Abdulaziz bin Suud

ABDÜLAZÎZ b. SUÛD

Abdülazîz b. Abdirrahmân b. Faysal (1880-1953)

Bugünkü Suudi Arabistan Devleti ve Krallığı’nın kurucusu.

Suûdî hânedanına mensup olması dolayısıyla İbn Suûd diye de anılır. 2 Aralık 1880’de Necid’in merkezi Riyad’da doğdu. Küçük yaşta özel hocalardan dinî bilgiler ve Kur’ân-ı Kerîm öğrendi. 1891’de Hâil Emîri Muhammed İbnü’r-Reşîd ve kabilelerinin Riyad’ı işgal etmeleri üzerine babası ile beraber Kuveyt’e sığındı. Bu sırada Osmanlı Devleti tarafından kendilerine aylık 60 lira maaş bağlandı. On yıl kadar burada kaldıktan sonra, İbnü’r-Reşîd’e karşı başlatılan ayaklanmalardan faydalanarak Riyad’a geldi ve 15 Ocak 1902’de burayı ele geçirdi. Ardından, babası Abdurrahman’ın hak ve salâhiyetlerinden feragat etmesiyle Vehhâbî emîri oldu.

Abdülazîz, daha sonra İbnü’r-Reşîd’e karşı mücadelesini sürdürdü. Kuveyt emîrinin de desteği ile bu mücadelede başarılı oldu ve Arap kabilelerini etrafına topladı. 13 Nisan 1906’da amansız düşmanı İbnü’r-Reşîd’in emîrini mağlûp ederek öldürdü. Osmanlı Devleti’nin burada emniyet ve asayişi sağlamak için giriştiği mülkî ve askerî ıslahat başarılı olmadı. Abdülazîz, Osmanlılar’la çatışmaktan kaçınarak 1907’den itibaren Necid bölgesindeki Arap aşiretleriyle uğraşmaya başladı. Ancak Mekke Emîri Şerif Hüseyin Paşa’ya karşı yaptığı mücadelede başarı kazanamadı. Ayrıca Bedevîler’den oluşan bir toplum meydana getirmek için bazı teşebbüslere girişti. Bedevîler’i Vehhâbîliğin yaygın olduğu tarım bölgelerine yerleştirdi. Yaptığı düzenleme sonunda, her biri 10.000 nüfuslu 150 koloni teşekkül etti. Bunların mensuplarına ihvan deniyordu. 1912’de kurulan bu Vehhâbî teşkilâtı, Arap yarımadasında milliyetçiliği yerleştiren ilk hareket oldu. Abdülazîz bu kuvvetlere dayanarak 1913’te Necid mutasarrıflığının merkezi olan Lahsâ’yı ele geçirdi. Bu durum karşısında Osmanlılar, 1914 ilkbaharında onu Necid valisi ve kumandanı tayin etmek zorunda kaldılar (BA, İrâde-Husûsî, nr. 7). Abdülazîz, yapılan anlaşma ile, dış işleri hariç tamamiyle bağımsız oldu. İngilizler’le münasebetlerini sürdürerek I. Dünya Savaşı’nda Osmanlılar’a muhalif bir hareketin içine girdi. Savaşın başından itibaren İngiltere ile anlaştı. Osmanlı padişahının “cihâd-ı ekber” ilânına hiç aldırış etmedi; fakat Osmanlı davasına sadık kalan İbnü’r-Reşîd ailesiyle uğraştığı için de İngilizler’e doğrudan yardımda bulunamadı. Abdülazîz, Ocak 1915’te İbnü’r-Reşîd ile yaptığı savaşta yenilgiye uğradı. 1915-1916 yılları boyunca Acmân aşiretlerinin isyanını bastırmakla meşgul oldu ve bu sıkıntılı dönemde İngilizler’in ve Kuveyt Şeyhi Mübârek b. Sabâh’ın yardımlarını gördü. 26 Aralık 1915’te İngilizler’le bir anlaşma yaptı. Bu anlaşma ile yabancı müdahalesine karşı kendi istiklâli tanındı ve garanti altına alındı. İngilizler, İbnü’r-Reşîd’e karşı kendisine aylık 5000 İngiliz lirasından başka silâh yardımında da bulundular. Abdülazîz, İngiltere’nin desteği ile Osmanlılar’a baş kaldırarak 2 Kasım 1918’de krallığını ilân eden Mekke Emîri Hüseyin’i tanımadı. İngiliz hükümeti, Şerif Hüseyin’e Tâif’in doğusundaki hurma vahasını işgal yetkisi verdi ve Abdülazîz’e de burayı terketmesi için ikazda bulundu. Abdülazîz bu ikaza uymadı ve 26 Mayıs 1919’da Şerif Hüseyin’in kuvvetlerini yendi; Haziran 1920’de de Asîr’i işgal etti. Daha sonra bütün Orta Arabistan’ı idaresi altına aldı. Türkiye’de hilâfetin ilgasından sonra, 6 Mart 1924’te Şerif Hüseyin’in kendisini halife ilân etmesi üzerine de 8 Eylül’de Tâif’i âni bir baskınla ele geçirdi. Ardından 17 Ekimde Mekke kan dökülmeden alındı. Böylece Hicaz bölgesi Vehhâbîler’in eline geçti. Ürdün ve Irak sınırları ile ilgili olarak İngilizler’le anlaşmalar yaptıktan sonra, Hâşimîler’in elinde kalan şehirlerden Medine (5 Aralık 1925) ve Cidde’yi de (22 Aralık) aldı. Bu zaferlerden sonra 10 Ocak 1926’da Hicaz kralı ilân edildi.

Abdülazîz’in Cebelişemmer bölgesi ile Hicaz’da birbirini takip eden fetihleri sayesinde Vehhâbî Emirliği, Basra körfezinden Kızıldeniz’e kadar uzanan Haremeyn’i de içine alan bir devlet haline geldi. İngilizler de 20 Mayıs 1927’de imzalanan Cidde Antlaşması ile onun bağımsızlığını tanıdılar. 1932’de ülkenin adı Suudi Arabistan Krallığı oldu. Melik Abdülazîz, II. Dünya Savaşı’nda tarafsız kaldı, ancak müttefiklere meyletti; ardından Birleşmiş Milletler ile Arap Birliği teşkilâtlarına girdi.

Abdülazîz b. Suûd dirayetli bir kraldı. Ülkesini, kendi zekâ ve kudretini kullanarak geleneksel esaslara göre idare etti. İleri teknolojinin önemini kavramakta gecikmedi. 1936 ve 1939’da petrol imtiyazlarını Amerikalı şirketlere verdi. Bu şirketler 1944’te Arabian-American Oil Company’yi (ARAMCO) kurdular. Melik Abdülazîz, çok muhafazakâr bir cemiyette bu suretle Amerikalılar’ın işlettikleri petrol sanayiini kurarak ölümüne kadar günlük üretimi 1 milyon varile, senelik geliri de 200 milyon dolara çıkardı. Petrol gelirleri hızlı kalkınmayı temin etti. Yol, su, elektrik, havaalanları, limanlar, radyo istasyonları, telefon şebekeleri, okullar, hastahane ve demiryolları bu sayede meydana geldi. Birçok kadınla evlenen Melik Abdülazîz’in, öldüğü sırada hayatta otuz beş oğlu vardı. 9 Kasım 1953’te ölümünden sonra yerine Prens Suûd geçti.

Hulûsi Yavuz

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.