Selçuklular

SELÇUKLULAR

(آل سلچوق)

Türkler’in İslâmî devirde kurdukları en büyük hânedanlardan biri (1040-1308).

Oğuzlar’ın Kınık boyuna mensup olan hânedan adını Oğuz Devleti’nin ordu kumandanı Selçuk Bey’den alır. Selçuk Bey’in Mîkâil, Arslan (İsrâil), Mûsâ, Yûsuf ve Yûnus adlı beş oğlu vardı. Gayri müslimlerle yapılan bir savaşta şehid düşen Mîkâil’in Dâvud (Çağrı Bey) ve Muhammed (Tuğrul Bey) isimli iki oğlu dedeleri Selçuk Bey tarafından büyütülmüş, anneleri Türk geleneğine göre amcaları Yûsuf ile evlendirilmişti. Selçuk Bey muhtemelen 350 (961) yılında Yenikent’ten Cend şehrine gelmiş ve burayı beyliğin merkezi yapmıştı. Selçuk Bey Cend’de kalırken oğullarından Arslan kendine tâbi Oğuzlar’la Buhara yakınlarındaki Nur kasabasına göç etmişti (375/ 985-86).

Ülkesini Karahanlılar’dan kurtarmak için mücadeleye girmiş olan Sâmânî Hükümdarı İsmâil b. Nûh el-Müntasır 393 (1003) yılında Cend’e gelip Selçuk Bey’den yardım istedi. Selçuk Bey onun isteğini kabul etti ve ayrıca kızıyla evlendirdi. Oğlu Arslan Yabgu kumandasındaki bir orduyu İsmâil ile birlikte Karahanlılar üzerine gönderdi. Bu ordu, Semerkant’a yaklaşık 42 km. mesafedeki Kûhek’te Karahanlı kumandanı Subaşı Tegin’i yenilgiye uğrattı. Karahanlı Hükümdarı İlig Han Nasr yenilgi haberini alır almaz ordusuyla Semerkant’a geldi. Oğuzlar bir gece baskınıyla onu da yendiler (Şevval 393 / Ağustos 1003); on sekizi kumandan olmak üzere birçok esir aldılar ve Karahanlı ordusunun ağırlığını yağmaladılar. Gazneli kaynaklarına göre, geriye dönüldükten sonra Oğuzlar’ın İlig Han ile savaştıkları için pişman olup handan özür dileyecekleri ve esirleri serbest bırakarak gönlünü alacakları söylentisinin çıkması üzerine İsmâil, Ceyhun’u geçip Horasan’a döndü. Oğuzlar, ertesi yıl İsmâil’in İlig Han’ı Semerkant dolaylarında yapılan savaşta (Şevval 394 / Ağustos 1004) yenilgiye uğratmasında da önemli rol oynadılar.

Selçuk Bey’in yaklaşık 397’de (1007) ölümünün ardından ailenin başına Arslan Yabgu geçti. Arslan Yabgu’nun doğrudan kendisine bağlı 4000 süvariden oluşan bir kuvveti vardı. Bundan başka Selçuk Bey’in diğer oğulları Yûsuf ile (Yinal) Mûsâ’nın ve torunları Çağrı ve Tuğrul beylerin de askerleri bulunuyordu. 411 (1020-21) yılında Karahanlı hânedanına mensup Ali Tegin, Buhara’ya hâkim olup ülkesini genişletmeye başladı. Bu tarihte Selçuklular’a bağlı diğer Oğuz boyları da Cend yöresini bırakarak Buhara bölgesine gitmişlerdi. Ali Tegin ile Arslan Yabgu arasında kuvvetli bir ittifak meydana getirilmiş, büyük bir ihtimalle Ali Tegin Buhara’yı Arslan Yabgu’nun yardımıyla ele geçirmişti.

