılında Kül Tegin, beş Oğuz seferi yapmış (Togu-balık, Kuçlaguk, Urgu [veya Antırgu?], Çuş-başı, Ezgenti-kadız savaşları. Bunlardan ikincisinde Edizlerle, dördüncüsünde Tongralarla savaştı) ve seferlerden dördüne Bilge de katılmıştı. O sene büyük ölçüde hayvan telefatına sebep olan kıtlıkta bile, Bilge sefer halinde idi. Ötüken üzerine yürüyen Üç-oğuzlar, Kül Tegin tarafından püskürtüldü. Dokuz-Tatarlarla ittifak ederek hücuma geçen Oğuzlar, Agu’da cereyan eden iki savaşta bozguna uğratıldı ve Oğuz kütleleri, Çin sınırına doğru çekildiler. Uzayıp giden bu savaşlar dolayısıyla, kitabelerde Gök-Türk ordusunun takatten düşüp, cesaretini kaybettiğini belirten ibareler vardır. Olup bitenler, yeni hakanın beceriksizliğine atfolunuyor ve halkta, Tanrı tarafından hakanlık yetkisinin ondan geri alındığı kanaati uyanıyordu. Ülkenin felâketten kurtulması için, hakanın değişmesi lâzımdı. Çin kaynaklarındaki izahata göre, herhalde Bögü’nün direnmesi neticesi, değiştirme zor kullanılarak yapıldı. İnel Kağan, kardeşi, akrabaları, beyleri ve taraftarları öldürüldü. İhtilal planı, iki kardeş, Bilge ve Kül Tegin tarafından hazırlanmış, fakat Kül Tegin tarafından icra edilmişti.

 

Bilge, kağan oldu (716-734, Tengri teg Tengride bolmış Türk Bilge). “Sol Bilge elig”liğe getirilen Kül Tegin de, Gök-Türk ordularının tanzimini üzerine aldı. 705 yılından beri Yargu (yüksek mahkeme) üyeliği yapmakta iken , Bilge’nin kayınbabası olduğu için, ihtilal sırasında dokunulmayan Tonyukuk da tekrar eski vazifesi olan “aygucılığa” (Devlet Meclisi Başkanlığı) getirildi. Fakat umumî bir yorgunluk, bezginlik vardı:

 

“Tanrı, Türk kavmi yaşasın diye beni tahta oturttu… İçte aşsız, dışta giyeceksiz bir kavme, kağan oldum. Babamızın, amcamızın kazandığı milletin adı, sanı unutulmasın diye kardeşimle sözleştik. Türk milleti için, gece uyumadım, gündüz oturmadım. Kül Tegin ile ve şadlarla, ölesiye çalıştık…” Mücadele, şiddetle devam ediyordu. 717’de Uygur ilteberi ile (Kargan savaşı), 718’de tekrar isyana teşebbüs eden Karluklar ile savaşıldı ve başarıya ulaşıldı.

 