415 (1024) yılında Yûsuf b. Hârûn, Kadır Han unvanını alarak Karahanlılar’da büyük kağan olunca kardeşleri Ali Tegin ile Ahmed ona karşı birleştiler. Ahmed de kendini büyük kağan ilân etti. Bunun üzerine Yûsuf Kadır Han, Gazneli Mahmud’la anlaştı ve onunla birlikte Mâverâünnehir’i istilâ etti. Ali Tegin kaçıp kurtuldu; karısı, kızları ve ağırlıkları Gazneliler’in eline geçti. Yûsuf Kadır Han, tarihe “Mâverâünnehir mülâkatı” olarak geçen görüşmelerinde Gazneli Mahmud’a Selçuklular’ın kalabalık ve savaşçı bir topluluk olduklarını, hükümdarlık peşinde koştuklarını, Gazneli Devleti için tehlike oluşturduklarını, bu sebeple Türkistan ve Mâverâünnehir topraklarından uzaklaştırılmalarının doğru olacağını söyledi. Gazneli Mahmud bu görüşmenin ardından on binlerce süvariye sahip olan, savaşçılığı ve mertliğiyle tanınan Arslan Yabgu’yu hile ile Semerkant’a getirtip tutuklattı. Arslan Yabgu önce Gazne’ye, oradan Hindistan’da Mültan yakınındaki Kālincâr Kalesi’ne götürülüp hapsedildi (1025). Hiç beklemediği bir hilenin kurbanı olan Arslan Yabgu bu kalede öldü (1032). Arslan Yabgu, mahpus bulunduğu kaleden yeğenleri Tuğrul ve Çağrı beylere gizlice haber gönderip onları Gazneli Mesud ile mücadeleye teşvik etti. Arslan Yabgu’nun ölümünün ardından Selçuklu ailesinin başına Mûsâ (İnanç) Yabgu geçti, ancak idare fiilen Tuğrul Bey ve Çağrı Bey’in elinde idi.

Mâverâünnehir’de sıkıntı içinde olan Tuğrul ve Çağrı beyler daha elverişli topraklar aramaya karar verdiler. Tuğrul Bey çöllere çekilirken Çağrı Bey, 3000 kişilik bir süvari birliğinin başında Gazneli hâkimiyetindeki Horasan’dan Anadolu’ya doğru hareket etti (1016-1021). Ermeni ve Gürcü topraklarında bir süre kaldıktan sonra ciddi bir mukavemetle karşılaşmadan tekrar Tuğrul Bey’in yanına döndü. Diğer yandan Arslan Yabgu’nun Kutalmış ve Resul Tegin adlı oğulları ile akrabaları Arslan Yabgu’ya bağlı Oğuz boylarına hâkim olamadılar. 4000 çadırdan oluşan bu Oğuz grubunun ileri gelenleri Arslan Yabgu’nun tutuklanmasının ardından Gazneli Mahmud’a Selçuklular’dan zulüm görmekte olduklarını söyleyip kendilerine Horasan’da yurt vermesini rica ettiler; ricaları kabul edilirse ordusunun gücünü arttıracaklarını söylediler. Sultan Mahmud, başta Tûs Valisi Arslan Câzib olmak üzere bazı devlet adamları ve emîrlerin itirazlarına rağmen onların isteklerini kabul etti. Bu Oğuz grubu Horasan’a geçip Serahs, Ferâve ve Bâverd çölünde yurt tuttu. Böylece Oğuz ilinden bir grup tarihte ilk defa Amuderya (Ceyhun) ırmağının öbür yakasına, yani İran topraklarına ayak basmış oldu. Grubun başında Yağmur, Boğa, Göktaş, Anasıoğlu ve Kızıl adlı beyler vardı. Bunlar muhtemelen bağımsız yaşamak istedikleri için Selçuklu ailesinden zulüm gördüklerini söylemişlerdi. Nitekim çoğu Selçuklu Devleti kurulduktan sonra da onlara itaat etmedi.

Gazneli Mahmud 418 (1027) yılında yaptığı Hindistan seferinden dönerken uğradığı Nesâ, Bâverd ve İsferâyin’de halk yağmacılıklarından dolayı bu Oğuz grubunu sultana şikâyet edince Mahmud, Tûs Valisi Arslan Câzib’e mektup yazarak üzerlerine yürümesini emretti. Arslan onlarla üç defa çatışmaya girip üçünde de yenilince Gazneli Mahmud Tûs’a gitti. Arslan’ı askerle takviye ederek tekrar Oğuzlar’ın üzerine gönderdi. Arslan bu defa Ferâve Kervansarayı yakınında Oğuzlar’a karşı galibiyet elde etti. Bir hayli zayiat veren Oğuzlar’ın çoğu, Hazar denizinin doğu kıyısındaki Balhan dağları bölgesine ve Dihistan’a kaçtı. Yenilginin ardından Oğuz saldırıları azalmaya başladı. 421 (1030) yılında vefat eden Gazneli Mahmud’un vasiyetine göre oğullarından Muhammed tahta çıkarıldı. İsfahan’da bulunan ağabeyi Mesud kardeşinin hükümdarlığını tanımayıp harekete geçti. Mesud Gazne’ye doğru yürürken Oğuz beylerinden Yağmur’u da hizmetine aldı. Mesud hükümdar olunca Yağmur’un ricası üzerine diğer Oğuz beyleri Kızıl, Boğa, Göktaş da hizmete alındı. Sultan Mesud bunların başına Humar Taş adlı Gazneli bir emîri geçirdi. 422’de (1031) başşehir Gazne’ye Oğuzlar’ın Serahs ve Ebîverd (Bâverd) halkına zulmettikleri haberi geldi. Mesud onlara karşı bir ordu gönderdiyse de başarı elde edemedi. Sultan 423 (1032) yılında Emîr Taş-ı Ferrâş’ı Rey valiliğine tayin etti, hizmetine almış olduğu Oğuz beylerini de onunla beraber Rey’e gönderdi. Beylerin görevleri Rey yöresinde düzenin sürdürülmesinde Vali Taş-ı Ferrâş’a yardımcı olmaktı. Bir süre sonra Mesud’un emriyle Yağmur Bey ile Oğuzlar’ın ileri gelenlerinden elli kişi öldürüldü. Bu durum, Serahs ve Ebîverd halkına zulüm yapan ve Sultan Mesud’un gönderdiği orduyla savaşan Oğuzlar’ın çoğunun Yağmur Bey’in oymağı olduğunu düşündürmektedir. Rey’e giden beylerden Yahyâ oğlu Kızıl Bey, Rey yöresinin hâkimi olunca Selçuklular’la iyi ilişkiler kurdu ve onlara damat oldu. Bu Oğuzlar’a Rey yöresinde oturdukları için Irak Oğuzları denilmiştir.

Arslan Yabgu ile Karahanlı Ali Tegin’in kurduğu dostluk ve ittifak Arslan Yabgu’nun ölümünden sonra devam etti. Hârizmşah Altuntaş ile Ali Tegin arasında Debûsiye’de 423’te (1032) yapılan savaşta Karahanlı ordusunda Selçuklular da yer aldı. Ali Tegin’in ölümünün (426/1035) ardından oğulları çocuk yaşta olduğu için iktidar kumandanların eline geçti. Bu kumandanlarla Selçuklular arasında husumet baş gösterdi. Selçuklular oturdukları Buhara’nın Nur yöresinde kalamayacaklarını anlayarak Hârizmşah Hârun’un ülkesine göç etti. Horasan’ı Selçuklular’dan faydalanarak Gazneliler’den almak isteyen Altuntaş’ın oğlu Hârun onları dostça karşıladı ve Hârizm’de istedikleri kadar oturmalarına izin verdi.