Bilge Kagan, Çin ile iyi geçinmek arzusunda idi. Bunun lüzumuna, Çin’in kuvvetli, Gök-Türklerin ise yorgun ve ihtimama muhtaç olduğu hususundaki, Tonyukuk’un da kanaati neticesinde inanmıştı. Fakat sığıntı Gök-Türk prensi ile etrafındakileri, 718’de Bilge’ye karşı savaşa teşvik eden ve aynı zamanda K’i-tan ve Tatabıların askerî desteğini sağlayan Çin, Beş-balık’taki Basmıllar ile de anlaşmıştı. Nazik durum, büyük devlet adamı ve stratejist Tonyukuk tarafından kurtarıldı. Onun planı, sevk ve idaresi altında önce Basmıllar mağlup edilip, Beş-balık kuşatıldı, sonra da yalnız kalan Çin, şiddetli bir darbe ile baskı altına alındı: Şan-tan (Kan-su’da) savaşında Çin ordusu bozguna uğratıldıktan (Eylül 720) ve Beşbalık zaptedildikten sonra, Kan-çu, Yüan-çu, Liang-çu bölgeleri, 10 sefer yapılarak ele geçirildi. K’i-tanlar ve Tatabılar, saf dışı edildi (722-723). Karluk İl-teber’i, memleketi terk etti ve orada Bilge Kağan, halk tarafından sevinçle karşılandı. Hakanlık, eski zindelik ve itibarını kazanmıştı. Bütün doğu ve Tarbagatay’a kadar batı, hakanlık idaresinde idi. Hattâ Bilge, 717 karışıklığında Ötüken ile ilgisini kesip müstakil bir devlet durumuna girmiş olan Türgiş bölgesini bile, kendine tabi saymakta idi. Bu başarılar, üç Gök-Türk büyüğünün, Tonyukuk, Bilge ve Kül Tegin’in azim ve gayreti ile elde edilmişti. Çin de şüphesiz durumun farkında idi. 725 yılında imparator Hüan-tsung’un başkanlığında yapılan bir toplantıda şöyle konuşuluyordu: “…Gök-Türklerin ne zaman, ne yapacakları bilinmez. Bilge iyidir, milletini sever, Türkler de ondan memnundurlar… Kül Tegin, harp sanatının üstadıdır, ona karşı koyacak bir kuvvet, zor bulunur… Tonyukuk ise otoriter ve bilgedir, niyetleri, kurnazlığı çoktur. İşte şimdi bu üç “barbar”, aynı anlayışta olarak bir aradadırlar…” 721 yılındaki Gök-Türk barış teşebbüsüne, kalabalık bir ordu teşkiline girişmekle cevap vermiş olan Çin imparatoru Hüan-tsung, artık o teklifi müsbet karşıladığını bildirebilirdi. İmparator tarafından Ötüken’e gönderilen elçiyi Bilge hakan, hatunun, Kül Tegin’in, Tonyukuk’un ve diğerlerinin hazır bulunduğu mecliste kabul etti (725).

 

Büyük Türk devlet adamı Tonyukuk ile ilgili son bilgi 725’deki bu haberdir. O, herhalde bu tarihten az sonra ölmüş olmalıdır. Gök-Türk istiklâl savaşı hazırlıklarından itibaren, İlteriş, Kapgan, Bilge zamanlarında devlete 46 yıl hizmet eden, savaşlarında hiç başarısızlığa uğramayan, “Boyla Baga inançu Yargan Apa Tarkan” unvanlarını taşıyan, “bilge” ve stratejist Tonyukuk, hakanlığın ordusunu, adliyesini tanzimde başta geliyordu. Çin kaynaklarında bile bu meziyetleri belirtilmekte ve “Aygucı” olarak devletteki büyük rolünü, o çağın dinî, kültürel cereyanlarını nasıl yakından takip edip, Türk milleti açısından değerlendirdiğini gösteren deliller verilmektedir: Bilge Kağan, Çin’de olduğu gibi Türk ülkesinde de, şüphesiz savunma maksadı ile, şehirleri surlarla çevirtmek, hisarlar yaptırmak istiyordu. Tonyukuk, itiraz etti: “Bunlar olmamalı. Biz, ömrünü, sulu ve otlu bozkırlarda geçiren bir milletiz. Bu hayat, bizi daima bir harp egzersizi içinde tutmaktadır. Gök-Türklerin sayısı, Çinlilerin yüzde biri bile değildir. Başarılarımız, yaşayış tarzımızdan ileri gelir. Kuvvetli zamanlarımızda ordular sevk eder, akınlar yaparız. Zayıf isek, bozkırlara çekilir, mücadele ederiz. Eğer, kale ve surlar içine kapanırsak, T’ang orduları bizi kuşatır, ülkemizi kolayca istila eder…” Bilge’nin diğer bir düşüncesi de, memlekette Budist ve Taoist tapınaklar inşa ettirerek, bu din ve felsefeyi Türkler arasında yaymaktı. Tonyukuk şöyle dedi: “Her ikisi de insandaki hükmetme ve iktidar duygusunu zaafa uğratır. Kuvvet ve savaşçılık yolu, bu değildir. Türk milleti’ni yaşatmak istiyorsak, ne bu talimlere, ne de tapınaklara ülkemizde yer vermemeliyiz”. Kaynağın (T’ang-shu) ilave ettiğine göre, bu tavsiyelerdeki derin manâ, Gök-Türk başkentinde iyi anlaşılmıştır. Bugün, Batılı araştırıcılar tarafından, Tonyukuk’a “Gök-Türk Bismarck’ı” denilmektedir.