425 (1034) yılında Cend hâkimi Emîr Şah Melik büyük bir orduyla Hârizm’e gelip Selçuklular’a baskın yaptı. Ağır kayıplar vererek Ceyhun’un sol yakasına geçen Selçuklular kısa bir süre sonra kendilerini toparladılar. Ünlü bir aile olmaları dolayısıyla Oğuz eline mensup beylerle yanlarında bulunan kişiler ana yurttan gelip onların hizmetine girmeye başladılar. Ertesi yıl dostları Hârizmşah Hârun, Gazneli vezirinin düzenlediği bir suikastın kurbanı oldu (Cemâziyelâhir 426 / Nisan 1035). Onun ölümünün ardından Selçuklular Hârizm’de daha fazla kalamadılar. Tuğrul ve Çağrı beyler yanlarında amcaları Mûsâ İnanç Yabgu, Yûnus Yinal, İbrâhim Yinal ve kuvvetleri olduğu halde Ceyhun nehrini geçip 10.000 atlıyla Gazneli Devleti’ne ait Horasan topraklarına ulaştılar (Receb 426 / Mayıs 1035). Gazneliler o sırada sadece İslâm âleminin değil dünyanın en kuvvetli imparatorluklarından biriydi. Selçuklular’ın sayısı Merv’e ve Nesâ’ya doğru ilerledikçe arttı. Tuğrul Bey ile Çağrı Bey’in Horasan’a geçmesiyle Selçuklu Devleti’nin temelleri atılmış oldu. Selçuklular’ın Gazneli topraklarına girdiğini Cürcân’da haber alan Sultan Mesud büyük bir endişeye kapıldı. Gazneli Veziri Ahmed b. Abdüssamed, “Bugüne kadar işimiz çobanlarla idi, şimdi ülkeler zapteden beyler geldi”; diğer bir devlet adamı da, “Horasan elden gitti” diyerek üzüntülerini dile getirdiler.

Mûsâ Yabgu, Tuğrul ve Çağrı beyler Sultan Mesud’a bir mektup göndererek halifenin “mevlâ”sı olduklarını, sultanın hizmetine girmek istediklerini, böylece Dihistan, Hârizm, Balhan dağı ile Ceyhun tarafından gelecek akınları önleyeceklerini, Irak ve Hârizm Oğuzları’nı da bölgeden uzaklaştıracaklarını, buna karşılık Nesâ ve Ferâve vilâyetlerinin kendilerine ihsan edilmesini istediler. Vezirin, durumun iyice anlaşılması için biraz beklenilmesi teklifine rağmen Sultan Mesud, Hâcib Begtoğdı kumandasındaki 17.000 kişilik bir orduyu Selçuklular’ın üzerine gönderdi. Gazneli ordusu Nesâ civarında yapılan savaşta (19 Şâban 426 / 29 Haziran 1035) bozguna uğradı. Bu zaferle Selçuklular büyük bir güven kazandılar ve bölgede bir devlet kurabileceklerine inanmaya başladılar. Sultan Mesud yenilginin ardından barışı tercih etti. Dihistan’ı Çağrı Bey’e, Nesâ’yı Tuğrul Bey’e, Ferâve’yi Mûsâ Yabgu’ya verdi. Kendilerine bir tür özerklik tanınan Selçuklular bunun karşılığında Gazneli sultanına tâbi olacak ve içlerinden biri devlet merkezi Gazne’de oturacaktı. Selçuklu beylerine menşur, hil‘at, sancak, külâh, Türk geleneğine göre eyerli at ve altın kemer gönderildi (Ağustos 1035). Ancak beyler, Sultan Mesud’un yenilgi üzerine hemen barışa yanaşmasını onun zayıflığının bir göstergesi olarak yorumladılar ve barışı ciddiye almayıp kendilerine gönderilen hil‘atleri yere attılar. Nesâ zaferinin ardından Selçuklular çeşitli yerlerden gelen Oğuz topluluklarının katılmasıyla daha da kuvvetlendiler. Bu dönemde Irak Oğuzları’n-dan bir kısmı Selçuklular’ın hizmetine girdi. Selçuklular’ın Horasan’a gelmesi ve bazı sınır yörelerini işgal etmesiyle Ceyhun ve Balhan yolları açıldı, böylece Oğuzlar’dan bir kısmı daha bölgeye intikal etti.