 

Tonyukuk öldükten sonra, hatırasına, Orhun’da Bayın-çokto mevkiinde bir kitabe dikilmiştir (herhalde 726-727’lerde). Yalnız Türklerden kalma bir millî tarih kaynağı olarak değil, aynı zamanda, Türk dili ve edebiyatının uzun ve kolayca okunabilen ilk abidesi olarak da kültür tarihinde mühim yer tutan bu kitabe metninin, bizzat Tonyukuk tarafından kaleme alınmış olması ihtimali, Aygucı Bilge Tonyukuk’a, Türk edebiyatının adı ve şahsiyeti bilinen ilk siması olmak şerefini kazandırmaktadır.

 

731 yılında da, prens Kül Tegin öldü (27 Şubat 731). 47 yaşında idi. 7 yaşından beri, ömrünü Türk milletinin yücelmesine hasreden, cesareti, savaşçılığı hem Türk, hem Çin vesikalarında övülen Kül Tegin’in büyük kahramanlıklarından biri, Gök-Türk başkenti, 716’da Üç-oğuzlar tarafından basıldığı zaman görülmüştü. Bilge Kağan anlatıyor: “Anam hatun, büyük analarım, ablalarım, gelinlerim, prenseslerim cariye olacaktı, ölenler yolda kalacaktı. Kül Tegin, karargâhı vermedi… O olmasa idi, hepiniz ölecektiniz…” Ölümü, hakanlıkta büyük üzüntü doğuran kahraman hakkında, kitabelerde şu samimî ifadeler yer almıştır (Bilge’nin ağzından): “..Küçük kardeşim Kül Tegin öldü, görür gözüm görmez oldu, bilir bilgim bilmez oldu… Zamanın takdiri tanrınındır. Kişi-oğlu ölmek için yaratılmıştır. Yaslandım, gözden yaş, gönülden feryat gelerek yanıp yakıldım… Milletimin gözü, kaşı (ağlamaktan) fena olacak diye sakındım”. Çin’de de aynı üzüntü duyulmuş, imparator, hususî elçi ile Ötüken’e baş sağlığı mektubu göndermiş, Kül Tegin’in hatırasına dikilecek abidede, Çince bir metnin de bulunmasını arzu etmişti. Bilge Kağan’ın isteği ile hazırlanan Kül Tegin kitabesinin Türkçe metnini, Hakanın ve Kül Tegin’in “atı”sı (atabey’i) Yollıg Tegin yazmış ve 20 günde taşa kazdırmıştı. Gök-Türk tarihi, kültürü ve Türk dil ve edebiyatı yönlerinden emsalsiz bir değer taşıyan bu kitabe ile birlikte, Kül Tegin’in anıt-kabri ve içindeki nakış ve tasvirler tamamlanmış ve büyük cenaze töreni, 1 Kasım 731 günü (“Koyun” yılının 9. ayının 27’si) yapılmıştır. Törene Gök-Türk halkı ve ileri gelenlerinden başka Çin, K’i-tan, Tatabı, Tibet, İran-Soğd, Buhara, Türgiş, Kırgız vb devlet ve kavimler, hususî heyetlerle katılmışlardır. İki büyük yardımcısını kaybeden Bilge’nin, 734 yazında K’i-tan ve Tata-bılara karşı Töngkes dağında kazandığı zafer dışında bir faaliyeti görülmemektedir. 727 yılında Bilge, hakanlık hükümet üyesi (Bakan) Mei-lu ç’o’yu Çin’e göndermiş ve imparator tarafından itina ile ağırlanan elçinin temasları neticesinde, So-fang (Ling-çu’da) şehrinin, Gök-Türklerle serbestçe ticaret yapılabilecek, ortak pazaryeri olması için anlaşmaya varılmıştı. 734’de Çin’e gönderilen Türk elçisi, Hakan’ın öteden beri üzerinde durduğu, bir Çinli prenses ile evlenme talebini kabul etmiş olan imparatora teşekkür mektubunu götürüyordu. Fakat bu evlenme gerçekleşmedi, çünkü Bilge yukarıda adı geçen Buyruk-çor tarafından zehirlendi. Ölünceye kadar, başta bu nazır olmak üzere işbirlikçilerini bertaraf eden Bilge, nihayet 25 Kasım 734’de öldü. 50 yaşında idi. 19 sene “Şad” ve 19 yıl kağan olmuş, Çin kaynaklarında da belirtildiği üzere, “Türk milletini çok sevmek” ile temayüz etmiş idi. Türk milletinin ebedîliğine olan inancını, “Ey Türk milleti, üstte gök yıkılmaz, altta yer delinmezse, devletini, töreni kim bozabilir?” diye ifade eden ve doğuda Şantung ovasına, güneyde Tokuz-ersin, batıda Demir Kapıya, kuzeyde Yır-bayırku sahasına kadar seferler yaptığını hatırlatan Bilge, oğlu tarafından diktirilen kitabede şunları söylemektedir: “… Üstte Tanrı, aşağıda yer buyurduğu için, milletimi, gözünün görmediği, kulağının duymadığı ileri gün doğusuna, geri gün batısına, beri gün ortasına, yukarı gece ortasına kadar götürdüm. Altının sarısını, gümüşün beyazını, ipeğin halisini, atın aygırını, kakımın siyahını, sincabın gökünü, milletime, Türklerime kazandırdım”. Bilge Kağan’ın ölümü, Kül Tegin’in üzüntüsü içinde bulunan Türk halkını, büsbütün yasa boğdu. Çin imparatoru da ülkesinde matem ilan ederek, taziyetlerini bildirdi. Bilge için bir anıt-kabir inşasına ve bir kitabe dikilmesi hazırlığına başlandı. Metni yine Yollıg Tegin kaleme almış ve bir ay dört günde taşa işletmişti. Çin imparatorunun arzusu üzerine, buraya da Çince bir kitabe ilave edildi (735). Bilge için cenaze töreni, 22 Haziran 735’de (“domuz” yılının 5. ayının 272’si) yapıldı.

 

Bilge’nin ölümü üzerine, Gök-Türk hakanlığında çöküş belirtileri kendini gösterdi. Babasının yerine tahta Tengri Han İ-yan (veya Yi-Yan) geçti. 740 yılında Gök-Türk tahtında yine “Tengri Han” diye anılan bir kagan vardı ve bu, Bilge’nin oğlu idi. Hakan, çocuk denecek yaşta olduğu için, idare, annesi (Tonyukuk’un kızı) P’o-fu’nun elinde idi. Hatun, devlete hakim olamadı, hanedan üyeleri birbirine düştü ve huzursuzluk bütün yurda yayıldı. Durumdan faydalanan Basmıllar, Karluklar ve Uygurlar birleştiler ve vaziyete hâkim olur olmaz, Aşına ailesinden gelen Basmıl başbuğunu “kağan” ilan ettiler (742) ve Gök-Türk hakanı Ozmış’ı (Wu-su-mi-şi), sonra da onun küçük kardeşi, son Gök-Türk hakanı, Po-mei’yi öldürdüler. Bu arada müttefiklerin araları açıldı. Basmıl başbuğu (kağan) ortadan kaldırıldı ve Uygur ilteberi (Yabgu İlteber = Kieh-li tu-fa) kağan ilan edildi: Kutlug Bilge Kül (745). Ötüken’de, Uygur Türk Devleti başlıyordu. Bununla beraber, Gök-Türk çağının bazı aileleri, hattâ Tonyukuk soyundan gelenler, Uygur devletinde ve sonraki Moğollar devrinde bile, ehemmiyetlerini muhafaza etmiş görünmektedirler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.