Selçuklular, barışın yapılmasından üç dört ay sonra Belh ve Sîstan’a kadar yağma akınları düzenlemeye başladılar. Bu akınların devam etmesine rağmen Sultan Mesud’un Hindistan’ın fethiyle meşgul olması onun tehlikeyi yeterince algılayamadığını göstermektedir. Sultan, Horasan vilâyetlerini korumak için Nîşâbur’da bulunan Hâcib Subaşı kumandasında 15.000 kişilik bir ordu gönderdiyse de başarı sağlanamadı. Öte yandan Sultan Mesud tarafından hizmete alınarak Rey bölgesine gönderilen Irak Oğuzları, akrabaları Selçuklular’ın Horasan’daki başarılarından cesaret alarak Rey’de isyan edip Gazneliler’in Rey valisi Taş-ı Ferrâş’ı öldürdüler (428/1037). Taş-ı Ferrâş’a yardım için gönderilen bir Gazneli kuvvetine karşı da parlak bir zafer kazandılar. Böylece Rey çevresindeki Gazneli hâkimiyeti sona erdi. Bu çok önemli başarının ardından Irak Oğuz beyleri Azerbaycan’a gittiler, sadece Kızıl 1500 askeriyle Rey’de kaldı. Azerbaycan’a giden beylerden Dânâ dışındakiler çok geçmeden Irâk-ı Acem’e döndüler. Azerbaycan’dan Irâk-ı Acem’e dönen Göktaş ve Boğa, Kızıl ile birleşerek Hemedan’ı işgal edip şehri yağmaladılar, aynı şekilde Dînever ve Esedâbâd köyleri de yağmalandı. Bu yağmalarda Deylemliler de Oğuzlar’ın yanında yer aldı. Rey bölgesinin büyük bir kısmına hâkim olduğu anlaşılan Kızıl, Selçuklular’ı metbu tanıdı ve Tuğrul Bey’in kız kardeşiyle evlendi. Tuğrul Bey 434’te (1042-43) Rey’e geldiğinde Irak Oğuzları, Rey-Hemedan ve Kazvin arasındaki bölgede yaşıyordu.

Sultan Mesud, Hâcib Subaşı’nın mükemmel bir orduya sahip olduğu halde aradan üç yıl geçmesine rağmen Selçuklu akınlarını bir türlü durduramaması üzerine Selçuklular’la bir meydan muharebesi yapılması için emir verdi. Serahs yakınlarında Talhâb adlı yerde cereyan eden savaşta Gazneliler ağır bir yenilgiye uğradı (429/ 1038) ve Gazneli ordusunun bütün ağırlığı Selçuklular’ın eline geçti. Çağrı Bey Merv’e, Tuğrul Bey Nîşâbur’a, Mûsâ Yabgu Serahs’a girdi. Halk hiçbir yerde onlara karşı tepki göstermedi. Merv’de Çağrı Bey, Nîşâbur’da Tuğrul Bey adına “melikü’l-mülûk” unvanı ile hutbe okundu. Tuğrul Bey, Nîşâbur’da Sultan Mesud’un tahtına oturarak şehrin ileri gelenlerini kabul etti. Bu sırada Halife Kāim-Biemrillâh, Irak’taki Oğuz beyleriyle Tuğrul ve Çağrı beylere elçiler göndererek yağma ve tahripten vazgeçmelerini istedi. Tuğrul Bey ile eniştesi Rey hâkimi Kızıl Bey halifenin elçisine onun isteğini yerine getireceklerini bildirdiler.

Sultan Mesud, Selçuklular’ın faaliyetlerine son vermek için 300 fille donatılmış 50.000 süvari ve piyadeden oluşan ordunun başında Gazne’den Belh’e geldi (Cemâziyelevvel 430 / Şubat 1039). Belh civarında Ulyââbâd denilen yerde Çağrı Bey’i bozguna uğrattıktan sonra bütün kuvvetlerini toplayarak Selçuklular’a karşı yürüdü. Çağrı Bey’in uğradığı yenilgi ve Mesud’un kalabalık bir orduyla üzerlerine gelmekte olduğunun duyulması Tuğrul Bey ile diğer bazı beylerin cesaretini kırmıştı. Bunlar, yapılan toplantıda askeri iyi donatılmış olan Sultan Mesud ile mücadelede başarı göstermenin güç olduğunu, buna karşılık Cürcân’a ve Irâk-ı Acem’e gidilirse bu yerlere kolayca sahip olunabileceğini ve oradan Rum ülkesine (Anadolu) akınlar yapmanın mümkün olacağı görüşünü savundular. Çağrı Bey, bu görüşe karşı çıkarak buradan gidildiği takdirde Sultan Mesud’un arkadan geleceğini söyledikten sonra Gazneli ordusunun zayıf taraflarını anlattı ve onlarla savaşılmasını istedi. Toplantıda bulunanlar Çağrı Bey’in görüşüne katılınca savaşa karar verildi. Serahs çölünde yapılan savaşta Gazneliler galip geldi (2 Şevval 430 / 27 Haziran 1039). Ancak kesin bir zafer kazandığına inanan Sultan Mesud kısa bir süre sonra Selçuklular’ı tekrar karşısında buldu. Gerçekte Selçuklular’ın kaybı az olduğu gibi ağırlıkları da güvenli bir yerdeydi. Tekrar başlayan çarpışmalar Gazneli ordusunu perişan duruma düşürdü. Vezirin görüşüne uyularak Selçuklular’a barış teklif edildi. Selçuklular bu teklifi kabul etmelerine rağmen zaptettikleri şehirleri boşaltmadılar ve Herat’a elçi gönderdiler. Sultan Mesud, Selçuklular’ı 431 yılının ilk aylarında (Kasım-Aralık 1039) Ferâve çölüne kadar takip etti. Selçuklular savaşmayıp sürekli geri çekildiler. Bu sırada her iki taraf ve özellikle ağır teçhizatlı Gazneli ordusu çok sıkıntı çekti. Sultan Mesud önemli bir başarı gösteremeden Nîşâbur’a döndü (Rebîülâhir 431 / Ocak 1040). Halife ona Oğuzlar’ın çıkardığı olaylara son verinceye kadar Horasan’da kalmasını, ardından Irâk-ı Acem bölgesiyle ilgilenmesini tavsiye etti.

Bahar aylarında Nîşâbur’dan çıkan Sultan Mesud Serahs’a ulaştığında büyük bir kıtlıkla karşılaştı. Devlet adamlarının Herat’a gidip bir müddet orada kaldıktan sonra dönülmesi teklifini kabul etmeyip Merv üzerine yürüdü. Bir süre gittikten sonra askerin perişan durumda olduğunu gördüğü halde yolundan dönmedi. Kalabalık Gazne ordusunun gözde askerini Türkler’den oluşan hassa askeri teşkil ediyordu. Ayrıca Türk asıllı olan emîrlerin maiyet askerleri de Türk asıllıydı. Bundan başka Deylemli, Arap, Kürt ve Hintliler’den oluşan birlikler sefere katılmıştı. Sultan Merv’e yaklaştıkça Selçuklular’la savaşmak için verdiği kararın ne kadar isabetsiz olduğunu anlamaya ve Selçuklu ordusuna karşı zafer kazanacağından şüphe etmeye başladı. Nihayet iki ordu Merv yakınlarındaki Dandanakan Kalesi önünde karşılaştı. Gazne Türk hassa ordusuna mensup bir grubun Selçuklular’a katılmasının ardından yapılan şiddetli bir hücum sonucunda Gazneli ordusu bozguna uğrayarak kaçmaya başladı. Üç gün devam eden savaş neticesinde Selçuklular kesin bir zafer kazandı (8 Ramazan 431 Cuma / 23 Mayıs 1040). Gazne ordusunun bütün ağırlığı savaş meydanında kaldı. Sultan Mesud 100 kişilik maiyetiyle kaçıp canını zor kurtarabildi. Tuğrul Bey bir tahta oturdu ve Horasan emîri olarak selâmlandı. Dandanakan zaferinden sonra Çağrı Bey Merv’de kaldı, Tuğrul Bey Nîşâbur’a, amcaları Mûsâ Yabgu Herat’a gitti.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.